-17.BÖLÜM-
Karanlık bir güne açmıştım gözlerimi. Cama vuran yağmur damlalarının sesini ve pencerenin altından içeriye süzülen rüzgarın uğultusunu duyabiliyordum. Yüzüme yapışan saçlarımı tek gözümü açarak elimle geriye doğru savuşturduğumda sıcak yatağımın içinde sırt üstü döndüm ve tavana bakmaya başladım. Dışarısı muhtemelen soğuktu ve ben soğuk havalardan nefret ederdim.
Tanrım! Kim sıcak yatağını bırakıp sabahın köründe okula gitmek isterdi ki?
Yüzümü buruşturup küçük ayaklarımı kendime doğru çektim ve kapıya doğru döndüm. Puslu havalarda hep uyumayı ve camın önünde oturup gelen geçeni izlemeyi severdim. Huysuzluğum üzerimdeydi bugün… Birkaç kez gözlerimi kırpıştırıp yeniden uykuya dalmaya çalıştığım sırada takır tukur seslerin gelmesi üzerine yeniden gözlerimi açtım ve burnuma doğru gelmekte olan o mis kokuya gülümseyerek karşılık verdim. Biri mutfaktaydı ve o biri benim mutfağımda patates kızartıyordu.
Yatağın içinden çıkarak ayaklarımı hemen yatağımın yanında duran pelüşlerimin içerisine soktum ve hırkamı üzerime giyinerek odamdan çıktım. Mutfağa doğru ilerlediğimde Marco’yu saçlarını tepesinde toplayıp, yarı çıplak bir halde elinde kevgirle mutfakta şarkı söylerken buldum. Hazırladığı kahvaltılıkları büyük bir mutluluk içerisinde masaya koyarken yaptığı omleti tavada sallıyor ve atik hareketlerle ters çeviriyordu. Sanki orada durmuş onu izleyen varlığımı fark etmiş gibi bana dönüp “Günaydın cara!” dediğinde sesli bir iç geçirdim ve dil çıkararak “Yeah,you to handsome!”dedim.
Sandalyeyi göstererek oturmamı istediğinde elimi ve yüzümü yıkamam gerektiğini söyleyip, lavaboya gittim ve içeride teyzemle karşılaştım.
“Günaydın bebek!” diyerek bana göz kırptığında güldüm ve “Sana da nene!”dedim. Popoma indirdiği şaplakla ona ters bir bakış attığımda göz kırpan teyzem ıslak saçlarını havluyla birleştirip tepesinden topladı ve çabuk olmamı söyleyerek içeriye sevgilisinin yanına gitti. Marco’nun sesinin çıkmayışından öpüştüklerini anlamam uzun sürmedi ve onları yerlerinden sıçratmak için kapıyı olağanca gücümle çarptım. Teyzem arkamdan “O kapı ne kadar sen biliyor musun?”diye bağırdığında ellerimle kulaklarımı kapadım ve “Sus be kadın!”diye bağırdım. Hızlı hızlı, elimi ve yüzümü yıkayıp,dişlerimi fırçaladıktan sonra koşarak mutfağa gittim.
Teyzem çayları koyarken Marco, ekmek dilimlerini tabaklara yerleştiriyordu.
“Okuldan sonra ne yapacaksın?”diye sorduğunda tek kaşımı kaldırıp ona baktım ve ağzım dolu bir halde
“Eve gelip yatacağım. Neden sordun?”dedim.
“Eğer istersen bugün seni okuldan ben alabilirim.”dediğinde ağzımdaki lokma yüzünden boğulma tehlikesi geçiriyordum. Yan gözle teyzeme bakıp “Hayırdır?”diye sorduğumda boğazımı temizledim ve Marco’nun bana gülümseyerek bakan yüzüne bakarak tebessüm ettim.
Başımı sallayarak “Sen bilirsin kovboy.”dediğimde oturduğum yerden kalktım ve odama gidip üzerimi giyindim. Gri dar paça pantolonumu giyinip,üzerine belden oturtmalı beyaz armalı gömleğimi giyindiğimde ceketimi elime aldım ve çalışma masamın üzerinde duran sırt çantamı içine bakmadan elime alıp kapıya doğru yürüdüm. Ayakkabılarımı elime alıp yavaş yavaş giyinirken teyzem tepeme dikilip saçlarımı sevmeye başlamıştı. Homurdanarak ona baktığımda “Ben sokak kedisi değilim. Bana şefkat gösterme!”diye tersledim.
Teyzemin gülümsemesi anaç bir ifadeye büründüğünde “Canın cehenneme kızım.”diyerek kapıyı açtım ve sert bir şekilde çarparak koşarak merdivenlerden indim. Sokağa çıktım öldüren soğukla yüz yüze geldiğimde yüz kaslarımı oynatabilmek için ufak tefek hareketler yapmaya başladım. Allah’ım,çok soğuktu! Ellerimi kırmızı kaşemin içine sokarak hızlı hızlı yürümeye başladığımda bir an önce okula gitme derdindeydim. Şehremini metrosunun oraya geldiğimde kabanımla aynı renkte saçlara sahip olan havuç kızı gördüm ve olağanca sesimle “Bade!”diye bağırdım. Başını çevirip benim olduğum tarafa baktığında gözlerinin sulu sulu olduğunu gördüm ve kaşlarımı çatarak “Günaydın. Hayırdır,bu ne hal?”diye sordum.
Ellerini yumruk yapmış gözlerini ileriye dikmişti.
“O kızdan hiç hoşlanmıyorum!”dedi.
“Kimden?”diye sorduğumda gözlerimi onun baktığı yere çevirdim ve simsiyah saçları ile kırıtarak yürüyen Rengini gördüm. Bu aralar zaten bu kaşar üçlüsü sürekli bizim tepemizdelerdi. Ezgi, Senemle uğraşıyor Rengin ise Nefes ile. Hoş, Nefes’in onu merdivenlerden aşağıya itmiş olmasından sonra onunla hala uğraşır mı orası tartışılır ama gidip o kızın bir havasını almak sabah sabah donan bedenime iyi gelebilirdi.
“Benimle gel!”diyerek Bade’nin koluna girdim ve ışıklardan geçerek karşıya geçtik. Burnunu çekerek “Ne yapacaksın?”diye soran Bade’ye baktığımda “Havasını alacağız.”dedim. Yolun ortasında durup elini benden kurtaran Bade’ye baktığımda “Korkuyor musun?”diye sordum.
Usulca başını salladı ve “Hayır, sadece insanların benden hoşlanmamasına alışığım. Çillerim ve saç rengim yüzünden beni normal karşılamıyorlar” dediğinde güldüm ve “Sen insansın! Bir uzaylı değil! Üstelik çok da güzelsin, bizden olamayacak kadar güzel hem de. Gözlerine hiç baktın mı? ya da adam akıllı yüzüne bir makyaj yaptın mı? şu doğal halinle bile okulun yarısını etkilemeyi başarıyorsun. Üstelik mükemmel bir bacak boyun var. Senem ve Didem ile yarışıyorsun. Sadece… Kendine güvenmiyorsun o kadar. Ama o salak var ya o salak! İşte seni o kadar kıskanıyor ki, Doruk’un gelip seninle ilgilenmesinden ve senden hoşlanmasından nefret ediyor.”dedim.
Gözlerini kırpıştırarak “Doruk, benden hoşlanıyor mu? Bu imkânsız.”diye sorduğunda ona doğru bir adım attım “Bu hayatta imkânsız diye bir şey yoktur havuç kafa. Hadi gidip şu salağa haddini bildirelim. Biraz eğlence ikimize de iyi gelecektir emin ol”
Kol kola yokuştan aşağıya inerken adımlarımı hızlandırdım ve kol kola yürümekte olan Rengin ve Melis’e çarptım.
“Uppss,I didn’t again!” diyip elimle ağzımı kapattığımda ikisini birbirinden ayırıp Bade ile ortalarından geçtik ve kırıtarak yürümeye başladığımız sırada Rengin “Keşke aptal sarışınlar için de bir okul açsalar. Biz de böylece bizim seviyemizdekilerle muhatap olurduk.”dediğinde durdum. Sarışın olduğum için bu zamana kadar çok fazla dikkat çekmiştim ve bu salağın söylediklerinin fazlasına şahit olmuştum.
Gülümseyerek arkamı döndüğümde “Baksana,bence senin de bir erkek lisesine falan uğraman gerekiyor.”dedim.
Kollarını göğsünde birleştirip bana baktı ve “Öyle mi? O niyeymiş cüce?”dediğinde derin bir nefes alıp ona baktım ve “Çünkü Doruk seninle ne tür bir ilişki içerisinde bilmiyorum ama arpanın az geldiği belli.”dediğimde Melis “Hiii,Rengin”dedi eliyle ağzını kapatıp gözlerini iri iri açarak.
Şok olmuş bir ifade ile bana bakan Rengin’e göz kırpıp arkamı döndüğümde “Ne diyorsun kızım sen! Senin beynini dağıtırım!”dedi ve üzerime atladı. Boyu benden uzundu ama bende hızlı Gonzales’in gücü vardı. Kollarının arasından kurtulup arkasına geçtiğimde ensesine bir şaplak indirdim ve gülerek “Acı var mı kız?”diye sordum.
Ciyak ciyak bağırarak Med-Ok’un önüne geldiğimizde okulun dış kapısında beklemekte olan Didem elindeki çantayı yere atıp o kısacık saçları ile bize doğru koştu. Bade hangi cehennemdeydi bu arada? Sanki potaya basket atıyormuş gibi Rengin’in üzerine zıpladığında var gücüyle kızı duvara çarptı ve “Ne oluyor lan sabah sabah? Azıyor musunuz kızım siz?”dedi.
Rengin,dağılan saçlarını düzeltirken elimde kalan saçlara baktım ve “Al kız,uhuyla yapıştırıverirsin.”dedim.
Rengin “Bu iş daha bitmedi.”dediğinde Bade “Bence bitti. Bak Zengin…”dediğinde ben,Didem ve Melis aynı anda Bade’ye döndük.
Rengin “Sen bana ne dedin?”diye sorduğunda Bade “Zengin dedim.”dedi. Didem gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken ben mest olmuş bir edayla Bade’ye bakıyordum. Salak mıydı değil miydi bilmiyordum ama şu söylenenleri yanlış anlama olayı insana zevk veriyordu.
Rengin “Seni gebertirim!”diyerek üzerine atlayacağı sırada Med-Ok’un kapısı açıldı ve Senem dışarı çıktı.
Rengin ile Bade’nin arasına girip Rengin’e dik dik baktığında “Hayırdır,kahvaltı yerine dayak mı yiyorsunuz artık. Siz ikinci sınıfların tuhaf alışkanlıkları var”dediğinde Rengin yumruklarını sıktı ve Senem’e bakarak “Son gülen iyi güler”dedi.
Senem iç geçirip kıza baktı ve “Tamam öyle olsun.”diyerek Rengin’in ve Melis’in bizden uzaklaşıp okula girmelerini izledi. Ben,Bade’ye dönüp “Sen mal mısın zeki misin bilmiyorum ama mükemmelsin kızım! Bu kırmızı beyninin içinde çalışan mekanizmanın önünde saygıyla eğiliyorum.” Dedim ve ellerimi göğsümün üzerinde birleştirip kızın önünde eğildim. Toparlanıp okulun içine girerken Didem “Zengin ha? Lan kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. Bade,favorimsin bebeğim. Bu yolda devam.” Dediğinde Senem yüksek sesli kahkahalar atıyordu.
Kahkahasının arasından Bade’ye bakıp “Sabah sabah enerji patlaması yaşıyorsun Bade.”dediğinde dönüp Bade’nin çatılan kaşlarına baktım. Hepimiz onunla birlikte durduğumuzda şapşal ne dese beğenirsiniz?
Bade “Kim? Ne patlıyor? Ben mi patlıyorum? Ne zaman?” diye sorduğunda artık hepimiz gülmekten altımıza edecek hale gelene kadar Bade’nin çatık kaşlı suratına ve anlamayan ve bunu komik bir halde söyleyen yüz ifadesine bakıyorduk. İçeri girerken “Havuç kafa sen çok yaşa!”diye bağırdığımızda tüm koridor bizim kahkaha seslerimiz ile yankılanıyordu.
Ta ki onu görene kadar…
Volkan “Konuşmamız gerek! Hemen!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)
Teen FictionBiz imrenilendik... Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik... Biz aileydik... Biz birdik... Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik... Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik... Ağladığında ağlama deme...