-26.BÖLÜM-
Size öğrenci olduğunuzu hatırlatan en önemli şey,birbirinden güzel,cümle aralarından seçilmiş,anlamını dahi bilmediğiniz,itina ile hazırlanıp önünüze konan,yazıp karalamaya kıyamadığınız yarım saat gözlerinizi kırpıştırarak baktığınız sınav kağıdından başkası değildir.
Sınav haftası gelene dek gönül işleri ile muhatap olan ben,gelecek olan soruların gönülden sorulacağını sanıyordum. Konusu,benim Volkan'ı nasıl tuş ettiğim-ama gelin görün ki köpek gibi pişmanım-üzerine olacaktı. Ve ben her bir soruyu öyle güzel cevaplayacak öyle güzel cevaplayacaktım ki sınavı yapan hocamız hem cevaplara hem de benim güzel el yazıma bayılıp kalacak ve bir daha uyanmayacaktı!
Evet,uyanmayacaktı!
Sınav başlayalı bir saat olmuştu ve ben 'seni seviyorum'un' Fransızca karşılığı olan 'Je'taime'den' başka bir şey bilmiyordum. Yanımda harıl harıl cümleyi Türkçe'ye çeviren Didem'e gözlerimi kısarak baktığımda yüzümü ekşilttim ve omzunun üzerinden kalem kutusu ile cevapları gizlediği yere neler yazdığını okumaya çalıştım. Allah'ım,bütün bu insancıklar analarının karnından Fransızca konuşarak mı çıktı yarabbim?" diyerekten sıra arkadaşımın üzerine abanınca Didem Hoca tarafından uyarıldım.
Didem Hoca,güzel olduğu kadar zeki bir kadın olmasının yanı sıra bana gıcık olan bakışlarıyla ünlü,Esmer mi sarışın mı çözemediğim hafif atletik vücutlu,füze bacaklı bir kadından başkası değildi. Bu uyuz karı 'dünyanın en güzeli benim,tatlım seni seviyorum' havalarında gezip arkanızı döndüğünüz anda "Sizi küçük sürtükler,hepinizden nefret ediyorum! Siz,şarap gibi yıllanıp güzelliğinize güzellik katarken ben pörsüyorum!"diyen tiplerdendi.
Onun hakkında düşündüklerimi hissetmiş olacak ki o mavi iri gözlerini kısıp bana baktı ve tek kaşını havaya kaldırarak "Bitti mi?"diye sordu.
Baygın bakışlarımla ona bakıp "Ha?"dediğimde hafifçe başını uzatıp boş kağıda baktı ve ukala bir şekilde gülümseyerek arkasını dönüp diğer sıraları dolaşmaya başladı. Bu kadını ilk zamanlar sevmiştim ama şimdi nefret ediyordum.
Solak bir insan olarak kağıdın üzerine bırakmış olduğum kalemimi elime aldım ve tüm dikkatimi sınav kağıdına verdim. İlk önce ismimi ve numaramı yazdım.
"Serap Şahin. 3790!"
Altına da günün tarihini ve imzamı atıp soruların altında cevaplar başlığı yazdım.
İlk soruyu geç!
İkinci soru kocaman cümlenin içinden sadece iki ve üç sayısını tanımıştım. Onları oradan çıkarıp ek parantez açtım ve yazdım (2: deux 3: trois ).
Üçüncü soruda geçen kelimeleri gördüğümü hatırlamıyordum bunun için tırnak içerisinde "Hocam lütfen beni bağışlayın ama anlamlarını bilmediğim kelimelerin Türkçeye çevirmemi istemişsiniz. Lütfen,iyi ders anlattığınızdan emin olun ve bu soruyu bir dahaki sınavda bir daha sorun. Öpüyorum sizi." yazdım.
Dördüncü soru geç!
Beşinci soru geç!
Gözlerimi kırpıştırarak kağıda bakarken Didem Hoca "Serapçığım,eğer sınavın bittiyse çıkabilirsin."diye bağırdı. Koca sınıf deve kuşu gibi kafalarını gömmüş cevaplarını yazarken-buna ben de dahildim- kadın bariz bir şekilde kağıdı verip def olmamı istiyordu. Sesimi çıkarmadan "Bir dakika lütfen."dedim ve kalemimle büyük harflerle şunları yazdım.
"SEVGİLİ DİDEM HOCACIĞIM,SİZE SAYGIM SONSUZ ANCAK SİZİ SEVMİYORUM. HAL VE HAREKETLERİNİZDEN DE ANLAŞILACAĞI ÜZERE SİZ DE BENİ SEVMİYORSUNUZ. AMA GELİN GÖRÜN Kİ ARAMIZDA BARİZ BİR YAŞ FARKI VAR. SİZİN GİBİ BİR KADINA BENİM GİBİ GENÇLİĞİNİN DORUĞUNDA BİR KIZI KISKANMAK HİÇ YAKIŞMIYOR. BENİM TAVSİYEM BİR AN ÖNCE TAVIRLARINDAN RAHATSIZ OLDUĞUNUZ ÖĞRENCİLERİNİZİ REHBERLİK SERVİSİNE GÖNDERMEK YERİNE KENDİNİZ BİR GİDİN DERİM. ÇÜNKÜ BURADA SORUNLU OLAN BİZ DEĞİL SİZSİNİZ!
SEVGİLER SERAP ŞAHİN!"
"İzin verir misin?"diyerek Didem'e baktığımda yazdıklarımı okuduğunu anlamıştım. Fısıltı ile "Ne yaptığını sanıyorsun sen mal!"diye kızdığında "Çekil!"dedim. Küfür ederek ayağa kalktı ve bana yandan bir bakış attı.
"Seni seviyorum aşkım."diyerek göz kırptığımda "Allah belanı vermesin Serap."dedi.
"Cümlemizin yavrum."
Kağıdı ters bir şekilde Didem hocaya verdim ve yavaş adımlarla sınıftan çıktım. Ellerim ceplerimde koridorda öyle yavaş yürüyordum ki bir adım atsam bir sene geçecek gibiydi. İçeride olanları tahmin edebiliyordum. Galatasaraylı saatime bakarak geriye saymaya başladığımda topuk seslerini duydum. Başlıyoruz...
****
Didem Hoca,Serap'ın sınav kağıdını alıp kızın sınıftan çıkmasından sonra kaşlarını çatarak kağıdı okumaya başladı. Birkaç kez gözlerini kırpıştırıp yutkunduktan sonra sınıftan "Ayşegül. Arkadaşlarına biraz göz kulak ol ben hemen geliyorum."diyerek sınıftan hışımla çıktı.
Senem,dudaklarını ısıran Didem'e döndüğünde genç kız "Bu sefer boku yedi!"dedi kendisine bakarak.
****
"Serap!"
Çok değil beşten geriye saymam henüz bitmemişti. İkide kaldığımda kadın burnumun dibine girmiş elindeki kağıdı yüzüme doğru tutuyordu.
"Efendim Hocam?"diye sorduğumda "Burada ne yazıyor?"diye sordu. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım ve "Türkçe bilmiyor musunuz hocam?"diye sordum. Gözlerini kapatıp,çenesini kıtlattı ve bana bakarak "Sana bir soru sordum!"dedi.
Kollarımı birbirine bağladım ve "Ama bende size bir soru sordum"dedim.
Dayanamayan Didem Hoca "Niye böylesin sen?"diye tısladı. Başımı hafifçe yana eğdim ve "Nasılmışım?"diye sordum.
Başını dikleştirip bana tepeden bir bakışı vardı. .Midem bulanmıştı resmen. "Kendini beğenmiş,küstah,herşeyi ben bilirim havalarındasın."dedi tıslayarak.
"Sizde öylesiniz hocam!"dedim aynı şekilde cevap vererek.
Didem Hoca "Ne dedin sen?"dediğinde "Duydunuz. Siz öğretmensiniz. Bizimle eğitim üzerine konuşmalısınız hocam. Kıskanarak bir yere gelemezsiniz. Sizden genciz. Daha güzeliz. Önümüzde uzun bir gelecek var. Ben patates kızartması yerken siz yiyemezsiniz."dediğimde bana doğru eğildi ve "O niyeymiş?"dedi.
"Çünkü..."dedim bir adım geriye atarak "Benim yediğim o patates kızartmaları mideme inerken sizin yedikleriniz direk basenlerinize iniyor."dedim.
Ses çıkmadı. Nefes aldığından bile şüpheliydim doğrusu. Elinde tutmuş olduğu kağıda bakıp "O kağıtla istediğinizi yapabilirsiniz. Çerçeveletip duvara asabilir,etamine işletip yanı başınıza koyabilirsiniz. Size iyi günler"dedim ve koşarak kantine doğru yola çıktım. Köşeyi dönüp büfeye gideceğim sırada sert bir şekilde kolumdan tutulup kuytu bir köşeye çekildim ve Ali ile karşı karşıya geldim.
Ali "Selam kaşar!"dediği an iplerin koptuğu andı...
-Bölüm sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)
Teen FictionBiz imrenilendik... Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik... Biz aileydik... Biz birdik... Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik... Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik... Ağladığında ağlama deme...