"Dağ evi diye tutturdunuz şu yola bak. Sallana sallana kusacağım üzerinize!" Diye söylenen Cenk ile göz devirdim.
"Ay! Ne kadar güzel gidelim farklılık olur diyen ben miydim sik kafa?!" Diyen Görkem ile de göz devirdim.
Kalabalık bir şekilde gidiyorduk. Cenk, Cem, Arın, Eylül; Eylül Cenk'in arkadaşıymış kısaca Eyl diyelim. Emir, Tuna ve bizim Eylül.
"Ne kadar daha yolumuz var?" Diyen Arın'a karşılık; "Bir kaç dakika." Diye net bir cevap verdiğimde seslerini kesmiştiler artık.
Dağ evine geldiğimizde arabadan indik. Eşyalar eve taşındığında yukarıda ki odaya attım. Herkes aşağıda bir şeyle ilgilenirken öyle oturuyor, orman manzarasına bakıyordum.
Bana bir oyun oynanmıştı. Kullanılmıştım, biliyordum.
Anıl beni seviyordu, ama oyun oynamıştı. Bu gerçekten sevmek miydi? Görkem Anıl'ı sevdiği için ve onu kaybetmek için beni seviyormuş gibi yapmıştı.
Ben kullanılmıştım. Tek gerçek buydu.
Kendime bile itiraf edemediğim gerçeği yaşıyordum. Belki de ölüyordum.
Kapının açılmasıyla bakışlarım kapıyı buldu. Görkem'i görmemle pencereye geri çevirdim bakışlarımı.
"Çok durgunsun, küçüğüm." Dediğinde dudaklarımı dişledim.
"Öyle."
"Anıl'ın annesi seni de çok etkiledi." Dediğinde arkama geçip bana kollarını dolamıştı.
"Evet öyle oldu."
"Geçer ama. Toparlarız." Derken boynuma bir öpücük bırakmıştı.
"Aynen."
"Anıl'ın sana ihtiyacı var. Sende böyle yaparsan onu toparlayamayız." Gözlerimi yumdum.
"Doğru."
"Hadi gel, yemek hazırladık. Sonra biraz doğa yürüyüşü yaparız, ateş yakarız." Dediğinde benden ayrıldı.
"Peki."
"Seviyorum seni." Dediğinde gülümsedim.
"Bende." Odadan çıktı ve gitti.
Gözlerim hâlâ boş boş ormanda dolanıyordu. Kapını yeniden açıldığını hissettim.
"Rahatsız ettim sanırım." Diyen sesle arkama döndüm. Eyl'di. Onunla sadece isimlerimizi biliyorduk. Cenk az çok bahsetmişti sadece ondan.
"Hayır etmedin. Bir şey mi istiyordun?" Dediğimde gülümseyerek kafasını iki yana salladı.
"Sadece kafamı dinleyecek bir yer arıyordum." Gülümsedim.
"Gel yanıma. Kapat kapıyı." Dediğimde kapıyı kapatıp yanıma geldi.
"Ağaçları mı izliyorsun? Yoksa gökyüzünü mü?" Dediğinde gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Gökyüzüne bakmak aklımın ucundan geçmemişti bile.
"Ağaçları sanırım. Gökyüzü aklımın ucundan geçmedi."
"Özgür kalmak istemiyorsun demek ki." Dediğinde kaşlarım çatıldı. "Benim aklımdan hep gökyüzü geçer. Ama ben o hariç her yere bakarım. Hapis olmak gibi. Bunu istemek gibidir bu."
"Hiç böyle düşünmedim." Gülümsedi.
"İçinden geçen bu. Sadece kendine itiraf etmiyorsun. Şimdi olsa yine gökyüzüne bakmayacaksın." Derin bir nefes alıp kafamı iki yana salladım.
"Belki."
"Eylül ve Gece aşağı inin!" Diye bağıran Cenk ile göz devirdim.
"Hadi gel." Diyerek koluma elini koyan Eyl ile gülümsedim hafifçe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sar-Hoş (BxBxG)
Short StoryHomofobikler girmesin. Bu hikayede onların sonu gelirken, 𝐺𝑒𝑐𝑒'nin zifiri karanlığında 𝐷𝑒𝑛𝑖𝑧'den esen sert bir 𝑅ü𝑧𝑔𝑎𝑟 sayesinde ben, o sondan yeniden yazılmaya başladım.