46. Bölüm

139 26 0
                                    

-46.bölüm-

Ayşegül,gözünü açtığı an hissettiği karaltı ile neye uğradığını şaşırdı. Teyzesi gözlerini kısmış onu dikkatle süzerken genç kız,yorganını boynuna kadar çekmiş ardından kısmış olduğu gözlerini birkaç defa kırpıştırmak zorunda kalmıştı. Teyzesi,tepesinden çekilip perdeleri açmak için camın önüne gittiğinde Ayşegül alelacele yataktan çıkıp üzerini giyinmeye başladı. Pantolonunu hızla üzerine geçirip düğmesini ilerken teyzesi “Boynundaki izleri kim yaptı?” diye sordu.

Ayşegül’ün elleri olduğu yerde kalıp bedeni taş kesilirken nefes alışverişleri sıklaştı. “Ne izi?” diye sordu sonra. Teyzesi,gülümseyerek yanına gelip ona daha önce hiç olmadığı kadar yumuşak davrandı ve uzun saçlarını boynundan çekerek aynaya dönmesini sağladı. Ayşegül’ün kalbi küt küt atarken öksürmeye başladı. Teyzesi “Bunlar ve bunlar” diyerek boynunu ve kolundaki ezikleri gösterdi.

“İlacım” diyen Ayşegül’ü duymazlıktan kadın “Bana bunların nasıl olduğunu anlatana kadar sana ilaç falan yok!” dedi kızın saçını çekerken.

“Düştüm” dedi Ayşegül canının yanmasından dolayı gözlerini kırpıştırırken. Teyzesi,kapkara gözlerini aynadan ona dikip güldü ve iterek “Sen beni aptal mı sanıyorsun? Baban bunları gördüğü zaman bakalım ona ne diyeceksin?” diye bağırdığında Ayşegül birden “Senin yaptığını söylerim!” dedi.

Kadın,olduğu yerde kalıp tek kaşını havaya kaldırdı. Elindeki nefes açıcıya bakıp yeniden Ayşegül’e döndüğünde ona doğru bir adım atıp kızın sendelemesine neden olacak bir tokat atıverdi yüzüne. Masasının üzerinde duran matematik dönem ödevini eline alıp diğer yanağına da onunla vurdu. Ayşegül,gözlerini kırpıştırarak açarken kadın burnunun dibine biraz daha girdi ve “Cezalısın” dedi elindeki nefes açıcıyı göstererek. Ardından çantasının başına gidip babasının ona vermiş olduğu harçlıkları aldı. Sadece öğrenci pasosunu ve biraz para bırakıp yeniden kendisine döndüğünde teyzesi “Seninle sonra ayrı hesaplaşacağım inan bana!” diyerek arkasını döndü ve elinde nefes açıcısı ile birlikte odadan dışarı çıktı.

Ayşegül,afallamış bir halde etrafına bakınıp yeniden aynadaki aksine baktığında elleri ile yüzünü kapatıp ağlamaya başladı. Bu cehennemden kurtulmak istiyordu artık. Dayanamıyordu. İlacı olmadığı için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bunun için gidip camı açtı ve soğuk havayı içine çekti. Parasını da almıştı ayrıca. Göz yaşları gözlerinden aşağı süzülürken dönem ödevini hatırladı. Ondan habersiz mum ışığı altında hazırladığı ödevini. Anıl’ın onu çalıştırdığı ödevini… Çığlık atmamak için dudaklarını dişlerken bu işkencenin daha ne kadar süreceğini düşünmeden edemiyordu. Soğuk hava,içini titretip nefesini düzene sokarken hızlıca geri kalan işlerini halledip odasından çıktı ve evdekilere bir şey söylemeden ayakkabılarını da alıp sokak kapısını açtı.

Merdivenlerden aşağı inerken deli gibi akan gözyaşlarını durdurmak için elinden hiçbir şey gelmiyordu. Caddeye çıkan yokuşu tırmanıp otobüs durağının önüne geldiğinde şoför kendisini tanımış ve beklemeye başlamıştı. Gözleri kızarmış bir şekilde şoförün arka koltuğuna oturan genç kız “Haseki Hastanesi’ne nasıl gidebilirim?” diye sordu.

Bir saat sonra şoförün bahsettiği yerleri geçerek hastanenin önüne geldiğinde hızla içeri girip resepsiyondaki kızlara arkadaşlarının nerede olduğunu sordu. biri 401 diğeri 402 numaralı odalarda kalıyordu. Asansörün düğmesine basıp beklemeye başladığında bir yandan ağlıyor diğer yandan kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu. Kapının açılması ile içeri geçen genç kız gideceği kata basıp beklemeye başladı. Ona hissettirmeden yukarı çıkan asansör durup kapı açıldığında Ayşegül okları takip ederek yürümeye başladı. İlk odanın önüne gelip kapıyı vurduğunda Didem’i;Özkan,Volkan,Yusuf,Onur,Cüneyt,Ebu Bekir,Anıl,Poyraz ve kızlarla konuşurken bulmuştu. Ali’yi en son fark etmişti. Didem “Merhaba” diyerek ona elini uzattığında Anıl “Neden ağladın?” diye sordu birden.

Ali,gözlerini açıp başını kaldırdığında Ayşegül’ün suratına baktı ve şimşek hızında hareket edip kızın burnunun dibine girdi. Hiç düşünmeden yüzünü avuçlarının arasına alıp gözlerine baktığında “Ne oldu?” diye sordu. Ayşegül,o an her şeyi anlatmak istedi ama yapamadı. Onun yerine “Sadece çok korktum” diyebildi. Dudaklarını büzmüş Ali’nin omzunun üzerinden Didem’e bakıyordu. Didem “Gel buraya” diyerek kollarını ona açtığında Ayşegül hiç düşünmeden gidip Didem’in boynuna atlamıştı.

“Geçmiş olsun” diye söylendiğinde Didem “Sağ ol canım benim” diyerek kızı boynundan ve yanaklarından öptü. Dudaklarına gelen şişlikle kaşlarını çatıp geri çekilen Didem saçlarını sıyırıp ezilen yanağına dokundu ve “Yanağına ne oldu?” diye sordu. Ayşegül,yutkunarak saçları ile yanağını kapadı. Ali,bir şey demek için ağzını açmıştı ki Anıl’ın buz mavisi gözleri ile karşılaşıp sustu.
“Okula dönecek misin?” diye sorduğunda Poyraz “O artık bir vatanlı” dedi tebessüm eşliğinde. İçi rahatlayan Ayşegül “Yeniden bir arada olacağız” diyerek Didem’e bir kere daha sarıldı. didem’in gülümseyen yüzü ona sarılmasıyla asılırken endişeli gözlerini odanın içinde birbirlerine bakarak neler olduğunu anlamaya çalışan çocuklardaydı. Tuğçe ve Şengül,Ayşegül’e dışarı çıkalım mı?” diye sorduklarında Ayşegül” Hayır” demişti.

“Nefes ve Senem nerede?” diye sordu daha sonra.

Didem “Bade’nin yanındalar. Sen gelmeden önce çıktı onlarda zaten” diyerek kızın saçlarını sevdiğinde Ayşegül “Serap nasıl?” diye sordu Volkan’a bakarak. Volkan, yorgun gözleriyle içini çekip “Bilmiyorum. Henüz uyanmadı” dediğinde Ayşegül” iyi olacak ama değil mi?” diye sordu. “Elbette iyi olacak” dedi Ebu Bekir neşeli bir ses tonu ile. Gidip Didem’in alnından öptüğünde odada bulunanlar araları düzeldiği için birbirlerine bakıp gülümsediler. Ayşegül “Onu da görebilir miyim?” diye sordu.

Volkan “elbette” diyerek başını salladığında Anıl birden “Senin bugün okulda olman gerekmiyor muydu? Dönem ödevin için?” diye sordu.

Ayşegül’ün tekleyen kalbi Anıl’ın sorusuyla hızla atmaya başlamıştı. Dudaklarını dişleyerek “Şey,ben o ödevi kaybettim. Nasıl oldu bilmiyorum ama sanırım defterimin arasından düşürmüşüm” dediğinde Ali’nin “Sahi mi?” diyen sinirli sesini duyup ona baktı. Anıl,Volkan ile birlikte Didem’e dönüp “Geçmiş olsun Didem” diyerek kızı yanağından öptükten sonra Ayşegül’ü de alarak odadan dışarı çıktılar.

Kapının girişinden hala uyumakta olan Serap’a baktığında alnından gözlerine doğru inen morluk yüzünden yüzünü buruşturmak zorunda kaldı genç kız. Volkan “Verimli sadakası varmış.” Diyerek içini çekerken Ayşegül başını sallayıp Volkan’a baktı ve “Yorgun görünüyorsun?” dedi.

“Ben iyiyim” diyen Volkan,Ayşegül’e bakıp gülümsedi. Genç kız” Sen onun yanında dur en iyisi. Ben biraz dışarıda kalsam iyi olacak” diyerek geri adım attığında Anıl’ın kolunu tutması ile ona dönüp baktı. Genç adam, yüzünü avuçlarının arasına alıp gözlerini gözlerinden ayırmadan baş parmakları ile yüzündeki berelere dokunduğunda “Biri parmak izi ya diğeri?” diye sordu. Ayşegül, ona bakmamak için başını başka yöne çevirmeye çalıştığında Anıl bunu yapmasına izin vermedi. Avuçlarının içindeki narin yüzü daha da sıkarak “Söyle lütfen” dedi. Sesi ne kadar yumuşak olursa olsun içinde barındırdığı bir emir hissi vardı şüphesiz. Ali, kaşlarını çatmış ikisini izlerken Anıl yan gözle ona bakıp yanına gelmesini söyledi. Ayşegül “Teyzemle kavga ettik” dedi.

Ali “Onu bu sefer öldüreceğim” dediğinde Ayşegül birden hıçkırarak ağlamaya başladı. Anıl, kaşlarını çatıp endişe içinde kıza baktı ardından öfke dolu gözlerini Ali’ye çevirerek “Beni sınama İmam!” diye tısladı. Ali,kendisini kontrol etmesi gerektiğini bilerek derin bir nefes alıp dizlerinin üzerine çöktü. Anıl,yanlarından kalkarken “Ben gidip doktor bulacağım. Seninle biraz ilgilenir hem” diyerek Ali’nin kafasına vurup yanından uzaklaştığında genç adam durup kıza baktı ve onun konuşmasına fırsat vermeden odaya doğru taşımaya başladı. Kendisi de yaralandığı ve ufak bir cerrahi operasyon geçirdiği için ona da kalacak bir oda vermişlerdi. Kızı,yatağın üzerine bırakıp ayağındakileri çıkarıp yanına oturdu ve yüzünü avuçlarının arasına alarak dudaklarını kızarıp şişmiş olan izlerin üzerinde dolaştırdı.

Ayşegül “Ali…” diye söylenirken öksürmeye başladı. Genç adam,dudaklarını kızın yüzünün her bir köşesinde dolaştırıp kollarıyla onu sarıp sarmalarken “Bu kadar öfkeli olduğum için özür dilerim. Yanında olamadığım için de” diye söylendi kaşlarını çatarak. Boğuk bir sesle konuşan Ayşegül “Böyle düşünme” diyerek Ali’nin yaralı ellerinden tutup kucağına koydu. Ali,ondan gözlerini ayırmazken Ayşegül “Sadece artık dayanamayacağımı hissediyorum” diye söylendi.

“Bunca zaman nasıl dayanmışım bilmiyorum. Nasıl yaşamışım. Boynumdaki ve kollarımdaki izleri gördüğü için benimle kavga etti. Ona baş kaldırdığım içinde önce tokat attı ardından kağıt destesiyle vurdu” dediğinde Ali “Yemin ediyorum,onu öldüreceğim!” diye tısladı yeniden.

Genç kız,onun elini tutan ellerini dudaklarına götürüp öptü ve “Sadece huzur istiyorum” dedi.

“Bu benim yanımda pek mümkün görünmüyor ha?” diyen Ali’ye başını kaldırıp bakan Ayşegül “Şaka mısın? Ali,hayatıma girdiğin günden beri huzuru yaşıyorum ben seninle. Öfken beni korkutuyor ama bana zarar vermiyor.” Dedi Ali’nin izlere baktığını görünce. Omuz silkerek “Bunlar bir şey değil inan bana. Ben istedim ve istediğim içinde hiç pişman değilim.” Dedi yarım yamalak gülümsemesiyle.

Ali,gözlerini ondan ayırmadan yüzüne bakarken Ayşegül “Sana ihtiyacım var. Her şekilde. Başıma ne gelirse gelsin senin orada hayatımın tam ortasında olduğunu biliyor olmak bana güç veriyor.” Dedi genç adamın siyah gömleğinin uçları ile oynayarak.

Ali, put gibi duruyordu karşısında. Kaşlarını çatmış kızı izlerken Ayşegül “Yanına yakışmak istiyorum. Güzel olmak, ne bileyim diğerleri gibi. İrem gibi mesela” dediğinde Ali’nin dudaklarına yapışması ile söyleyecekleri yarıda kalmıştı genç kızın. Masum bir öpücükten biraz daha ötedeydi bu. Ali’nin elleri kızın beline kayıp sıktığında onu hiç zorlanmadan havaya kaldırıp kucağına oturttu. Dudaklarını dudaklarından ayırmadan boğuk bir sesle “İlaç ya da doktor kimin umurunda? Benim ihtiyacım olan ilaç sensin. Öfkemi dindiren, dindirecek olan tedavi sensin.” Diye söylendi. Dudaklarını kızın burnunda, alnında dolaştırırken sımsıkı sarılıp onu kendisine bastırdı ve “İrem gibi ya da diğerleri gibi olmanı istemiyorum. Sen çirkin değilsin. Sana zamanında öyle hissettirdiğim için çok özür dilerim” dediğinde Ayşegül konuşmak için başını salladı ama Ali buna izin vermedi.  Kızın, yüzünü göğsüne bastırıp çenesini saçlarına yasladı ve “Seni seviyorum gözlüklü şiirine. Belki bunu anlamam biraz uzun sürdü ama seni seviyorum. Senin İrem gibi olmanı istemiyorum. Senin sadece benim olmanı istiyorum. Bana ait olmanı” diye söylendi saçlarından öperek.

Ayşegül, ağlayarak “Zaten öyle değil miyim?” dediğinde yeniden öksürmeye başlamıştı. “Öylesin” dedi Ali gülümseyerek. Gözlerinin dolduğunu hissederek içini çekti ve “İkimizde birbirimize aidiz” dedi. Ayşegül,başını sallayıp gömleğinin üzerinden göğsünü öperken yeniden öksürmeye başladı. Ali,kaşlarını çatarak “İlacın yanında değil mi?” diye sordu.

Cevap vermeyen genç kız, Ali’nin geri çekilip yüzüne bakması ile ağır ağır başını kaldırıp ona baktı ve “Cezalıyım” diye söylendi. Ali,”Şaka mı bu?! Ya bunu nasıl yapar?!” diye bağırdı. Ayşegül “İlacım burada” diye söylenerek elleriyle Ali’nin önce göğsüne ardından titreyen parmakları ile genç adamın dudaklarına dokundu. “Ayşegül…” diye fısıldayan Ali kızın gözlerinden akan yaşları parmaklarının ucuyla emip ona baktı. “O eve gitmek istemiyorum. Sadece burada seninle olmak istiyorum” dediğinde Ali gülümsedi ve “Evlenelim mi?” diye sordu birden.

Burnunu çekerek başını kaldıran Ayşegül,gözlerini kırpıştırarak Ali’ye baktı. Ali “Bir sene sonra on sekiz olacağım. Şimdi eğer işi resmiyete dökersek… Yani avukatım bir şekilde bunun uygun olan tarafını araştırır eminim.” Dedi ardından kızın kendisine bakmasından rahatsız olarak “Sen istemiyorsan anlarım tabi. Sorun değil. Yani… bu yaşta. Belki gelip geçici bir şey olarak da görüyorsundur. Ama benim açımdan değil. Ya… yani…”

“Evet”

Ali,”Ne?”

Ayşegül hızlı hızlı başını sallayıp kollarını boynuna doladı ve “Evet, evet ve evet!” diye bağırdı hafifçe. Ali, içini çekerek “Of, bu nasıl bir duyguymuş ya” dediğinde yüzünde Ayşegül’ün nefesini kesecek bir gülümseme vardı. Kızın, kollarını öpüp ardından dudaklarına yöneldiğinde Ayşegül “Yine” dedi. Ali “Yine mi? Yine ne?” diye sorduğunda Ayşegül “Nefesim olur musun?” dedi. Ali’nin gözleri ağırlık kaldırıyormuş gibi inip kalkarken başını salladı usulca. Derin bir nefes alıp kızın dudaklarına uzandığında sadece ikisinin bildiği, sadece ikisinin kabul edildiği o kutsal törene yeniden başlamışlardı…

*****

Volkan, Serap’ın yatağının yanı başında durmakta olan koltuklardan birine oturmuş alnını kızın eline dayamış dua ediyordu. Geldiğinden beri herkes sırasıyla odasına girip onunla kalmıştı. Teyzesinin işverenleri sürekli kadını arayıp ne zaman döneceğini sorarken dışarıda annesi ve teyzesi arasında küçük çaplı bir kavga çıkmıştı. Başının ağrımasına rağmen an olsun çekmemişti kendisini Serap’tan. “Uyan artık lütfen…” diyerek dudaklarıyla kızın elini öperken başını kaldırıp kızın yüzüne baktı. Yorgun olan gözleri iri iri açılıp “Serap!” diye bağırdığında genç kızın uyanmış ve kendisini izlediğini görmüştü.

Yorgunlukla gözlerini açıp ağrıyan başına rağmen onun varlığını hissetmek mükemmel bir duyguydu Serap’a göre. Kaşlarını çatmak istediğinde hissettiği gerginlik canının yanmasına neden olmuştu. “Volkan…” diye mırıldandığında genç adam tutmuş olduğu nefesini ve gözyaşını bırakıp kızın yanına oturdu ve “Buradayım” diye fısıldadı.

“Ne oldu?” diye soran Serap’ın solgun yüzüne bakan genç adam nemli gözlerinin ardından gülümseyerek içini çekti ve “Bir kaza geçirdin” dedi ve ardından “Hem de bensiz” diye ekledi. Serap, şaşkınlıkla ona bakıp gözlerini kırpıştırdığında serum takılı olan elini yavaşça havaya kaldırıp volkan’ın yüzüne koyup gülümsedi. Ardından kaşlarını çatarak derin bir iç çekti “Başım çok ağrıyor” diye mırıldandı. Volkan “Geçecek hepsi” dediğinde Serap “Uyuyamamışsın” dedi ona bakarak.

“Sorun yok. sorun yok Şahin Kuş” dediğinde Serap usulca yana kaydı ve “Neden benimle uyumuyorsun?” diye sordu. Volkan,gülümseyerek ona bakarken Serap “Buraya gel” diyerek yer açtı ona. Volkan,ona zarar vermeden usulca yanına girdiğinde çarşafı ikisinin üzerine örtüp bir kolunu Serap’ın boynunun altına koydu ve onu kendisine çekti. Diğer elini de kızın karnında durmakta olan elinin üzerine koyduğunda Serap ona baktı ve “Yüzüm çok mu kötü?” diye sordu.

“Aksine her zamanki gibi çok güzel” diyerek bandajın üzerinden öpüverdi onu. Gözlerini kapatıp,yüzünü boynuna gömen Serap,Volkan’ın kollarının sıcaklığında gevşerken “Öldüüğümü sandım” diye mırıldandı uykuyla karışık bir ses tonuyla. Volkan,onu sevip okşarken ve saçlarından öperken içini çekip “Bir de bana sor sen onu” dedi usulca.

İkisinin de gözleri ağır ağır kapanırken Serap son anda “Volkan…” diye mırıldandı. Volkan,gözlerini açıp başını aşağı doğru çevirdi ve “Hım?” diye söylendi.

Serap “Seni seviyorum…”

İçini çeken genç adam “Ben de seni seviyorum Şahin Kuş” dedi ardından ona sımsıkı sarılarak gözlerini kapadı.

Doktorun odaya girmesi ile gözlerini aralayan Serap başı ağrıyarak ona baktı. Gördüğü manzara karşısında küçük bir şaşkınlık yaşayan genç doktor tebessümle Serap’a doğru ilerlerken ailesinin de içeri girmesi ile gergin bir hava oluşmuştu birden. Volkan’ın babası olduğunu tahmin ettiği kişi küçük bir şaşkınlık belirtisi ile oğluna bakıp ardından Serap’a bakarken Serap’ın annesi küçük çapta bir kriz geçirmek üzereydi gördüğü manzara karşısında.

“Sorunun mu var?” diyen Serap annesine baktığında kadın dişlerini sıkarak “Beni rezil ediyorsun” dedi dişlerinin arasından.

“Gidip kendine başka bir kız çocuğu al o zaman.” dedi genç kız. Doktor,anne kızın arasındaki çekişmeyi gidermek için Serap’ın yanına gelip gözlerine baktığında Volkan gözlerini aralayıp doktora baktı ve kaşlarını çatarak “Biraz uzaklaş istersen” dedi. Serap,onun bu haline gülümseyerek tepki verirken “Sakin ol Anka Kuş” diyerek elini sevdi ardından yeniden doktora bakıp “Buradan ne zaman çıkabilirim?” diye sordu.

“Kendini nasıl hissediyorsun?”

Serap,dudaklarını ıslatıp kendisini düşünmeye zorladı. Ardından “Başım çok ağrıyor bir de sol kolumda halsizlik hissediyorum. Sanki karıncalanıyormuş gibi,anlatabiliyor muyum?” diye sorduğunda doktor gülümseyerek başını salladı ve “Kolunda bunları hissetmen iyi bir şey demek ki o kadar ciddi bir sorunumuz olmayacak. Başına gelince içmen gereken ilaçları yazıp vereceğim. İlk bir hafta sana söylediğim şekilde kullanacaksın ardından kontrole gelip durumuna bakacağız,böylece ilaçlara devam edip etmeyeceğine karar vermiş olacağız” dedi.

Serap “Dikiş… Dikişleri ne zaman alacaksınız peki?”

“Şey,bunun için bir müddet daha beklemen gerekecek. Eğer dediklerime harfiyen uyarsan bu konuda da çok beklemeyeceğine emin olabilirsin” dedi. Serap “Eve gitmek istiyorum” diye söylendiğinde genç doktor elini kızın elinin üzerine koydu ancak Volkan’ın homurdanmasıyla gülümseyerek elini çekip önce Volkan’a ardından Serap’a baktı ve “Biraz daha burada kalman gerek. Kolun olmasa bile kafa bölgesinden derin bir darbe aldın. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi?” diye sorduğunda Serap “Gerizekalı olduğumu mu ima etmeye çalışıyorsun sen yakışıklı?” dedi Serap. Yüzündeki ifadeden eğlendiği belli oluyordu. Doktor,kahkaha atarak ondan uzaklaşırken Volkan’a baktı ve “İlaçları nasıl kullanması gerektiğini sana anlatacağım Volkan. Eminim sen ona dinlenmesi gerektiğini sürekli olarak hatırlatırsın” dediğinde kısa süreli bir şaşkınlık yaşıyordu genç adam.

Doktor,odadan çıkıp giderken Serap’ın annesi “Hemen kızımın yanından kalkıyorsun seni fırsatçı zibidi!” diye bağırdı. Serap “Anne!” diye bağırırken Volkan’ın elini tuttu ve ona bakarak “Uyumaya devam et lütfen” dedi. Ardından babasına bakıp “Hey” dedi gülümseyerek.

Yaşlı adam,gözleri yaşararak kızının yanına geldiğinde elini tutup öptü ve “Nasılsın bakalım?” diye sordu. bir yandan da Volkan’ın yüzünü inceliyordu. “Seni görünce daha iyi oldum” diyen Serap babasına yaklaşıp yanaklarından öptü ve “teyzem nerede?” diye sordu. “Dışarıda içerisi kalabalık olmasın diye gelmek istemedi” dediğinde Serap’ın gözleri doldu ve “onun suçu değil biliyor değil mi?” dedi.

“Elbette onun suçu! Dikkatsizliği yüzünden!” dedi annesi nefret saçarak.

“Onu sustur Allah aşkına!” diyen Serap babasına bakıp gözlerini devirdi. Yaşlı adam,gülümseyerek kızına baktı ardından “Bir karar verdim” dedi. Volkan,tek kaşını kaldırıp babasına bakarken Cengiz Bey oğlunun yanına gelip elini omzuna koydu. Ardından elini Serap’ın elinin üzerine koyup “Geçmiş olsun kızım” dedi yumuşacık bir sesle. Serap,niye bilmiyordu ama içinden ağlamak geliyordu. Hastaneler insanı fazla mı duygusal yapıyordu ne? “Teşekkür ederim” diyerek Cengiz Bey’in elini sıktığında yeniden babasına döndü. “Seni dinliyorum” dedi uykulu bir sesle.

“Volkan ile birlikte yaşamana müsaade ediyorum” dediğinde hem Volkan hem de Serap aynı anda genç kızın babasına bakmışlardı. Annesi “Ne? Bir bu eksikti!” diyerek bağırırken “Dışarı çık!” diye bağırdı babası sonunda dayanamayarak ve “Sevimi çağır. Erkek arkadaşıyla birlikte” dedi.

Serap “Ba…baba sen ciddi misin? Bak,buna hiç gerek yok. hadi ama” diyerek yanı başında gülümsemekte olan Volkan’ı dürtüklerken hiçte halinden memnun değildi. Çok geçmeden teyzesi ile Marco içeri girmiş ve yanlarına doğru gelmişti. Teyzesi ile öpüşüp sarıldıktan sonra kısa bir müddet ağlayan Serap ardından Marco’ya bakıp “Hey,yakışıklı. Sanırım kan kardeşi olduk he? Bu da demek oluyor ki senin üzerinde istediğim kadar hak iddia edebilirim. Değil mi?” diye sordu göz kırparak.

Marco, ona doğru eğilip çenesinin altına güzel bir öpücük bırakırken “Everytime” dedi.

Volkan “Tamam, bu kadar yakınlık yeter. Ayrıca bir daha o şekilde öpmesen iyi edersin dostum” diyerek onu omzundan itip Sevim’e baktı ve “Serap’ın babası onunla aynı evde yaşamama izin verdiğini söyledi.” Dedi.

“Bu yerinde bir düşünce. Yalnız kalmayacaksın en azından” dedi genç kadın.

Gözlerini deviren Serap canı yanınca yüzünü buruşturdu. “Sertap Erener’in bir şarkısı var. Bilmem o balık hafızanız hatırlıyor mu? Ateşle barut yan yana durmaz hani?” dediğinde Sevim güldü ve “Şansını zorlama ufaklık. Karar verildi ve mahkeme tarafından onaylandı. Volkan,bir hafta içinde eve taşınacak. İşin iyi tarafıysa aileleriniz çok iyi anlaştı. Eğer geçen zaman boyunca iyi anlaşırsanız belki evlilik işine falan da girişiriz” dedi Volkan’a bakıp göz kırparak.

Serap “Tek bir kişiye bağlı kalmaktansa rahibe olurum daha iyi.” Diyerek babasının kendisine bakan şaşkın yüzüne bakıp iç geçirdi. Ardından “Of, iyi tamam ya. Demek bana bu kadar çok güveniyorsun he?” diyerek çenesini havaya kaldırdığında babası uzanıp alnından öptü, ardından Cengiz Bey ve Sevim ile birlikte dışarı çıktılar.

“Bu neydi şimdi?” diyen Serap, Volkan’ın nefesini boynunda hissedince ona doğru dönüp “Ne oldu?” diye sordu.

Volkan, gülerek kızın boynunu öptü ardından “Şey, aslında sana değil bana güveniyorlar” dediğinde Serap’ın yüzünün aldığı şekil gerçekten görülmeye değerdi. Onları izleyen Marco dışarı çıkmadan önce “Şey, sanırım şimdi gerçekten morardı” dediğinde Serap ona dönüp “Get out!” diye bağırdı sinirle. Sonra dönüp Volkan’a baktı ve “Gerçekten mi? sana mı güveniyorlar? Bir Anka Kuşa’mı?” diyerek ona biraz daha sokuldu. Başını göğsüne yaslayıp gözlerini kaparken “Sanırım bir müddet sana katlanabilirim. Ama haberin olsun ben yemek yapmaktan anlamam. Yumurta bile kıramam.” Diye söylendi.

Volkan “sorun değil. Üstesinden geliriz bir şekilde. Ama ne var biliyor musun Serap, çok heyecanlıyım. Her gün seninle uyuyup uyanacağımdan ve sürekli yan yana olacağımızdan dolayı çok mutluyum. Bunu hissetmek tuhaf biraz ama yine de bünyeme iyi geldiğini inkâr edemeyeceğim. Bana iyi geliyorsun Şahin Kuş. Her ne kadar sınırlarımı zorlayacağını bilsem de bu mükemmel olacak. Sevim teyzenin dediği gibi belki işi evliliğe kadar götürürüz. Ne dersin?” diye sorduğunda aldığı tek cevap Serap’tan gelen düzenli nefeslerdi. Gülümseyerek içini çeken Volkan onu daha sıkı sarıp yanağını saçlarına yasladı ve “Ben de öyle düşünmüştüm zaten” dedi…

******

Ayşegül,eve gittiğinde kendisini sabah hissettiğinden daha iyi hissediyordu. Arkadaşları iyileşiyor ve yeniden bir arada olacakları için çok mutluydu. Üstelik Ali ile geleceğe dair planlar yapmakta çok hoşuna gidiyordu. Merdivenlerden çıkarken elindeki anahtarla oynayan genç kız kapının önündeki ayakkabı kalabalığına bakınca ister istemez kaşlarını çatıp yukarı doğru bir adım daha attı.

Anahtarını kilide sokup kapıyı içeri doğru ittirdiğinde gelen sesler üzerine içi korkuyla dolmaya başlamıştı. Ayakkabılarını çıkarıp içeriye girdiğinde küçük kardeşi kucağına atlayıp “Amcamlar geldi” dedi birden. Hissettiği korku ile çocuğu kucağından düşürmemeye gayret eden Ayşegül,teyzesinin “Gelsene yavrum” diyen gülümseyen yüzüne nefretle bakıp içeri doğru yürümeye başladı. Amcası,babasının yanında oturmuş elinde tespihi ile ona elini uzatırken Ayşegül ona doğru gidip elini öpmüştü.

“Hoş geldin amca?” diyerek ondan ayrıldığında babasına bakıp bakışlarını kaçırdı. Amcası “Artık amca yok kızım. Baba diyeceksin bana” diyerek gülümsüyordu yüzüne doğru. Başından aşağı kaynar sular dökülüyormuş gibi hisseden Ayşegül teyzesine bakmamak için kendisini zor tutuyordu.

“Hoş geldin demek yok mu?” diyen İdris’in sesini duyması ile irkilen Ayşegül arkasını dönüp ona baktığında içi ağlama isteği ile dolup taştı. Kuzenin,iğrenç bakışları pazardan mal alırmış gibi üzerinde dolaşırken Ayşegül kendisini çırılçıplak hissetmişti. Bir adım geri gidecekken teyzesinin ayağa kalkıp onu arkasından itelemesiyle şaşkınlıkla ona baktı. İdris,tam önünde durup ona gülümserken “İtiraf etmeliyim ki başta ne kadar şaşırsam da sonradan bunun en hayırlısı olduğunu düşündüm.” Diyerek Ayşegül’ün elini tuttu ve bileğinden yukarı altın bileziği ittirdi.

Ayşegül dehşete düşmüş bir halde “Ne? Bu ne demek oluyor?” diye sorduğunda teyzesi “Büyükler konuşup anlaştılar.” Diyerek elindeki altın bilekliği Ayşegül’ün eline tutuşturup İdris’in bileğine takmasını söyledi. Ardından “Artık resmen nişanlısınız” dedi.

Hayat,herkes için adil olamıyordu ne yazık ki… Ayşegül’ün bu savaştan hasar alıp almayacağı da şimdilik belirsizdi…

SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin