《Bir Tartışma Sırasında Sizi Ağlatıyorlar》
-Mafya! BTS-
=Daha önce erkek arkadaşının önünde hiç ağlamadın ve bir tartışmanın hararetinde seni ağlatıyorlar.=
*Jin*
"Jin, benden bekleyemezsin-"
"KAPA ÇENENİ! Kapa çeneni, Y/N!" erkek arkadaşın bağırdı. Olduğun yerde donup kaldın, kendi kalp atışının kafanda yankılandığını duyuyordun. Ağlamamak için dudağını ısırdın ama çok geçti. Ailen, arkadaşların ve hatta yabancılar tarafından sana daha önce defalarca söylenen bu sözleri duymuştun fakat, Jin bunları söylediğinde canını acıttı.
Başını salladın ve gözyaşları yanaklarından aşağı süzülürken aşağı baktın. Onları fark etmeden uzaklaştırmaya çalıştın ama Jin onları gördü.
"Prenses..." ne yaptığının farkına vararak özür dilercesine nefes aldı. "Özür dilerim prenses, bunu kastetmediğimi biliyorsun," dedi Jin yanaklarını avuçlamaya çalışırken ama sen ondan kaçındın. Bu, ilişkinizde Jin'in ağladığınızı ilk görüşüydü. Bunun sebebinin kendisi olması onun için inanılmaz bir şeydi.
"Seni asla ağlatmak istemedim, Y/N, çok özür dilerim, lütfen beni affet," diye yalvardı, sonunda seni tutmayı başardı. Seni mutfak tezgahına dayadı ve yanaklarını avuçladı.
"Bana bunu söyleme," diye fısıldadın gözlerine bakmaktan kaçınarak.
"Biliyorum, üzgünüm prenses." Jin gözyaşlarını öptü, yanaklarını baş parmaklarıyla okşadı. Yine başını salladın ama bu Jin için yeterince iyi değildi. Ne kadar üzgün olduğunu göstermek için sana sıfırdan öğle yemeği hazırladı ve sana bir teslimat gönderdi.
Ön kapıyı açtığında ayaklarının dibinde bir buket kan kırmızısı gül seni bekliyordu. Jin arkandan geldi ve ellerini beline sardı.
"Üzgünüm, Y/N, ciddiyim," dedi boynunu öperken. "Seni bir daha asla ağlatmayacağım, söz veriyorum."
(İkna olanlar el kaldırsın)
*****
*Namjoon*
"Neden söylediğim tek bir şeyi dinlemiyorsun?! Kendini öldürtmek mi istiyorsun?!" erkek arkadaşın önünden geçerken bağırdı. Kanepede oturuyordun, öfkesini salıvermesini izliyordun. Çığlık atacak ya da bağıracak biri değildin, tartışmada bile. Her zaman sakin ve mantıklı kalmaya çalıştın. Ama Namjoon tam tersiydi. Öfkesi çabucak geçse de, çabuk öfkelenip sesini yükseltti. Ve bazen, bu seni korkuturdu.
"Gecenin bir yarısı dışarıda yalnız yürüyemezsin! NE KADAR ENDİŞELİ OLDUĞUMA DAİR BİR FİKRİN VAR MI?!” diye çıkıştı Namjoon, sesi sana çok bağırmaktan çatlamıştı. Onu iri, cam gibi gözlerle izledin, daha fazla dayanamadın.
"Siktir..." diye fısıldadı gözyaşlarını görünce. Seni daha önce hiç ağlarken görmemişti ve bu, işi çok ileri - çok ileri götürdüğünü açıkça anlamasını sağladı .
"Bebeğim, ben..." diye başladı ama pişmanlığını nasıl ifade edeceğini bile bilmiyordu. "Bağırmak istemedim, söz veriyorum, ben sadece... senin için çok endişelendim, başına bir şey gelebilirdi," dedi Namjoon önünüzde diz çökerken yumuşak bir şekilde. "Seni koruyamadığım için yaralanırsan buna dayanamam..."
Burnunu çekerken bakışlarını ona çevirdin ve fındık gözlerinde bilinmeyen bir şefkat buldun. Alnını öpmeden önce yanağından akan yaşı baş parmağıyla sildi.