-31.BÖLÜM-
Mis gibi bahar havası kışın ortasında gelip İstanbul’a kamp kurmuşçasına iki gündür şehri ısıtıyordu. Güneşi o kadar çok özlemişim ki geçen iki gün boyunca teyzemle gezmediğimiz, dolaşmadığımız yer kalmadı. Tabi, bir ara boğaz sularının rüzgârından nasibini alan boğazlarım ileride farenjit tehdidi ile karşı karşıya kalabilirdi. Cumartesi günü ilk işimiz babamı görmeye iş yerine gitmek olmuştu. Teyzem, onu görmemiz gerektiğini söyleyerek beni babamın yanına getirmiş ve kendisi bir süre babamla yalnız kalarak bir şeyler konuşmuşlardı. Ortada bir şeyler dönüyordu gene ama hadi hayırlısı! Babamı özlemiştim, o kadar özlemiştim ki yanından ayrılana kadar kene gibi adama yapışmış bırakmamıştım. O ise sürekli benim pamuk kızım’ diyerek beni sevmiş ve her zamanki gibi güldürmüştü.
Bugün tatilimizin son günüydü ve teyzemle eve gitmek için hala biraz zamanımız vardı. Teyzem, bir satıcıdan almış olduğu pamuk şekerlerden birisini bana verip kendisi sevgilisiyle birlikte yemeye başlamadan önce “Lunapark’a gidelim mi?”diye sordu. Yan yan ona bakıp “Bugün kalabalık olmaz mı?”diye sordum. Omuz silkerek “Ne olmuş? Boş ver hadi sen bunları da gidelim mi onu söyle?”dedi. Marco, bize bakmış merakla beklerken birazcık düşünür gibi yaptım ve “Tamam hadi gidelim.”diyerek yürümeye başladık. Otobüse binip-evet doğru duydunuz teyzemin bir arabası olmasına rağmen gezmek istediğimiz zaman kendi aracını kullanmıyordu. Turist gibi oradan oraya koşturuyor ve şehrin tadını çıkartıyordu.- boşta kalan koltuklara oturduk. O kadar çok trafik vardı ki İstanbul da yaşayan insanların 7/24 çalıştıklarını daha iyi anlıyordum. Hepsinin suratı asık,hepsinin kaşları çatıktı. Kimi ya çok mutsuz ya da çok mutluydu. İstanbul,insanda yaşama hevesi bırakmıyordu sanırsam. Otobüs fatih/atik ali’de durduğunda ön kapıdan biri bindi. Başım cama dayanmış gelinlikçilere bakarken teyzem “Aaa,bu Volkan değil mi?”diye sordu. Hızla başımı çevirip ilerlemekte olan Volkan’a baktım. Bir an göz göze geldiğimizde olduğu yerde durdu ve arkasından gelmekte olan insanlar bağırarak “Hadi kardeşim.”diye bağırdı. Adamlardan birinin gelip yanıma oturacağı sırada teyzem elini havaya kaldırdı ve “Volkan,buradayız!”diye bağırarak koca otobüsün içinde beni böcek durumuna düşürdü. Oturduğum yere iyice çökerek gözlerimi kıstığımda ona döndüm ve dişlerimin arasından tıslayarak “Sen kafayı mı yedin? Aramızın kötü olduğunu bilmiyor musun?”dedim.
Gülerek omuz silkti ve eliyle saçını düzeltiyormuş gibi yaparak “Sizin aranız kötü. Bizim değil. Hem fena düzeltmiş oluruz aranızı.”dediğinde sinirle fino köpeği gibi yüzümü cama yapıştırdım ve dışarıdaki insanları izlemeye başladım. Volkan’ın gelip yanıma oturmasını kullandığı parfümden anlamıştım. Hiç bana dokunmadan usulca yanıma oturduğunda “Merhaba Sevim teyze.”diye söyleniverdi. O benim teyzem ya! Benden başka kimse ona teyze diyemez! Onları duymamaya çalışıyordum ama bu giderek imkansız hale geliyordu. Teyzem ve Marco ardı ardına sorularını sıralarken Volkan “Okumak için birkaç kitap almaya gittim sahaflara. Dolaştım öyle. Eminönü’ne falan indim.”dedi.
Okuyan insanın hali bir başka oluyor tabi!
Marco “Where is your friends?”diye sorduğunda Volkan duraksadı ve yeniden konuşmaya başlayarak “Ali,ailesini görmeye gitti. Ebu Bekir ve Cüneyt,evde kalıp film izleyeceklerini söylediler. Özkan ile Oğuz han’da okula gittiler. Erol hoca,onlardan yardım istemiş” dedi ve bana döndü. Bana baktığını hissedebiliyordum. Hiçbir şey demeden önüne döndü ve ineceği sırada teyzem onu kolundan yakalayıp “Hazır sen de buradayken sana bir teklifim var Volkan?”diye sordu. Volkan,kaşlarını çatıp gülümsedi ve “Teklif mi? nedir?”dedi.
Teyzem “Biz lunapark’a gidiyoruz. Sen de bizimle gelsene. Hem Serap yalnız kalmamış olur. Onu güvenebileceğim birine emanet etmek isterim.”dediğimde sinirle teyzeme döndüm “Lunapark’a oyun oynamaya gidiyoruz,kerhaneye iş yapmaya değil!”dediğimde Marco ve Volkan aynı anda “Serap!!”diye bağırdılar. Dünya üzerinde insanların içinde azarlanmak kadar kötü bir şey yoktur herhalde. Kıpkırmızı olan bir suratla kollarımı küçük, huysuz bir kız çocuğu gibi göğsümde kavuşturdum ve başımı cama dayayarak gözlerimi kapadım. Volkan’ın yanımdan kalkıp gitmemesinden onunda bizimle geleceğini anlamış bulundum böylece. Teyzemler, yalnız kalmak istediklerinde biz ne yapacaktık yan yana? Birlikteyken bile ben tek kişiymişim gibi davranırdım şimdi nasıl onunla yan yana duracaktım? Üstelik kötü olan bir şey vardı ben kalabalıkta çok duramazdım…
Bir saat süren bir otobüs yolculuğundan sonra sonunda lunapark’tan içeri girebilmiştik. İçerisi iğne atsan yere düşmeyecek şekilde insanlarla doluydu. Gondol’dan gelen çığlık sesleri ahtapottan yükselen kahkahalarla birleşip kulaklarımı çınlatıyordu. Titreyerek ellerimle kulaklarımı kapattığımda Marco beni kollarının arasına aldı. Gözlerimi açıp etrafıma bakınmaya başladığımda şimdi kendimi daha iyi hissediyordum. Öyle hızlı nefes alıp veriyordum Volkan’ın kaşlarını çatmış bana baktığını zar zor fark edebildim. Teyzem yanımıza gelip almış olduğu kuponları ellerimize tutuşturduğunda ilk olarak çarpışan arabalara bindik. Volkan, sanki sinirini benden çıkarmak ister gibi sürekli arabasını arkadan,önden,sağdan ve soldan bana vurdururken ben kendimi savunacak tek bir hamle bile yapamıyordum. Teyzemden yardım istemek için bağırsam da kadın beni duymuyor sevgilisi ile oyunlar oynuyordu pistin içinde. Sonunda oyun bitip dışarı çıktığımızda biraz soluklanmak için çitlerin yanına konulan banklardan birine oturduk. Teyzem, içmiş olduğu sudan bana da verdiğinde suyu bir dikişte içtim. Volkan hala bana bakıyordu anlamak istercesine. Gondoldaki insanları gördükçe midem kalkıyordu. Bileti teyzeme uzatarak “Siz binin. Ben o etekli cadıya binmeyeceğim.”diyerek bileti solan yüzümle bakarak teyzeme uzattım ve ayağa kalkarak atış poligonlarına doğru yürümeye başladım. Elime aldığım oyuncak tabanca ile küçük ayıcıkları vurmaya başladığımda büyük tavşan biraz daha aşağı düşüyordu. Sonunda son hedefi vurduğumda masmavi bir tavşanı kucağıma aldım ve kulaklarından tutarak adamın bana uzattığı şekeri alıp ağzıma attım. Arkamı dönüp yürüyeceğim sırada Volkan’ın sert bedeniyle çarpıştım. Göz göze geldiğimizde “İyi atış yapıyorsun.”dedi. başımı sallayıp “Öyle.”diyerek yanından geçip gitmeye çalıştım ama beni durduran ellerinden kurtulamadım.
“Serap!”diyerek gözlerimin içine baktığında ona bakmayarak “Hey,bir oyun daha oynamak istiyorum. Sen de oynar mısın?”diye sorduğumda sinirli bir şekilde “Oynamam.”dedi. dişlerini gıcırdattığını duyabiliyordum. Onu umursamayarak kalabalığın içine girdim ve “Ben de atabilir miyim?”diyerek adama bir bozukluk verdim. Büyük silahı elime aldığımda itiş kakış etrafımın daha da kalabalıklaştığını hissettim. Kalbim öyle hızlı çarpmaya başladı ellerim titremeye hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladım. Dizlerimin bağı çözülmek üzereyken gözlerim kaymaya başladı ve öne doğru savrulacakken bir çift güçlü el beni belimden yakalayıp bedenine bastırdı ve etrafındakilere bağırarak “Su!”diye bağırdı. Sonunda kalabalıktan çıkıp oyun sahalarının en ıssız yerine geldiğimizde gözlerimi yavaş yavaş araladım. Bayılmış mıydım? İçimi çekerek elimle kalbimi yokladım. Hala yaşıyordum. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Ayaklarımı yere indirip yattım yerden doğrulduğumda koşarak birinin bana doğru geldiğini gördüm. Nefes nefese kalan Volkan endişe ile “Teyzenler hala gondoldalar. Onlara seslenemedim. İç şunu!”diyerek kapağını açmış olduğu su şişesini dudaklarıma doğru götürdü. Elinin üzerinden tutarak sudan bir yudum aldığımda “Ellerin buz gibi” dedi. Dudağımda kalan su damlasını elimin tersi ile sildiğimde “Bayıldım mı?”diye sordum. “Biraz”diye yanıt verdi ve eline döktüğü suyla yüzümü yıkamaya,saçlarımı geriye atmaya başladı. Gözlerimi ondan ayıramıyordum. Endişeli olduğu her halinden belliydi. Kendimi geri çekip “Ben iyiyim.”dedim ama beni duymadı bile ve devam etti yüzümü, boynumu ıslatmaya. “Öne doğru düşüyordun. Kasaya çarpabilirdin”dedi.
“Ama çarpmadım.”
Volkan “Çünkü seni tuttum. Tanrım, düşüp alnını çarpabilirdin. Beynin ortadan ikiye ayrılırdı.”dedi.
“Tutmayabilirdin. Bu kadar endişelenmene gerek yok. Beynimin dağıldığı falanda yok.”diyerek ondan kaçmak için biraz ileriye kaydım ama iki elini de yanıma koyarak bana doğru uzandı “Serap…”diyerek gözlerimin içine baktığında “Bu çok sık olur mu?”diye sordu. Allah’ım çok korkmuştu belli ki… Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım ve “Kalabalık ortamlarda çok duramam ben. Yanımda muhakkak birinin olması lazım.”dedim. Başını sallayarak benden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığı sırada “Teşekkür ederim” diye fısıldadım başımı önüme eğerek. Ellerimi kucağımda birleştirmiş parmaklarımla oynuyordum. “Önemli değil. Seni her zaman tutarım.”dedi. Gözlerim acımaya başlamıştı. İçimi çekip ona baktım ve saçlarına yapıştım iki elimle. Bunu yapmamla gülümsemeye başlaması bir oldu. Kendimi hala çok yorgun hissediyordum ama gözlerimi kapamadan önce ona söylemeliydim “Özür dilerim Volkan… Ben… Çok özür dilerim…”diyerek alnımı alnına dayadım. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu şimdi. İki eliyle yüzümü kavrayıp beni kendisine bakmam için zorladı “Önemli değil. Hak etmiştim sanırım. Birinin gelip bana haddimi bildirmesi gerekiyordu.”dediğinde sesi çok yumuşaktı. Yavaş yavaş uzanıp dudaklarımı dudaklarıyla birleştirdi. Kısa küçücük bir öpücük alıp bıraktı dudaklarımın üzerine. Kalbim öylesine hızlı atıyordu ki yaşadığım stresten mi yoksa heyecandan mı başım dönüyordu anlamıyordum. “Bundan sonra yanımdan ayrılmana müsaade etmeyeceğim.”dedi. Başımı yana eğip “Çok uykum var” diye söylendim. Küçük bir kahkaha çıktı dudaklarının arasından. Oturduğum yerden kaldırıp onun kollarındaki yerimi aldığımda gerçekten mecalim kalmamıştı daha fazla direnmeye. Başımı omzuna dayayıp gözlerimi kapadığımda yer ve zamanı unutmuş huşu içinde uykuya dalmıştım.
****
VOLKAN
Sanırım sonunda aramızdaki sorunu halletmiştik. Onu kalabalığın içinde öyle gördüğümde aklım başımdan gitmişti. Eğer son anda ona uzanıp belinden yakalanmasaydım şimdi bu küçük baş belası kollarımda değil acilde olurdu muhtemelen… Kendi kendine mırıldanıp bir şeyler söylerken sesi bana huzur veriyordu. Ondan hoşlanma evresini çoktan atlatmış bir insan olarak onu sevdiğimi herkese söylemek istiyordum. En başta da ona! Bıkana kadar,sus artık diyene kadar!
Çıkış kapısına doğru yürüdüğüm sırada bizi beklemekte olan teyzesi ile erkek arkadaşını gördüm. Endişe ile yanımıza geldiklerinde gülümseyerek “Sakin olun. Uyuyor.”dedim ve neler olduğunu kısa bir özet geçtim. Marco’ya bakarak Serap’ın teyzesine döndüm ve bir taksiye binmeden önce “Sizden bir şey isteyebilir miyim?”diye sordum.
Teyzesi gülümseyerek bana baktı ve “Elbette tatlım.”diyerek eliyle kolumu sıvazladı. Bu nasıl söylenebilirdi ki? Yani daha önce sadece filmlerde ve dizilerde görmüştüm ama onda da bu şekilde olmuyordu zaten.
“Volkan?”
Nefesimi düzene sokup Sevim teyzeye döndüm ve “Bir sene sonra reşit olacağım ve Serap’ın reşit olmasından sonra, yani ben üniversiteye giderken o liseyi bitirdiğinde of bu nasıl söylenebilir ki?”dedim sıkıntıyla.
“Ha gayret.”diyerek beni cesaretlendirdi Sevim teyze. Dişlerimi sıkıp “Allah’ın emri peygamberin kavliyle Serap’ı sizden istiyorum.”dedim. Üçümüz, yolun kenarında kucağımda serap ile öylece nutkumuz tutulmuş bir halde kalakalmıştık. İkisi de bana bakıp bakışlarını önce kendilerine sonra bana en sonda kucağımda uyumakta olan serseri aşkıma çevirdiler. Çocukluktu belki de yaptığım onlara göre… Ama en güzel aşklar ve en güzel hayatlar çocukken yaşanmıyor muydu? Serap’ı istiyordum ve onu seviyordum. Ne pahasına olursa olsun o benim olacaktı. Taksi gelip önümüzde durduğunda Serap’ı arabanın arka koltuğuna yatırdım. Teyzesi başını kucağına alıp camı açtı. Marco da öne oturdu. Araba hareket etmeden önce Sevim teyze gülümsedi ve içini çekerek “Verdim gitti. Şartları konuşacağız ama.”diyerek bana göz kırptı ve beni gülümseyen bir yüzle orada bir başıma bıraktılar. Ellerimi ceplerime sokup yürümeye başladığımda yalnız değildim. Serap’ın varlığı yanımda beraber yürüyorduk. Tıpkı bundan sonra beraber yürüyeceğimiz gibi…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)
Teen FictionBiz imrenilendik... Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik... Biz aileydik... Biz birdik... Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik... Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik... Ağladığında ağlama deme...