Deniz yemek hazırlamak için mutfağa geçtiğinde Rüzgar da onu takip etmişti. Sessizce koltukta oturan Anıl'ı izledim bir süre.
Sadece izledim.
Göz göze geldik daha sonra. Kırıklarını gördüm.
"Saçını sarı yapmışsın." Dediğinde bunu aslında çok önceden farkedip şuan dile getirdiğini fark ettim.
"Deniz istedi."
"Sen istemedin mi?" Dediğinde derin bir nefes aldım.
"Deniz benim istemeyeceğim bir şeyi istemez." Sözüm ile dudakları aralandı ve kapandı.
Yine sustuk bir süre.
Öylece, sessizce oturduk sadece."Gece," dediğinde herhangi bir tepki vermedim. "Çok sustun. Ve ben biliyorum, bir kadının vedası suskunluğudur."
"Öğrendiğin iyi oldu, zırlamazsın." Diye alayla konuştum.
"Deme öyle." Dediğinde hafifçe güldüm. "Onlar ile nasıl tanıştın?" Dediğinde buna verebilecek doğru düzgün bir cevabı kendimde bulamamıştım, henüz.
"Burası seni ilgilendiren kısım değil, Anıl." Dediğimde başını aşağı yukarı salladı.
"Çok kırdık değil mi seni?" Derin bir nefes aldım.
"Çoğul konuşma. Görkem'e kırılmadım. Ona nefret bile beslemiyorum. O benim için hiç bir şey. Ama sen, Anıl. Sana çok kırıldım." Dediğimde dudakları titredi. "Sana çok yaralandım, sana çok acıdım." Gözlerinin hızla dolmasına şahit oldum.
"Çünkü bende hâlâ bir yerin var. Sevgililik, aşk anlamında değil. Ne de olsa sen benim çocukluğumsun." Elleri ile yüzünü avuçladı.
"Çaresizlik ne demek hâlâ öğretiyorsun bana. Ne yapacağımı bilmeden sürükleniyorum hâlâ." Hiç bir şey demedim.
"Ailem yok." Dediğimde bunu söylememi istemiyormuş gibi yüzünü buruşturdu. "Beni evlat edinen insanlar karşısında nasıl heyecanlıydım hatırlıyor musun? Mahalleye ilk girdiğimde seni gördüm. Tanımıyordum seni, ama sen bana bir adım attın diye sana asırlarca konuşmadım mı o gün?"
"Konuştun."
"Konuşmamı istedin sende. Küçüktük ama koca bir adam gibi dinlemedin mi bana yapılanları? Yaşadıklarımı büyük bir olgunlukla dinleyip benim yanımda olmadın mı, Anıl?" Gözlerinden bir damla otururken kırdığı dizinin üzerine düştü.
"Her neyse işte. Küçüklüğümden beri konuştum sana. Sen beni susmak zorunda bıraktın, Anıl. Bu suskunluğu ne sen unutursun, ne ben." Gözlerimi kapatıp bir süre bekledim.
"Ama, iyi ki beni susmaya mahkum etmişsin o zaman." Dediğimde yutkunarak baktı bana. "İyi ki ben susmuşum da, şuan yanımda beni gerçekten seven insanlarla beraberim."
Kafasını hızla iki yana salladı. "Seviyordum. Seviyordum seni. Çok sevdim. Hep sevdim, Gece."
"Hayır. Hayır, Anıl. Sen beni sevmedin. Sen belki de anılarımızı sevdin ama beni sevmedin. Daha sonra da o anılara bile ihanet ettin zaten. Sevgiden bahsedemezsin, Anıl."
"Ama sevmiştim..." Diye bir çocuk gibi konuştu.
"Sevmiştin..." Dediğimde bir süre sessiz kaldı ve gözlerini benimle buluşturdu.
"Geçmiş zaman." Diye aynı anda konuştuk. Onun sesi benim sesime karşı daha zayıf çıkmıştı.
Deniz'in ağzından.
Gece mide bulantısı ile masadan kalkıp tuvalete koştuğunda Rüzgar da onunla beraber gitmişti.
Ben ise karşımda oturan Anıl ile aynı masada duruyordum şuan. Yemek yemesi için ona kal demiştim ama içten içe onu öldürmek hissiyatı damarlarıma doluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sar-Hoş (BxBxG)
Short StoryHomofobikler girmesin. Bu hikayede onların sonu gelirken, 𝐺𝑒𝑐𝑒'nin zifiri karanlığında 𝐷𝑒𝑛𝑖𝑧'den esen sert bir 𝑅ü𝑧𝑔𝑎𝑟 sayesinde ben, o sondan yeniden yazılmaya başladım.