30. Bölüm

121 26 0
                                    

-30.BÖLÜM-

-AYŞEGÜL-

Otobüsten inip uçarcasına eve koşmaya başladım. Hava o kadar soğuktu ki ellerim mosmor olmuştu. Bir de çok acıkmıştım. Ama bunların yanı sıra bugün çok mutluydum. Tam olarak istediğim gibi olmasa da sevgili Ali’nin doğum gününü kutlayabilmiştim. Çatılan kaşlarının arasından biraz şaşkın biraz sinirli olduğunu anlamış ve bunun verdiği hisle kalbim pır pır atmaya başlamıştı. Apartmana girip,en üst kata çıkmak için merdivenleri çıkmaya başladım. Aklım hala Ali’de,ruhumda onu son gördüğüm yerdeydi. Benim gibi birini sevebildiği için hem seviniyor hem de üzülüyordum… seviniyordum çünkü tellerim olsun ya da olmasın asla diğerleri gibi değildim,bu da beni onlara karşı yenik hissettiriyordu. Nasıl anlatmalıyım? Ali,o kadar yakışıklı ve güzel ki… Onun yanındayken ben ay kadar soğuk ve çirkin kalıyordum. Kapkara gözleri her ne kadar öfke ile bakıyor olsa da biliyordum,içten içe beni seviyordu. Sadece kendisine itiraf edemiyordu o kadar…

Çok seviyordum onu… Çok özlüyordum… Ayşegül’ün sevgilisi dediklerinde kendimle gurur duyuyor ve ona daha çok bağlanıyordum. Ona bu dünyada verebileceğim tek şey sevgimdi… Ali benim kurtarıcım. Karanlığımın içinde ki ışığımdı… O giderse karanlıkta kaybolurum,korkarım… O giderse ben ölürüm…

Ve gelelim diğer soruna; bugün Serap’a vurduğum için içimden ellerimin kırılmasını istedim. Niyetim sadece ona kızmaktı vurmak değil. Ama o buna rağmen; bana tek kelime bile etmemişti. El bile kaldırmamıştı. Ondan uzun olmama rağmen onun benden her yönden güçlü olduğunu biliyordum. Hem bedenen hem de ruhen çok güçlüydü. Ona ne söylersem söyleyeyim geçerli bir neden bulmadıkça asla kavga etmezdi. Aramızı nasıl düzelteceğim ben?

****

Çantamdan çıkarmış olduğum anahtarlarımı hissiz olan elime aldım ve ellerim titreyerek kilide soktum. Kapıyı açıp içeri girdiğimde ev leş gibi kokuyordu. Çantamı yere bırakmadan sabah ev terliklerimi bıraktığım dolabın önüne gittim ve terliklerimi ayaklarıma giyerek çıkarmış olduğum ayakkabılarımı elime aldım. Salona doğru yürüyüp kimse var mı diye baktığımda televizyonun açık küçük kardeşimin yerde pikenin üzerinde oyunlar oynayarak çizgi filme baktığını gördüm ve içimi çekerek o pis kokunun geldiği yöne mutfağa doğru yöneldim.

Teyzem…

Sanırım size kendimle ilgili anlatmam gereken en önemli konu bu. Benim annem yani beni doğuran kadın benim doğumumdan bir hafta kadar sonra babamın onu dövmesi sonucu hastaneye kaldırılmış ve bir hafta yoğun bakımda kaldıktan sonra ölmüş. Babam,adet bu ya teyzem ile evlenmiş. Teyzeme hiç anne demedim. Kardeşlerimi seviyordum ama ona hiç anne demedim ki zaten annelik yaptığı da yoktu. Bizler törelere göre yaşayan ailelerdendik. Ben eğer bugün liseye gidiyorsam bu benim çabalarım yüzündendir.

Teyzem başını kaldırıp bana baktı. Kaşları çatılıp oturduğu yerden ayağa kalktığında işkembe ayıklayan ellerini bana uzattı ve “Geldin demek! İyi,git üzerini çıkart ve hemen tuvaleti yıkamaya başla.”dedi.

“Ben açım” dediğimde üzerime doğru yürüdü ve “Sana ne diyorsam onu yap dört göz! Aksi takdir de akşam yemeğinde o tuvalettekileri yalarsın.”dedi.

Kaşlarımı çatarak akmak için fırsat kollayan gözyaşlarımı geri yolladım ve sinirli bir şekilde “Sınavlarım var. Ders çalışmalıyım. Hem bütün gün evdesin ne yapıyorsun ben gelene kadar!”dediğimde aldığım tek cevap yüzüme gülle gibi inen tokat oldu. Saçlarımdan tutup beni mutfağa çeken teyzemin elinin altında can havliyle kıvranmaya başladığımda yüzüm kaynamakta olan suya çevrildi. Gözlerimi açıp fokurdayan suya baktığımda “Bırak beni!”diye inledim.

Teyzem dişlerinin arasından “Senin dayak saatin gelmiş yine! O okula gittiğinden beridir zaten bir yerlerine bir şeyler oldu senin! Akşama baban gelecek ona bir diyeyim hele senin kızın kara çalıyor diye bak bakalım bir daha evden çıkabilecek misin?”diye tısladı.

“buna hakkın yok! O okulu ben kendim kazandım. Aldığım bursla gidiyorum! Bunu yapamazsın!”dediğimde “Gör bak yapıyor muyum yapmıyor muyum?”dedi.

Artık ne desem faydasızdı. Gözyaşlarım akmaya başlayıp hıçkırarak elinin altında ona teslim olduğumda sahip olduğum hayata ağlamaya başladım. Gözlerimi kapatıp o cehennemden çıktığım günleri hayal ederken yaka paça üst kattaki odama atıldım. Kapı üzerime kilitlenip defterlerim parçalandığında yapabildiğim tek şey ağlamak ve dua etmekti…

“Allah’ım yardım et… Ne olur…”

********
-ALİ-
İrem’i evden gönderip kendimde peşinden çıktım ve çocukların adresi attığı yere giderek yürümeye başladım. Bugün benim doğum günümdü. Ama kimse bunu hatırlamamış ve kaldıkları yerden devam etmişlerdi hayatlarına. Biri hariç!

Hep en beklemediklerimizden gelir ya sürprizler benimki de öyle olmuştu. Çiselemekte olan yağmurun altında adımlarımı giderek yavaşlattım ve sokağın soluna dönerek büyük binaların arasına girdim. Bir kaldırıma çıkıp duvara yaslandım ve cebimden çıkardığım sigara paketinden bir sigara alıp yaktım. İçimi çekerek dumanın eşliğinde bugünü düşünüyordum. Hamurum öfke ve nefretle yoğrulmuştu benim! Ne yaparsam yapayım beni bu hale getiren kişiden ve onun varlığından ve varlığına hissettiğim öfkeden kurtulamıyordum! Nefret ediyordum onun yüzünden!
Ayşegül’ün hediyesini elime alıp evirip çevirmeye başladım. Ne kadar saftı! Bana o kadar çabuk bağlanmıştı ki tek bir sözümle gidip Serap’a vurmuştu. Bana iyi davranmasından nefret ediyordum,bu kadar iyi olduğu için de ondan! Kimse iyi değildi benim dünyamda! Yalan ve dolan,aldatma ve ihanet her yerdeydi! Ayşegül de onlardandı sadece yüzüne bir maske takılıydı hepsi bu!

Düşüncelerimin içerisinden beni çekip çıkaran titreyen telefonum olmuştu. Meşgule atıp,bitiremediğim sigarama baktım ve onu yere atarak duvarına yaslanmış olduğum apartmana girdim. Merdivenleri birer birer çıkıp kapının önüne geldiğimde elimle bir kere vurdum. Yaşlı bir kadın gülümseyen bir yüzle kapıyı açıp beni içeri davet ettiğinde ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Mutfaktan gelen balık kokuları aç olduğumu hatırlatınca istemsizce gülümsedim ve salona kadının beni eliyle yönlendirdiği yere oturdum. Evin öyle ahım şahım bir büyüklüğü yoktu ancak iyi döşenmişti. Duvarda çöl resimleri ve kılıçlı adamlar vardı. Tam da bizim şapşala göreydi!

“Hoş geldin!”

Arkamı dönüp baktığımda Bade’yi başında siyah bir yazma ile bana bakarken buldum. Gülümseyerek “Ellerini yıka ve sofraya gel.”dediğinde “Sofra mı?”diye sordum. Elimden tutup beni sürüklerken ellerine baktım birleşik bir odadan geçip mutfağın yanındaki bir odaya geçtik. Bizimkiler sofranın etrafında oturmuş kendi aralarında konuşurlarken Bade “Biz geldik.”dedi.

Kaşlarımı çatarak arkadaşlarıma baktığımda ilk boynuma atlayan Cüneyt oldu.

“İyi ki doğdun Cin Ali!”

Öyle çok şaşırmıştım ki hepsi bir ağızdan gülmeye başlamıştı. Gözlerim ilk defa öfkeden sıyrılıp şefkate merhaba derken Bade’nin iri mavi gözlerine baktım. Başımı sallayarak “Ne?”dediğimde eliyle bileğimi işaret etti ve “Yakışmış”dedi. O anda gözlerimi kıstım ve ona bakarak “Biliyor muydun?”diye sordum.

Başını sallayıp bana doğru geldi “Her ne kadar senden korksam da sende iyi birisin. Doğum günün kutlu olsun Ali.”dedi ve yanaklarımdan öpüp boynuma sarıldı. Direk gibi durmuş onun bana sarılmasını sonlandırmasını beklerken bileğimdeki bileklik tarzı şeye baktım. Ve o an içimde bir şeylerin çatırdamaya başladığını hissettim.

Kararsızlık kendimde hissettiğim en büyük pişmanlığımdı…

-bölüm sonu-

SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin