BŞHKM16

8.2K 457 14
                                    

"Ne işi varmış burada onların?"

"Ne demek ne işi varmış oğlum. Onlar bizim en yakın aile dostumuz. Hatta ailemiz. Murat Ankara'ya gelmiş. Bende hepsini yemeğe davet ettim. Ne var bunda?"

Hamza giderek katlanan sinirine engel olamıyordu. Onun sorunu her ne kadar o adamla olsa dahi onun ailesini gördüğü her an aklına ona yaptığı ihanet geliyor. İçi nefretle doluyordu.

"Tamam o zaman siz sevgili misafirlerinizi ağrılarınız. Bende karımı alır evime dönerim. Sizde artık çok kıymetli misafirlerinizle bol bol vakit geçirirsiniz."

Mevlüt bey oğlunun bu tavrına daha fazla dayanamadı ve hiddetle konuştu.

"Yeter artık Ali Hamza,yeter. Yıllarca ekmeğini yediğin,en az bizim kadar üzerinde emeği olan insanlara bu şekilde davranmam hiç doğru değil. Hele ki onlar kardeşim dediğin,adamın ailesi iken. Birde oğullarını kaybettikten sonra seni kendi oğulları gibi gören insanlarken. Eğer üzerinde bir gıdım hakkım varsa bu gece sesini keser insan gibi davranırsın o aileye. Hem Murat abinde uzun süre sonra bizim evimize gelecekken."

Hamza diyecek tek bir söz bulamayınca,arkasına dahi bakmadan odasına çıktı. Çünkü eğer konuşursa babasının kalbini kırması muhtemeldi.

Zehra giden kocasının ardından öylece bakakalırken ne yapacağını şaşırmıştı. Mutfakta yarım kalan yemekleri yapmak için döndüğünde Nurcan hanım gelinine engel oldu.

"Sen yukarı kocanın yanına çık kızım. Zaten yemeğin büyük kısmını halletmişsiniz. Geri kalanını Fidanla ben hallederiz. Git kocanın yanında ol."

Zehra başı ile onaylayarak mutfaktan ayrıldı ve odasına çıktı. Gitmesine gidiyordu odaya ama nasıl bir Hamza ile karşılaşacağını bilmediği için üzerinde büyük bir korku da vardı.

Odanın kapısını yavaşça açtı ve önce başını içeri sokarak odaya göz gezdirdi. Büyük pencerenin önünde bağdaş kurmuş dışarıyı izleyen bir Hamza görmeyi beklemiyordu tabikide.

Çünkü olması gerekenden çok daha fazla sakindi ve bu durum Zehra'yı daha da çok tedirgin etmişti.

Yavaşça bedenide odaya süzüldü ve kocasının yanına giderek o da bağdaş kurup yanına oturdu. Hamza yanına gelen karısına gözünün ucu ile bakarak tekrar gözlerini kararmaya yüz tutmuş gökyüzüne çevirdi.

"Neden,onlardan bu denli nefret ediyorsun?"

Hamza kendisine yöneltilen soruya ilk başta şaşırsa da sonrasında gülmeye başladı. Hatta öyle gülüyordu ki bu bir süre sonra kahkahalara dönüştü.
Zehra'nın korkusu giderek artıyordu. Çünkü kahkahalarla gülen kocası aynı zamanda ağlıyordu.

Koyu yeşil gözleri kanlanmıştı ve tebessüm eden yüzünü inkar eden yaşlar dökülüyordu yanaklarına.

Öyle ki bu bir süre sonra adeta sinir krizine dönüştü.

Zehra hızla dizlerinin üstüne geldi ve ellerini kocasının yanaklarına çıkardı.

"Hamza kendine gel,Hamza."

Zehra parmakları ile tek tek kocasının yaşlarını sildi. Ardından kocasının yüzünü kucağına olan gücüyle bastırarak sarıldı. Artık o da ağlıyordu.

"Ne oldu sana Hamza,seni bu denli üzen,yıpratan şey ne?"

Hamza soruya cevap vermek yerine karısını hızla itti ve ayağa kalktı. Öyle ki parkeye hızla düşen Zehra acıdan kalçasını hissetmiyordu.

Hamza gözlerinden akan yaşları umursamadan konuştu.

"Bir daha sakın. Sakın kendi açtığın yaraları sarmaya kalkma. Sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi gelip karşımda masum kızı da oynama."

BAŞHEKİM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin