BŞHKM49

3.8K 250 11
                                    

Var git ölüm bir zamanda yine gel...

Kendi içinde aşamadığı acılar vardır insanın. Dönüp dolaşıp kendini yine aynı şeyleri düşünürken yakaladığı... Vazgeçilmiyor işte,unuttum sanıyorsun oysa sadece başka şeylerle oyalanma çabasındaymışsın. Sonra bir anda yine o karanlıkta buluyorsun kendini. Koşmuş koşmuşsun ama yine aynı karanlığın önünde nefesin kesilmiş. Yine en sonunda kendine kalırmış insan,yine en iyi kendisi anlarmış kendi derdini. Göz yaşı bile akmaz bazen. Acı,katran karası gibi işler yüreğine. Sanki tek vasfın o acıyı sürekli kendine hatırlatmak ister gibi...

Zehra ise suskunluğu tercih etmişti. Olayın üstünden iki gün geçmiş ve o andan itibaren kocasına dahi tek kelime etmemiş kendisine sorulan sorulara sadece boş bakışları ile karşılık vermişti. Yemek yemiyor,yese bile Hamza'nın çok fazla ısrarları sonucu bir iki lokma alıyordu. Zaten o yediği bir kaç lokmada aniden geri çıkıyordu. Hamza durumun ehhemiyetinin farkındaydı. Bir şekilde Zehra ile konuşmalı bu hamileliğe bir son verilmesi gerekiyordu.

Tek üzülen Zehra değildi ya! Bu adam evlat acısını yaşamak istemiyordu. Bebeğini kendi hastalığı için hiçbir zaman çıkar yol olarak düşünmemişti. Şimdi onu kaybedecekse eğer sadece evladı olduğu için yüreği parçalanıyordu,belki de kendi şifasını yitiriyot diye değil. Eli kolu bağlı durumdaydı. Sevdiği kadın günbe gün eriyor, gözünün önünde kahroluyordu. Kendisiyle konuşmuyor oluşu daha çok yaralıyordu onu. Tam iki gündür o güzel sesini kendisini de dahil herkese haram kılmıştı.
Ama artık konuşması gerekiyordu. Hamileliği sürdükçe sağlığı daha fazla riske giriyordu. Elbette zordu,ama karısını kaybedemezdi.
Neredeyse geri geri giden ayakları ile üst kata odasına doğru çıktı. Kapıyı açtığında karısı pencerenin önünde elini başına dayamış öylece dışarıyı izliyordu. Geldiğini haber vermek için yumuşak bir ses tonuyla konuştu.

"Gök yüzlüm."

Zehra son iki gündür olduğu gibi sadece başını bir kaç saniye kocasına çevirdi ve içinde hiçbir duygu barındırmayan bakışları ile kocasına bakıp tekrar cama doğru döndü.

Ali Hamza acı bir tebessümle karısına yaklaştı ve yüzünü kendine çevirerek gözlerinin içine baktı. Anlına bir öpücük bırakıp ellerini ellerinin içine aldı. Konuşmaya nasıl başlayacaktı. Nasıl denirdi ki!

"Neden konuşmuyorsun benimle? Neden bu cezayı verdin bana? Sesini duymadığım, bakışlarını benden kaçırdığını her an kahroluyorum. Yapma bunu bize, lütfen."

Zehra tepkisizliğini koruyordu. Ama Hamza o kadar sakin değildi. Durmak bilmeyen yaşları yine dizi dizi sıralanmıştı yanaklarından aşağı. Şimdi gerçeklere dönme zamanıydı. Bir şeyleri yok sayarak sorunları çözemezlerdi.

"Hastaneye gitmeliyiz."

Zehra hızla çattı kaşlarını ve hızla çekti kocasının elleri arasındaki elini. Hamza pes etmedi, konuşmaya devam etti.

"Evet gideceğiz, gerçekler bunlar Zehra. Susarak,kimseyle konuşmayarak olanları yok sayamayız. Evet zor,kahretsin ki çok zor duydun mu beni? Sanki sa-"

"Sen ne anlayacaksın? Duydun mu beni? Sen anlayamazsın. Hayattaki tek varlığının, aşık olduğun adamın çok hasta olduğunu öğreniyorsun. Sonra karnında o hastalık için bir mucize taşıdığını farkediyorsun. Sonra birisi gelip senden o muziceyi de alacağız diyor. Ne yapayım? Hiçbir şey olmamış gibi her şey kaldığı yerden devam etsin diye ne yapayım?"

Zehra iki gündür suskunluğunun acısını çıkartmak için bağıra çağıra konuşuyordu. Aşağı katta kayınvalidesi ve kayınbabasının sesini net olarak duyduğuna emindi. Ama artık acılar boyunu geçeli çok olmuştu. Dayanamıyordu.

Şimdi Hamza'da ayağa kalktı ve konuşmasına devam etti.

"Tamam belki senin yaşadıklarını anlayamam. Ama sende beni anla Durum. Seni kaybedemem. Evladımın canına son verecek nasıl yakıyor içimi anlamıyor musun? Kahroluyorum,bitiyorum. Ama her şeyin sonunda senin bu suskunluğun,asabiyetin çok ağır geliyor."

"Bana neler ağır geliyor anlatamam Başhekim. Şimdi susmaya devam edelim duydun mu? Susalım."

Artık Hamza da sesini yükseltti.

"Susamam,seni sessizce ölüme gönderemem. Göz göre göre seni riske atamam. Zorda olsa gideceğiz hastaneye. Biz yerle bir etse de olanlar. Alacaklar bebeğimizi."

Zehra,Ali Hamza'nın son cümlesinden sonra çılgına dönmüş, masasının üzerinde ne var ne yoksa yerlere fırlatmaya başlamıştı. Yatağı dağıtmış, çarşafı asıla asıla yırtmıştı.

Şimdi odanın hâli, onların yüreği gibiydi. Enkaza dönmüştü.

"ASLA! ASLA! ASLA. BEBEĞİMİ KİMSE ALMAYACAK. BENİM BEBEĞİM HEM BABASINA ŞİFA OLACAK HEMDE SAĞ SALİM DÜNYAYA GELECEK."

"Saçmalama Zehra,duydun doktoru. Yapacak başka bir şey yok. Küçük bir ihtimal için seni kaybetmeyeceğim."

Zehra az önceki halinin aksine gözleri yaşlı ve fısıltı şeklinde çıkan sesi ile konuştu.

"Ya ben seni kaybedersem..."

İşte bu cümleye kimsenin verecek cevabı yoktu.

^°^°^°^°^°^°^°^°^°^°^°^°^°^°^°^

Yazar çıldırdı hocam. İyi okumalar...

BAŞHEKİM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin