FİNAL

299 38 4
                                    

FİNAL

Genç adam,oturma odasından çıkıp büyük salona geçtiğinde koltuğun üzerine bırakmış olduğu ceketini alıp üst kata çıkmaya başladı ağır ağır. Başının ağrısı mı daha kötüydü yoksa hissettikleri mi bilemiyordu. Zaten,bu aralar hiçbir şeyi bilemiyordu ki! Sinirle dişlerini sıkarak üst kata geldiğinde sol tarafa dönüp kendi odasına giden yolu takip etmeye başladı. Koridorun sonundaki odada kalan kızı düşündükçe geriliyordu. Bir aydır onu burada tutuyordu. Buna hakkı var mıydı? Kimin umurundaydı ki? Gözlerini kapatıp,derin bir nefes aldı ve odanın kapısını vurmadan usulca içeriye girdi. Bade’yi yatağında göremeyince kaşlarını çatan genç adam ceketini yatağın üzerine bırakıp büyük odada göz gezdirdi. Gelen su sesi ile çatık olan kaşları yerini dinginliğe bırakınca kendisini odasında bulunan balkona atıverdi. Ayaklarını korkuluklara uzatıp kollarını başının hizasında birleştirdiğinde gerinerek esnedi. Bir aydır doğru dürüst uyku uyumuyordu.

Bade’yi buraya getirdiği zamandan ve onunla kavga ettiği günden beri gözünü dahi kırpmamıştı. Belki de kaçmaması içindi bilmiyordu. Oturduğu yerde biraz daha kaykılarak gömleğinin bir düğmesini daha açtı. Sıcak hava onu bunaltıyordu. Kaşlarını çatıp öksürmeye başladığında tüm bu hissettiklerinin kızıla duyduğu öfke yüzünden olduğunu biliyordu. Tamam,kabul ediyordu. Daha önce kimseye hissetmediği şeyleri hissediyordu ona. Peki ya o? O da aynısını hissediyor muydu? Bir aydır onun yanında kalıyordu ve tek bir kelime dahi çıkmış mıydı dudaklarının arasından? Hayır,elbette bir şey çıkmamıştı. Tek söylediği,eve gitmek istiyorumdu. Zaten,söylese de ne değişecekti ki? Hislerini kabul edip ona karşılık vereceğinden bile emin değildi? Ne biçim iş bu ya! Diye geçirdi içinden. Hayatı,hiçbir zaman normal olmamıştı zaten. Eh,bunun da olmasını bekleyemezdi ki!

“İyi misin?”

İç sesinden ve beyninin içinde dönüp duran tilkilerden arınıp gözlerini açtı ve çatık kaşlarla başını çevirip kıza baktı. Islak saçları,omzundan aşağı sular bırakıyordu. Ve üzerinde yine kendi tişörtü vardı. Gülümsese mi gülümsemese mi bilemedi Doruk. Onun yerine başını çevirip gözlerini kapadı ve “İyiyim” dedi sert bir sesle. Bade,şaşkınlıkla ona bakıp içini çekerken bir süre öylece olduğu yerde durdu. Ardından başını çevirip karşıya bakmaya başladı. Kaşlarını çatıp içeriye girdiğinde balkona sırtı dönük gelecek şekilde oturdu ve ıslak olan saçlarını havluyla kurulamaya başladı. Bir aydır buradaydı ve eve gitmek istiyordu. Aslında bunu sadece dilen söylüyordu. İçsel olarak buradan gitmek istemiyordu. Doruk’un kendisine hala kızgın olduğunu biliyordu. Eğer Egemen konusunda ona doğruyu söylemiş olsaydı şimdi aralarında bu şekilde bir soğukluk olmayacaktı. Başlarda ona yalvarıp ağlasa da şimdi bunu yapmıyordu. Doruk,onunla konuşmasa bile Bade burada onunla kaldığı için mutluydu. Tek tük cevaplar veriyor olsa da kabulüydü her şey onun için. Ama diğer yandan da acı çekiyordu. Belki de Doruk’a söylemeliydi ona karşı hissettiklerini, eğer bilirse böyle davranmazdı ve belki o da onu severdi. Aklına gelen düşünceyle acı bir şekilde gülümsedi. Onun sevgisine sahip olmanın nasıl hissettirdiğini bilmiyordu ama bu tuhaf bir şekilde bütün bedeninin ürpermesine neden oluyordu. Sonra, ona hislerini söyleyip karşılık alamama gibi bir durum vardı. Doruk, kendisinden uzaklaşabilirdi. Onu ilk öptüğünde “Dokunmak yok! Âşık olmak yok! Böyle bir şey hissedersen benden uzak duracaksın!” dememiş miydi? Doruk, onu en başından uyarmıştı ama Bade’nin onu sevmesine neden olan şey Doruk’un dudakları değildi ki… Doruk’un kalbiydi. Her ne kadar Doruk bunu bilmese de… Gözlerinin dolduğunu ve acımaya başladığını hissediyordu. Doruk,hislerini bilse ve ona karşılık vermese de olurdu. En azından arkadaş olarak kalmaya devam ederlerdi. Ama ya bir başkasını severse? O zaman ne olurdu?

Saçlarını kuruladığı havluyu öyle bir sıkmıştı ki içindeki kıskançlığın ona zarar verdiğinin farkında bile değildi o anlarda. Gözlerinden yaşlar boşalırken bunun hayalini bile düşünmek istemediğini fark etti. Doruk,ona acı veriyordu ama yine de seviyordu işte. Bir başkasıyla olmasın istiyordu. Kendisiyle olmayacaksa bir başkası da olmasın istiyordu sanki bu isteğinin olması çok mümkünmüş gibi. O güneş gibi parlak ve sıcaktı ve nereye gitse etrafı hep kızlarla çevriliydi. Doruk’un kendisine yakın olmasının tek nedeni,kendi zavallılığıydı. Belki de acıyordu kendisine. Kohenlerin yaptıklarını bildiği için. Dişlerini sıkıp gözlerini sımsıkı kapadığında kalbinin acısına dayanamayacağını hissediyordu.

“Ne yapıyorsun?”

Gözlerini açamadan,dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtığında Doruk dizlerinin üzerine çöküp ellerini kızın dizlerinin üzerine koydu. Çatık kaşlarla ama daha çok endişe ile kızın yüzüne bakarken sıkmaktan bembeyaz olan ellerini tutup çekti. Buz gibi olmuşlardı ve biraz daha sıksa tırnakları etine geçecekti. “Ne oldu?” diye sorduğunda Bade kırpıştırarak gözlerini aralayıp ona baktı ve “İstemiyorum” dedi. Doruk,hiçbir şey anlamamıştı. Başını iki yana sallayıp “Neyi?” diye sorduğunda Bade yeniden “İstemiyorum!” dedi. Sesi bu sefer öfkeli ve kıskançlık doluydu. Doruk,onun neyden bahsettiğini bilmiyordu. Kaşlarını daha da çatarken Bade onun gözlerinin içine bakmaya başlayıp ellerini ellerinin arasından çekip çıkardı ve Doruk’un gözlerinin altına dokundu. Doruk,öylece put gibi durmuş ona bakarken anlamaya çalışıyordu. Onu ağlatan neydi ki? “Eve gitmek istiyorsun” diye söylendiğinde Bade başını iki yana sallayıp ağlamaya başladı. “Öyleyse ne istiyorsun?” diye sordu sinirle. Cevap alamadığı her an daha da sinirleniyordu. Bade, içinden “Seni…” dediğinde Doruk’un gözlerinin içine baktı ve “Burada kalmak istiyorum” dedi. Doruk, belki de uzun zamandır ilk defa bu kadar rahatladığını hissediyordu. Çatılan kaşları düzelecekken yeniden kırıştı ve “Peki niye ağlıyorsun?” diye sordu bu sefer. Bade, gözlerinin altını sevip ıslak kirpiklerinin altından ona baktı ve “Bana soğuk davranmanı istemiyorum. Beni istemiyorsan gönderirsin ama bunun yerine beni burada tutuyorsun. Yaptığım şeyin farkındayım tamam mı? Aptallık ettim çünkü gerçekten aptalın tekiyim” dediğinde Doruk “Bade…” dedi.

Genç kız, onu duymuyordu. İçini çekip derin bir nefes aldı ve ona bakıp “ Bana kızgın olduğun için soğuk davranıyorsun ama başkalarına gelince bütün kızgınlığını unutuyorsun” dedi. Doruk,gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken yüzünün aldığı şekil Bade’nin nabzını hızlandırmaya yetmişti. Gözlerini kapatıp “Rengin’e de sinir oluyorsun hatta ondan nefret ediyorsun ama buna rağmen onunla takılmaktan geri kalmıyorsun! Ya da Beylem’e. O da sana seni sinir edecek bir sürü şey yapıp söylüyor ama sen yine de ona gülümsüyorsun! Bana yaptıklarının birini bile yapmıyorsun! Oyun hamuru gibiyim senin için değil mi?” diye sorduğunda dudaklarını büzmüştü. Doruk,ona bakarken içinin bir hoş olduğunu hissediyordu. Ne demesi gerektiğini bilemeden kıza bakarken Bade’nin onu kıskanması hoşuna gitmişti. Tabi bunu dile getiriş şekli de. Diğerlerine ona davrandığı gibi davranmıyordu çünkü diğerlerine ona hissettiklerini hissetmiyordu. “beni çok yoruyorsun. Bu yüzden evime gitmek istiyorum” diyen Bade,Doruk’un gülümsemesi karşısında daha da ağlamaya başladı. Kendisini sırt üstü yatağa bırakarak elleriyle yüzünü kapadığında Doruk başını önüne eğip güldü. İçini çekip ayağa kalktığında –kalktı denilemez tabi- elleriyle emekleyerek kızın üzerinde durdu. Ne bedeni bedenine değiyordu ne de ağırlığı. Bade,onun yakınında olduğunu hissederek parmaklarını aralayıp ona baktığında Doruk “İndir ellerini” dedi.

Bade,otomatik olarak kendisine denileni yerine getirirken Doruk eğilip kızın ıslak yanaklarından öptü. Bade,gözlerini kapatıp geri açtığında Doruk ile burun buruna geldiklerini gördü. Genç adam, gözlerinin içine bakarken “Sana kızıyorum” dedi. Bade, ona bakarken Doruk “Sana kızıyorum çünkü söz dinlemiyorsun. Diğerleri gibi olmak istiyorsun ama aslında diğerleri gibi olmadığını iyi biliyorsun. Sana bunu hissettirmiş olmalıyım değil mi?” diye sorduğunda Bade başını salladı. Doruk,”Güzel ve sen sürekli olarak aynı şeyi yapıyorsun. Seni önemsiyorum Bade. Her ne kadar kafan biraz farklı çalışsa da sana saygı da duyuyorum ama bu son yaptığın…” aklına geldikçe deliye dönüyordu.

Bade “Doruk, ben…”

“Kes sesini!” dedi Doruk sinirle. “Bu evden nasıl çıktığım oraya nasıl geldiğim hakkında bir fikrin var mı? Serserilerle uğraşabilirsin, iki yumruk atar yere serersin ama bir satanist grubu ki daha önce varlıklarından bile haberdar değildim onlarla nasıl baş edeceğimi bilemedim. Anıl, seni kurban etmeden önce yirmi tane adamın altından geçireceklerini söylediğinde hangisinin daha kötü olduğunu düşündüm. Öldürülecek olman mı? Yoksa tecavüze uğrayacak olman mı? Seni kurtarmaya geldiğimizde iş işten geçti diye düşündüm. Ellerinden ve ayaklarından yatağa bağlanmış bir halde seni orada öylece yatarken bulduğumda kan beynime sıçradı. Sana dokunmamışlardı ama dokunmuş gibi olmuşlardı. Uyandığında seni öldürmeyi istedim ama yapmadım. Bunun yerine hayatını cehenneme çevirdim. Tüm sinirim bu işte” dediğinde derin bir nefes alıp kızın yan tarafına geçti. O da sırt üstü uzanırken Bade “Özür dilerim” diye mırıldandı. Doruk “Özrünü kendine sakla Kızıl. Piçlik yapıp aklını karıştırdığımı biliyorum. Hiçbir neden yokken gelip seni öptüğümü de. İşin dalgası bir yana buna hakkım olmadığını çok iyi biliyorum ama seni yanımda tutabilmemin tek nedeni bu. Yalnızsın ve savunmasızsın. Acıdığım için değil istediğim için seninle ilgileniyorum. Ve bunu söylemek benim için ne kadar zor olsa da, senden hoşlanıyorum Kızıl. Bu yüzden ikinci bir adım atarken kime hesap vereceğini iyi düşün. Seni evime, kimseyi sokmadığım odama kadar almış kabul etmişsem bu sana gerçekten değer verdiğim için. Bunu sakın heba etme yoksa bulunduğun şu halinden daha kötüsünü yaşatırım sana. Beni anladın mı?” dediğinde sesi yumuşak ama tehlikeli bir şekilde kısıktı.

Bade, başını çevirip ona baktı ve uzanıp yanağına bir öpücük bıraktı. “Anladım” dedi. Doruk, onun tarafından ikinci kez yanağından öpülünce ister istemez irkildi ve başını çevirip kıza baktı. “Kâbusların ne âlemde?” diye sordu.

Bade, ona bakmaya devam edip omuz silkerken “Olduğundan farklı değil” dedi. Doruk, başını sallayıp ona bakarken gülümsedi ve “Hadi gel” diyerek kızı göğsünün üzerine çekti. Bade, çok değil sadece birkaç dakika sonra Doruk’un sıcaklığı ile uykuya dalarken Doruk da uyumak üzereydi. Eğer telefonu çalmasaydı. Kızı, uyandırmamaya dikkat edip uzanarak telefonunu eline aldı. Ekrandaki isme baktığında kaşları çatıldı ve “Hayırdır?” diye sordu.

Poyraz “Anko’lara geçiyoruz. Durum ciddi.” Dediğinde Doruk bir şey demeden telefonu kapatıp cebine soktu. Ve yerinden hafifçe doğrularak Badenin başını yastıkların üzerine bıraktı. Genç kız, uyanmaya başlayınca Doruk uzanıp alnından öptü ve “Uyu. Ben hemen geleceğim” diyerek yeniden öptüğünde üzerini örttü ve ceketini eline alıp odadan hızla çıktı. Aslında koşmasına gerek yoktu ama durum ciddiyse hızlı olmak zorundaydı. Babası, onun aşağı indiğini görüp ayaklandığında “Ne oldu?” diye sordu. Doruk, ona bakmadan ayakkabılarını ayağına geçirince “Serserilerin başı belada” dedi.

Dağhan Bey, hiçbir şey anlamayarak oğluna bakınca Doruk babasına bakıp gözlerini devirdi ve “hadi ama adamım. Senem yüzünden hepimizi esmer olarak çağırıyorsun. Anla işte! Serseriler : “Serap, Volkan, Ayşegül, Ali, Ebu Bekir ve Didem.” Dedi. Sonra diğer üç kişi çok sessiz” diyerek kapıyı açtı. Babası ise yüzünde tatlı bir sırıtışla oğlunun arkasından bakıyordu.

Dağhan Bey “Serseriymiş. Sensin asıl serseri.” Dedi.

*******

Anılların evi kendi ailesinin dışında ilk defa yabancılar tarafından ziyaret ediliyordu. Büyük salondaki koltuklara gelişi güzel oturmuş arkadaşlarına bakarken gözlerini Ali’nin gözlerinden ayıramıyordu genç adam. Onun sabırsız ve sinirli olduğunu görebiliyordu. Volkan,mutfaktan elinde kola tepsisi ile çıktığında Serap ve Didem üst kattaki merdivenlerden aşağı inmişlerdi. Ona mesaj çekerken aslında onunda yolda olduğundan haberi yoktu. Uzanıp,kızın yanağından bir öpücük aldığında Serap içini çekerek gülümsedi ve Didem ile birlikte merdivenlerin ortasında durup basamağa oturdu.

Volkan,tepsiyi sehpanın üzerine bıraktığında ilk uzanan Poyraz olmuştu.

Ali “Neyi bekliyoruz?” diye sorduğunda “tabi ki beni. Bilirsin önemli kişiler her zaman en son gelir” dedi Doruk ceketini merdivenin başına bırakıp koltuğun üzerinden atladığında. Bacak bacak üstüne atıp kollarını iki yana açtığında bir yanında Anıl diğer yanında Poyraz duruyordu. Anıl “Bu akşam Ayşegül’ün evine gittim” dedi.

Ali,dişlerini gıcırdatırken Anıl “Bak,onun senden bir şeyler sakladığını biliyordum ve bende araştırdım tamam mı?” diyerek elindeki dosyayı Ali’ye uzattı. Ali,uzanıp dosyayı açtığında içindeki resme baktı. Anıl “Bu akşam o çocukla Ayşegül’ü nişanlayacaklardı” dedi.

Hepsi birden “Ne?!” diye bağırınca Anıl ağır ağır başını sallayıp Ali’ye baktı. “Amcasının oğlu İdris ile evlendireceklermiş. Senemin anne ve babası gidip ebeveynleriyle konuştu” diyince Ali “Bunu bana neden söylemedi!” diye bağırdı. Anıl,tek kaşını havaya kaldırıp ona baktı ve “Otur şuraya!” dedi sinirle. Zaten başı ağrıyordu bir de daha fazla ses çekemezdi. Ali “Kes sesini!” diye bağırınca Anıl da ayağa kalktı. Poyraz ve Doruk, geride durmuş onları izlerken Özkan ve diğerleri de ikilinin arasındaki gerilimi izliyorlardı.

Anıl “Sesimi mi keseyim? Ciddi misin? Sen kesmediğin için bunlar oldu anlamıyor musun? Kız, evleneceği için korkmuyordu. Kız senden korktuğu için sesini çıkarmamıştı. Kendince bir şeyleri halledebileceğini düşündü ama yapamadı. Sana söylemedi çünkü ailesinin sana yapacaklarından korktu. Akşam ki halini görseydin…”

Ali “Ama görmedim” dedi.

Anıl “Görseydin ne demek istediğimi anlardın. Oradan onu çıkarttığımızda aklında sadece sen vardın. Eğer sana söylemiş olsaydı şimdi yaptığın gibi hiçbir bok düşünmeden kalkıp gidecektin. Hem kendine zarar verecektin hem de ona!” diye bağırdığında Ali durup Anıl’a baktı.

Özkan “Peki şimdi ne olacak?” diye sorduğunda Anıl “Dediğim gibi Senemin anne ve babası gidip onlarla konuştu. Eğer yapmak üzere oldukları şeyi devam ettirme kararı alacak olurlarsa Ayşegül henüz reşit olmadığı için aileden alınacak. En etkili yol bu gibi gözüküyor” dedi.

Özkan “Aklım almıyor” dediğinde Volkan “Kadın,öz annesi değil hadi onu anladık. Ama teyzesi ya. Yani anne yarısı” dediğinde Anıl “Bu pek işe yaramış gözükmüyor öyle değil mi?” diye sordu. Poyraz “Yazık” dediğinde Anıl kafasını salladı. Yeniden Ali’ye dönerken “Otur artık” dedi. Ali,kendisine söylenileni yerine getirirken Anıl ona bakmayı sürdürüyordu. Ali,tek kaşını havaya kaldırıp “Ne var” diye sorarken Anıl “Ayşegül’ün evlenmesinin imkansız olduğunu biliyorsun değil mi?” diye sordu.

Ali “elbette. O salak amca oğlunu bulduğum zaman…”

Anıl “Ben ondan bahsetmiyorum” dedi. Ali’nin bakışları sertleşip,göz bebekleri iri iri açılırken Doruk gözlerini kısıp diğerlerine baktı ve “Bir siktirip gidin ya!” diye bağırdı. Poyraz “Sen ciddi misin?” diye sorduğunda Ali”Söylenecek bir şey yok” dedi.

Doruk “Lan kız on altı yaşında it!” diye bağırınca Ali “Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun?” diye bağırdı o da.

Doruk “gerizekalı mısın lan sen? Ha? O beyninin yerinde başka bir şey mi var yoksa g*t herif!” diye bağırınca Ali ellerini birbirine vurup ayağa kalktı. “Onunla ne yaşadığım onunla beni ilgilendirir.evet,birlikte olduk ama ondan kaçtım mı? ya da onu bıraktım mı? hayır! En azından ben sevdiğim insanın arkasında duruyorum sen ne yapıyorsun?” diye sorduğunda Doruk’un gözleri iri iri açıldı ve hiçbir şey demeden kafa atıverdi. Kızlar,çığlık atarak yerlerinden sıçrarken Anıl tutup Doruk’un saçını çekti ve koltuğa itti. Didem “Ben buz getireyim” diyerek Serap’ın yanından ayrılırken Serap durmuş öylece olanları izliyordu. Doruk “Senin ebeni bellerim piç kurusu! Benim sakın uğraşma! Sen ayrı bir dünyasın ben ayrı! Kendini benimle bir mi tutuyorsun lan piç!” diye bağırınca Poyraz elinin tersiyle Doruk’a vurdu ve “Sus!”dedi gözlerini kısarak. Doruk,kıpkırmızı bir suratla önüne dönüp ellerini yumruk yaparken Poyraz dönüp önce Anıl’a daha sonra Ali’ye en son da Özkan’a döndü.

Özkan,oturduğu yerde dikleşirken Poyraz “bu işleri daha da zora sokacak farkındasınız değil mi? arkadaşınızın dikkatsizliği yüzünden kıza yapılmayan kalmayacak” dediğinde Ali “Onunla evleneceğim”dedi.

Poyraz “İki sene çok uzun bir süre ali” dedi.

Ali “Bekleyebilirim ve bu süre içinde imam nika-“

Volkan “Kes sesini artık!” dedi. Serap,dönüp ona bakarken Volkan ayağa kalkıp kızın yanına gitti. Ve alnından öperek “yukarı çık olur mu?” dedi.

Serap “Küfür mü edeceksin? Eğer öyleyse sorun değil, ben alışkınım” dediğinde Volkan gülümsedi ve “Hayır, sadece konuşacağız. Ama sen yukarı çık yine de” dedi ve ekledi “Lütfen...” dedi. Serap,onunla yaşamaya başladığından beri daha uysal biri olup çıkmıştı. İkisi de bunun farkındaydı. Genç kız,başını sallayıp uzanıp onun yanağından öptüğünde Volkan gülümseyip içini çekti ve Didem’e dönerek “Sen de” dedi elindeki buz aküsünü alıp. İkisi birlikte yukarı çıkarlarken arkasını dönen Volkan hızla gidip buz aküsünü gidip Ali’nin burnunun üzerine dayadı ardından gidip Doruk’un kafasına vurup tam önünde durdu. “Birinin sana canın istediği zaman birilerine kafa atamayacağını göstermesi gerek!” diyerek ikisinin arasında durdu. Ardından “O Ayşegül’ü seviyor sen de Bade’yi. Ve buradaki herkes Ali’nin haklı olduğunu biliyor. Ama asıl konumuz sen ve Bade değil. Ayşegül ve sensin!” diyerek gidip bu sefer Ali’nin ağrıyan başına vurdu. “Kendi hatalarınızı görmezlikten gelip birbirinize saldırıyorsunuz ve konuyu saptırıyorsunuz. Bugün Anıl’ın Ayşegül’ü o evden çıkarması hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Aksine bazı şeyleri daha da tetikleyecek. En önemlisi de ailesi olarak onu buraya almaya gelecekler ve Poyraz’ın dediği gibi evlenmek için iki sene uzun bir süre ayrıca imam nikâhı ne ya?” dedi sinirle.

Anıl, avuç içiyle yüzünü sıvazlayarak başını arkaya atarken Poyraz “Ayşegül, sürekli burada kalamaz” dedi. Anıl “Mert amcam izin çıkartacağını söyledi” dediğinde Poyraz “O zaman durum değişir.” Dedi.

Özkan “bizimle kalabilir” dediğinde Doruk ve Anıl aynı anda “Hayır!” diye bağırdılar. Özkan “Tamam” diyerek kaşlarını kaldırdığında Ali “Onu görebilir miyim?” diye sordu. Anıl, içini çekip “Evet,elbette” dedi. Ali,başını sallayarak belirli belirsiz teşekkür ettiğinde Anıl gülümsedi ve “Biliyor musunuz ben gidip yatacağım.” Dedi ve ayağa kalkıp alt kata inen merdivenlere yöneldi. Poyraz “Anıl?” diye seslenerek genç adamı durdurduğunda Anıl ona bakıp iç çekti ve “Nefesin yanına kıvrılacağım.” Dedi. Poyraz,başını kaşıyıp yeniden önüne dönerken Volkan “Yani bitti mi artık” dedi.

Poyraz,gülümseyerek Volkan’a bakarken Ebu Bekir Özkan’a dönüp baktı. Hepsi tuhaf bir şekilde gülümserlerken Doruk yanlarından ayrılıp bahçeye havuzun kenarındaki şezlonglardan birine oturmuştu.

“Biliyorsun…” dedi arkasından gelen sesin sahibi “Alinin içeride söyledikleri kelimesi kelimesine doğruydu”

Doruk,gülümseyerek başını salladığında Poyraz yanına gelip oturdu ve “O halde seni durduran ne? Ali,on yedisinde ama Ayşegül ile evleneceğini söyleyecek kadar gözü kara davranıyor. Peki sen? Sen ondan daha delisin? Seni durduran şey ne?” diye sordu.

Doruk,iç çekip ileriye baktı ve “Yapamam” dedi. Poyraz “İyi de neden? Bu kızı gerçekten seviyorsun bu belli. Varsayımlarla sakın konuşmaya kalkma Doruk” dedi Poyraz onun konuşmasına izin vermeden. Doruk,dudaklarını ıslatıp “Kohenlerin davet verdiği geceyi hatırlıyor musun?” diye sordu.

Poyraz,kaşlarını çatıp “Derin Kohen ile tanıştığımız geceyi mi soruyorsun? Evet,ne olmuş?” diye sordu. Doruk “O gece oradan ayrılırken Bade’ye ona yardım edeceğime dair söz verdim” dedi. Poyraz,yerinde huzursuzca kıpırdanarak Doruk’a baktı ve “Ne sözü? Doruk,ne yaptın?” diye sordu.

Genç adam,dudaklarını dişledi ve “Derin Kohen ve ailesinin Bade’ye tam olarak ne yaptıklarını öğreneceğimi söyledim ve bunun için Derin ile yakınlaşacağımı söyledim” dediğinde Poyraz “Ne yaptım dedin ne? Sen beyinsiz misin? Derin Kohen, nişanlı hem nasıl onunla yakınlaşabileceğini sanıyorsun?” diye sordu sinirle. Doruk’un bunu yapmış olduğuna inanamıyordu. Doruk “Bu oyunda herkes başrol, başrollerde yan oyuncu” dedi gülümseyerek. Bade’ye karşı hissettiklerinin bu kadar derin olmadığını bilmek istiyordu ama yapamıyordu. Acı içinde “Ona zarar verdiler abi, bunu nasıl yaptılar bilmiyorum ama ona her baktığımda gözlerinin içinde ki boşluğu ve o boşluğun onda açtığı yarayı görüyorum” dedi.

Poyraz “Sen sahiden bu kızı seviyorsun” dediğinde Doruk “yeter ama!” diyerek onu susturdu. Sonra kaşlarını çatıp “Bu oyunun adı Tutku. Tutku Oyunu” dedi ardından Poyraz’a bakıp “Neler olduğunu öğrenene kadar ona yaklaşamam. İçimden bir ses beklemem gerektiğini söylüyor” dedi. Poyraz, içini çekip ona baktığında “Arkandayım biliyorsun değil mi?” diye sordu. Doruk, başını sallayınca Poyraz da salladı. Genç adam, gülümseyerek önüne dönerken Doruk onlara doğru gelmekte olan kızı görüp konuşmaya başladı. “Sevmek dedin de… Bence sen de artık harekete geçmelisin” dedi başıyla Esmer’i işaret ederek.

Poyraz, onun baktığı yere bakıp gözleriyle kendilerine doğru gelmekte olan kızı baştan aşağıya süzdü ve gülümseyerek Doruk’a döndü. Doruk “Tamam, ben evime gidiyorum. Sabah kahvaltıda görüşürüz” diyerek abisinin saçlarını karıştırdığında yanından ayrıldı ve önünde duran Senem’in beline sarılıp yanağına bir öpücük bırakıp yürümeye başladı. Senem, onun arkasından bakıp Poyraz’ın yanına oturdu ve “Nesi var?” diye sordu. Poyraz “Her zamanki şeyler” deyince ona dönen genç kız gülümseyerek gözlerinin içine baktı ve “Merhaba” dedi.

Poyraz “Sana da merhaba” dedi gülümseyerek. Senem “Annem bir şeyler anlattı. Ayşegül hakkında “deyince Poyraz’ın gülümsemesi soldu ve başını salladı “Ne dediyse o” dedi. Senem,iç çekip ayaklarını babetlerinin içinden çıkarıp havuzun kenarına vuran suya değdirdi. “Aile işleri çok karışık oluyor sanırım” dedi mırıldanarak. Poyraz,onun hareketlerini izleyip gözlerine baktığında Senem gülümsedi ve “en azından bizimkisi o kadar karışık değil” dedi.

Poyraz “Belki de biz bilmiyoruzdur” dediğinde parmağının ucuyla kızın uzun siyah saçlarını sevmeye başladı. Senem,gözlerini kapayıp önüne dönerken “Keşke bana da haber verseydiniz. Dışarı çıkmak yerine burada yanınızda olurdum” dedi. Poyraz, onun Yusuf ile dışarı çıktığını biliyordu bu yüzden ne duruşunu bozdu ne de bir şey söyledi onun hakkında. Sadece “Biraz eğlenmek seninde hakkındı” dedi. Senem, dönüp ona baktığında Poyraz göz kırpıp gülümsedi ve uzanıp kızın şakağından öpüverdi. Senem, sanki kuş tüyü dokunmuşçasına rahatlarken kendisini Poyraz’ın omzuna yaslayıp başını omzuna koydu. Boşta kalan eliyle onu kendisine çeken genç adam şezlonga uzanırken Senem gülümseyerek gözlerini kapadı. “Her şey normale döndü mü?” diye sordu.

Poyraz “Sanırım evet” dediğinde Senem gülümsedi ve “Sanırım bir yaz tatilini hak ettik o zaman” dedi.

Poyraz “Öyle galiba” dedi.

Senem “Kahvaltıda ne gibi bir sürpriz hazırlayacaksınız?” diye sorduğunda Poyraz boğuk bir şekilde güldü ve “Seni asla kandıramıyoruz ha?” diye sordu. Senem, eliyle onun karnına vurduğunda Poyraz elini tuttu. “Seni iyi tanıyorum Poyraz Kılıç” dedi ve “Hadi söyle ne olur?” dedi. Poyraz “Anıl,anne ve babasının evlilik yüzüklerini Ayşegül ve Ali’ye verecek” dediğinde Senem başını kaldırıp uzandığı yerde doğrulup bacaklarını altına aldı ve “Ne?” diye sordu gözlerini iri iri açıp. Öyle heyecanlı bakıyordu ki Poyraz gülümsemeden duramıyordu. “Ay mükemmel bir şey bu!” diyerek elini kalbinin üzerine koyup yüzünü gökyüzüne kaldırdığında Poyraz “Biliyorum” dedi. Senem “Ama tehlikeli de .ya başka birilerinden hoşlanırlarsa?” diye sorduğunda Poyraz tek kaşını havaya kaldırıp gülümsedi ve “Bu imkansız” dedi.

Senem “bence de bence de” diyerek onu onayladı ve sonra yeniden Poyraz’ın omzuna başını dayadı. “Poyraz…” dediğinde genç adam resmen kendisiyle savaşıyordu artık. “Efendim Esmer?” diye sorduğunda Senem “Artık Ali ve Ayşegül de mi bizden?” diye sordu.

Poyraz, bunu uzun uzadıya düşünmüştü. Başkalarını ailesine katıp katmamayı çok düşünmüştü ama farkında olmadan onları sevdiğinden tüm düşünceleri yerle bir olmuştu. Gülümseyerek kızın saçlarından öptü ve “Evet, artık onlarda Esmer ailesinin içindeler. Diğerleri de tabi” dedi ve “Lütfen artık uyumama izin ver” dedi. Senem, homurdanarak bir şeyler söylediğinde Poyraz’ın gülümsemesi genişledi. Sevmenin insanları bir araya getirdiği doğruydu evet ama ne şekilde olduğu hiçbir şekilde önemli olmamıştı Poyraz için. Şimdi ve şuan olduğu gibi…

******
Ali, Anıl’ın yatak odasına çıkıp kapıyı hafifçe araladığında Serap ile Didem’i Ayşegül’ün yanında otururken bulmuştu. Kızlar, başlarını kaldırıp Ali’ye baktıklarında ona sessiz olmalarını söylemiş ardından Ayşegül’ü uyandırmadan yanından kalkmışlardı. Ali, gülümseyerek kızlara baktığında onların gitmesine izin vermeden bileklerinden tutup yanaklarından öpmüştü her birini. Serap’a bakıp “Özür dilerim Serap” dediğinde içini çeken genç kız “Evet, her neyse” diyerek Ali’nin omzuna vurmuş ve yanağından öperek dışarı çıkmıştı. Didem de aynı şekilde davranarak dışarı çıktığında kapıyı kapatan Ali ayakkabılarını çıkararak Ayşegül’ün yanına doğru ilerledi. Pikeyi kaldırıp hiç düşünmeden onun yanına girdiğinde kız hiç düşünmeden ona doğru dönüp yüzünü göğsüne sakladı.

Ali, ona şaşkınlıkla bakıp makasla kırptığı saçlarını parmağının ucuyla geriye doğru iterken inatçı bir tutam saç inadına kızın yüzüne düşüveriyordu. İçini çeken Ali, eğilip kızın şakaklarından öperken Ayşegül “Ali” dedi. Genç adam “efendim?”diye söylendiğinde Ayşegül’ün sadece sayıkladığını anladı ve bununla birlikte yeniden gülümsedi. Çok ağlamıştı bunu gözlerinin etrafındaki kızarıklıktan ve ıslak kirpiklerinden anlıyordu. Onu kollarının arasına alıp kendisine bastırırken ondan başka hiçbir şey düşünemiyordu. İçten içe kızıyordu ama sonra bunun yersiz olduğunu düşünüyordu. Ayşegül, en masum haliyle onu korumak istemişti. Neredeyse onu her iki şekilde de kaybediyordu. Eğer Anıl olmasaydı-ki ona gerçekten borçlanmıştı- şimdi Ayşegül ile bu kadar yakın olamazdı. Tam bir aydır acı çekiyordu genç adam. Kalbinin olması gereken yerde onun yarattığı boşluk ve ağrı vardı ama şimdi… Onun kokusunu her duyuşunda ve onun sıcaklığını her hissedişinde acısı yok olup dağılıyordu. Gözleri dolarak yanağını kızın saçlarına yasladığında birer damla yaş akıp çenesinden kızın yanaklarına doğru aktı. İçini çekerek ona daha çok sokulurken Ayşegül, belki de uzun zamandır uyumadığı kadar rahat görmediği kadar güzel bir rüya görüyordu…

Sabah ilk uyanan Ayşegül olmuştu. Hissettiği sıcaklıkla gözlerini kırpıştırıp gülümseyen genç kız,yüzünün altındaki çıplak bedeni hissedince korkarak geri çekildi. Gözlerini açıp başını yukarıya kaldırdığında Ali’nin kollarının arasında olduğunu gördü. Yüreği yerinden çıkacakmış gibi atıp ona oyunlar oynarken bir elini havaya kaldırıp Ali’nin yüzüne dokundu. Kaşları çatılıp ellerinin altındaki tene dokunmaya devam ederken genç kız yerinden doğrulup genç adamın çenesini öptü. Ali,yüzünün üzerinde oyun oynayan eli geriye savurmak için yüzünü buruşturduğunda Ayşegül gülümsedi ve “Gerçeksin sen!” diye bağırdı. Ali,birden gözlerini açıp kızın gülümseyen yüzüne baktığında yattığı yerde doğruldu ve “Ne oldu? bir şeyin mi var? Ağırlığım mı ? ne? “diyerek kızın kollarından tuttuğunda Ayşegül gözünde yaşlarla Ali’nin yüzüne bakıyordu. Fısıltı ile “Gerçeksin” dediğinde Ali tek kaşını havaya kaldırıp yamuk bir gülüş gönderdi kıza. Ardından “Şüphen mi vardı?” diye sordu. başını sallayan Ayşegül “Rüya sanmıştım” dedi hemen.

Ali “Ama değil” diyerek kızın kollarını bıraktığında Ayşegül hemen ellerine tutundu. “Sana çok kızgınım” dediğinde başını sallayan Ayşegül,Ali’nin uzanıp çenesinden tutması ile onunla göz göze geldi ve “Ama seni çok özlediğim kadar değil” demesiyle “Sahi mi?” diye sordu dudakları titreyerek. “Sahi” dedi Ali başını sallayarak. Saçları birbirine girmişti ve bu hali o kadar yakışıklı gözüküyordu ki Ayşegül ona bakmaktan vazgeçmek zorunda kalmıştı. Uzanıp komodinin üzerinde duran nefes açıcısını eline alıp ağzına dayadı ve hemen ardından iki kere bastırdı. Ali “İyi misin?” diyerek bir elini kızın yanağına koyarken Ayşegül “beni heyecanlandırıyorsun” dedi.

Ali “Bu güzel bir şey sanırım” diyerek gülümsedi ardından “Neden söylemedin ?” diye sordu.

Ayşegül “Korktum. Senin öfkenden ve onların sana yapacaklarından.” Dediğinde Ali “eğer söylemiş olsaydın…”

Ayşegül “Çok kötü şeyler olurdu biliyorum” dedi.

Ali “Ayşegül.” Dediğinde genç kız “Bak,ben daha önce kimseye karşı böyle şeyler hissetmedim tamam mı? televizyonda görüp bayıldığımız şarkıcılara ya da oyunculara benzemiyor bu hissettiklerimiz. Onların yarattığı sanal dünyada kendime yer bulmaya çalışırken birden kendimi tepetaklak olmuş bir halde senin ayaklarının dibinde buldum. Başta senden hoşlanıyordum. Her ne kadar seninde benden hoşlandığını sanıyor olsam da” dediğinde Ali “Ayşegül,lütfen.” Dedi.

“Bırak da bitireyim” dedi.

Ali, başını sallayınca “Ben Serap gibi değilim. Belki ikimizin yaşadıkları birebir aynıydı ama o ayakta kalıp kendine olan güvenini korumayı başardı. Bense bunu yapamadım çünkü yanımda bana destek olacak kimsem yoktu. Tahmin edemeyeceğin kadar çok şey yaşadım” derken derin bir nefes alıp gözlerini kapadı ardından “ama tüm bunları unuttum çünkü hiç ummadığım bir anda gelip hayatıma girdin. Beni hor görüp kızsan da senden bir türlü kopamıyordum. Benden daha tecrübeli olduğun bir gerçek ama bende kendime göre tecrübeliyim. Seni çok seviyorum ve sana zarar gelmesin diye senden ayrı kalmayı göze alacak kadar gözü kara biriyim. Bu senin sayende. Bir amacım var Ali. Onu gerçekleştirmek istiyorum…” dediğinde Ali sinirle “bensiz mi? ne bekliyordun Ayşegül? O adamla seni evlendirselerdi yaşadığım için mutlu olacağımı mı? ya senin evlenmeden benimle birlikte olduğunu öğrenselerdi o zaman ne olacaktı? İkimizi de kurşuna mı dizerlerdi yoksa sadece beni mi öldürürlerdi?” diye sordu.

Ayşegül “Ali…” dediğinde Ali “Bunun affedilecek tek bir yanı dahi yok. Sana kızıyorum ama sonra anlıyorum da. Kızdığım şey bunu bana söylememen. Sen söylemiş olsaydın inan bana ben seni dinler oturur bir köşede bu işten nasıl kurtulacağımızı düşünürdüm. Sırf sen istiyorsun diye yıllar sonra babamın şirketine adım attım ben” dedi gözleri dolarak. Ayşegül, ona bakarken “Tek bildiğim bu lanet bir his. Yanımda olunca canım yanmıyor ama yokken… Her şey siyah, her şey pis…” dedi.

Genç kız, yeniden onun ismini söylerken Ali gülümseyerek başını salladı ve “Diğerlerinin bizimki kadar zorluk yaşamadığını bilmek sinirime dokunuyor.” Dedi ardından kıza bakıp “Seni seviyorum gözlüklü şirine ve şu saatten sonra yanımdan ayrılmana izin vermeyeceğim duydun mu beni? Ne sülalen isterse bütün Kars karşıma dizilsin yine de seni bırakmayacağım” dedi kıza yaklaşırken. Ayşegül’ün yanakları kızarıp, gözleri gülümserken “Ali” dedi başını sallayarak. Genç adam “Zamkla yapıştıracağım seni kendime. Ben nereye sen oraya.” Dedi ardından kızın saçlarının arasına bir elini sokup “Çok yakışmış” dedi gözleriyle severek.

Ayşegül gülümserken Ali “Dediğim gibi sen benimsin! Sadece benim! Bir elmanın iki yarısı neyse sen de benim yarımsın!” dedi kızın dudaklarına kaçamak bir öpücük bırakıp geri çekilirken. Ayşegül, gülümseyerek “başım dönüyor” dediğinde Ali de gülümsedi ve “Söyle” dedi. Ayşegül’ün gülümsemesi genişlerken “Neyi?” diye sordu genç kız. Ali, uzanıp dudaklarıyla kızın yüzünü tamah ederken Ayşegül içini çekerek “Seni çok seviyorum” diye mırıldandı. Kollarını boynuna dolayıp yüzünü onun boynuna gömerken Ali “Bende seni çok seviyorum” diyerek kızın omzunu ve boynunu öpüp geri çekildi. İkisinin de suratlarında tarifi imkânsız bir duygu akışı vardı. İkisinin de gözlerinden birbirlerine duydukları sevgi akıyordu. Elleri kenetlenip dudakları usul usul birleştiğinde aslında hiçbir şeyin birbirini sevmekten daha önemli olmadığını çok iyi biliyorlardı. Dudaklarının birleşmesi ikisi içinde sembolik bir şeydi ama bu bile hissettikleri duyguyu dışa vuramıyordu. O kadar baskın, o kadar coşkulu ve o kadar acı doluydu ki… Ne Ali bunu açıklayacak kelimeleri bulabiliyordu ne de Ayşegül… Kız, erkeğin içindeki karanlığı söküp almıştı. Erkekse kızın yaralarının arasına girip önce kanatmış ardından kirli ney varsa içinde onları temizleyip iyileştirmişti. İkisi de sadece kendi isimlerini kazımıştı birbirlerinin ruhlarına… Acı çekeceklerse artık bu sadece ikisi için olacaktı… Bir başkası için değil…

*****

“Hadi herkes uyansın artık!” diye bağırıyordu Mehir Hanım. Ayşegül ve kızlar salonda toplaşıp birbirlerine alık alık bakarlarken ilk çığlık atan Serap olmuştu. Ardından Didem. Hepsi yerlerinde zıplayıp kahkahalarla gülüp birbirlerine sarılırlarken mutfaktan çıkan Mehir Hanım ve Talu Hanım kızlarının bu hallerine bakıp gülüyorlardı. Nefes,kıkırdayarak Ayşegül’e sarıldığında Serap ve Senem de Didem’in üzerine atlamışlardı. Mehir Hanım,başını sallayıp arkadaşına bakarken Talu Hanım “Ah gençlik ah” diyerek mutfağa girdi. Kızlar “Allah’ım sonunda bitti” diyerek kol kola girip çember oluşturduklarında kapıdan içeri giren Bade “Ne oluyor ya?” diye sordu.

Kızlar,gülümsemeyi kesip Bade’ye baktıklarında Bade geri geri gitmeye başlamıştı. Senem “Tatlım,sence de burası çok sıcak olmadı mı?” diye sorarken Nefes “Kesin” diyerek başını salladı ardından kızların Bade’nin üzerine koşarak havuza atlamalarını izledi. Kendisi de gidip havuzun kenarına oturduğunda Serap gelip dizlerinin üzerine elini koydu ve gülümseyerek “Önemli değil” dedi. Arkadaşının gözünden akan yaşı eğilip öperek alan Nefes kızın saçlarını karıştırdığında annesinin gelip sütünü vermesiyle bardağı havaya kaldırdı ve “Serserilere!” diye bağırdı. Senem, başını havaya kaldırmış geriye atarken ulumaya benzer sesler çıkardı ardından Serap “Esmer’eeee!” diye bağırdı. Çocuklar kapıdan içeri girip havuzda duydukları seslerle kızların arasına atlarlarken Anıl ve Özkan gelip Nefesin iki yanında durdular.

Anıl “Çember tamamlandı he?” diyerek başıyla ailesini gösterdiğinde Serap ve Volkan ile göz göze geldiler. “Henüz değil” dedi Nefes Anıl’a bakıp. Anıl, gülümseyerek başını kaşırken Nefes “Senin hala elin boş. Çember o yüzden tam değil” diyerek abisinin yanağından öptüğünde Özkan’a döndü ve “Seninde öyle” dedi. Özkan “Ben böyle mutluyum” diyerek Nefes’in yanağından öperken genç kız utanıp kızardı ve yan gözle Anıl’a baktı. Anıl,ondan tarafa bakmayarak gülümserken Nefes dönüp Özkan’a baktı ve “Abim varken bir daha yapma” dedi ardından “Sahi siz nereye gittiniz? Hem hani hamur alacaktınız?” diye sordu. Anıl,Ali’ye bakıp gülümserken dudaklarını dişledi ve elinin üzerindeki sıyrığa üfleyerek “Hamur kalmamıştı bizde yoğuralım sonra gelir alırız dedik” dedi. Ali “Aynen öyle” diyerek Ayşegül’ün belinden tutup havaya kaldırdı ve kızın alnından öptü.

Nefes “Ne yaptınız?” diye sorduğunda Anıl her şeyi anlatmaya başlamıştı.

-Bir saat önce-

Ali, Ayşegül’ün tekrar uyumasından fırsat bilerek aşağıya inmişti. Arkadaşları uyanmış gelişi güzel bir şekilde koltuklarda sere serpe yatarken genç adam “Ben gidiyorum” diyerek kapıya yönelmişti. Poyraz “Nereye?” diye sorduğunda Anıl “Niye soruyorsun ki? Belli değil mi?” diyerek ayağa kalkmış “Bende geliyorum” demişti. Onun da gitmesinden sonra diğerleri de ayaklanıp peşlerinden gitmiş ve Ayşegül’ün evine doğru yola çıkmışlardı. Kapıyı açan teyzesi karşısında uzun boylu çocukları görünce çığlık atmış Ali’nin delici bakışları karşısında yalvarmak zorunda kalmıştı. Ali, resimlerden tanıdığı İdris’in boğazına yapışıp Ayşegül’ün onun hakkında söylediklerini hatırlayarak vurmaya başladığında genç kızın babası tabancasını çıkarmıştı. Anıl ve Poyraz adamın iki yanına geçip onu oturttuklarında Doruk “aynısını sende yaşamak istiyorsan durma sık o tabancayı” diyerek adamın elinden tabancayı almış ve yanlarında gelen Rıza’ya vermişti. Ali ile birlikte Anıl da İdris’e saldırmış ve onu bayıltana kadar dövmüşlerdi. Ali, genç kızın odasına girmiş ve bütün eşyalarını toplayıp geri çıkmıştı. Kapıdan çıkmadan önce kızın babasına bakıp “Seni bir daha onun etrafında görecek olursam öldürürüm duydun mu beni? Öldürürüm!” demişti. Sonra durup “Ayşegül diye bir kızın yok senin bundan sonra! Beni anladın mı? O artık benim!” demiş ve Rıza’nın elinden aldığı silahın kabzasıyla adamın suratına vurup oradan çıkmışlardı.”

Nefes, masaya geçtiklerinde hala inanamayan gözlerle kardeşlerine ve abilerine bakıyordu. Anıl’ın babası gelip yüzük kutularını masanın ortasına koyarken Ayşegül şaşkınlıkla onlara bakıyordu. Anıl, ayağa kalkıp Ali ve Ayşegül’ün arasına girdiğinde kutunun içinden çıkarmış olduğu sararmış alyansları ikisinin parmaklarına geçirmişti. Ayşegül,”Ama…” diyerek Anıl’a bakarken Ali gülümsüyordu. Kaşındaki yarık onu her ne kadar ele veriyor olsa da Ayşegül ağlamamak için kendisini sıkıyordu. Ali, parmağındaki yüzüğü çıkarıp içinde yazan yazıya baktığında “Sudenaz” dedi. Anıl “annemin ismi” diyerek Ali’nin ensesine vururken Ali dönüp Anıl’a baktı ve “Sağ ol ağabey” dedi. Anıl, diğerlerinin dışında bir başkasının da kendisine abi demesiyle gülümsemiş hatta duygusallaşmıştı. Serap, Volkan’ın elini sımsıkı tutarken ikisi göz göze gelmişlerdi. Alınları birbirine değerek iç çekerlerken Didem ve Ebu Bekir birbirlerine bakıp gülümsediler. Aktan Bey “Ailemize hoş geldiniz çocuklar” diyerek ellerini uzattığında ikisi de hiç düşünmeden Aktan’ın elini tutup sıkmışlardı.

****

Hani derler ya; aile her şeyden önemlidir diye. Evet, bugün bunu daha iyi anlamıştım. Ama bir farkla. Eloğlu için aileni harcama derler sana kimi zaman? Peki ya sizin aileniz sizi hiç umursamamışsa? İstanbul’a gelirken hedefim belliydi. Biraz kırıtacak biraz oynayacaktım. Ama kesinlikle ve kesinlikle aşık olmayacak sevmeyecektim. Ama olmuştu. Üzerime vazife olmayan bir işe girişmiş ve oyun oynamaya kalkmıştım. Oyun bozulmuş ve ebeleyen ben olacakken ebelenen olmuştum. Volkan, çikolata kahvesi gözleriyle sıcacık içime işlerken hayatın o kadar da kötü olmadığını gösterdi bana.

Gözlerimden akan yaşı silip gitarını çalmakta olan Volkan’a bakıyorum şimdi. Mutluluğa o kadar yaklaşmışız ki artık üzerimizde gri bulutlar yok biliyorum. Siz de bilirsiniz. Siyah ya da beyaz her zaman iyidir ama gri işte bu renk hayatınızda ki belirsizlikleri ve sizi mutsuz etmeye yarayan tek renktir. Bu yüzden artık bizim üzerimizde bir tane bile gri bulut yoktu. İçimizdeki sis bulutları da yok olmuştu…

“Hadi” dedi Didem başını yasladığı Ebu’nun yanından bana bakıp. Başımı sallayıp ona baktım. Ardından ateşin üzerinden Volkan’a bakıp “Benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına... Kızdığım oldu zamanında ama inandığımda… Ömrümde her şarkı başka bir kapı açtı… Bu şarkının ardında sen… Bu kapının ardındaysa benden önce söylenmiş sözler vardı…”

Volkan “Çok zor günler geçirdim vaktiyle… Âlemde savaşlar çırpınışlar nihayetinde… Âşık olmak kısmetmiş yar, sana… Aşık olmak kısmetmiş yar...” dediğinde durup gülümsedim ve hepimiz birlikte dönüp Ayşegül ile Ali’ye baktık. Evet, sanırım onların en kısmet olanıydı. En azından Ali’nin Ayşegül’e âşık olması…

Ali, ayağa kalkıp ateşin diğer tarafında Ayşegül’ün karşısında durdu ve diğer sözleri söylemeye başladı gözleri gülerek.

Ali “Seçtiğimiz hayatlar mı bunlar? Seçtiklerimiz mi? Bunca yokluk, bunca kiriklik, bunca acı… Seçtiklerimiz evet! Hayat bu sevgilim çoktan seçmeli…” dedi içini çekerek. Ardından “ Senin aşkınsa bir dönem ödevi…”

Ayşegül “Bir gece çıkıp gelsen ölmezsin yar… Ölümlerden ölüm beğen gelmezsen yar… Bir aksam çıkıp gelsen ölmezsin yar… Ölümlerden ölüm beğen öleceğim yar…”

Omuzlarını oynatarak uzun elbisesinin eteklerini tuttu ve gülümsedi. Ali, başını arkaya atıp gülümserken Poyraz ve Senem de birbirlerine baktı. Biz tamamlanmıştık tamamlanmasına ama hala yarım olan bir şeyler vardı. Poyraz ve Senem gibi… Doruk ve Bade gibi…

Volkan gitarı bırakıp ayağa kalktı ve elini uzattı. Bir elini ben uzatırken diğer elini yanında oturan Didem tuttu. Ebu Bekir, Poyraz, Anıl, Oğuz Han, Cüneyt, Özkan, Nefes, Senem, Ali, Ayşegül tuttu. Ateşin etrafında dönerek hep birlikte başımızı gökyüzüne kaldırdık ve söylemeye başladık.

“Bu yaralar bereler… Sanadır bileler. Göreler aşkımı… Şahidim gök kubbe.  Aşığım bekletme…”

Şimdi düşünüyorum da diğerleri de öğretmişti birçok şeyi bana… Bize… Kan bağı olmadan da aile olunabileceğini… Birbirini seven insanların bir araya gelebileceğini…  Ne zorluk yaşarsak yaşayalım hep bir arada olacağımızı… Ne Serseri ne Esmer biz bizdik işte…

Seraptık!

Bazen öfke kadar hırçındık (Ali… Doruk…) Bazense bıçak kadar keskin (Poyraz…) Sessizce akan bir nehir gibiydik. Sakin…(Anıl… Özkan… Ebu Bekir…) Bazense hüzünlüydük…(Bade… Nefes…)  Bazense ürkek… (Ayşegül)…Kimi zaman kendimize güvenimiz olmazdı ama eğer dip dibeysek dağlar bile karşımızda duramazdı… (Didem…) Bazen şakacı... ( Oğuz Han ve Cüneyt)…

Biz imrenilendik… Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik… Biz aileydik… Biz birdik… Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik… Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik… Ağladığında ağlama demek yerine vur kır parçala diyendik… Biz sır saklamayandık… Apaçık… Birbirine karşı dürüst olandık… Dönme dolapların sadece lunaparklarda olduğunu bilen ve asla birbirimizin arkasından iş çevirmeyendik…

Biz aileydik… İçinde küçücük kalplerin bulunduğu ama kocaman sevgilerin yaşadığı SERSERİ bir aile!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 07, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin