Hayatta ben en çok babamı sevdim
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim...Diyor Can Yücel, evet ben en çok babamı sevdim. Sevdim sevmesine ama sevgi her şeyi kurtaracak bir güç olmayı bırakmış yollarımız hiç ayrılmaz diye düşünürken ortada ayrılacak bir yol dahi olmadığını fark etmiştim. Bunun idrakına vardığım da çoktan babamı kaybetmiştim.
Annem öldüğünde bana söz vermişti toprağa dökülen yaşların peşi sıra. "Seni asla bırakmayacağım bu savaşa bende yenilmeyeceğim." Herkes babasından bir şeyler öğrenirdi. Bende her çocuk gibi bir şeyler öğrenmiştim. En çok öğrendiğim şeyde 'verdiğin sözü tutmaktı" eğer bir söz verdiysen arkasında durmaktı. Babam bunu başaramadı ama ben başaracaktım.
Ben babamdan bunu öğrenmiştim. Savaşmayı. "Bir padişah ülkesi saldırıya uğradığın da panik yapıp bocalarsa o savaş işte o an bitmiş ve sen yenilmişsindir" derdi babam. Aslında ne de çok şey öğretmiş gidişine yol yapmıştı belki de...
Kızıyordum ona, bana veripte tutmadığı onca söze, ruhumu hapsetmeye çalıştığı o çocuğa, beni yokmuşum gibi hiçe sayıp gidişine... Bir çocuk ruhu öldüğü zaman biterdi hayat gayesi,çabası. Ben tüm bu düşüncelere inat savaşıp gidişlere karşı koymayı kendime ant içmiştim.
Ben suda çaresizce yüzen kayıp bir balıktım. Koskoca su içinde yüzüp ailesini arayan, masum küçük kayıp balık Çağatay... Çaresizdi bu balık, hastaydı ve belkide tek kurtarıcısı ona ait olan diğer parçası babasıydı. Yeniliyordu bu savaşa padişah endişeye kapılmıştı. Bir kurtarıcı bir yol gösterene ihtiyacı vardı.
Baba demek güç demekti o yoksa gücün hep yarımdı, eksikti. Benim de gücüm yarıda kalmıştı. Babam benden uzaklaşmış, uzak limanlara açılmıştı ve ardından bıraktığı o saf küçük minik balığını unutmuştu. "Seni asla bırakmayacağım" diye yeminler eden adam yoktu...
Bu balığın iki yolu kalmıştı artık; ya bu denizde yaşamaya devam edip bir umut babasını bekleyecek ya da kendini karaya atıp son çırpınışları ile gözlerini kapatıp ebediyete kavuşacaktı...
Rüya Seren
Bugün Çağatay'ın doğum günüydü. Bir haftadır sürekli Çağatay için yapacağım parti için uğraşıyordum. Bizimkiler ile birlik olup paralar toplamış Çağatay adına bağışlar yapmış, onun için bir yat kiralayıp orada bir parti planlamıştık. Bugün tamami ile Çağatay'ın yaptığı listede ki maddeleri yapacak akşam ise yat içinde verdiğimiz partiye geçecektik.
Planlamalarımı tekrar gözden geçirip Berklere haber verdim. Onlar yat için süs almaya gidecekler bizde Çağatay ile tüm gün boyunca eğlenecek bir nevi onu oyalacaktım. Üzerimi hızla giyip Çağatay'ın odasına geçtim. Yanağını öpüp
"Çağatay aşkım hadi uyan!" Çağatay tebessüm ederek gözlerini araladığında "sıkma şu parfümü zalimin kızı sıkma öpesim geliyor" diyerek söylendi. "sen öp diye sıkıyorum zaten şapşal" dedim. "Ya öyle mi?" diyerek bir anda beni yatağa çekip öperek gıdıklamaya başladı. Kahkahalarım odayı çınlatırken Çağatay ise benim gülmeme gülüyordu.
"Tamam tamam bırak karnım ağrıdı" hala gülerek beni bırakmasını ikaz etsem de bırakmadı. Artık çatlayacak raddeye gelince durup "neden bu kadar güzel oldun ki sen bugün, nereye?" diye sordu. "Ben her zaman güzelim tatlım"diyerek yanağına makas attım. Gülerek burnumu öptü "deli sevgilim benim" dedi. "Neyse hadi kalk artık ya tüm gün yatakta mı durcaz kalk" dedim. Tam doğrulcam
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Mucize Yeter (TAMAMLANDI!)
Novela Juvenil"İnsan umut ettiği sürece yaşar" diye bir söz vardır. Hayat insana bazen o kadar acımasız hamleler yapar ki, insan bocalar,hayata küser en önemlisi de o içinde ki çocuğu öldürür. Herkesin hayatında küçük de olsa bir mucizesi vardır. O mucize sizin e...