-35.bölüm-
Gün ağarmadan uyanmıştım. Hoş, uyuduğumda pek söylenemezdi zaten. Sinirimin geçip doğru dürüst düşünmeye çalıştığımda kızgın olan tarafım yavaş yavaş soğumaya ve teyzeme hak vermeye başladı. Onun da bir hayatı vardı ve sonsuza dek benim yanımda kalamazdı. Ama yine de bunu bana söylemeliydi. Evet, beni en çok kıran daha doğrusu kızdıran bu olmuştu. Yataktan çıkıp üzerimi giyindim ve çantamı elime alıp odamdan çıktım. Kapının önüne gidip ayakkabılarımı giydiğimde teyzemin odasının ışığının açıldığını gördüm ve alelacele evden çıktım.
Yaz henüz gelmediği için hala hava soğuktu. Büzüşerek sokağa çıktığımda arkama bile bakmadan yürümeye başladım. Köşeyi dönüp başka bir sokağa girdiğimde bizim perili ev dediğimiz yerdeki köpeklerin havlayarak birbirleri etrafında dönmelerini izledim bir süre. Bakışlarım çıkmaz sokaktaki eve takılınca kendi kendime gülümsedim. Teyzem, iş için Madrid’e gittiğinde ben de burada kalabilirdim. İçimi çekip kaldığım yerden yoluma devam ettiğimde ellerimi cebime soktum. Bir köşeyi daha döndüğümde sokağın başında beni beklemekte olan Volkan’ı görmemle adımlarımı daha da hızlandırdım. Ellerini birbirine sürtüp sıcak nefesi ile ısıtmaya çalışan Volkan ayak seslerimi duyup başını bana çevirdiğinde elleri hızla iki yanına düştü. Biraz sevinç biraz endişe ile bana doğru koşmaya başladığında ben de ona doğru koşmaya başladım. Sabahın bir köründe hiç bilmediğim bir sokağın ortasında kendimi Volkan’ın kollarına atıvermiştim.
Sımsıkı sarılıp gözlerimi kapadığımda “Geldiğin için çok teşekkür ederim.”diye fısıldadım. Sıcak nefesim, buz tutan tenine temas ettiğinde saçlarıma dokundu ve “Niye gelmeyecekmişim? Nasılsın?”diye sorduğunda gözlerim doldu yeniden. Ondan ayrılıp,ellerimi göğsüne dayadım ve “Teyzem iş için Madrid’e gidiyor. İspanya’nın çeşitli bölgelerinde çalıştığını daha önce de söylemiştim sana.”dediğimde başını salladı ve dikkatle bana bakmayı sürdürdü. Burnumu çekip “Gitmesi sorun değil. Sorun,bunu bana söylemeyip arkamdan iş çeviriyor olması. Annem ve babam dün akşam bizdelerdi. Benden yine onlarla kalmamı istedi. Ben onlarla kalmak istemiyorum. Annemden nefret ediyorum ve onunla aynı çatı altında olmak istemiyorum.”dediğimde daha fazla tutamadım kendimi. Gözyaşlarım birer birer gözlerimden akarken Volkan içini çekip sımsıkı sarıldı ve “Ağlama sakın. Bir yolunu bulacağız tamam mı? beraber.”diyerek beni alnımdan öptüğünde elimi tuttu. Beni kendisine çekip “Gidip güzel bir kahvaltı yapalım. Ondan sonra da okulumuza gidip gerçek birer öğrenci gibi davranalım ve sonra bu konu üzerine kafa yoralım olur mu?”diye sorduğunda dönüp ona baktım. Bana öyle güzel bakıyordu ki sırf bunun için bile salya sümük ağlayabilirdim. “Volkan…”diyerek başımı salladığımda beni kendisine çekti ve “Ağlama lütfen. Mahvediyorsun beni böyle yaparak.” Dedi. Burnumu çekip başımı salladığımda parmak ucumda yükselip yanağından öptüm. Gülümseyerek gözlerini benimkilerle buluşturduğunda “Seni seviyorum bunu biliyorsun değil mi?”diye sordu. İçimi çekip başımı salladığımda kendi kendisine “Ve sende beni seviyorsun.”dedi. Kıkırdayarak ona baktım ve elini sıkarak yürümeye devam ettim.
***************
Didem, okula geldiğinde büstün altına oturmuş ayakkabıları ile uğraşıyordu. Erken uyandığından daha fazla evde duramamış ve kendisini sabahın bir köründe sokağa atmıştı. Şehreminiden çapaya, oradan aşağıya inip Fatih’e, Atikeliye kadar yürümüş ve yeniden vatana gelerek okulun önüne gelmişti. Demir kapılar henüz güvenlik tarafından açılmadığı için tırmanmak zorunda kalan genç kız çantasını büyük bir savurganlıkla büstün altına fırlatmış ve kendisi de zigzaglar çizerek sahanın ortasına gitmişti. Çantasını yerden alıp kucağına koyan Didem ayakkabı bağcıkları ile uğraşmaya başladığında kendi kendisine kızıyordu. Oldu olası bağcıklı ayakkabılardan nefret etmişti ama en sevdiği ayakkabı türü sporlar olunca her zaman bunun gibi sorunla uğraşmıştı. “Günaydın.”
Sıçrayarak oturduğu yerden ayağa kalktığında karşısında Oğuz’u gören genç kız ona öldürücü bakışlar atmıştı. “Sabahın köründe burada ne işin var?”diye sorduğunda genç adam kendisine bakıp gülümsemiş ve bulunduğu yerden aşağı atlayarak yanına gelmişti. Didem, ondan uzak durma isteğini bastırarak olduğu yerde durmaya devam ettiğinde Oğuz “Korkuttum mu?”diye sordu. Cevap vermeyen genç kız tek kaşını havaya kaldırmış Oğuz’a bakıyordu şimdi. Genç adam “anlaşılan öyle. Aslında akşamdan beri sana mesaj atıyorum.”dediğinde Didem “Telefonuma bakmadım.”dedi. Oğuz “Sahi mi?”diyerek ellerini ceplerine sokup gülümsediğinde Didem gözlerini kıstı ve “Ne istiyorsun?”diye sordu.
Oğuz ona doğru bir adım atarak “Belli değil mi?”diye sordu. Didem, ondan hoşlanmıyordu ve bunu şimdiye kadar Oğuz’un kendisine olan aşırı ilgisinden kaynaklandığını düşünüyordu ancak durum bununla sınırlı değildi. Oğuz, şimdi kendisine tuhaf bir gözle bakıyordu. Ellerini ceplerinden çıkarıp bileğindeki saate baktığında birazdan demir kapıların büyük bir gürültü ile açılacağını ve yavaş yavaş öğrencilerin gelmeye başlayacağını biliyordu. Diğer cebine elini sokup telefonunu çıkardığında atılan mesajları gördü ve telefonun ekranını Oğuz’a göstererek “Açmadım hiç.”dedi. Genç adam, kızın kendisine karşı olan dürüstlüğünü elini kalbine koyup dalga geçerek gösterdiğinde bir eliyle kızın bileğinden tuttu ve “Okuldan gideceğini öğrendim.”dedi. Didem, kaşlarını çatıp ondan geriye gitmek istediğinde Oğuz “Neden teklifimi kabul etmiyorsun ki? Senden ne kadar hoşlandığımı görmüyor musun?”diye sordu. Didem “Ben senden hoşlanmıyorum ama.”dediğinde Oğuz sinirlenerek “Hepsi o birinci sınıftaki çocuk yüzünden değil mi? neydi adı… Ebu Bekir! O sana boynuz takmaya devam etsin sen de burada otur onun sana gelmesini bekle, öyle mi?”diye bağırdığında Didem elini hızla çekti ve Oğuz’a bakıp “Sesini alçalt ve defol git!”diye tısladı.
Oğuz, kızın bu tavrına gülerken Didem sinir krizi geçireceğini sanıyordu o anlarda. Nereden bulaşmıştı bu çocuğa? Genç adam, kızın belinden kavrayıp “Hadi ama biraz eğlenelim istiyorum seninle sadece. Hazır okulda boş, onlar gelene kadar biz işlerimizi halletmiş oluruz” diyerek genç kızın dudaklarına yapıştığında Didem korku içinde Oğuz’u kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ama Oğuz bir erkek olarak o kadar güçlüydü değil onu itmek hareket bile ettiremiyordu. Sonunda aklını başına toplayıp mantığı ile hareket etmeye başladığında kasıklarının arasına artarda iki tekme atıverdi. İki büklüm olan Oğuz,Didem’in dudağını ısırması ile acı içinde kıvranan genç adam “Seni kaşar! Buraya gel!”diyerek kızın üzerine atladığında Didem ile birlikte yere düştüler. Sırtı acıyan genç kız,acı içinde inlediğinde yumruk yaptığı ellerinden birini adamın suratına geçirdi. Bağırmıyordu çünkü içindeki ses ayağa kalkmasını ve ona haddinin kendisinin bildirmesini söylüyordu. Didem,bir kez daha onun kasıklarına tekme atıp ondan uzaklaşmaya çalıştığında yüzüne yediği yumrukla sersemledi. Gözleri buğulanan genç kız,önündekileri zar zor seçerken cebinden fırlayan telefonuna baktı. Emekleyerek telefonuna doğru gittiğinde gözleri kapalı bir şekilde aklına gelen ilk numarayı tuşlayıverdi. Sonunda serap’ın sesini duyduğunda bağıran genç kız “Serap!”diye çığlık attı. Serap’ın gülen sesi birden durup endişeli bir hale büründüğünde Didem ağlamaya benzer sesler çıkarıp “Okula gel! Serap!”diye bağırdı.
Telefonu elinden alınıp tamamen kapatıldığında başını kaldırıp kemerini çözmekte olan Oğuz’a baktı. Sinirle ona bakan gözleri yaşlarla dolduğunda dönmekte olan başına inat ayağa kalkmaya çalıştı ama yediği tekme ile öte yana savruldu. Ağlamasına ramak kalmıştı ama o kadar öfke doluydu ki içindeki o his ağlamasına izin vermiyordu. Oğuz, gelip onu sırt üstü çevirdiğinde iki ayağı ile birlikte genç adamın göğsüne vurup ayağa kalktı ve ellerini yumruk yaparak yüzüne siper aldı.
Oğuz gülüp “Sen kendini Karate Kid falan mı sanıyorsun?”diye sorduğunda Didem gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. Oğuz, ona doğru bir hamle yapmak isteyince saldırmaya başlayan genç kız tekme ve yumruklarını artarda geçiriyordu. Oğuz’a vurduğu her yumruk burnuna kan kokusunun dolmasına neden olurken aklı ablasının ona zorla karate öğrettiği zamanlar geliyordu. İçinden şimdi bunu öğrendiği için sessizce ona teşekkür ederken artarda öfke ile yumruklarını Oğuz’a indirmeye devam ediyordu. Demir kapıların ardından gelen sesi duyması ile başını o tarafa çeviren genç kız dikkatinin dağılması ile bir an sendeledi. Oğuz, ağzı burnu kan olmuş bir vaziyette yerden kalkmaya çalıştığında Serap’ın küçük bedeninin demir kapının üzerinden içeriye atladığını gördü. Göz göze geldiklerinde gözlerinden yaşlar akmaya başlayan Didem, Serap’ın kendisine hızla koşması ile sıktığı yumruklarını serbest bıraktı. Sanki bütün sinirleri boşalmış gibi titremeye başladığında Serap hızla öne doğru atılıp onu kollarının arasına aldı ve omzunun üzerinden yerde yatmakta olan adama bakarak “Sana bir şey mi yaptı bu piç?”diye sordu.
Didem “Serap…” diye fısıldadığında çığlık çığlığa bağırmaya başlayan Serap ayağındaki ayakkabıları çıkarıp topukları ile vurmaya başladı. Oğuz,acı içinde kıvranırken demir kapılar açılmaya başladı. Volkan,hızla kızlara doğru koşarken Serap uzun tırnaklarını Oğuz’un gırtlağına batırmış onu öldürmekle tehdit ediyordu.
Didem “serap…” diyerek arkadaşını yanına çağırdığında Serap bir an dönüp ona baktı ve yeniden Oğuz’a dönerek gerçek kendi canını bile acıtacak bir kafa attı. Oğuz,yarı baygın bir şekilde yere yığılırken damarları boşalan Serap’ın attığı kafa ile burnu kanamaya başladı ve o halde gidip Didem’e sımsıkı sarıldı. sinirleri boşalan Didem arkadaşının kollarının arasında ağlarken Serap’ta onunla birlikte ağlıyordu.
Serap “Kıyamam sana ben… Ağla kardeşim…”diyerek genç kızı sevip öpüyordu. Volkan, Oğuz’un durumunu kontrol ettikten sonra Serap’a bakıp “Siz arka bahçeye gidin. Daha okulun iç kapıları açılmadı.”dediğinde Serap başını sallayıp Didem’in elinden tuttu ve onu sürüklemeye başladı. Arka tarafa geldiklerinde kantinin merdivenlerinin önünde duran Serap, diz çöküp kapının kilidine tel tokasını soktu. Didem, burnunu çekerek “N-ne yapıyorsun?”diye sorduğunda genç kız “Halamın dayaklarından nasıl kurtulduğumu sanıyorsun bebeğim? Her kapıyı açabilirim ben.”diyerek ağlamakta olan Didem’e döndü ve kıza göz kırptı. İki dakika sonra kapıyı açmasıyla birlikte Didem’i elinden tutup içeriye sokan genç kız onu hızlı bir şekilde kızlar tuvaletine soktu ve üzerindekileri çıkarıp yüzünü gözünü yıkamaya başladı. Didem, içini çekerek titreyen ellerini suyun altına tuttuğunda Serap’ta kanayan burnuna tampon yapıyordu.
Didem “Delirmiş gibiydi. Allah’ım niye bütün manyaklar beni buluyor?”diyerek yeniden ağlamaya başladığında Serap tek kaşını kaldırarak Didem’e baktı. Daha fazla ağlamasına dayanamayan genç kız, arkadaşına tokat atıp onun şaşkınlıkla kendisine bakmasına neden olduğunda gülümsedi ve “Kendine gel. Az önce olanları sürekli hatırlayacak olursan. Hayatının geri kalanını karanlıkta geçirerek yaşamak zorunda kalırsın. Hem bu halinle bile o beyinsize gerçek bir ders vermiş oldun” dedi. Didem, Serap’a bakıp “Sen gelmeseydin daha fazla dayanamazdım ki. Sonuçta benim gücümde bir yere kadar.”dediğinde Serap uzanıp kızın morarmakta olan yanağına baktı. “Öf, ekmek olsaydı çiğner koyardım. Ya da et.”dedi. Didem “Boş ver, önemli değil.”dediğinde Serap “Ne demek önemli değil. Haydar hoca seni bu hale kimin getirdiğini bilmek isteyecektir. Gerçek nedeni söyleyecek misin?”diye sordu. Didem, telaşla başını hayır anlamında sallayınca Serap içini çekip “O zaman geriye tek bir seçenek kalıyor.”dedi. Didem “Ne seçeneği?”diye sorup kızın gözlerinin içine baktığında Serap dayanmış olduğu yerden doğrulup tuvalet kapılarının oraya gitti ve “Rica ederim arkadaşım” dedi.
Didem, daha neye diyemeden Serap şakağını hızla kapının pervazına vurdu. Didem ile birlikte aynı anda çığlık atınca eliyle şakağını ovalayan genç kız elindeki kana bakınca acı içinde gülümseyip Didem’e baktı ve “Süper oldu.”dedi. Didem,”Sen geri zekâlı mısın?”diye boş tuvalette bağırınca Serap “Hee, geri zekâlıyım var mı? Bana bak, haydar hoca yüzünün neden morardığını sorduğunda ne cevap vereceksin? Hocam, kuşluk vaktinde okula geldim ve oğuz ile birlikte kavga ettik mi diyeceksin? Sence o adam buna inanır mı?” diye sorduğunda Didem “Peki, buna inanır mı? ya teyzen? Allah’ım Serap ya!”diyerek saçlarını çektiğinde koridorda duydukları ayak sesleri ile sustular. Volkan’ın “Kızlar!”diye bağıran sesini duymaları ile Serap gidip kapıyı açtı. Volkan, onu o halde görünce yüzünü ellerinin arasına aldı ve “Ne oldu sana?”diye sordu. Didem, utanan bakışlarla yüzünü başka tarafa çevirdiğinde Volkan ona baktı ve “Yapma Didem benden mi utanacaksın?”diye sordu. Didem,”Sabah olanları kimseye anlatma lütfen.”dedi.
Volkan “Sorun yok o konuda merak etme. Ama sana ne oldu böyle ya?!” diye bağırınca Serap “O dikkat çekmesin diye yaptım.”dedi. Volkan “He, camdan aşağı atlasa dikkat çekmesin diye sen de atlarsın yani öyle mi?”diye sorduğunda Serap “Kardeşim oğlum o benim. Tabi ki atlarım.”dediğinde acıyan şakağını ovaladı. Volkan, Didem’i yanına çağırıp moraran gözüne baktığında içini çekti ve “eve gidin bence” dedi. Serap, tereddüt ederek Didem’e baktığında genç kız “Annem beni öldürür. Onun söz baskısından kurtulamam” dediğinde Serap içini çekip “Bize gidelim. Teyzem benim yaralı yüzüme alışkındır.”dedi.
Volkan “Ne demek alışkın? O ne demek şimdi?”diye sordu. Serap, Volkan’a bakıp “ Erkek çocuğu gibiyim ya ondan.”diyerek genç adamın ellerinin arasından kurtuldu ve “Hadi bize gidelim” diyerek Didem’in elinden tutup sürüklemeye başladı. Didem, merdivenlerden aşağıya inerken dönüp peşlerinden gelmekte olan Volkan’a döndü ve “Ona ne yaptın?”diye sordu. Serap’ta bu soru üzerine dönüp Volkan’a baktığında genç adamın yüzündeki gülümsemeyi görüp “Ne yaptın ona?”diye sordu.
Volkan, eğilip kızın çenesinden tuttu ve “Sır.”diyerek burnunun üzerine bir öpücük bıraktı. “Hadi siz gidin. Bugünle ben ilgilenirim.”diyerek onları okuldan çıkardığında peşlerinden baktı bir süre ve ardından sahanın ortasına gidip potaya bağlamış olduğu Oğuz’un önünde durup kollarını birleştirdi ve gülümseyerek “Çocukken niye bilmem bir sanatçı olmayı isterdim. Sanırım birazdan seninle çok güzel şeylere imza atacağız” dediğinde Oğuz öylece Volkan’a bakıyordu.
Volkan “Ben de öyle düşünmüştüm!”
*******************
Okulun tek konusu basketbol potasına baş aşağı sallandırılan Oğuz olmuştu. Okulda bu konuda ün ve tecrübe sahibi olan tek insan Doruk olduğundan herkes, Oğuz’a bunu yapanın Doruk olduğunu düşünmüştü. Genç adam, her ne kadar bunu inkar edip dursa da kimin yapmış olabileceğini düşünmeden edemiyordu. Arkadaşları, bütün dersler boyunca kendisine laflar atıp sinirlendirmeye çalışsalar da onların oyununa gelmeyen Doruk okulun altını üstüne getirmiş ve Oğuz’a bunu yapanın kim olduğunu bulmaya çalışmıştı.
“Bence abartıyorsun?”diyen kıza dönüp bakan genç adam “Çeneni kapar mısın? Yoksa sen de oraya asılmak mı istersin?”diye söylenen Doruk, Bade’nin susması üzerine ona döndü ve “Hemen alın zaten. Burada benim adım lekeleniyor sen muslukları açma derdindesin. Yapmadığım bir şey yüzünden anılmak istemiyorum ben!”diye bağırınca bütün koridor sus pus olup kendilerine dönmüştü. İki kolunu da açıp başını dikleştiren genç adam “Kim astı lan o adamı oraya! Bak adam gibi çıkıp söylesin biri, yoksa bütün okulu ateşe veririm!”diye bağırınca koluna asılan Bade “Ben yaptım.”diye söylendi. Doruk,gülümseyerek ona baktığında kızın belinden tuttu ve beraber yürümeye başlayarak “Güzelim,senin adamı oraya asabilmene imkan yok. Çünkü senin öyle bir salakla yan yana gelme ihtimalin bile yok. Burada ben dururken dene bakalım kim sarkar olur aşağıya?”diye sordu.
Bade “Barbar mısın sen?”
Doruk “Vahşiyim güzelim.” Dedi.
“Doruk!”
Başını çevirip, Volkan’ın kendisine doğru gelen siluetini gören genç adam kaşlarını çatıp beklemeye başladı. “Oğuz’u ben astım oraya.”dediğinde Doruk “Güzel. Neden yaptın bunu?”diye sordu.
Volkan “Didem’e saldırmış sabah.” Diye mırıldandığında Doruk “Ne?!”diye bağırdı koridorun ortasında. Volkan “Kes sesini. Her neyse, kızlar özellikle de Didem ona bir güzel haddini bildirdi zaten ben de üzerinde biraz üzerinde oynadım o kadar.” Dedi.
Doruk “Bunu başka kim biliyor?”diye sorduğunda Volkan “Sen, ben, Bade, Serap ve Didem. Bir de o piç!” dedi.
İçini çeken genç adam başını salladı ve “Herhangi bir şeye ihtiyacınız var mı?”diye sordu. Hayır, anlamında başını sallayan Volkan “Yok şimdilik.”dedi. Doruk, yeniden başını sallayıp düşünceli bir ifadeye büründüğünde Bade’nin koluna dokundu ve “Volkan ile sınıfına git kızıl. İyi dersler.”dedi. Onları orada bırakıp gittiğinde Bade dönüp Volkan’a baktı ve “Korkmalı mıyız?”diye sordu. Gülümseyen Volkan omuz silkti ve “O yanardağ gibi. Patlamadan durmayacaktır.”dedi. İçini çeken genç kız Volkan’ın “Hadi sınıfa gidelim” demesi ile başını salladı ve koluna girip koridorda yürümeye başladılar. Doruk ise koridorun sonunda dikilmekte olan Poyraz’ın koluna girip onun dengesini bozduğunda sosyal sınıfına girdi ve Emre’yi çağırdı. Arkadaşlarının arasından çıkan genç adam, başını sallayıp “Ne?”dediğinde Doruk “Sen bir gelsene” dedi. Poyraz “Ne oluyor?”diye sorduğunda Emre de yanlarına geldi ve “Ne oldu?”diye sordu.
Doruk, her şeyi başından anlattığında anlatılanlara sonradan dâhil olan Anıl kısa ve öz konuşup “Atın gitsin!”dedi. Üç adam da dönüp Anıl’a baktıklarında başı önünde olan genç adam ağır ağır başını kaldırıp arkadaşlarına baktı ve içini çekip “Dediğim gibi atın gitsin. Ne? Dövdüğünüz zaman yetecek mi? o beyinsiz bu okulda kaldığı sürece bu iş ortaya çıkar. Bir de kızı düşünün.”dediğinde Doruk “Kız, okuldan ayrılıyor.”dedi.
Anıl “Biraz zor ayrılır. Aklı babası ile birlikte koleje gider ama kalbi burada kalır. En fazla bir hafta veriyorum ondan sonra geri döner.”dedi. Poyraz “Haklı olabilir.”
Anıl “Haklı olduğumu biliyorsun. Sen, Senem’den uzak kalabilir misin?” diye sorduğunda Poyraz homurdandı ve “Piç! O haklı!” dedi ve Emre’ye baktı. Emre, başını sallayıp “Tamam, ben halledeceğim.”diyerek arkasını döndüğünde Poyraz hışımla Anıl’a döndü ve “Sen niye benimle uğraşıyorsun?”diye sordu. Anıl “Canım istiyor.” Diyerek gülümsedi. “Hadi gidip goralı yiyelim. Acıktım ben.”dediğinde Doruk “Sen hep açsın zaten.”dedi.
Poyraz “İkiniz de susun artık.”
Doruk & Anıl “İyi be tamam!”
***********************
"teşekkür ederim hocam. bunları da buraya bırakıyorum o halde." Ayşegül,kütüphaneden ödünç almış olduğu kitapları geri bırakırken Erol Hoca ile sohbet etmiş ve harçlığını çıkarabilmek adına gizli bir anlaşma yapmışlardı. Gülümseyerek nöbetçi masasının önünde duran evrakları düzenlemeye başlayan genç kız hayatının yavaş yavaş normale döndüğünü hissediyordu. İçini çekip kendi kendisine birşeyler mırıldanmaya başladığında önüne konan çiçeklerle gözlerini kırpıştırdı. "Ha?" diyerek başını çevirdiğinde Ali ile karşılaşan genç kız "Burada ne işin var?"diye sordu.
Gülümsemekle yetinen Ali sesini çıkarmadan gidip sandalyeye oturdu ve ellerini ceplerine sokup kıza baktı. Ayşegül,onun kendisine dikkatle bakmasından utanarak başını önüne eğip yapmakta olduğu işleri yeniden yapmaya başladı ve "Çiçekler için teşekkür ederim."dedi. Ali,dudaklarını uzatıp "Önemsiz"dediğinde ona bakan Ayşegül "Sana göre."dedi omuz silkerek. Ali,içindeki gülümseme isteğini bir türlü bastıramıyordu. Kendisini duygularının akışına bıraktığından beridir huzurlu hissediyordu ve bunun kaynağının Ayşegül olduğunu biliyordu.
"Hah,demek buradasın? Sana mesaj atmıştım buluşalım diye!"
Gülen yüzü solup öfkeli bir hale büründüğünde Ayşegül ağır ağır başını çevirip Ali'ye baktı. Zor da olsa gülümsemeyi barındırarak "Git istersen,baksana onu beklettiğin için kızmış sana."diye söylendiğinde Ali şaşkınlıkla kıza baktı. Birkaç gün önce olsaydı eğer hiç düşünmeden kalkıp giderdi ama şimdi bunu yapmak istemiyordu. Öylece olduğu yerde durmuş kıza bakıyordu. Ayşegül,gözlerini kırpıştırarak elindeki evrakları klasörlere koyduğunda Ali içini çekip ayağa kalktı ve birşey demeden yanından ayrıldı. Arkasından bakmamak için kendisini zorlayan Ayşegül klasörü alıp Erol hocanın odasına girdi.
Ali ise arka bahçeye gelmiş İrem ile konuşuyordu. Genç kız gülerek "Bir an o salak için olduğun yerde kalacaksın sandım. Zavallım nasıl da diyor istersen git diye. Eh,tabi o da farkında benimle aşık atamayacağının."dedi. Ali ise hala susmuş ona bakıyordu. İrem,Ali'ye bakarak "Birşey demeyecek misin?"diye sorduğunda genç adam "Çeneni kapat!"diye tısladı. Bir an afallayan genç kız "A-anlamadım?"diyiverdi. Ali,içini çekip güldüğünde başını hafifçe yana eğdi ve "Dedim ki çeneni kapat! Ve Ayşegül ile ilgili konuşmaktan vazgeç!"dedi. GEnç kız,kendi kendisine gülüp "Ne yani? Onu mu koruyorsun şimdi?"diye sorduğunda Ali "Hım"diyerek başını salladı.
İrem,saçlarından bir tutam alıp parmağına doladı ve "Acaba Ayşegül onun hakkında söylediklerini bilse ne olurdu?"diye sordu. Ali,kıza doğru bir adım atıp gülümsedi ve gözlerinin içine bakıp "Acaba baban biricik kızının dersaneye gitmediğini onun yerine benimle vakit geçirdiğini,hele hele evime gelip yediğin naneleri öğrense ne olurdu?"dedi. İrem'in yüzü bembeyaz olurken "B-bunu ya-yapamazsın."diye söyledi. Ali,öyle bir gülümsedi ki İrem o an onun ne kadar tatlı olduğunu düşündü ama aslında Ali hiçte göründüğü gibi tatlı bir yüze sahip değildi. Acımasız yönü o kadar ağırdı ki can yakmak istediğinde dediğini yapacağını adı gibi biliyordu. "Gerçekten mi? Bunu yapamayacağıma bu kadar emin misin?"diye sorduğunda İrem geri adım attı ve "Dilerim o senin gerçek yüzünü görür. O zaman gülen de ben olacağım." dedi ve sinirle yanından ayrıldı.
Ayşegül ise kendisini işine o kadar kaptırmıştı ki yanına gelen kadını bile zar zor fark etmişti. İrkilerek arkasını döndüğünde "Ah,çok özür dilerim. Sizi duymamışım."diyerek gülümsediğinde kadın da gülümsedi ve "Önemli değil tatlım. Müdür yardımcınızla bir görüşmem vardı."dedi. Ayşegül "Peki,kim diyeyim?"diye sorduğunda kadın uzun kahverengi saçlarını eliyle tek omzunda topladı ve "Hanzade Çatal."dedi.
Genç kız,Erol Hoca'nın kapısını çalıp misafirinin geldiğini söyledi ve kadını içeri alıp kapıyı kapadı. Yerine geçtiğindeyse Ali'yi yine sandalyede otururken buldu. "Burada ne işin var? İrem ile olduğunu sanıyordum?"dedi zar zor. Ali,içini çekip kıza baktı ve "İşim bundan sonra sensin. Yemek yedin mi?"diye sordu. Ayşegül gülümseyerek Ali'ye baktığında kalbinin yerinden çıkmaması için içinden dua etti ve başını sallayarak "Yemedim."dedi.
Ali,elini uzatıp "Yiyelim o halde. Ne dersin?"diye sordu.
Ayşegül "Olur." diyerek nöbetçi kimliğini eline aldı ve bir not bırakıp idareden çıktı. Merdivenlerden aşağıya inerken Ali'nin elini tutması ile kıpkırmızı olan yanakları başını başka yöne çevirmesi ile Ali'nin dikkatinden kaçmadı. Ama buna rağmen Ali ona tek bir kelime dahi etmedi. Sadece tebessüm etti o kadar. Köşeyi dönüp kantine doğru giderlerken idare de Erol hoca camın önünde durmuş düşünceli bir ifade ile kadınla konuşmaktaydı. "Oğlunuzla konuşmak istediğinizi anlıyorum ancak onu bu okula alırken Dağhan Pehlivan bizzat durumu bana izah etti. Ali,ne yazık ki sizinle görüşmek istemiyor."
Hanzade hanım,oturduğu yerden ayağa kalkıp adamın yanına gitti ve "Dağhan Pehlivan kimdir bilmiyorum ama ben oğlumu görmek istiyorum. Bu benim en doğal hakkım."dediğinde Erol hoca başını salladı ve camın önünden geçmekte olan çifte baktı içini çekerek. GEçmişte anne-oğulun yaşadıklarını düşününce yüzünü buruşturan yaşlı adam kadına baktı ve "Oğlunuz çok zeki bir çocuk. ama çok öfkeli ve kindar bir yapıya sahip. sizi yeniden görmesi etrafındaki insanlara zarar vermesine neden olabilir."dediğinde aklına sadece Ayşegül'ün zarar göreceği fikri geliyordu. Hanzade hanım inatla "Onu görmek istiyorum!"dediğinde Erol hoca demirliklere yaslanmış olan çocuğu gösterdi "Orada. Oturmakta olan çocuk Ali. Onu tanırsınız zaten,öyle değil mi?"dediğinde kadın cama biraz daha yaklaştı ve oğluna baktı. Yanındaki kızı görünce gülümsemesi daha da artan Hanzade Hanım'ın oğluna yaklaşabilmek için artık aklında bambaşka fikirler vardı...
-bölüm sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)
Teen FictionBiz imrenilendik... Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik... Biz aileydik... Biz birdik... Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik... Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik... Ağladığında ağlama deme...