34. Bölüm

160 25 0
                                    

-34.BÖLÜM

Gergin olduğunuz zaman gözünüz her şeyi sizin istediğiniz gibi görür en ufak bir hatada bile patlamanıza neden olurdu. Su son iki ayda benim hissettiğim de tam olarak buydu işte. Volkan ile ilgili bir sorunumuz yoktu Allah’a şükür ancak ev için aynı söyleyemiyordum. Teyzem,aylardır elinden telefonu düşürmemiş ve geceleri de sürekli olarak birileriyle tartışıyordu. Başlarda sevgilisi ile bir sorunu var sandıysam da sonradan asıl sorunun benden kaynaklandığını hissettim. Eve doğru giderken bu gergin halimle teyzemin karşısına çıkmak istemiyordum. Çünkü ben yine neler olduğunu soracağım ve o da her zaman yapmış olduğu gibi beni geçiştirecekti. Bundan nefret ediyordum. Yani bir sorun varsa eğer bunu bana söyle değil mi? sonuçta bu beni de etkileyen bir durum. Aynı evin içinde birbirinden bir şey saklayan insanları hiç sevmiyorum!

Apartmanın önüne geldiğimde babamın arabasını gördüm. Sevinmem gerekirdi ama nedense sevinemiyordum. Anahtarı sokup dış kapıyı açtığımda içeri geçtim ve merdivenlerden çıkıp daire kapısının önüne geldim. Sanki o kapıyı açarsam kötü şeyler duyacakmışım gibi hissediyordum. O kapının ardında ben ve benim olduğum yerde sorun vardı. Biliyordum çünkü bu hep böyle olmuştu. Derin bir nefes alıp başımı dikleştirdim ve anahtarı kilide sokup çevirdim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde ayakkabılarımı portmantonun önünde çıkarttım ve çantamı yere bırakmadan salonda oturup konuşmakta olan insanların yanlarına doğru yürüdüm. Babam, tek gelmemişti bu her halinden belli oluyordu. Annem az ilerisine oturmuş kaşlarını çatmış bir halde Marco’ya bakarken teyzem sanki kralmışçasına dimdik durmuş ablasını izliyordu. İçlerinde en ılımlı olanları babam ile Marco’ydu.

Boğazımı temizleyerek içeri adımımı attım ve “Merhaba.”dedim. Babam, başını kaldırıp bana baktı ve “Hoş geldin benim kızım.”diyerek kollarını açtığında yavaş yavaş ona doğru ilerledim ve yanaklarından öpüp sımsıkı sarıldım. Annem, bana dönüp “Kızım, hoş geldin yavrum.”diyerek ellerini uzattığındaysa geri çekildim ve uzatmış olduğu ellerinden birini tutup “Hoş buldum.”dedim buz gibi bir sesle. Bunu yapmamla kaşlarını çatan sevgili anneciğim teyzeme dönüp “Bu kızın bana böyle davranmasının tek sebebi sensin! Sen ve rezil hayatın!”diye kızdığında gözlerimi devirdim ve “Bu kızın sana böyle davranmasının tek nedeni sensin! Sen ve yapamadığın anneliğin!”dediğimde babam ve teyzem aynı anda “Serap!”diye bağırdılar. Annem ile göz göze gelip birbirimize baktığımızda annem gülümsedi ve “Buraya neden geldiğimizi merak etmiyor musun?”diye sordu.

Başımı sallayıp “Yo” dedim. Ardından teyzeme bakıp “Ben odamdayım. Babacığım gitmeden önce seni görmek için çıkarım.”diyerek arkamı döndüğümde annem “Hazır odana gidiyorken eşyalarını da topla. Eve geri dönüyorsun.”dedi. başımı çevirip “Sen neden bahsediyorsun be kadın!”diye bağırdığımda teyzem ayağa kalkıp yanıma geldi. Ona baktığımda gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm ve kaşlarımı çatıp “Doğru mu söylüyor?”diye sordum.

Teyzem “Bir süreliğine ailenin yanına dönmeni istiyorum.”dediğinde beynimden aşağıya kaynar sular dökülüyordu. Algı yeteneğimi kaybetmiş gibi ne söylediğimi duyamıyordum. Ama annemin “Şimdi hemen eşyalarını topla.”diye söylenmesinden sonra gözlerimi iri iri açmış üzerine atlamak üzere olduğumu fark ettiğimde bedenimi tutan Marco’nun ellerine tırnaklarımı geçirerek bağırıyordum.

“Senden nefret ediyorum beni anladın mı? Senden nefret ediyorum! Gelmiyorum! O eve asla dönmeyeceğim!”diye bağırırken göğsüm hızla inip kalkıyordu. Marco’nun ellerinden kurtulup teyzeme döndüm ve iki elimle onu iterek “Beni istemiyorsan bunu bana söyle. Benimle bir ilgisi olmayan insanlara değil. Kendi başımın çaresine bakabileceğimi biliyorsun. Kimseye ihtiyacım yok benim!”dedim ve hızla odama girip kapıyı çarptım. Kilidi çevirip kapının arkasına yaslanıp yere oturduğumda sinirden titriyordum. Annem ve teyzemin birbirlerine girdiklerini, etmiş oldukları hakaretleri, annemin benden bir eşyaymışım gibi bahsedip, teyzemin beni bırakması için beni fiyatlandırmasını, her şeyi duyuyordum. Öfkeden titreyen ellerim, kulaklarımın uğuldamasına neden oluyordu.

Emekleyerek yatağımın üzerine çıktım ve yastığımın altından çıkardığım müzik çalarımı çalıştırıp kulaklıklarımı kulağıma geçirdim. Müziği son ses açıp içerideki bağrışmaları duyamamaya başladığımda gözlerimi sımsıkı kapatıp bacaklarımı kendime çektim ve kendi kendime sarıldım. Benim sahibim bendim. Bana bakacak olan kişi bendim. Beni seven ve koruyacak tek kişi bendim. Kimse ama hiç kimse benden başka hiç kimse benim üzerimde hak iddia edemezdi. Burnumu çektiğimde yastığımdaki ıslaklığı fark ettim. Ağlıyordum… Beni ağlattıkları için onlardan nefret ediyordum. Ama en çok da annemden nefret ediyordum. Beni bunca sene annesiz bıraktığı için! Çocuk şenliklerinde beni izlemeye gelmediği için! Beni korumadığı için! Sevmediği için! Benden hatalı bir malmışım gibi bahsettiği için! En çok ondan nefret ediyordum. En çok ondan! Ondan! Dişlerimi o kadar sıkıyordum ağzımın içine dolan kan tadıyla irkilerek gözlerimi açtım. Yanağımı ısırmış,etimi koparmıştım. Sinirden titreyerek yatağın üzerinde oturduğumda ağzımdaki pıhtıyı komodinin üzerinde duran peçeteye bıraktım. Hıçkırarak ağlamaya başladığımda tek dileğim hepsinden uzaklaşmaktı. Herkesi beni üzen herkesi arkamda bırakıp gidebilmek…

*************

Teyzem, kapımın önüne kamp kurmuştu kaç saattir. Defalarca ağlamaklı bir sesle “Serap, kapıyı aç lütfen” diye söylenmiş ama her defasında aldığı cevap benim suskunluğum olmuştu. Marco’nun yemek hazır” diye bağırması ile elimle midemi ovuşturdum ve teyzem daha fazla merak etmesinden kilidi aşağı indirip kapıyı açtım. “Elimi yıkayıp geliyorum Marco.”diyerek lavaboya gitmek istediğimde teyzem peşimden gelmek istedi ancak Marco onu durdurup “Bekle.”dedi. Ellerimi ve yüzümü yıkayıp havluyla kuruladıktan sonra ışığı kapatıp içeri girdim ve benim için ayrılan yere oturdum. Marco, yapmış olduğu makarna salatasını tabağıma doldururken teyzem bana bakıyordu. Sonunda hepimiz dolu tabaklarımızla oynarken teyzem “Serap?”diye söylendi.

Ona bakmamaya gayret gösterip önümdeki yemeğimle oynamaya başladım. Masanın üzerinden elini uzatıp elimi tutmak istediğinde hızla elimi çektim ve gözlerimi kısıp “Sakın! Sakın bana dokunmayı aklından bile geçirme beni anladın mı?”diye tısladığımda teyzem “Beni anlamak zorundasın?”dedi. başımı hızla sallayıp “Tabi ya anlamak. Zaten biz çocukların işi büyüklerinin yapmış olduğu şeyleri anlamak değil mi?”dedim ve “Anlamıyorum! Anlamayacağım! Ben o evden ağlaya ağlaya çıktım sana koştum niye? Yaralarımı sar diye! Sen ne yapıyorsun şimdi ha? Kazığın en büyüğünü atıyorsun bana!”diyerek elimi masaya vurduğumda o da elini masaya vurdu ve “Bana bak! Karşında senin yaşıtın yok beni anladın mı? Madrid’e geri dönmem gerekiyor. İşlerimin başına geçmeliyim ne yapsaydım? Seni burada bir başına mı bıraksaydım?”diye sorduğunda gülümseyerek yüzüne baktım ve “Şimdi de tekim” diyerek masadan kalktım. Odama gitmeden önce “Seni asla bağışlamayacağım. Asla.”dediğimde kapımı hızla kapadım ve yatağıma attım kendimi.
********************

Didem ise bir kibrit kutusuna benzeyen yatak odasında ranzanın üzerine çıkmış kara kara düşünüyordu. Elindeki basketbol topunu evirip çevirirken elinde ders notları ile içeriye ablası Duygu girdi ve notlarını yatağının üzerine bırakıp kardeşinin yatağına çıktı. Annesinin getirmiş olduğu sütleri alıp ayağıyla dürttüğü kardeşine verdiğinde Didem sessizce alıp yerinde doğrulmuş ve içini çekip sırtını duvara dayamıştı. Duygu “Bir sorun mu var?”diye sorduğunda Didem omuz silkip “Yoo, öyle kendi kendime düşünüyordum.”dedi asık bir suratla.

Duygu “Ben bu ses tonunu iyi bilirim ama?”diye sorunca Didem ablasına baktı ve gözleri dolarak “Okuldan ayrılmak istemiyorum.”dedi. Duygu “O zaman ayrılma.”dedi sütünü içerken. Didem,başını önüne eğip güldü ve “Bu artık o kadar kolay değil biliyorsun.”dediğinde Duygu kardeşinin elinden topu alıp arkasına koydu ve “Evet,kolay. Daha on altı yaşındasın Didem ve sen bir kızsın erkek değil. Babamın üzerine düşmesinin tek sebebi seni az da olsa erkek çocuğu olarak hayal etmesi.”dediğinde Didem gülümsedi ve “Basketbol’u seviyorum ben.”dedi.

Duygu “Ne var? Ben de futbolu seviyorum ama kendi kararlarımı da verebiliyorum. Babam ben lise birdeyken bana yaptıramadıklarını sana yaptırmaya çalışıyor. Sen de mübarek ne derse evet diyorsun.”dedi. Didem, ablasının söylediklerine hak veriyordu ancak basketi çok seviyordu ve babası yanında olsun olmasın kolay kolay vazgeçecekmiş gibi de durmuyordu. Duygu,süt bardağını elinde çevirip “Asıl konu şu çocuk değil mi?”diye sordu.

Didem “Hangi çocuk?”

Duygu “Sporcu sınıfındaki 9/C’ deki çocuk. Neydi adı Ebu Bekir. O değil mi?” diye sordu.

Didem “Biraz.” Dedi ama hemen savunmaya geçip “Ama beni çok kırdı.”dedi.

Duygu “Senden hoşlanıyor. Sen de ondan” dediğinde Didem “Ne fark eder? Artık bir önemi kalmadı. Hem zaten onun bir sevgilisi var.”dediğinde Duygu “Hadi ya. Ne duruyorsun daha?”dedi gülerek. Didem,”Anlamadım?”diyince ablası “aptal mısın? Yoksa aptal numarası mı yapıyorsun Didem? Sen bir şeyi istersen onu ne pahasına olursa olsun alırsın. Git ve o çocuğu o kızın elinden al. Patronun kim olduğunu göster herkese.”dediğinde Didem kahkahalarla gülmeye başladı.

Duygu “Gül sen gül. Sonra göreceğim ben seni.”diyerek elindeki bardağı işaret ettiğinde Didem gülmeye devam ediyordu. Sütünü bitirip ablasına baktığında “Abla?”diye sordu. Duygu “Ağda zamanı geliyor gene ya! He canım söyle?”diyerek başını kaldırıp kardeşine baktı. Didem “Hiç öpüştün mü?”diye sorunca yatağın merdivenlerine tutunup ayağı ile kapıyı kapattı ve tam konuşmaya başlayacağı sırada içeri Didem’in annesi Deniz hanım girdi. Elindeki çekirdek ve cips kâselerini kızlara uzatıp yatağın üzerine çıktığında Didem “Bu yatak üçümüzü birden sallamaz. Beni yerde yatırmaya mı çalışıyorsun anne?”diye sorunca kadın başını sallayıp gülümsedi ve Duygu’ya bakıp “Çok geç kalmadım değil mi? Ee, nerede kalmıştınız kızlar?”diye sordu.

Duygu, gülerek “O senin annen. Hadi söyle.”diyerek kardeşine baktığında Didem “Ablama hiç öpüşüp öpüşmediğini sordum.”dedi. Deniz hanım,Duygu’ya bakıp göz kırptı ve “Ee tatlım,öpüştün mü?”diye sordu. duygu “Bir ya da iki kere.”diye cevap verdi ve üvey annesine bakıp “Sen hiç öpüştün mü?”diye sordu. sonra sorduğu sorunun komikliği ile üçü birden gülmeye başladılar. Deniz hanım “Valla bizim zamanımızda insanlar,yanaktan öpüşürlerdi,arada kafalarını tokuştururlardı. Ha bir de erkekler kızların ellerini öperlerdi. Dudaktan hiç öpmedim kimseyi ta ki babanızla tanışana dek.”dediğinde Duygu “Vay be. Çok romantik” dediğinde Didem “Filmlerdeki gibi mi? böyle heyecanlanıyor musun?”diye sorduğunda gözleri ablası ile annesi üzerinde gidip geliyordu. Duygu “İlker beni öpmek için kırk takla atmıştı zavallım. Sayende kendimi tecavüzcü gibi hissediyorum demişti.”dediğinde kıkırdadı ve saçlarını toplayıp “Islak olabiliyor.”diye söylendi. Deniz hanım, bunun üzerine başını çevirip Duygu’ya baktığında “Aman tanrım,benim büyük kızım. Bunu hiç beklemezdim senden” diyerek gülmeye başladığında Duygu omuz silkti. Didem ise “Ama sen Doruk ile de çıktın. Onunla da mı öpüşmedin?”diye sordu.

Duygu “Şapşal. Doruk, gerçekten ama gerçekten öpmek istediği zaman öper birini. Yani çok hoşlanıyor olması bir şeyi değiştirmiyor. O çocuğun hayat felsefesi bir tuhaf.”dediğinde Didem gülümsedi. Annesinin bakışlarını üzerinde hissedince “Şu topların üzerine yazdığın E harfi kime ait?”diye sorduğunda Didem “Hiç” dedi ama ablası “Ebu Bekir?”diyince “Abla!”diye ikaz etti.

Duygu “Ne var? Çocuktan hoşlanıyor ama çocuk arkadaşı için bir şeyler söyleyip bunu kırdığı için bu aşırı derece de gurur yapıyor. Ha bir de sevgilisi varmış. Diyorum git saldır ve çocuğu kızdan ayır bana mısın demiyor.”dediğinde Didem yastığın altına gömmüştü başını. Tekmeleyerek “Aşağı inin. Burası benim krallığım sizi bu topraklardan atıyor ve bir daha ayak basmamanızı emrediyorum.”diye söylendiğinde annesi tutup yastığı başının üzerinden aldı ve “Kızım…”diye seslendi.

Didem “Git başımdan!”

Deniz Hanım “Tatlım.”

Didem “Konuşmak istemiyorum ya.”

Deniz “Ama konuşmazsan böyle daha çok üzülürsün.” Dediğinde Didem gözlerini açıp annesine baktı “Sanki fark ediyor da?”diye söylendi. Deniz Hanım, kızının ellerinden tutup doğrulmasını sağladığında Didem yeniden arkasına yaslandı ve “İlk defa birini sevdim ama o da fos oldu.” Dedi. Deniz Hanım,kızına bakıp başını Duygu’dan tarafa çevirdiğinde Duygu “umutsuz vaka. Okuldan ayrılmak zorunda değilsin dediğimde omuz atıyor. İleride çok pişman olacak ama dinleyen kim.”dediğinde gözlerini devirdi.

Deniz Hanım “Hiç konuşmadınız mı? hem belki gelip geçicidir” dediğinde Didem “anne,bir de sen başlama ya. Benim kalbimin kimi sevip sevmeyeceğine sen mi karar veriyorsun. Geçici falan değil işte. İlk gördüğüm andan beri böyle içim bulanıyor. Ağzımın içi uyuşuyor ve tuvalete gitme isteği duyuyorum” dediğinde Duygu “O niye be?”diye sordu.

Didem “Heyecandan sanırım. Öyle bir terliyorum ki maratona çıkmışım gibi hissediyorum. Kalp atışlarım hızlanıyor ama ne zaman onu Nesrin ile görsem kalbim acımaya başlıyor. O beni sevmiyor, kırdığı için üzülüyor.”dediğinde Deniz Hanım “Ooo, bebeğim benim. Gel buraya.”diyerek kızlarının ikisini de kendisine çektiğinde ikisinin de saçlarını sevip öpüyordu.

Duygu “Bence çocukla konuşmalısın. Böyle yaparak sen daha çok üzülüyorsun.”dediğinde Deniz hanım “evet, konuş ama öpüşmek için hala çok küçüksün beni anladın mı küçük hanım?”dedi ve Duygu’ya bakarak “Sen de seneye üniversiteye gideceğim diye istediğimi yapabilirim sanıyorsan yanılıyorsun hanımefendi. O İlker beyi bir öğlen yemeğine çağır bakayım seni öpen ağzı benim karşımda laf yapabiliyor mu bir göreyim.”dediğinde Didem ve Duygu birbirlerine bakmış gülüyorlardı.

SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin