-27.BÖLÜM-
Şaşkınlıkla karışık bana gülerek bakan çocuğa baktım bir süre ne diyeceğimi bilemeden. Beni duvara yapıştırmış, yüzüme doğru “Merhaba Kaşar!”demişti. Kolumu hızla elinden kurtarıp iki elimle birden onu iteledim ve “Kuyruğuna basıp canını mı yaktım güzelim?”dedim, dediğinden rahatsız olduğumu belli etmemeye çalışarak.
Söylediklerimden sonra bu sefer şaşıran o olmuştu. Kaşlarını çatıp, o uyuz gözlerini kısıp bana baktığında ondan bu kadar kolay kurtulamayacağımı anlamıştım. Hani, her filmde bir kötü adam olur ya; işte Ali de o kötü adamlardan biriydi.
Ali “Henüz basmadın ama basmanı isterim. Tabi başka yerlerime” dediğinde yüzüne kusmamak için kendimi zor tuttum. Ters ters bakıp, yönümü değiştireceğim sırada “Şişt, nereye güzelim?”dedi önüme geçerek.
İçimi çekerek gözlerimi kapadım ve “Ne istiyorsun?”dedim.
“Belli değil mi?”diye söylendiği vakit onu var gücümle iteleyip yüzüne bir tokat geçirdim ve “Eceline mi susadın lan sen ha? Cin olmadan adam mı çarpmaya çalışıyorsun köpek?!Derdin ne lan senin?”diye bağırdım. Kantindeki herkes işi gücü bırakmış bizi izliyordu.
Ali “Volkan yoksa ben varım. Herkese şappur şupur bize gelince yarabbi şükür mü yapacaksın?”dedi göz kırparak. İki elimle yakasına yapıştım ve “Sen ne diyorsun lan? Ne diyorsun? Senin ağzına sıçarım!Sen Ayşegül ile birlikte değil misin it? Adam mısın lan sen!” diye bağırdığımda güldü. O kadar sinirlenmiştim ki kendimi kontrol edememekten korkuyordum. Şimdiye kadar bana söylenen her hakarete gülerek cevap vermiştim ama buna kayıtsız kalamıyordum. Çünkü bu karşımdaki insana benzeyen mahlûkat dünyanın en tatlı insanı ile birlikteydi ve bunu söyleyerek onu umursamadığını kanıtlıyordu…
Burnunu çekerek güldü ve “O tellinin gözü benden başkasını görmüyor ne yazık ki. Beni mutlu etmek için o kadar çok uğraşıyor ki ona bakarken midemin bulanmaması için kusma hapı kullanıyorum. O yedeklerde ki yerini sonsuza dek koruyacak merak etme.”dedi.
Yüz kaslarım oynuyordu. Yok, yok bildiğin zıplıyordu şuan. Damarlarım öylesine şişmiş öylesine gerilmişti ki bu piçi bir güzel benzetmem gerekiyordu.
Büfeye doğru gerileyip gözlerimle bu salağa zarar verecek bir şeyler aradım. Aradığımı bulduğumdaysa gülerek Ali’ye döndüm ve “Şimdi beni iyi dinle Cin Ali…”dedim. Başını yana çevirerek bana baktığında ona göz kırptım ve kasıklarının arasına iki güçlü tekme attım. Elleri ile kasıklarını tutup dizlerinin üzerine çöktüğünde ellerimi saçlarına daldırdım ve kantin masasının yumuşak yerine vurdum.
“Bana kaşar diyebilir misin? Bana istediğini diyebilirsin ama Ayşegül hakkında ileri geri konuşamazsın! Beni anladın mı Cin Ali! Hecele bakalım. Ay-şe-gül-hak-kın-da-i-le-ri-ge-ri-ko-nu-şa-maz-sın!”dediğimde “Seni mahvedeceğim !”diye tısladı.
“Denesene!”dedim dişlerimin arasından tıslayarak. “Dene de bak gör sana neler yapıyorum piç kurusu!”dediğimde “O kıza öyle şeyler yapacağım ki dünyaya geldiğine pişman olacak. O da sen de.”dediğinde bardağı taşıran son lafı söylemiş bulundu. Arkasından dolanıp büfe tezgâhının üzerinde duran tuzluğu elime aldım ve Ali’nin burnunu elimle kapatıp ağzını açmasını bekledim.
İlk açmada bolca tuzu ağzından içeri boca ettiğimde üzerime tükürdü ama bir kere başlamıştım değil mi? Durmam imkânsızdı. Teneffüs zilinin çalması ile sanki evde yemek yemiyormuş gibi kantine doluşan potansiyel açlar şok olmuş bir halde bize baktıklarında arkadan bir sesin ciyaklayarak “Serap!”dediğini duydum. Ama sadece duydum. Gözüm o kadar dönmüştü ki aklımda sadece Ali’ye bu tuzu yutturmak vardı.
Didem ve Senem, kalabalığın içinden sıyrılarak yanımıza geldiğinde beni çekiştirmeye başladılar.
Didem “Kes şunu! İyice psikopata bağladın!”diye bağırdığında hala elimdeki tuzluğu Ali’nin üzerine dökmekle meşguldüm. Ağzına dökemesem de olurdu. Burnuna girebilir ya da gözlerine. Umurumda değildi.
Senem “Serap dedim!”diye bağırınca var gücümle onu ittim. Ufacık boyum olabilirdi ama sinirlendiğim zaman Herkül kadar güçlü birine dönüşürdüm.
Başka bir ses “Hop hop!”diye bağırdığında Didem “Hoplayacağına gel!”dedi. Ebu Bekir, Ali’nin kafasından tutup onu geriye çekmeye çalıştığında ona baktım ve elimdeki tuz kutusunu yüzüne fırlattım. Gözlerinin yanması ile geriye giden Bekir, Didem’in de sendelemesine neden olmuştu. Ali’nin yüzüne doğru gelip var gücümle tuzu açık olan hangi deliği varsa boşalttım ve yüzüne doğru “Sen ve senin gibi piçler yüzünden o telli kızlar hayata küsüp canlarına son veriyorlar! Sağlık yüzünden yapmak zorunda kaldıkları şeyler sizin gözünüzde mide bulandırıcı değil mi? Hele bir dene! Hele bir dene, eğer o kız senin yüzünden ağlasın, kendine bir şey yapsın, Allah şahidim seni diri diri yakarım çocuk. Beni duydun mu?”dedim yaş akan gözlerine doğru.
Nefes nefese kalmış bir halde yanımıza gelen Volkan ve Özkan’a baktığımda içimi çektim ve “Geç kaldınız, gösteri sona erdi.”dedim tuzluğu Volkan’a fırlatarak.
*****
“Serap! Serap dedim!” diye bağırıyordu Didem var gücüyle bana yetişmeye çalışırken. Attığım adımlar, kısa olmasına rağmen o kadar hızlı yürüyordum ki etrafımdaki herkes birer toz bulutunun içindeymişim gibi hissettiriyordu.
“Serap!”diyerek koluma yapışan Didem’e baktığımda gözlerimin acıdığını hissettim. Nefes nefese kalmış bir halde bana kaşlarını çatarak bakmakta olan arkadaşıma bakarken Didem hiç düşünmeden beni kollarının arasına aldı. “Önce bir sakinleş”dedi eliyle sırtımı ovalayarak. Oldum olası en nefret ettiğim şeydi teselli edilmek. Çocuk muydum ki ben? Gözlerimi kapatıp, dişlerimi gıcırdattım ve kendimi yavaş ama seri bir hareketle Didem’in kollarından kurtardım. Başımı kaldırıp ona baktığımda gözlerinin arkama odaklandığını gördüm. “İşte Senem de geldi.”dediğinde “Onu çağırma” dedim.
Didem “Ne? Neden ama? O bizim arkadaşımız”dedi. Başımı salladım ve çatılan kaşlarımın arasından “Konuşacaklarımızı Nefes’e anlatacak sonra ağabeylerine. Onların arasında sır yok. İstemiyorum.”dediğimde Didem,Senem’e ne diyeceğini düşünmeye başlamıştı bile.
Fısıltı ile “Nefes de geldi.”diyince başımı çevirip hafifçe bize bakmakta olan Senem’e baktım. Nefes,onu yanına çağırıp gitmeleri gerektiğini söylerken kısa bir an için bile olsa gözlerimiz birbirini buldu. Nefes,anlıyordu. Uzakta olsak yakında o bir insanın halinden anlayabiliyordu. Senem’in elinden tutup hızlı bir şekilde oradan götürürken gülümsedim. Bu dünyada sahip olmak isteyeceğin her şey onda vardı.
Didem “Serap?”diyince başımı çevirip ona baktım ve içimi çekerek “Gel.”dedim yeniden yürümeye başlayarak.
****
Genç kız, arkadaşının elini sımsıkı tutmuş basketbol sahasına doğru sürüklüyordu. Koşmaktan terleyen ve nemden yapışan saçlarını ileriye atan genç kız mırıldanır gibi “Nefes, dur! Neden biz de onların yanına gitmedik?”diye sordu.
Nefes, elini bırakıp potanın altına geçip kuru bir yere oturdu ve Senem’e bakarak “Yalnız kalmak istiyordu. Didem ile konuşması gereken şeyler vardı”dedi.
Senem “İyi de biz de onun arkadaşlarıyız ama?”
Nefes başını salladı ve Senem’e bakarak “Sorunda bu zaten. Serap’ın, şuan ihtiyacı olan tek şey bir kardeş. O kişi de şuan Didem. Biz değiliz. Biz onun arkadaşlarıyız.”dediğinde Senem itiraz edecek gibi oldu ama Nefes buna izin vermeyerek konuşmasını sürdürdü.
Nefes “Peki o zaman şuna ne dersin? Bana anlattığın her şeyi gidip Serap’a anlatabilir misin?”dediğinde Senem’in çatılan kaşları yavaş yavaş yerini dinginliğe bıraktı. Gidip Nefes’in yanına oturduğunda Nefes “Sen ve ben, kardeşiz. Onlarda öyle. Ne kadar da biz dostuz ya da arkadaşız dersek diyelim asla belirli olan çizgiden öteye geçemeyiz ve bunun içinde ona saygı göstermek zorundayız. Anladın mı ablacığım?”dedi omzuyla Senem’e dayanarak.
Senem, gülerek bir kolunu Nefes’in omzuna koydu ve “Benim tatlı, şirin, dünyada ısırmayı en çok sevdiğim kardeşim.”dediğinde Nefes başını sallayarak “Olamaz.”dedi gülerek.
Senem “Hahaha”
****
“Anlamadım ne dedi dedin?!”
“Beni duydun işte!”
Didem, ona anlattıklarımı hazmetmeye çalışıyordu. İkimizde en başından beri Ali’den hoşlanmıyorduk ama şimdi ondan neden hoşlanmadığımız hakkında haklı nedenlerimiz vardı. Islak taşın üzerine oturmuş etrafımda oradan oraya volta atarak söylediklerimi tekrarlayıp jöleyle şekil verdiği saçlarını çekip duruyordu Didem. “Oturur musun?”diye söylendiğimde bana dönüp kızgın iri kahverengi gözlerini gözlerime dikti ve “O beyinsizi öldüreceğim.”dedi.
“Hayır.”diyerek başımı salladığımda Didem cevap verme gayretinde bile bulunmadı.
Elimi uzatarak “Didem?”dediğimde göz göze geldik. Dizlerinin üzerine çöküp bana baktığında “Ya o salak kendini ne sanıyor? Sana bunu nasıl söyler? Volkan buna nasıl izin vermiş hem?”dediğinde “Volkan’dan kime ne ya?! O nereden çıktı şimdi?”diye bağırdım.
Didem “Kızım, bunlar kendi aralarında böyle bir şey düşünmüş olmasınlar?”dediğinde Didem’e bakıp “Hayır, yani tamam. Olabilir ama Volkan’ın ve diğerlerinin bundan haberleri olduğunu sanmıyorum. Sen Ebu’yu az çok tanıyorsun artık. Ne yapıp yapmayacağını bilirsin.”dediğimde gözlerini devirdi ve “Şey, o Nesrin ile çıkmaya başlamadan önceydi.”dedi.
“Her neyse. Bu Cin Ali her haltı tek başına yapmaya kalkıyor.”dedim.
Didem bunun üzerine “En azından senin kolay lokma olmadığını anlamış bulundu.”dedi.
“Umarım anlamıştır.”dediğimde Didem güldü ve “Kızım, nereden aklına geldi çocuğun ağzına tuz dökmek? Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.”dediğinde buruk bir gülümseme yayıldı yüzüme. İçimi çekerek “Beşinci sınıftayken bir sınıf hocamız vardı. Adı Arzuydu. Görsen öğretmen değil hademe olduğunu sanırdın. Kadın o kadar manyaktı ki ders sırasında bir öğrencinin eline paspası verir sınıfı sildirirdi. Söz dinlemeyenlere de ceza verirdi.”dedim.
Didem kaşlarını çattı ve “Ne cezası?”diye sordu.
Güldüm. Başımı sallayarak “Ah, şey işte. Bir keresinde Cem diye bir arkadaşımız bu ismini söylediğim öğretmenimizin dediğini yapmadı. Kadın da çocuğun üzerine gidip bir eliyle çocuğun burnunu sıktı ve hani bu lokantalarda küçük kâğıt parçalarının içine konulan tuzlardan var ya, heh işte onu cebinden çıkardı…”
Didem “Onu nereden bulmuş ya?”
Omuz silkip “Bilmiyorum. Neyse, bunu açıp hepsini çocuğun ağzından içeri boşalttı.
Yutana kadar da çocuğun burnunu sıkmaktan vazgeçmedi.”dedim. Didem, kaşlarını çatarak bana baktığında bir kahkaha attım ve “Merak etme, iki kere bana yapabildi. Üçüncüsünde öğretmenler odasında yangın çıktı zavallı kadının elleri yandı.”dedim dudaklarımı büzerek.
Didem “Bana yapmadın ve yaşamadığın bir şey söyle Serap. Söyle ki insan olduğuna inanabileyim artık?!”dedi kaşlarını çatarak.
Bir an düşünür gibi yaptım ve “Hımmm, henüz kimseyle sevişmedim.”dedim.
“Salak!”diyerek kafama vuran arkadaşıma gülerek baktığımda onunda güldüğünü gördüm.
Didem “Allah’ım yarabbim ya. Ben de bakıyorum öyle saf saf ne diyecek diye. Korkma yavrum henüz onu kimse yaşamadı.”dedi göz kırparak. Ayağa kalkıp üzerini başını düzelttiğinde “Hadi sınıfa gidelim. Daha Ayşegül’e açıklama yapacaksın.”dedi.
Gülümsemem yüzümde asılı kalırken Didem “Bence bundan kızlara da bahsetmeliyiz. Birlikten kuvvet doğar unutma.”dedi.
Sesimi çıkarmadan ona baktığımda “Korkma”dedi.”Burada şuan sana inanmayacak tek kişi Ayşegül olacak inan bana. O da Ali’ye duyduğu aşk yüzünden.”
Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım ve “Sen ne olur olmaz Ayşegül’ü benden uzak tut olur mu? Kızın gözlüklerini kırıp gözlerini yuvalarından çıkarmayayım.”
Didem “Sonra nasıl olsa barışırsınız.”
“Nereden biliyorsun be?”
Kaşlarını kaldırıp havaya baktı ve “Kendimden tabi ki. Bak bana, sana bir sürü küfür ediyor, saçını başını yoluyorum ama gene de gelip seninle konuşuyorum. Seviyorum lan seni.”dediğinde “Sapık mısın kızım sen?”dedim.
Hafif eğilip uzun parmaklarını belime doğru uzattığında “Senin sapığınım aşkım. Gel kız buraya kaçma.”dedi ben çoktan koşmaya başlamış okula doğru giderken.
-bölüm sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)
Teen FictionBiz imrenilendik... Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik... Biz aileydik... Biz birdik... Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik... Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik... Ağladığında ağlama deme...