Bölüm 2
Hani filmlerde kamera ağır çekime geçer ve yakışıklı çocuğun sesi birden öküzümsü bir sese bürünürdü ya,işte Senem’in de sesi şuan öyleydi. Öküzümsü birşeydi.
“Okulumuz!”demesi ile ona bakakaldığımda “Ne demek istiyorsun?”diye sordum.
Bana bakarak “Okullar açılalı bir hafta oldu ve sen ikinci haftasında geldin. Ondan.”diyerek bana bakmaya devam ediyordu.
Gözlerimi devirerek başımı salladığımda “Kusuruma bakma. Okulun ilk gününde insanlarla konuşmayı sevmiyorum!” dediğinde sesindeki yumuşak tınıyı sevdim ve içimdeki sesle beraber “Şimdi sesin daha insani çıkıyor.”dedim. yanında oturmakta olan kız “O ne demek?”diye sorduğunda umursamaz bir tavırla “az önce sesi öküz gibi çıkıyordu.”dedim. bunu söylememle kızın yüzü tuhaf bir hal aldı ve gülümsedi.
Ama daha sonra,yüzü yine ve yeniden,o hüzünlü haline bürünmüştü. Yerine oturduğunda ben de onunla birlikte oturdum. Birşeye üzülmüş gibiydi… O kadar çok merak ediyordum ki ortadan ikiye ayrılabilirdim.
Dayanamayıp sorduğumda bana “Kız kardeşimle okullar açılmadan önce kavga ettik. Ve küstük.” Dedi.
Gülsem mi bilemedim ve ona bakıp “Kardeşler,bazen baş belası olabiliyorlar. Benim de bir tane abim var,seni iyi anlıyorum. İnan bana” dediğimde sinirlendi ve bana bakarak “Nefes,baş belası değil! Hiç olmadı! Sadece… bazen fazla gururlu olabiliyor ve gururu yüzünden aramıza dduvarlar örebiliyor ve bu onu çok fazla özlememe neden oluyor…” dedi gözlerini kırpıştırarak.
Bana bakıp “muhtemelen bir aptal olduğumu düşünüyorsundur ama durum bu. Aynı okulda okuyacaktık biz ama olmadı. O Dede Korkut’ta ben buradayım!”dediğinde ben de üzülmüştüm durumuna kızın.
Kız kardeşi Nefes nasıl birisiydi bilmiyordum ancak bildiğim bir şey varsa da çok sevildiğiydi. Yüzümü buruşturarak elimi elinin üzerine koydum ve “bu kadar üzülme eninde sonunda barışırsınız.”dedim ve önüme döndüm.
Ders zili çalıp,ilk dersimizin öğretmeni sınıfa girdiğinde herkes ayağa kalktı. Hoca “Oturun.”diyerek bizlere izin verdiğinde ona baktık ve dinlemeye başladık.
Elindeki beyaz tebeşirle tahtaya büyük harflerle “DİDEM TAŞKIN” yazdı ve bize dönüp “Evet,arkadaşlar. Adım Didem Taşkın. Fransızca dersinize ben geleceğim ve bütün bir sekiz dönem yani dört sene boyunca sizinle bol bol fransızca konuşacağız.”dedi.
Didem hoca’nın uzun beline kadar inen siyah saçları vardı. Hafif beyaz tenliydi aslında biraz sarışın gibiydi ama bu çok göze batmıyordu. Göze batan tek yeri uzun boyu ve mavi gözleriydi. Üzerine giyindiği siyah bleyzer uzun ceketinin altına dar paça kumaş pantolon giymiş ve onları kolej ayakkabıları ile kombinlemişti. Kadına bakmaktan kendimi alamıyordum. Sade görünüşünün altında bariz bir dişilik yatıyordu. Ona dikkatle baktığımı anlayınca gözlerini kıstı ve bana bakarak “Seni tanıyalım tatlım.”dedi.
Ayağa kalkmadan,arkama yaslandım ve elime uçlu kalemimi alarak konuşmaya başladım. “Adım Serap. Soyadım Şahin. İstanbul’a bu sene geldim.”dedim.
Didem hoca “ondan önce neredeydin peki?”
Ben “Cehennnemin dibinde.”
Didem hoca “anlamadım?”
Gülümsedim ve “Ciddiyim hocam. Cehennemin dibinde bir avuç beyinsize akıl vermekle meşguldüm. Her neyse,Kayseri’deydim. İlk ve ortaokulu yatılı olarak okudum. Lise sınavlarında tercihim burası çıktığında pılımı pırtımı toplayıp,soluğu baba evinde aldım. Bir nevi kürkçü dükkanına geri döndüm.”dediğimde sınıftakiler gülmeye başladı.
Ben farklıydım. Lafım ağzımdaydı ve nasıl konuştuğum sadece beni ilgilendirirdi. Argo yada değil. Ben böyleydim. Annem her zaman bu kadar dobra olma bir gün pekmezini akıtacaklar der durur, ama ne derler bilirsiniz,can çıkar huy çıkmaz. Allah’ım da beni böyle güzel mi güzel yaratmış işte ne yapayım?
Sınıf arkadaşlarımın kendilerini tanıtmaları bittikten sonra,sınıfta uzunca bir müddet sessizlik oldu.
Okulun ilk günü olduğu için(ders işleme açısından) çok ders işlemedik ama ufak tefek kelimeleri de öğrenmeyi ihmal etmedik. Sayılar,alfabe ve sık kullanılan terimlerin birkaçını tahtada işleyip,sırayla söylemeye başladık ve deftere geçirdik.
İtiraf ediyorum… Ders özürlü olan ben. Dersi sevmeye başlamıştım…
*******
Zil çalıp sınıftan dışarı çıktığımda elimde kağıtlarla en üst kata,sınıf hocalarının olduğu kata çıkarken okulu incelemeye devam ediyordum. İkinci katta olduğu gibi lise ikilerindi. Oldukça komik bir tablo oluşturan bu bölüm üçüncü kata geldiğimde yerini buz gibi bir havaya bırakıyordu. Tahmin ettiniz değil mi?
Lise üçler!
Oldukça sessiz ve inek tiplerdi. Sağ bölmede sayısalcıların sınıfları vardı ki onlar ders çalışma konusunda en motor olanlarıdır. Sosyal aktivite yok,dış dünyaya ait tek bir belirti bile yok. Adamlar hayvan gibi formüllerle sevişiyorlardı resmen. Bir de sana uzaylıymışsın gibi bakmıyorlar mıydı? Allah’ım sana geliyorum. İçimden asıl uzaylı olan sizsiniz!”diye bağırmak geçiyordu ama sadece geçiyordu işte.
Kaşlarımı çatıp,gözlerimi devirdim ve sınıf hocamızın isminin yazılı olduğu kapıya vurarak içeri girdim.
Kıvırcık saçları olan,hafif yanık tenli,minyon tipli bir kadındı. Bana dönerek “Hoş geldin tatlım . Ben Merve Avcu.” Dedi.
“Hocam.”diyerek elimdeki kağıtları ona uzattım. Minyon tipine yakışan elleri ile kağıtları elimden aldığında
“İngilizce için ek ders kaydı mı istiyorsun?”diye sordu. Tereddüte düşmüş gibiydi.
“Hocam,ben zaten Almanca biliyorum. Fransızca’da o kadar zor gelmedi gözüme. Sınıftakilerle aynı seviyede olmak istiyorum.”dediğimde gülümsedi ve bilgisayara birşeyler yazıp,çıktısını aldı. Kağıtların orijinal halleri kendisinde kalırken bana fotokopilerini verdi ve “Sınıfımın en iyilerinden olacağına eminim.”diyerek omzuma dokundu.
Ders ekleme işlemlerim bittikten sonra Merve hocanın bana verdiği fotokopileri elimde katlayıp cebime koyarken merdivenlerin başına geldim ve çocuğun tekinin sert omuz darbesiyle neye uğradığımı şaşırdım. Kaşlarımı kaldırıp aşağı inmekte olan çocuğa baktım ve yüksek sesle “Kırmızı! Özür dilemeyi bilmiyor musun lan?!” diye bağırdım. Arkamdaki kalabalığın susmuş olduklarını anladığımda gözlerimi kıstım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Kızıl saçlı çocuk bana gülümserken ona doğru “Mal tarifime birebir uyan bir sen varsın şimdilik!”dedim ağzını bir karış açarken..
“Sen ne dedin?”diyerek bana doğru bir adım attığında “Annen sana şehir kültürünü öğretemedi mi?”diye sordum. Tüm koridor lanet bir sessizlik içerisindeydi şimdi. Çocuk “Kızım seni döverim”dediğinde “Gücün yeterse neden olmasın?”dedi başımı dikleştirerek.
Ona doğru bir adım atıp bir basamak aşağı ineceğim sırada arkamdan gelen sesle neye uğradığımı şaşırdım. Çocuk,elindeki su şişesiyle hem su içiyor hem de bize bakarak “ikinizde işinize bakın”diyordu.
Bu o çocuktu!
Sarışın çocuk! Yani doruk!
Onu görmemle gözlerim pörtledi ve yutkundum. Bu hareketimi görmüş olacak ki,gülümseyerek başını önüne eğdi ve “Çöm,sınıfına.”dedi.
“Çöm mü? Anandır çöm!”diyesim geldi ama bu velede gıkım çıkmadı. Kaşlarımı çatıp,gözlerimi kıstığımda “sensin çöm!”dedim. birden bir uğultıu belirdi koca koridorda. Mavi gözlü çocuk da yanına gelip “hadi gidelim”dediğinde ona baktım ve “sahibini dinle pikaçu!”dedim.
Gülümseyen yüzü,şaşkınlık ve biraz daha sinirle kırıştığında başımı yana eğerek masum bir eda takındım. Sonra bana çarpan çocuğa dönerek “Özür dile.”dedim.
Çocuk “Af buyur!”
“beni duydun serseri!”diye bağırdığımda Doruk denen çocuk “ ikinizde sınıflarınıza!” diye bağırdı. Ona dönmedim. Dönmedim çünkü sinirliydim. Benimle aynı ayda doğup benden sadece birkaç yaş büyük olan bir bebeden azar işitmek bana tersti. Önümde duran salağa bakıp “Özür dile.”dedim omuzumu göstererek.
Beyinsiz omuz silktiğinde,”İyi!”dedim ve iki elimle çocuğu merdivenlerden aşağı ittim. Doruk ve arkadaşları bağırarak etrafımdan dolaştıklarında Doruk beni kolumdan tuttu ve kendine çekti.
Doruk “Dayak mı istiyorsun sen?” diye bağırdı.
Kolumu elinden kurtarıp ona baktım ve bir adım daha atarak “ Sen de dokuz aylıksın bende! Benden sadece birkaç yaş büyük olman bana emir verebileceğin anlamına gelmiyor! Ben kimseden emir almam! Dahası bu okul sana zimmetliyse kanıtla ona göre davranayım! Çöm olan sensin pikaçu!”dediğimde “Ne?”diye bağırdı. Yüzünde tatlı bir tebessüm vardı.
Burnunun dibine girdim ve geri çekilerek “Adım Serap! Bundan sonra adımı söylerken önce besmele çeksen iyi edersin. Ha,bir de umarım itfaiye yakındır!” dedim ve gülümseyerek arkamı dönüp yürümeye başladım.
*********
Okul o kadar da kötü geçmiyordu açıkçası. Yeni yerler ve yeni insanlar tanımak beni her zaman heyecanlandırmıştır. İlk ders aynı anda kantine bile inmediğim kızlarla şimdi gülüşerek birşeyler yapıyor ve buraya gelmeden önce ki hayatlarımız hakkında ufak kesitler veriyorduk.
Senem mesela hiç anlatmıyordu ancak onunda bizimkinden farklı bir hayat sürmediğine emindim. Sonra Ayşegül; o kemik çerçeveli gözlüklerinin ardında nasıl bir maske sakladığını bilmiyordum açıkçası. Fazla duygusal gibi geliyordu konuşmaları. Tuğçe,ayar kızlardan aslında. Kolay kolay pes etmeyen bir yapısı var. Annesi ve babası ayrı. Babası alamancı. Annesi ise çerkez. Böyle bir kız öyle bir karışımdan nasıl çıktı bilmiyorum.
Ve Didem!
Grubumuzun en gıcık üyesi. Uzun boyu,iri kahve gözleri ve uzun kahve ince saçları ile İzmir güzellerinin doğruluğunu ispatlıyordu. Ve bunun farkında olacaktı ki,okulun ilk günü olmasına rağmen ona asılanlara kulak asmıyordu.
Ablası Duygu üst sınıfta son sınıf öğrencisiydi ve okulun en yakışıklı çocuğu ile çıkıp ayrıldığı için kızlar tarafından hem sevilen hem de sevilmeyen bir ünü vardı. Didem'in aslında o çocukla benzer bir tarafı daha vardı. İkisinin de soyadı Pehlivan'dı. Bundan olacaktı ki Doruk sürekli onlarla uğraşıyor ve geçmiş yaşamlarında bir arada olduklarını söyleyip duruyordu.
Hakan Onur ve Galip'i sevdiğimi söylemiştim hatırlarsanız,ancak ben birileriyle konuşurken araya girerlerse...
Her neyse,Hakan Onur gelip omzuma dokundu ve "Serap ya,kantine inip bana bir karışık tost bir tane de ayran alır mısın?"dedi. Bir de pişkin pişkin sırıtıyordu mal! Elindeki paraya bakıp,gözlerimi gözlerine diktim. neredeyse yarısına gelen boyumla karşısına dikilerek "bacağını mı kırdın?"diye sordum.
Hakan Onur "Yo, nereden çıkardın?"
Ben "O zaman kolun kırık?"
Hakan Onur "Hayır!"
Ben "O zaman beyin hücrelerin darbe aldı!"
Sinirlendiği belli oluyordu. "Ne diyorsun kızım sen?"diye bağırdığında "Şişşş,adam ol. Alırım o aklını. Git tostunu da ayranını da kendin al hayvan!" dedim ve arkamı dönüp kızların yanına oturdum. arkamda öylece dikildiğini biliyordum. Kızlarınsa bir bana bir ona baktığını. Elimi yumruk yapıp,yüzüne vurmak için içimden geriye doğru saymaya başladığımda,Hakan Onur "Öyle olsun lan."dedi ve çekip gitti.
Didem "Manyak mısın sen ya? Alsaydın" dediğinde ona döndüm ve "Şu dünyada en çok neyden nefret ederim biliyor musun?"dedim.
Tuğçe "Neyden?"
Ben "Arkadaş ayağına yatıp,parazit gibi benden beslenen insanlardan ve yapmak istemediğim şeyleri bana zorla yaptıranlar!" dediğimde Didem'in gözlerini gözlerimle delip geçtim. Yeni yeni tanımaya başlıyor olsak da birbirimizi,seviyordum tuhaf bir şekilde ama içimde kaynayan öfke patlamasına da engel olamıyordum.
Tersim pisti benim. Çok pisti hem de. Bir erkeğin bile ağzına alamayacağı küfürleri söyler ve hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdim. Bu yüzden zaten hiç arkadaşım olmadı. Olmak isteyenlere de ben izin vermedim.
zilin çalması ile sınıfa giren erkek hoca,kapıyı kapadı ve "Oturun arkadaşlar. Ben Beden Dersi öğretmeniniz Haydar Karadoğan!" dedi ve gülümsedi.
******
Gülmekten karnına kramplar giriyordu genç adamın. "Kes oğlum ya! Ağzının ortasına tüküreceğim şimdi!" diye tıslıyordu en yakın arkadaşı da. sıralarına geçip,oturduklarında yanlarında oturmakta olan arkadaşları onlara baktı ve yeniden önlerine döndüler. İçlerinden biri "Yine ne oldu?"diye sorunca Anıl "Doruk'a biri posta koydu Poyraz. Görmen lazımdı."dediğinde kahkaha atarak gülüyordu.
Poyraz,tebessümle Anıl'a baktı önce sonrasında ise gözlerini kısarak arkada dudaklarını küçük bir çocuk gibi uzatmış trip atan kardeşine baktı ve "Yani diyorsun ki biri Doruk'a posta atmadı ancak posta koydu."dedi başını sallayarak ve Anıl'a bakarak "Öyle mi?"dedi.
Anıl "Aynen,öyle abicim."
Poyraz "vay be. Alnından öpmek gerek o kızı." dediğinde Anıl "Dur dur,en güzel yerini demedim ben sana."
Doruk "Anko sakın!"
Poyraz "Ne?"
Anıl "Kız,hazırlık sınıfında. Çöm yani." dediğinde hem Poyraz hem de diğeri gülmeye başlamıştı şimdi. Doruk,yanında oturan kıza bakarak "Acımı dindirmek için güldüğüne eminim Ezgiciğim. Bir öpücük versene."dediğinde genç kızın gülen yüzü asıldı ve "Sapık ya."diyerek yerinden kalktı. Kitaplarını eline aldığında Poyraz'a doğru eğildi ve "aşkım,ben sınıfıma gidiyorum. Çıkışta görüşürüz."diyerek genç adamın yanağına öpücük kondurdu.
Doruk,eğilerek arkasından baktığında "Bu yılın modası kısa etekler yavrum. Biraz kıvırsan fena olmaz hani."dediğinde kafasına inen kalın test kitabı ile neye uğradığını şaşırdı ve sanki başının etrafında dolaşan birşey varmış gibi... "Ah,bak Poyraz ağabey geçiyor. Bir Poyraz... İki Poyraz... Üç Poyraz... dört Poyraz..."dediğinde Poyraz gülerek önüne döndü ve "O bölümdeki testleri çözeceksin zeki çocuk!"dedi.
Anıl ise başını sıraya koyduğunda "Pişt."dedi Poyraz'a bakarak.
Poyraz "Söyle."
Anıl "Yeni gelenlerle tanışacak mıyız?"
Doruk kitabı hemen kapayıp "evet,tanışacak mıyız?"
Poyraz "O iş başkanların işi değil mi? Ben karışmıyorum." dedi gözlerini önündeki testten ayırmayarak. doruk "Aslında doktor olabilirsin."dediğinde Anıl "NEden doktor olmak istesin ki oğlum. Kalbinde ki yarayı dikecek olan doktor,iki sınıf aşağımızda cam kenarında oturuyor." dedi.
Poyraz gülerek "İkinizde çenenizi kapatın. Aksi takdir de..."
İkisi de aynı anda "Biliyoruz biliyoruz bizi test manyağı yapar sonra da o test yaprakları ile bizi döversin."dediler.
Poyraz "Hahahaha!"
*****
Okul Çıkışına yakın annem aradığında telefonu açtım.
"Serap?"
Ben "Efendim anne?"
"Sensin değil mi?"
Ah! Bu kadın beni öldürecek bir gün!
Ben "Evet,anne benim. Sen kimi aramıştın pardon?"
"Dalga geçme küçük hanım. Akşama misafirimiz var."
Misafir mi?
Ben "Kim?"
"Halanlar geliyor." dediğinde kanım damarlarımdan çekildi sanki. O iğrenç kadını görmeye tahammül bile edemezken aynı sofrada nasıl yemek yiyeceğimi düşünür!
Ben "Ben gelmiyorum!"
"Serap!"
"sana ben gel-mi-yor-um! dedim!" diye bağırdım bahçede.
Annem susmuştu,neden halamdan nefret ettiğimi bilmiyordu. Bilse de umurunda olacağını sanmıyordum. Gitmeyecektim işte umurumda da değildi. Küçük değildim artık. Kendi hayatım vardı ve şu saatten sonra ben ne dersem o olacaktı.
"Gelmiyorum! Size iyi kelle paça yemeler!" dedim ve titreyen ellerimle okulun taş duvarlarına dokundum. Midem bulanıyordu. Başım dönüyordu sinirden hatırladıklarımla... O kadından nefret ediyordum!Ağlama noktasına geliyordum yine.
Kendi kendime "Sen çocuk değilsin! Küçük değilsin! Ve en önemlisi artık Kayseride değilsin Serap. Sen güçlüsün. Herkesi önünde diz çöktürecek kadar güçlüsün!"dedim ve derin derin nefesler alarak olduğum yere çöktüm. Başım dönmüyor,midem bulanmıyordu. sadece içimdeki nefretin ateşi ile kendimi yakıyordum.
-bölüm sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)
Teen FictionBiz imrenilendik... Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik... Biz aileydik... Biz birdik... Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik... Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik... Ağladığında ağlama deme...