-40.bölüm-
Ali, sabah kalktığında başı olmak üzere bütün bedeni ağrıyordu. İçini çekerek gerinmeye çalıştığında kaşlarını çatarak dirseklerinin üzerinde doğruldu ve dağılmış odaya bakakaldı. Sanki biri beynini ele geçirmiş gibi hissediyordu. Bir süre bakışlarını odanın içinde dolaştırdıktan sonra sol tarafına dönüp yatağın boş kısmına baktı gözlerini kısarak. Birkaç tutam saç telini parmaklarının arasına alıp havaya kaldırdı ve içini çekerek yeniden yastığa baktı. Ayşegül’den geriye kalanlar ona dün olanları hatırlatırken nedenini bilmediği bir şekilde kalbi çarpmaya başlamıştı. Kaşlarını çatarak yatmış olduğu yerde doğruldu ve üzerindeki yorganı atarak çıplak ayaklarla taş zemine bastı. Başını ellerinin arasına alıp saçlarını karıştırdı ve kısılan gözlerini yere odakladı.
Ayağa kalkıp odanın içindeki banyoya doğru yürüdüğünde kendisini buz gibi suyun altına bıraktı. Soğuk, sıcak bedeninde şok etkisi yaratıp dişlerinin birbirine vurmasına neden olurken bilinci tüm berraklığı ile yerine geldi ve dün yaşadıklarını yeniden yaşamaya başladı. Annesinin yüzü gözlerinin önüne her gelişinde öfkesi artan Ali, Ayşegül’ü hatırladıkça duruluyordu. Bedeni tuhaf bir şekilde kasılırken yumruk yapmış olduğu elini ıslak fayansa vurdu ve küfür etti. On beş dakika sonra belinde havlusu ile odasına geri dönüp dağılan odayı toparlamaya başladığında evin bu kadar sessiz olmasına anlam veremiyordu. Kirli sepetinin içine parçalamış olduğu kıyafetleri koyup, çarşaflara yöneldiğinde Ayşegül’den kalanları görmesi ile olduğu yerde kalakalmıştı genç adam.
Sinirliydi ve kendinden geçmek üzereydi. Kıza ne kadar zarar verdiğinin bilincinde değildi tek hatırladığı dişlerini etine geçirdiğinde kızın verdiği tepkiydi. Kaşları daha da çatılıp içinde bulunduğu durum onu giderek daha da rahatsız ederken onunla birlikte olmuş olmanın hata olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Beyninin içinde o kadar çok ses vardı ki kendi sesini bir türlü bulamıyordu Ali. Çarşafları hızla çekerek boş yatağın kenarına oturdu ve sanki kız oradaymış gibi başını hafifçe yana kırıp yeniden baktı. Hayır, ne olursa olsun yaşadıklarından pişman değildi. Onunda pişman olmasını istemiyordu. İçini çekip elinde tutmuş olduğu çarşafları sıkmaya başladı. Kızın ‘senden vazgeçmeyeceğim! Seni incitmesine izin vermeyeceğim!’ deyişleri kulaklarında çınlıyordu şimdi. Gözlerini kapatıp boşta kalan eliyle yatağın üzerine dokunduğunda kızın nefesine nefes olduğunu hatırladı. Yaptığı şeyle karanlığa gömülen yüzü aydınlanan Ali o anki halini asla unutamayacağını biliyordu. Gözlerini açıp elindeki çarşafları sepete tıktı ardından gidip okul kıyafetlerini eline aldı. Pantolonunu ve gömleğini hızlıca giyinip odadan dışarı çıktığında salonda sessizce oturmuş televizyon izlemekte olan kardeşlerine baktı.
Dün,sadece kendisi hırpalanmamıştı. Onları da hırpalamıştı ve hepsinin yüzü en az kendisinin ki kadar asık ve yorgundu. Adımlarını sıklaştırıp kapıdan içeriye girdiğinde Cüneyt başını o çok sevdiği bilgisayarından kaldırıp kendisine döndü ve “Sonunda” dedi. Onunla birlikte diğerleri de kendisine dönünce kaşlarını çatan genç adam içeri girip girmeme konusunda kararsız kaldı. Oğuz Han “Ben çay koyup geliyorum” diyerek yanından geçip giderken onu içeri itmişti. Omzunun üzerinden arkadaşına bakan Ali,Özkan’ın “Günaydın” demesi üzerine başını çevirip ona baktı.
Ali “Uyanmadınız sandım” dedi.
Volkan “Neden uyanmayacakmışız ki?” dedi.
Ali “Bilmem.” Diyerek kendisine ayrılan yere oturduğunda Ebu Bekir’in de Volkan’ın da yüz ifadeleri aynıydı. Sıkılarak “Özür dilerim” dediğinde her ikisi de dönüp kendisine baktı. Ali,o bakışlara maruz kalmak istemiyordu ancak bundan kaçamayacağını da biliyordu. Özkan “Daha iyi misin?” diyerek haşlanmış yumurtanın kabuklarını soyarken Ali başını çevirip ona baktı ve “Bedenim ağrıyor” dedi. Mutfaktan elinde çay bardağı ile gelen Oğuz han “Ben de kendimi o kadar sıksam emin ol benimki de ağrırdı. Yaşadığına şükretmeliyiz değil mi?” dedi. Volkan,sinirle bacağını oynatmaya devam edip zeytininden bir tane daha aldığında Ali başını kaldırıp ona baktı ve “Özür diledim ya!” dedi. Volkan,ateş saçan gözlerle ona baktığında Özkan “Volkan!” diyerek arkadaşını uyarma ihtiyacı hissetti ama genç adamın onu duyduğu yoktu.
Ebu Bekir “Bu konuşma ertelenemez Özkan” diyerek araya girdiğinde Özkan elindeki yumurtayı Ali’nin önüne koydu ve “Tamam” diyerek “O yumurta bitecek” dedi. Volkan,sinirle gözlerini kapatıp Özkan’ın babacan tavrına gülerken Ali gözlerini Volkan’ınkilerden ayırmıyordu.
Ali “Ne?” diye söylendiğinde yüzüne inen tokatla neye uğradığını şaşırdı. Elinde tutmuş olduğu çatalı sımsıkı kavrayıp öfke ile Volkan’a baktığında Cüneyt “Skor tabelası getireyim mi?” diye sordu.
Özkan ve Ebu Bekir “Cüneyt!” diyerek arkadaşını uyardıklarında Volkan “Kriz geçirdin,eyvallah! Ama… Ayşegül! Aklından ne geçiyordu?” diye sordu.
Ali “Onu ben çağırmadım” dediğinde Özkan “Haklısın, biz çağırdık ve bu geri zekalılar uyuyakalmasaydı tüm bunlar olmayacaktı” dedi.
Ali “Bu bir şeyi değiştirmeyecekti. Uyanık olsalar bile o odaya onları sokacak mıydım sizce?” dediğinde Volkan “Ali!” diye tısladı. Genç adam, arkadaşına bakıp “Onunla yatmak aklımın ucundan bile geçmedi tamam mı? Tecavüzcüymüşüm gibi bakma bana! O odada olanlar tamamen anın etkisiydi ama zerre pişman değilim. O da değildir” dediğinde bakışlarını yere indirdi ve “Umarım…” diye mırıldandı.
Volkan, ağrıyan şakaklarını ovalayarak başını önüne indirdiğinde Ali “Bundan sana ne?” dedi birden.
Volkan “Korundun mu Ali?” dedi. Ali, nefesini tutmuş öylece Volkan’a bakarken dişlerini sıkmaya başlamıştı. Özkan “Hey, bir krizi daha atlatamam tamam mı? Adam gibi oturduk adam gibi sakince konuşacağız. Volkanın demek istediği, Ayşegül bu eve attığın kızlar gibi değil. Ailesi bile farklı ki nasıl bir ailede yaşıyor bilmiyoruz. Volkan, endişeleniyor çünkü senin tutarsız davranışlarının bu olanlar yüzünden kıza zarar vereceğini düşünüyor” dedi.
Ali, sesini çıkarmadan masadaki arkadaşlarına baktı ve “Pişman değilim” dedi.
Volkan “Hala aynı şeyi söylüyor ya! Oğlum, senin pişman olup olmaman bir sorun değil! Sorun, Ayşegül! Beni anlıyor musun? O koca kafan alıyor mu İmam?!” diye bağırdı.
Ali “Bana sesini yükseltme, bundan hoşlanmıyorum!” dediğinde Volkan “Sana neyden hoşlanmayacağımı söyleyeyim mi? eğer o kız hamile kalırsa…”
Ali “Bir kere birlikte olduk”
Ebu Bekir “Kader dostum” dediğinde Ali ona baktı ve “Ne yani kader onu hamile mi bırakacak?” dediğinde söylediği şeyin mantıksızlığı karşısında nefesini dışarı verdi ve “Ah, lanet olsun” dedi ve arkasına yaslanıp “Bakın, ondan vazgeçmeyi ya da kaçmayı düşünmüyorum. Nasıl bir ailede yaşadığını ben biliyorum ve bu bana yeter de artar bile. Ne o ne de ben kimseye hesap vermek zorunda değiliz” dediğinde Özkan “Kız on altı yaşında Ali. Bunu göz ardı edemezsin. Sana göre bunları söylemek kolay çünkü erkeksin ama karşı tarafı özellikle Ayşegül’ü düşünmek ve kayırmak zorundasın. Beni anlıyor musun?” diye sordu.
Ali, ağrıyan şakaklarını ovalayıp “Onu seviyorum” dediğinde Volkan başını kaldırıp ona baktı ve Özkan’a bakarak “Onu seviyor” dedi. Ali “Bak, benimle dalga geçme. İnan bana hala soğumuş değilim!” dediğinde Volkan “Sadece yardım etmeye çalışıyorum” dedi sıkıntıyla.
Ali, eğer onun söylediklerinde samimi olduğuna inanmamış olsaydı önünde duran çatalı gözlerine batırabilirdi ama bu olmadı. Hepsine ayrı ayrı güveniyordu ve onlar gibi düşünüyordu ama kararlıydı da. “Ondan vazgeçmeyeceğim” dedi yeniden. Özkan “İyi tamam o zaman. Bu her şeyi açıklıyor” diyerek çayından bir yudum aldı.
Ebu Bekir “Dikkatli ol İmam, Ayşegül’ü sakın kırma. Anıl konusunu unutuyorsun” dediğinde Ali’nin gözleri kıskançlıkla parladı ve “O benim!” diye tısladı.
Cüneyt kaşlarını kaldırıp “Ve bu her şeyi açıklıyor” dedi Oğuz Han’a bakıp. Özkan içini çekip Ebu Bekir ve Volkan ile göz göze geldiklerinde arkadaşlarının da kendisi gibi düşündüklerini biliyordu. Yan gözle kahvaltısını yapmakta olan Ali’ye bakıp gülümsediğinde Ali ile göz göze geldiler. Genç adam, arkadaşının kendisine korumacı bir tavırla baktığını görünce içindeki öfke yerini dinginliğe bıraktı ve o güzel gülümsemelerinden birini takınıp hepsine gülümsedi. Yeniden önüne döndüğündeyse Ayşegül’den çok daha önemli bir sorunu olduğunu biliyordu. Annesi yeniden karşısına çıkacaktı ve Ali bu sefer hazırlıklı olmalıydı. Özkan “Hey, babamı arayıp ona durumu anlatacağım” diyerek omzuna dokunurken Ali “Onu görmek istemiyorum. Onu ve ondan gelecek hiçbir şeyi görmek ya da duymak istemiyorum abi” dedi.
Ebu Bekir “Asma suratını. Zamanı gelince tüm bu sorundan kurtulmuş olacaksın” diyerek omzuna vurduğunda Ali yeniden Volkan’a baktı. İsmi gibi alev alev yanıyordu arkadaşının yüzü. Gözlerindeki kararlılık, hüzün ve öfke Ali’nin o gözlerde kendisini görmesine neden oluyordu.
Oğuz Han “Sen ne zaman gidiyorsun?” diyerek Volkan’a döndüğünde Ali “Ne? Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
Volkan “Erkek kardeşim rahatsızlanmış. Yanına gideceğim bir süre burada olamayacağım” dediğinde Ali “Okul? Ya da psikopat kız arkadaşın?” diye sordu. Volkan, sıkıntıyla başını salladı ve “Okul bensiz de idare edebilir. Kız arkadaşıma gelince o psikopat değil lafını bil” dedi ve hemen ardından “Dün kavga ettik” dedi.
Ali “Şaşırmadım desem?”
“Kapa çeneni de dinle desem” dedi Volkan ve onun konuşmasına fırsat vermeden “Onunla aynı evde yaşamak istediğimi söyledim babasına” dedi.
Ali hariç diğerleri birbirleri ile bakışırken Ali’nin yüzünde alaycı bir ifade belirdi ve “Bana yaptıklarımdan dolayı suçlu olduğumu hissettiren adama da bakın hele. En azından ben Ayşegül ile aynı evde yaşamıyorum” dediğinde Volkan “Ali!” diye bağırdı.
“İyi tamam dinliyorum!” dedi Ali. Volkan, “Nedenini bilmediğim bir şekilde kendi öz anne ve babasının yanında yaşamak istemiyor. Bunun özgür ruhlu olması ile uzaktan yakından alakası yok inan bana. Konuşma aralarında bir halanın dövmesinden falan bahsedildi. Geçmişin geri alınamayacağından falan. Onun yalnız başına kalmasına müsaade edemezdim. Dün seninle olanlardan sonra onunla buluşmaya gittiğimde halsizdim, bir de babasına böyle düşündüklerimi söyleyince ona yalan söylediğimi düşündü ve bunu bilerek yaptığımı söyledi.” Dedi.
Ali “Zeki kız ama” dedi.
Özkan “Sabrını zorlama Ali inan onun öfkesi seninkini alabora eder” diyerek susup Volkan’ı dinlemesini söyledi. Bir yandan da saatini kontrol ediyordu. Volkan “Neyse işte, olanlar böyle. Bugün onunla konuşacağım ama… Ne kadar başarılı olurum bilmiyorum. Bu kafayla zaten ilgilenebilir miyim onunda farkında değilim ya.” Dediğinde Ali “Kardeşinin durumu ciddi miymiş?” diye sorduğunda Volkan “Bilmiyorum. Annem çok hasta dedi. Babam, beni aldıracak işte” diyerek arkasına yaslandığında Ali, Ebu Bekir’e döndü ve “Didem’den haber yok değil mi?” diye sordu.
Oğuz Han “Haydar Hoca ile birlikte yaptıkları planı uygulamaya soktular ama ne kadar başarılı olacağı meçhul” dedi Ali’ye bakarak.
Cüneyt “Özkan da umutsuz bir şekilde Nefes’ten hoşlanıyor” dediğinde Özkan’ın gözleri kısıldı. “Sakın” diyerek başını salladığında Oğuz Han “Ne? Burada biz bizeyiz. O kıza nasıl baktığını ve bakarken içinin nasıl geçtiğini çok iyi biliyor ve görüyoruz.” Diyerek Cüneyt’e vurduğunda Özkan gözlerini kapatıp başını salladı ve “Başka sorunlarımız var beyler. Önümüzdekilere odaklanalım” dediğinde Cüneyt’in “Evet, sizce neden El Kaide Amerika’ya saldırı düzenledi. İkiz kulelerin yıkılmasının ardından devam eden onca komplo teorileri var ama kimse çıkıpta bir şey demiyor” demesi üzerine masadaki herkes kahkahalarla gülmeye başlamıştı.
Cüneyt, homurdanarak önüne dönerken “Size diyorum bu kız meseleleri tam bir hastalık. Midemi bulandırıyorsunuz” diyerek ayağa kalkmaya çalıştığında Volkan’ın kolunun altına alıp sıkıştırması ile o da gülmeye başlamıştı.
***
Ayşegül, sabah uyandığında kendisini oldukça halsiz ve yorgun hissediyordu. Yattığı yerden kalkıp çıplak ayaklarla ayağa kalktığında vücudundaki ağrılar nefesinin kesilmesine neden olmuştu. Dün eve gelir gelmez banyo yapmış ve sıcak suyla ağrıyan her yerini ovalamıştı. Ama görünen o ki pek bir işe yaramamıştı. Aynanın karşısına geçip birbirine giren saçlarını eliyle düzeltti ve yanlardan bir tutam alıp örmeye başladı. Kollarını bile kaldırmaya gücü yoktu genç kızın. Boynundaki ezikleri görünce kaşları çatılan Ayşegül bunu evdekilerin görmesini istemiyordu. Saçlarını açık bırakıp tel tokalarla gelişi güzel topladığında boynunun görünmemesi için elinden geleni yapmıştı.
Sandalyenin üzerine bıraktığı,okul formalarını eline alıp yeniden yatağının köşesine oturduğunda pijamasını çıkardı yavaşça. Bacaklarındaki morlukları gördükçe dehşete düşmemek için dişlerini sıkıyordu. Evet, Ali çok öfkeliydi ama bu kadar zarar verebileceğini hiç düşünmemişti. Külotlu çorabını yavaşça bacaklarından geçirip, eteğini giydiğinde beyaz gömleğini eline alıp üzerine geçirdi ve ayağa kalkıp eteğinin içine soktu. Süveterini de giyerek dış görünüşündeki her şeyi tamamladığını düşünen Ayşegül çantasını alarak odadan çıktı ve oturma odasında kahvaltı sofrasını hazırlamakta olan teyzesine yardıma gitti. Kadın, kendi kendisine bir şeyler söylenip dururken Ayşegül onun konuşmasına müsaade etmeden kahvaltı tabaklarını masanın üzerine bıraktı. Babası, elinde sigarasıyla “Otur bakalım” diyerek oturmasını söylediğinde usulca yerine geçip oturdu. Teyzesi, çayları ve ekmekleri getirdikten sonra babasının yanına geçip oturduğunda Ayşegül cevap bekliyordu babasından.
Zeki Bey, içmiş olduğu sigaranın dumanının gerisinden bakıp gözlerini kıstı ve “Dersler nasıl?” diye sordu. Ayşegül,küp şekerini eline alıp babasına ürkek bir bakış attı ardından “İyi.” Dedi. Babası başını sallayıp “İyi” diye mırıldandığında önüne konan çaydan bir yudum aldı ve “Annenle bir karar aldık” dedi. Ayşegül,her ne kadar bu konudan rahatsız olsa da babasının kurmuş olduğu cümleyi düzeltemedi ve “Ne kararı?” diye sordu. bakışlarını teyzesinin gülümseyen yüzüne odaklayan Ayşegül,babasının “Akrabalardan birinin oğluyla nişanlayacağız seni” dediğinde genç kız “Ne? A-anlamadım ?” dedi.
Teyzesi “Anlaman gerekmiyor zaten. Büyüklerinin dediğini yap yeter” dediğinde Ayşegül “Baba” dedi.
Zeki Bey,”Hemen korkma. Yol yakınken başını bağlamak en iyisi. Hem yabancıya vermeyeceğim seni merak etme. Amcanın oğluyla evlendireceğim. İdrisle” dediğinde Ayşegül’ün damarlarındaki bütün kan çekilmişti. Değil amcası sülalesinin hiçbirinden hoşlanmıyordu. Özellikle de İdris denen o adamdan. Gözleri dolmaya başladığında babasına “Biz amca çocuklarıyız ama kardeş sayılırız.” Dedi titreyen sesi ile.
“Ne olmuş, biz de akraba sayılırız” dedi teyzesi peynirinden bir dilim alarak. Ayşegül “O benden büyük” dediğinde “Yaşın bir önemi yok” dedi teyzesi ve kızın konuşmasına fırsat vermeden “Sen sadece büyüklerinin dediğini yap o kadar. Bu çirkinlikle kimse seni almaz zaten” dediğinde Ayşegül duydukları karşısında babasının bir şeyler demesini istedi ama alabildiği tek yanıt suskunluk oldu. Canının yanmasına rağmen hızla ayağa kalkıp bardağını mutfağa götürdüğünde teyzesi de peşinden gelmişti. “Aptallık etme. Kısmet ayağına gelmiş işte” diye alay ettiğinde genç kız, hışımla teyzesine döndü ve “Benden ne istiyorsun? Ya ablanın kızıyım ben senin! Senin de kızın sayılmaz mıyım? Niye benimle bu kadar uğraşıyorsun?” dedi. Nefes nefese kalmıştı yeniden. Babası içeriden “Nerede çayım?” diye bağırınca teyzesi kıza döndü ve “Bu eve fazlasın sen üstelik hastasın. Git nerede kriz geçireceksen orada geçir. Ablamda akıl olaydı seni doğurmazdı” dediğinde Ayşegül belki de hayatı boyunca ilk defa kaşlarını çatıp ona doğru bir adım attı ve meydan okuyan bir bakışla “Dilerim, bana yaşattıklarının aynısını çocukların yaşar. O zaman mazlumla uğraşmak neymiş anlarsın!” dediğinde teyzesi “Sen onu okuldan sonra kırıştırdığın çocuğa söyle. Bizim komşulardan biri görmüş seni dün. Babana söylemediğime dua et yoksa yatırmıştı seni yere, kemerinin tadına bakıyor olurdun” dedi.
Ayşegül, hüzünle gülümseyip teyzesinin arkasından bakarken bir eliyle midesini ovuşturdu. Tüm bu olanlardan nefret ediyordu. Dayakla tehdit edilmekten bir şeyleri söylemekle baskı yapılmasından bıkmış usanmıştı. Çantasını alıp bir şey söylemeden evden çıktığında, otobüs durağına gidene kadar içli içli ağladı. Yoldan geçen herkes ona bakarken Ayşegül bir şey düşünecek halde değildi. Dayanacak gücü kalmamıştı artık. Hem nasıl evlenecekti artık? Bu mümkün müydü? Bütün erkekler toplanır ve kendisini vururdu şüphesiz. Ayşegül, bunun düşüncesiyle önce irkildi ardından güldü. Her gün mutsuz olup üzülmektense tek seferde her şeye son verilmesi belki herkes için değil ama kendisi için en iyisi olurdu…
Otobüsten inip okula doğru yürümeye başladığı sırada Serap’ı görmesiyle bakışlarını kaçırmıştı genç kız.
****
Bütün bir gecem gözyaşıyla geçmişti. Ağlamaktan nefret ediyordum ama ne yaparsam yapayım buna engel olamıyordum. Sabah erkenden kalkıp bir duş aldıktan sonra okul geliş zamanına kadar evde oyalanmıştım. Aslında okula falan gitmek istemiyordum ya neyse… Karşıdan karşıya geçerken Ayşegül’ün geldiğini görmemle tek kaşımı havaya kaldırdım ama o,beni gördüğü halde görmezlikten gelip yürümeye devam etti. Bu böyle devam edemezdi değil mi? dişlerimi sıkıp,adımlarımı hızlandırdım ve yokuş aşağı inerken ona yetiştim. Nefes nefese “Sana da günaydın çekik” diyerek önüme baktığımda yüzündeki şaşkın ifadeyi ona bakmasam da görebiliyordum. Dudaklarını ısırıp “Günaydın Şahin Kuş” dedi. Gülümseyerek dönüp ona baktığımda yüzündeki tebessümü görmeliydiniz. İçini çekip,omuzlarını düşürdü ve “Serap” diye inledi.
Ben daha ne olduğunu anlayamadan boynuma atladı. Öğrenciler bize tuhaf tuhaf bakıp kendi aralarında konuşurlarken “Kızım” dedim. “Beni sevdiğini biliyorum ancak bunu ortalık yerde göstermek zorunda mısın?” dedim alayla.
“Bana kızgın olduğunu biliyorum” dedi burnunu çekip.
Sırtına vurup “Ben sana kızgın değilim. Ben kimseye kızgın değilim. Eğer sana kızgın olmuş olsaydım emin ol tatlım, şuan bana sarılmak yerine alçılara sarılıyor olurdun” dedim kendimi ondan geriye çekip. Nemli gözlerle bana bakıp başını salladı ve “Ama barıştık değil mi?” diye sordu. İç çekip ona baktım, omuz silktikten sonra “Kimse benimle küs kalamaz. Yukarıda beni görmezlikten gelmeni sineye çekiyorum ama haberin olsun kızım, hiçbir iş yeri veresiye çalışmaz. Bakkal mıyım ben ya?” diyerek onu güldürdüğümde “Seni ve imalarını çok özlemişim” dedi.
“Beni özlemeyen sürünsün, altına kaçırsın, sevgilisi öpecekken burnundan sümükler fışkırsın” dediğimde “Of, midem” dedi yüzünü buruşturarak.
Elinden tutup, yürümeye başladığımızda insanlar daha bir tuhaf bakıyordu şimdi. Okulun demir kapılarından içeriye girip Ebu Bekir’i, Erol hocanın uzun sopası ile oynarken gördüğümde “Bence onu nereye yerleştireceğini bilmiyor” diye söylendim. Ayşegül, elimi sıkıp “Sussana” diye beni uyarırken ona bakıp omuz silktim ve önümüze çıkan Senem ile burun buruna geldik. Tek kaşımı havaya kaldırıp ağır ağır bize doğru gelmekte olan Nefes’e baktığımda gülümseyerek Senem’e döndüm ve “Tanrım, ne bereketli bir sabah böyle. Biri elimi tutar diğeri dudaklarıma ulaşmaya çalışır” dedim ardından Nefes’e bakarak “Seni yaramaz şey, en güzel şey sana kalacak değil mi?” diye sordum.
“Çok zekisin sen” dedi Nefes kaşlarını kaldırıp sütünden bir fırt çekerken.
Senem “Cıvıma Serap, Didem’den haber var mı?” diye sordu. Gözlerimi devirip Senem’in kömür karası gözlerine baktım ve “Neyim ben? Posta kuşu falan mı? Hayır, bilmiyorum. Aramadım kendisini son 24 saat içinde. Neden?” diye sordum.
Nefes “okulundan bir şikâyet bildirimi gelmiş” dedi.
“Bundan bize ne?” dediğimde Nefes “Sana söylemiştim” dedi Senem’e bakıp. Arkasını dönüp giderken “Sana sinir olduğumu söylemiş miydim?” diye bağırdım. Dediklerimi takmadı bile. Yürümeye devam etti. Senem ise “Darüşşafaka’da Ece midir Ela mıdır ne haltsa işte bir kız varmış. Didem’i kaynatmayı düşünüyormuş” dediğinde “Açık konuş lütfen” dedim.
Senem “Yani ısınmadan onu sakatlamayı planlıyormuş” dedi.
“Sen nereden biliyorsun?” diye sorduğumda kaşlarımı çattım ve açıklamalarını dinledim. Üçümüz birlikte hızlı hızlı okulun içine girip Haydar Hoca’nın yanına çıktığımızda Nefes’i kapının yanında bizi beklerken bulduk. Kaşlarımı çatıp ona baktığımda “Çok sinirsin” dedi göz kırpıp. Kapıyı açıp içeri girdiğimizde Haydar Hoca’yı kendisine kahve alırken yakaladık ve oturmasını söyleyip bize her şeyi anlatmasını bekledik.
****
Öğlen arasında kızların hepsi arka bahçede toplanmıştı. Nefes, her ne kadar Bade’den hoşlanmasa da onu görmezlikten geliyordu. Serap, eline almış olduğu otlarla oynarken Ayşegül ders çalışıyordu. Senem de saçlarıyla uğraşıyordu. “Sıkıldım” diyen Serap’a bakan kızlar başlarını sallayıp yeniden önlerine döndüklerinde Ayşegül “Didem konusunu ne yapacağız?” diye sordu.
Serap “Çok basit. Gidip Ela mıdır ne halttır onu bulacağız ve saçlarını yolacağız” dedi gözlerini devirip. Senem, başını sallarken Bade “Aa, çocuklar geliyor” dedi. Serap, başını kaldırıp Volkan ve diğerlerinin kendilerine doğru geldiklerini görünce Ayşegül’ün de kalp atışları hızlanmıştı. Başını kaldırıp baktığında Ali’yi grubun içinde göremeyen genç kız, hayal kırıklığı ile başını yeniden önüne eğdiğinde çocuklardan ilk Oğuz Han araya girip “Ne haber kızlar?” dedi. Kızların hepsi aynı anda “İyidir” diyerek çocuklara baktıklarında Volkan Serap’ın karşısındaki banka oturup onu izlemeye başladı. Özkan, Nefes’e bakıp “Nasılsın?” diye sorduğunda genç kız gülümseyen bir yüzle Özkan’a bakıp “Eh iyi diyelim iyi olsun” dedi ve elindeki sütü ona uzattı.
Senem “Kıymetini bil Özkan. Nefes, paylaşmayı sevmez” diyerek arkadaşına bakıp göz kırptı ve “Ee, nasılsınız anlatın bakalım?” dedi. Hepsi sırayla aynı şeyleri anlatırken Volkan gözlerini Serap’tan ayırmadan konuşuyordu. “Bir süre okulda olmayacağım. Bir hafta kadar” dediğinde Serap başını kaldırıp Volkan’a baktı. Genç adamın, asık suratı kızın başını kaldırıp kendisine bakması üzerine yerini tebessüm dolu bir yüze bırakırken Senem “Neden? Hayırdır?” diye sordu. genç adam “Erkek kardeşim rahatsızlanmış. Onu göreceğim. Hem de bizimkileri özledim” dediğinde Serap gözlerini devirerek önüne döndü. Ayşegül “Geçmiş olsun” diyerek Volkan’a baktığında Volkan bakışlarını kızın küçük çekik gözlerine çevirdi ve Ayşegül’ün tepeden tırnağa kızarması bir oldu. nefes,ikisi arasındaki bakışmayı kısmış olduğu gözlerle izlerken Bade “Of!” diyerek elindeki kağıtları bankın üzerine bıraktı.
Cüneyt “Ne oldu?” diye sorup kağıtlara uzandığında Bade “Hiçbiri aklıma girmiyor” dedi. Özkan “Zorlama kendini. Alt tarafı bir konuşma sadece” dediğinde Volkan hala Serap’a bakmaktan vazgeçmemişti. Ayşegül “Ben idareye dönüyorum. İşlerim var” diyerek ayağa kalktığında Nefes “Ben de geliyorum” dedi.
Senem “Senin ne işin var?” diye sorduğunda Nefes dönüp arkadaşına baktı ve “Ee” dedi. Senem,gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Nefes “Akıllı” diyerek arkadaşlarından izin istedi ve Ayşegül ile birlikte yürümeye başladılar. Arkalarından bakakalan Özkan,Senem’in kendisine bakması üzerine gülümsedi ve arkasına yaslandı. Senem,ona bakıp derin bir iç çektikten sonra hala birbirlerine bakmakta olan Volkan ve Serap’a dönüp “Kesin şu öküz tren muhabbetini. Aşmadınız mı siz bu trip olaylarını!” diye azarladığında Volkan “Onu arkadaşına söyle Senem” dedi.
Serap “Ya da sen söyle” dedi Özkan’a bakarak.
Özkan “Bak,neler olduğunu anlattı tamam mı? o kadar da mantıksız konuşmuyor” dediğinde Serap içini çekip gözlerini devirdi ve “Eğer biriyle yaşamak isteseydim emin ol bu kişi Volkan olmazdı. Okuldan birilerine haber uçururdum” dedi.
“Ve ben buna izin verirdim öyle mi?” diyen Volkan’a bakan Serap “Senden izin istemezdim ki?” dedi omuz silkerek.
Sinirle nefesini dışarı verip,homurdanan Volkan oturduğu yerde doğrulup dirseklerini dizlerinin üzerine koydu ve bir elini kızın elinin üzerine koyarak “Bana işkence yapmak hoşuna gidiyor değil mi?” diye sordu. serap “emin ol Anka Kuş,henüz sana işkencenin İ’sini bile yapmadım”dedi geri arkasına yaslanırken.
Volkan “Bunu tartışmayacağız Serap” diyerek o da arkasına yaslandığında genç kız “He,özür de dilemeyeceksin öyle mi?” diye sordu.
Volkan “Özür dileyecek bir şey yapmadım.” Dedi.
Serap “Sana göre” diyerek ayağa kalktığında “Sınıfta görüşürüz” diyerek arkadaşlarının yanından ayrıldı. Volkan da sinirle yerinden kalkıp peşinden giderken Cüneyt “Yanlarına gitmemiz gerekir mi?” diye sordu.
Senem “Hayır” diyerek oturduğu yere biraz daha yayıldı ve kendi kendisine konuşmakta olan Bade’ye bakıp gülümsedi.
****
Serap,hızla okulun içine girip boş olan koridorda yürümeye devam ettiğinde Volkan da peşinden geliyordu. “Serap!” diye bağıran genç adamı umursamayan genç kız boşta olan sınıflardan birisine dalıp kapıyı kapadı ve cam tarafına gitti. Volkan “Bana sırtını dönmenden nefret ediyorum” diye bağırdığında Serap buz gibi bir ifade ile “Benden arkamdan iş çevirmenden nefret ediyorum” dedi. Volkan,ellerini saçlarının arasından geçirip “Ya daha kaç kere söyleyeceğim,planlı bir şey değildi. Benimle yaşamak fikri o kadar mı korkunç?!” diye bağırdığında Serap “Sakın sesini yükseltme” diyerek onu uyardı.
Yeniden sırtını ona dönüp camdan dışarıyı izlemeye koyulduğunda Volkan’ın gelip kollarından tutması ile neye uğradığını şaşırdı. Şaşkınlıkla bedeni ona doğru döndürülürken ağzını açmaya fırsat bulamadan,Volkan’ın dudakları dudaklarının üzerine kapandı. Bütün sertliğiyle öylece onun öpmesinin bitmesini bekleyen genç kız,Volkan’ın daha sıkı tutunması ile acı içinde inledi. Nefes nefese ondan ayrıldığında alnını alnına dayayan genç adam “Üzgün olduğunu görmek istemiyorum. Nedenini bilmediğim şeyler üzerine kafa yormak çok yorucu ve sana yardım edememek. Dün orada olanlar sana yemin ediyorum içimden gelen sözlerdi. Planlanmış ya da bir yere karalanmış sözler değildi. Asla arkandan iş çevirmedim çevirmem de.” Dediğinde hala nefesini düzene sokmaya çalışıyordu.
Serap “Hayatım üzerinde hak iddia edemezsin” dediğinde Volkan “Yanılıyorsun” dedi.
“Ne yani? Benimle yaşamak istediğini söylediğin için babamın buna izin vereceğini mi sanıyorsun?” dedi genç kız alnını çekmeden.
“Evet” dedi Volkan. Az da olsa kendisine gelebilmişti. Serap “Biz sevgiliyiz Volkan. Karı koca değiliz. Seninle aynı evde yaşayamam.” Dediğinde Volkan güldü ve “Neden?” diye sordu.
“Çünkü…” dedi genç kız “eninde sonunda ayrılacağız”
Genç adamın,gülümsemesi solup giderken alnını alnından çekip çatık kaşlarla kıza baktı ve “Ne?” dedi. Serap,omuz silkerek ondan bir adım geri gitmek istediğinde Volkan “yanıldığın konulardan bir diğeri” dedi.
Serap “Ben yanılmam. Hiç yanılmadım” dedi.
“Ah,çok üzgünüm Şahin Kuş ama bu sefer yanılıyorsun çünkü öyle bir şey olmayacak. Ayrılık kelimesini hayatının sonuna kadar unutsan iyi edersin. Beni anladın mı?” dediğinde elleri kızın beline ulaşmış onu kendisine çekiyordu. Serap “eninde sonunda senden bıkacağım” dedi.
“Kendimi sevdirmesini bilirim” dedi Volkan.
“Senden nefret edeceğim”
“Ne derler bilirsin. Nefret,aşkın ikiz kardeşidir yani sorun yok.” dedi. Serap,ondan uzaklaşmaya çalıştıkça Volkan onu daha çok kendisine çekiyordu. Kızın belinden tutup camın kenarına oturttu ve bacaklarının arasına girip “Benden önce ne yaşadığını bilmiyorum ancak ben varken seni asla bırakmayacağımı bilmeni istiyorum. Psikopat bile olsan seni seviyorum ve hayır,benden sıkılsan bile gitmene izin vermeyeceğim. Niye biliyor musun? Bana oynadığın oyuna rağmen kalbinin bana ait olduğunu biliyordum. Dahası sen benimsin. Bana aitsin” dedi ses tonunu kısarak.
Serap, meydan okuyan bir edayla ona bakarken genç adam güldü “Bunu değiştiremezsin Şahin Kuş” diyerek kızın dudaklarına yeniden uzandı. Serap, bu sefer ona karşılık verirken ellerini saçlarının arasından geçirip başını geriye çekti ve “Eğer bir gün,tüm bu söylediklerini unutacak olursan Anka Kuş. Seni kendi ellerimle ateşe veririm beni anladın mı?” diye mırıldandı.
Genç adam, gülerek başını sallarken gözlerini kızın elalarından ayırmadan ona bakıyordu. Serap “Güzel. Şimdi bana şu kardeşinin durumunu anlat bakayım” dedi.
****
Ayşegül,idaredeki işlerini yaparken dünyadan kendisini tamamen soyutlamış gibiydi. Yanı başında çalmakta olan müziğin sesini biraz daha açıp yoklama defterlerini düzene koyarken önüne bırakılan papatya ile kaşlarını çatıp başını kaldırması bir oldu. ali,yorgun gözlerle ona bakarken Ayşegül uzanıp çiçeği eline aldı ve kokmuyor olmasına rağmen koklayıp gülümsedi. Ali,onun insana huzur veren gülümsemesini görüp masaya dayandığında kollarını birbirine doladı. Ona bakmadan “Neden bütün bir gün benden kaçtın?” diye sordu.
Ayşegül “Kaçmadım” diyerek ona bakma şerefine nail olduğunda Ali boynunu büküp ona baktı ve “Kaçtın” dedi. Kaşları çatılmıştı. Ayşegül “Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum.” Dediğinde Ali “Benden faydalandın ve ondan sonra da beni başından savdın yani öyle mi?” dediğinde yüzünde keyifli bir ifade vardı genç adamın. Ayşegül “Ha-hayır,öyle değil.” Diyerek açıklama yapma gereği duyduğunda genç adam kızın önünde diz çöküp ellerinden tuttu ve “Gitmeden önce beni uyandırabilirdin” dedi.
Ayşegül,başını önüne eğip nefes almaya çalıştığında Ali onun hareketlerini izliyordu tebessümle. “Be-ben uyandırmak istemedim çünkü çok güzel uyuyordun” dedi. “Seninle de uyuyabilirdim” dediğinde genç kız “Eve gitmem gerekiyordu” diye söylendi. Ellerinin terlediğini hissediyordu. Ali’nin elleri onu daha da sıkı tutarken genç kız “Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Çünkü sen öfkeliydin ve uyandığında bunun bir hata olduğunu söyleyebilirdin” dedi.
Ali”Bu yüzden bütün gün benden kaçtın” dedi.
Ayşegül “Ha-hayır,kaçmadım. Yemin ediyorum sadece…”
“Sadece ne?” dedi Ali başını eğip kaşlarını merakla havaya kaldırırken. Ayşegül “Sadece utandım” diye mırıldandı. Ali,onu duymuştu ve bu çok hoşuna gitmişti. “Ne? Seni anlayamadım?” dediğinde genç kız gözlerini kapatıp derin derin nefesler almaya çalıştı ve yeniden “Utandım” diye fısıldadı.
Ali,gülerek “Utandın mı?” diye bağırdığında Ayşegül ellerini ellerinden çekip dudaklarının üzerine kapadı ve “Bağırma” diye fısıldadı. Ali,onun saçlarını ilk defa salık görüyordu. Uzanıp parmaklarıyla saçlarına dokunduğunda gülümseyen gözleri kızın boynundaki berelere ulaştı ve oraya demir aldı. Ayşegül,gözlerini kırpıştırarak ona bakarken Ali homurdanarak kızın saçlarını boynundan çekti ve ezilen tenine baktı. Elektrik akımına tutulmuş gibi kızdan ayrılıp geriye gittiğinde “Be-ben” diyebildi. Ayşegül “Önemli değil” dediğinde Ali “Sahiden mi? şaka mı yapıyorsun?” diye söylendi. Sesinden sinirli olduğu anlaşılıyordu. Ayşegül,kucağında birleştirdiği ellerine bakarak “Ben istedim” dedi. Ali,kızın eğik başını kaldırıp onun gözlerinin içine baktı ve “hayvanım ben” dedi.
Ayşegül başını iki yana sallayıp “Değilsin” dedi.
“Ayşegül…”
“Bu benim için ilkti. Farklıydı. Pişman olmam,oturup zırıl zırıl ağlamam gerekiyordu ama ağlamıyorum. Pişman değilim” dedi ve Ali’nin ellerini tutarak “Hayatımda ilk defa yaptığım bir şeyden pişman değilim çünkü ilk defa bir şeyi isteyerek yaptım. Ezikler umurumda bile değil. Sen beni uyardın ama ben seni dinlemedim Ali. Kendini suçlarsan ben çok üzülürüm” dedi yeniden başını önüne eğdiğinde.
Genç adam,kızın söylediklerine takılıp kalırken “Ayşegül…” diye mırıldandı. Genç kız “Öleceğimi sandığım anda nefes oldun bana. Etlerimi sık,morart ya da ısır hiçbiri umurumda değil çünkü fiziksel acı eninde sonunda geçiyor ama Ali,bana nefesini verdin. Nefes alamadığım o kısacık anda nefes oldun bana ve ben bunu hayatım boyunca bir kere bile unutmayacağım” dedi.
Ali “Beni bu kadar çok mu seviyorsun sen?” diye sorduğunda öfkesinden geriye bir şey kalmamıştı. Ayşegül,yangını söndüren su gibi hızlı hızlı değil yavaş yavaş yağıyordu üzerine. Kız,başını sallayıp gözlerinin içine baktığında Ali gülümsedi ve uzanıp kızın boynundan öptü. Kendi kokusu ile karşılaşınca gülümsemesi genişleyen genç adam kızla göz göze geldiğinde “Güzel,çünkü ben de seni çok seviyorum” dedi.
Ayşegül,belki de uzun zamandır ilk defa kendisini bu kadar iyi hissediyordu. Ali,onun için hayat demekti,nefes demekti. Elleri birbirine kenetlenip birbirlerinin ruhlarına demir attıklarında artık onlar için geriye kalan tek şey mutluluklarını yaşamalarını seyretmek olacaktı…
Tabi beklenmeyen davetsiz misafirler dışında…
***
Hanzade Hanım,okulun önüne arabasının içinde beklerken şoförü elindeki zarfı kendisine vererek arkasını dönmüştü. Oğlunun,sevgilisi ile çekilen fotoğraflarına bakan Hanzade Hanım “Böyle bir kızla…” diye söylendi. Şoförü “Kızın ismi Ayşegül,Hanzade Hanım.” Dediğinde genç kadın içini çekip kaşlarını çattı ve “Oğlumla aramdaki sorunları halletmeme bu kız yardım edecek Ragıp. Ne pahasına olursa olsun oğlumu yeniden kazanacağım” dedi elindeki fotoğrafa yeniden bakarken…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)
Teen FictionBiz imrenilendik... Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik... Biz aileydik... Biz birdik... Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik... Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik... Ağladığında ağlama deme...