Merhaba, Temas ailesi! yine uzunca bir bölümle biz geldik.
Lütfen desteğinizi eksik etmeyin:)
Hayatta hiç derdi olmayan var mı? Hep büyükler mi dert çeker? Tabii ki hayır, yediden yetmişe birbiriyle ilintili olarak çekilir her sancı. Yetişkin bireyler kendi hatalarının bedellerini öderken, minicik kalpler de ebeveynlerinin günahlarının bedelini öderler, bu genetik bir döngüdür esasında.
İlkem, ağlama sesi duyunca sınıfın kapısına yaklaşarak başını kapıdan içeriye doğru uzattı. Gördüğü manzara kalbine inceden bir sızı saldı. Minik bir kız öğrenci iki kolunu birbirine dolayarak ders masasının üzerinde birleştirip başına yastık yapmıştı. O kollarından yaptığı yastığa da başını gömmüş içli içli ağlıyordu. Bu sınıf kendi sınıfıydı küçük kız kendi öğrencisi.
Öne doğru bir adım attı, bir adım daha bir adım daha. Öğrencinin yanına vardığında adımları durdu. Küçük kız, dış dünyadan soyutlanmış öyle içli ağlıyordu ki, neredeyse kendi hıçkırıklarında boğulacaktı. İlkem, ağlama nedenini merak ediyordu ama bunu pat diye sormak istememişti. Uzun ince parmaklı ellerini ipeksi saçlarına doğru uzattı ve şefkatle okşamaya başladı, biraz sakinleşsin istiyordu. Sonra, “Niye ağlıyorsun küçüğüm, sorun nedir?” diye sordu.Fatma, hafifçe başını kaldırıp yaşlı gözlerle öğretmenine bakmıştı. “Hiç, bir şeyim yok öğretmenim.”
“Fatma, nasıl bir şeyin yok kızım? Madem bir şeyin yok neden ağlıyorsun o halde?”
Kız öğrencinin adı Fatma’ydı ama okulda ona herkes Fadik, diye hitap ediyordu. Fadik, önce minik parmaklarını kullanarak gözyaşlarını kuruladı. Sonra cebinden beyaz bir mendil çıkarıp utanarak burnunu sildi. “Ş-şey öğretmenim, sana söylersem babam bana kızar,” dedi bunu söylerken bile gözlerinde korku vardı.“Küçüğüm baban neden kızar sana bana anlatmak ister misin? Belki sana yardımcı olabilirim.”
“Ş-şey,” diye kekeledi, “işte kızar.” Tekrar minik başını kollarının arasına gömdü.
İlkem, tekrar Fatma’nın ipeksi saçlarını okşadı ve sıranın diğer ucuna da kendisi geçip oturdu. “Bak Fatma, sen benim çalışkan bir öğrencimsin. Okulunu seviyorsun, derslerine çalışıyorsun. Hadi anlat bakalım baban ne diye kızacakmış sana?”
Fatma, öğretmeninin şefkatli yaklaşımım sonucu biraz cesaretlenmişti. “Şey öğretmenim. Babam dedi ki, sen artık büyüdün okuduğun yeter. Bundan sonra evde oturup annene yardım edecek kardeşlerine bakacaksın, dedi.”
“Senin yaşın kaç ki, baban büyüdüğünü söylüyor. Olmaz öyle şey!”
Fatma, akan burnunu tekrar beyaz mendilinin köşesiyle silmek isterken, “Öğretmenim, ben okulu çok seviyorum, ders çalışmayı da seviyorum. Babam beni okula göndermeyecek diye üzülüp ağlıyorum işte.”
“Peki, kızım babanla ben konuşsam olmaz mı?”
Fatma, panikler gibi kendini geri çekti. “Şey öğretmenim. Babam sana söyledim diye bana daha çok kızar.”İlkem, öğrencisinin minik ellerinden tuttu ve onun siyah üzümü andıran gözlerine baktı. “Yok, kızmaz. Sen ders saati bitince beni bekle birlikte gidelim babanın yanına olur mu?”
Fatma’nın ağlak gözleri bir anda sevinçle parladı. “Gerçekten mi öğretmenim?” diye sorarken.
İlkem, okul çıkışı Fatma’nın minik ellerinden tuttu ve babasıyla konuşmak için yola koyuldular. Birlikte yolda yürürken Fatma, ara sıra başını kaldırıp öğretmenine bakıyordu. Öyle güzel gülümsüyordu ki, sevinç yumağı gözleri ışıldayarak bakarken.
Okuldan baya uzaklaştılar ve yolları arka sokaklara düştü; çakıl taşlı yolda yürümek baya zorluyordu onları. Her adımda ayaklarının altından kayan çakıl taşları şıkırtılı sesler çıkarıyordu. “Fatma kızım, daha yolumuz var mı?”
Fatma, işaret parmağıyla bir yön göstererek, “İşte bu ev bizim evimiz öğretmenim!” dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SICAK TEMAS
Teen FictionElleri bornozun kuşağına giderken bütün uzuvları titriyordu. Hala gözleri kapalıydı. Kuşağı çözdü bir omuz hareketiyle bornoz bedeninden kayarak ayakları dibine düştü. Her dokunuş ruhunda sarsılmalara neden oluyor, parmak uçları göğüs çevresinde da...