-GİRİŞ-

43.2K 2.1K 220
                                    

Ölümün beni böyle bulacağını düşünmemiştim. Henüz çok erken ve beklenmedikti.

Benim gibi ölümünü düşünen başka insanlar var mıydı bilmiyorum ama ben hep yaşlandığımda, yatağımın etrafında çocuklarım ve torunlarım varken hayata gözlerimi yumacağımı düşünmüştüm. Evet, ölümüm böyle olmalıydı. 

Otuz yaşımda bir araba kazası ile değil. 

Üstelik daha çocuğumuz bile olmamıştı. 

Ama bunları düşünecek vaktim yoktu. Bedenime aldığım darbenin acısını hissedemeden karanlık beni içine çekmişti. Tek bir saniyede ölmek üzere olduğumu anlamıştım. O bir saniyede sevdiğim her şeyden koparıldığımı hissettim.

Dudaklarımdan son kez çıkan nefesim usulca havaya karışmıştı. Sanki hiç nefes almamışım gibi ruhumda havada kaybolan nefes gibi kayıp gitmişti.

Sanki bir süre karanlıkta süzülüyormuş gibi hissettim. Ölümden sonra bir şey hissedip hissetmemek hakkında bir bilgim yoktu ama sanki ben karanlık bi denizde ağır ağır yüzüyordum. Ne bir ses vardı ne koku.

Ama sonra birden gözkapaklarıma vuran güneş ışıklarını hissettim. Hem ısıtıyor, hemde gözlerim kapalı olmasına rağmen karanlığımı aydınlatıyordu. Aydınlığa sıkıca tutundum. Daha fazla bu karanlık denizinde yüzmek istemiyordum. İnadımın sonunda göğsümün ağır ağır kalkıp indiğini fark ettim. Ben... Ben kesinlikle yaşıyordum. O zaman gördüklerim bir rüya mıydı? Sevdiklerimi göreceğimi düşündüğüm için sevinçle gözlerimi araladığımda tanıdık bir yerde olmadığımı gördüm. Beynim bir süre bu görüntüyü algılamakta zorlandı.

Çünkü bulunduğum oda, odada yer alan eşyalar kendi zamanıma bile ait değildi.

"Sonunda uyandın," dedi gür bir ses ve benim irkilmeme neden oldu. İrkilmeme rağmen bedenimde bir yara olduğunu gösteren herhangi bir acı hissetmedim. Sahi bir insan öyle bir trafik kazasından yara almadan kurtulabilir miydi?

Kapının oradan gelen ses döndüğümde beyaz gömleği dirseklerine kadar kıvrılmış, dalgalı saçları alnına düşmüş bir adamla göz göze geldim. Yüz hatları yabancı olduğu kadar tanıdıktı da. Sanki onu bir yerlerde görmüş gibiydim. 

"Ben, ben neredeyim?" diye sorabildiğimde adamın gözlerindeki bakışın daha da karardığını gördüm. Tanrım, burada neler oluyordu.

Güneşin altında fazlaca kaldığı teninden belli olan adam mavi gözlerini kıstı ve sanki karşısında kötü bir oyunculuk yapan biri varmış gibi bakmaya başladı. Kafam karışmıştı. Neden buradaydım? Eşim yerine neden bu adam yanımdaydı? Üstelik geçmiş zamanın hangi diliminden olduğuna emin olmadığım eşyalar ile döşenmiş bu odada neyin nesiydi?

"Ne demek istiyorsun? Göle düşmen hafızanı etkilemez boşuna günahlarından kaçmaya çalışma," dedi sert bir sesle. Saçmalıklara tahammül edemediğini gösterir gibiydi bu sinirli tavrı.

Sesi beni daha da rahatsız etti. Başım neler olduğunu anlamaya çalışırken daha çok ağrımaya başlamıştı. Hemen bakışlarımı adamdan kaçırdım. İnsanların bağırması karşısında sinecek biri değildim ama hala duruma alışamamıştım. Üstelik bana öyle yoğun bir nefretle bakıyordu ki ne yapacağımı bilemiyordum. Ondan yardım ummak bu koşullar göz önüne alındığında oldukça zordu. Peki ben neredeydim? Üzerimdeki bu tuhaf gecelik neyin nesiydi ve neden saçlarım bal rengindeydi? Üstelik belime kadar karman çorban bir halde uzanıyordu. Bakışlarımı odada gezdirdiğimde köşe de duran makyaj masasının aynasındaki korkmuş kadınla göz göze geldim. 

Bu kadını tanıyordum. 

Hayır, bu kadını hayatımda görüp tanışmamıştım. Kız kardeşimle beraber okuduğumuz Doktorun Karısı romanının kapağında resmedilen karakterlerden biriydi. O, bir kötü karakterdi. Onu o kadar karakter çiziminin arasında küçük bir yeri kapladığını hatırlıyorum. Çizer sanki romandaki rolünü yansıtmak istermiş gibi onu diğerlerinin arasında ufak bir yere çizmişti. Benimde dikkatimi kitabı elime aldığımda çekmesine bu neden olmuştu.

Bu karakter  yani Addie Ruth bin bir yalanla ve yaptığı rollerle kandırdığı doktorla evlenmiş, sonrasında adamdan istediğini alamayınca hayatı ona zindan etmişti. Doktor kasabaya yeni gelen genç leydi ile tanışınca ona zarar vermeye kalkmış ama sonunda aşağılanan ve ölen kendisi olmuştu. 

Bakışlarımı hızla kapının orada dikilen adam çevirdim. 

Evet, bu kesinlikle oydu. 

Ben bir romanın içine girmiştim. 

Üstelik on bölüm sonra ölecek bir kötü karakterdim. 

İşte şimdi yeniden sonum gelmişti.

Doktorun KarısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin