Benim bir nebze kalbim acıyor, böyle can yakan bir acı değil,nefes kesen türden bir acı.
Sanki varlığını kanıtlarmışçasına atıyor.'Neredesin gönül sızım,neredesin be çemen gözlüm.'
Hamza bir bankta oturmuş, başını iki elinin arasına almış öylece boş bakışlarla yoldan gelip geçen arabaları izliyordu. Saatler geçmişti ama ne bir haber vardı ne de Zehra'ya dair bir şey. Çaresizdi... Yapabileceği hiçbir şeyin olmaması onu çılgına çeviriyordu.
Cebinde titreyen telefonunun varlığı ile kendine geldi ve telefonu eline aldı,sabahtan beri şu telefon hiç susmamıştı. Arayanın annesi olduğunda görünce açtı ve kulağına götürdü.
"Annem,oğlum neredesin? Ne yapıyorsun?"
Nurcan Hanım'ın sesi telaşlıydı. Oğlu sabah gelinini aramaya başladığından beri onlarda gidebileceği her yeri aramış,hatta babasının mezarına bile gitmişlerdi. Ama Zehra hiçbir yerde yoktu.
Hamza derince bir nefes aldı ve sabahtan beri dolup taşan yüreğini serbest bıraktı, hıçkırıklarla ağlıyordu şimdi. Nefesi kesilircesine,kalbi duracakmışçasına.
'Sahi iyi miydi?'
"A-annee! Benim yüreğim daralıyor anne! Nerede benim çemen gözlü küçüğüm? Nerede anne?"
Nurcan hanım oğlunun sesine dayanamamış o da ağlamaya başlamıştı. Neredeydi gelini? Biliyordu ki gelinine bir şey olursa oğlu yaşayamazdı. Ona olan sevgisini çok iyi biliyordu.
"Dayan annem,sabret oğlum. Elbet bulacağız gelinimi."
Hamza başka söz söylemeden kapattı telefonu ve arkasına yaslandı. Beş dakika sonra yeniden telefonunun çalması ile açtı ve kulağına götürdü.
"Ne var?"
Karşı taraftan bir süre ses gelmedi daha sonra derin bir nefes alındı ve Mert konuştu. Yıllar sonra ilk defa Hamza sesini duyacaktı.
"Hamza."
Ali Hamza duyduğu ses ile olduğu yere çakılı kaldı. Bu ses ona aitti... Bir zamanlar can yoldaşım dediği adama. İnanmıyordu yaşadığına... Sesini duyana kadar da inanmamıştı.
"Sen...Sen o olamazsın."
Hamza şaşkınlıktan nefessiz kalacak dereceye gelmişti. Bu adam yaşıyor olamazdı. Böyle bir şeyin imkanı dahi yoktu.
"Bak Hamza,olacak iş değil biliyorum. Ama gerçek işte. Yaşıyorum ben. Ölmedim."
Mertte çaresizdi. Ne diyebilirdi? İnsanlara bu durumu nasıl açıklayabilirdi?
Hamza hala şaşkınlığı üzerinden atamazken oturduğu banktan hızla ayağa kalktı. Telefonu kulağından çekti ve ekrana baktı. Evet şuan birisi ile konuşuyordu ve bu Mertti. Hayal görmediğinden emin olduktan sonra konuştu.
"Bu olamaz. Bu bana beynimin bir oyunu. Mert yaşıyor olamaz. Ben kendim bizzat cenazesindeydim. Toprağa koyarken,üstünü örterken. Bu imkansız. Olamaz."
Mert ne diyeceğini bilemiyordu. Hamza haklıydı böyle bir şeyi anlatmak ifade etmek mümkün değildi.
"Hamza,bak seni anlıyorum ama her şeyin bir açıklaması var. Ben size bunları tek tek anlatacağım ama önce
Zehra'yı kurtarmamız gerekiyor.Ali Hamza hala üzerindeki şaşkınlığı atamamıştı,gerçek olması imkansızdı belki ama... Bu konuşan adam Mertti. Zehra ismini duyar duymaz kendine geldi.
"O adam seni bulup getirmemi istedi,şimdi hangi delikteysen çık gel ve o adama gidelim. Eğer karımın kılına zarar gelsin, ölmeyi beceremeyen seni de o adamı yaşatmam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞHEKİM (TAMAMLANDI)
Spiritualité"Keşke hep çocuk kalsaydın,hep o masum çimen gözlü kız olsaydın." "Ben hala masumum Hamza." "Değilsin,inan öyle olsaydın çoktan kalbimde bir yerin olmuştu." #Namaz1 #Tefekkür1 #Sevap1 #Allah1 #Helal1 #Kuran1 #Ankara1 #İman1 #Hanım1 #Haram1 #Günah...