Bölüm 3
Okuldan çıkışta eve gitmemek için verdiğim uğraşlar sinir kat sayımı tavan yapmıştı. Ne kadar kötüydü bir insanın sevmedikleri yüzünden kendi evine gidememesi! İnsanları sevememe gibi bir durumum var benim,kimseyi öyle kolay kolay kale almam,dediklerini de yapmam.
Bu özgüven ve kendini beğenmişlik nereden ve kimden geliyordu bilmiyordum ama kendimi bildim bileli beni ben yapan bu özelliklerle yaşamaya alışmıştım. Şehremi'ni de Seyran pastanesinde ayaklarımı oturduğum sandalyeden aşağı sarkıtarak etrafımdaki insanları rahatsız edecek şekilde sallandırdığımda görevlilerden biri yanıma gelerek "Biraz kendinize çeki düzen verin lütfen."dedi.
Adamın yüzüne bakmak istemiyordum. Bakarsam muhakkak kavga ederdim çünkü. Zaten midem sinirden yanıyordu. Bir de bu gerizekalının sözlerine karşılık veremezdim.
Cebimden çıkardığım beş lirayı masanın üzerine buruşturup koydum ve çantamı alarak oradan çıktım. Şehremini Park'ın oraya geldiğimde banklardan birine gelişi güzel bir şekilde oturup,benden önce oturmakta olan insanların bıraktığı gazete sayfasını elime aldım ve göz gezdirmeye başladım.
Bu yılın hiç kuşkusuz bir sürü popüler filmi vardı.
Geçen hafta Amerika'ya yapılan saldırıdan sonra 11 Eylül tarihe adını yazdırmış ve her zaman hatırlanacak bir olay haline gelmişti. Zavallı Amerika!
İç geçirerek sayfaları çevirdiğimde ilk filmimle karşılaştım.
Örümcek Adam!
Yüzüklerin Efendisi!
Lan afişteki çocuk fena değildi he. Elijah Wood yazıyor hehehe...
Sonra!
Ana!
Bu ne lan!
Harry Potter: Felsefe Taşı.
Çocuk filmi gelmiş annemmmm. İlk gideceğim film belliydi,Örümcek Adam,Yüzüklerin Efendisi. Harry ile falan uğraşamam valla.
Gazeteyi kıvırıp çantama sıkıştırdım ve ayağa kalkarak eve doğru yürümeye başladım. Eylül ayında olmamıza rağmen hava oldukça sıcaktı ve ben bundan nefret ediyordum. Tamam Allah'ım günah yazma ama ne yapabilirim?
Önüme gelen birkaç taşı ayağımla ileriye fırlattığımda bizim evin önüne gelmiştim. Halamların arabasını evin önünde gördüğümde dişlerimi sıktım. Ona olan nefretimin başlangıcı çocukluğuma dayanıyordu. Niye bilmiyorum,reflekslerim harekete geçti ve gömleğimin kollarını aşağı indirerek derin bir nefes aldım.
Cebimden çıkardığım anahtarımı sokak kapısına sokup,apartmana girdiğimde o lanet merdivenleri çıkmaya başladım. Evin kapısını açıp içeri girdiğimde eniştem,abim ve babamı kahkahalarla birşeyler anlatıp gülerken buldum. Sessiz sedasız içeri girdiğimde arkamı dönmemle onunla yani halamla burun buruna geldim. İğrenç gri gözleri ile bana gülümsüyor ve ellerini beni sarmak için bana uzatıyordu.
Otomatik olarak onun ellerinden kaçmaya çalıştığımda sırtımı kapıya vurdum. Halam "Tatlım neden korkuyorsun?"diye sorduğunda yüzünde iğrenç bir gülümseme vardı. Ona bakarak bir adım ileri gittim ve burnunun dibine girerek yüzümü boynuna gömdüm ve kulağına doğru "Seni öldürmekten!"dedim.
Gerilen bedenini bedenimden çekerken bana hayalet görmüş gibi bakıyordu şimdi. Ona bakarak "Buraya gelmekle hata yapıyorsun? Gözümün önünde durmakla da!"diyerek önünden çekildim ve odama giden koridor boyunca yürümeye başladım. Kapıyı sertçe çarptıktan birkaç dakika sonra annem peşimden içeri girdi ve "Halandan özür dileyeceksin! İnsan hiç öyle şeyler söyler mi halasına?"dediğinde "Sana ne?"dedim ona bakarak.
Annem,şaşkınlık ve sinir karışımı bir ifade ile bana bakakaldığında gömleğimi üzerimden çıkarıp yatağımın üzerine attım ve ona bakarak "Dışarı çıkar mısın anne?"dedim ifadesiz bir yüzle.
Annem dışarı çıkarken bana baktı ve "Yemek sofrasında seni de görmek istiyorum Serap!"dedi ve kapıyı çarpıp dışarı çıktı. Bense ardından gidip kapıyı iki kere kilitledim ve fi tarihinden kalma bilgisayarı açıp,kulaklıklarımı kulağıma taktım. Onlara ait hiçbir sesi duymak istemiyordum.
Nefret ettiğim insanlarla aynı ortamda bulunmaktan nefret ediyorum! Nefret ediyorum ! diye yazan bir word dosyası oluşturdum bilgisayarda ve onlar gidene kadar da hipnotize olmuş gibi yazmaya devam ettim. Kendime geldiğimde işaret parmaklarımıın kanadığını gördüm. Nefes nefese durduğumda kulağımdaki kulaklığı çıkarıp attım ve ağlamaya benzer sesler çıkarıp yatağın kenarına çöktüm ve kanayan parmaklarımı çocukken yaptığım gibi ağzıma alarak emmeye başladım.
Sabah
Kendime geldiğimde titreyen telefonum'a baktım. Ağlamaktan şişen gözlerimi güçlükle açarak numarasını bilmediğim arayana cevap verdim ve birden dünyam aydınlandı.
Ben "Her kimsen belanı aradığına bahse girerim!" dediğimde karşı taraftan "Ah,kesinlikle tatlım belamı arıyorum."diyen ses karşısında çığlığımı gizleyemedim.
Ben "TEyze!"
"Ne teyzesi kızım! Sevim ben!" dedi pislik.
Ben "Pardon Sevim. Neredesin sen?"dediğimde teyzem "Asıl sen neredesin? İstanbul'a dönüyorsun ve benim bundan haberim olmuyor. bir dakika... Graicias!"
Teyzem özgürlükçü bir kişiliğe sahipti. Dedem onu köyden bir adamla evlendireceğine yakın büyük fotğraf makinesini alıp yurt dışına kaçmış ve orada kendisine bir hayat kurmuştu. Tabi diğer ayağı da İstanbuldaydı. Yabancı bir erkekle birlikte yaşadığı için annem onu kardeşlikten reddetmişti ama bunlar kimin umurundaydı!
Teyzem "O manastırda ne işin var senin?"diye sorduğunda gülerek "İçimdeki şeytanı çıkarmak için günah çıkartıyorum."dedim.
Teyzem "Ben ciddiyim kızım. Çık hemen o evden. Benim eve git."dediğinde "Senin ev nerede?"dedim.
Teyzem "Kayseri de hiç mi balık yemedin sen?"diye sorduğunda alayla "Yoo,yedim ama balık değil. her gün hemen hemen bir posta dayak. hemde her türlüsünden."dediğimde Teyzemin sesi telefonda gerildi ve "Kaldır o lanet sıska kıçını ve bas git benim eve! Beni anladın mı? ben de ilk uçakla geliyorum. Biricik yeğenim gelmiş ve ben barcelona da kalacağım he? Yavaş yavaş gel güzelim."diyerek güldü ve birşeyler daha söyledikten sonra telefonu suratıma kapadı.
Teyzem olabilirdi ama kesinlikle odunsu birşeyler vardı içinde... Çok mutluydum o kadar mutluydum ki; eşyalarımı küçük çantama koyarak evden çıkmış okula doğru yürümeye başlamıştım. Bugün bir hareketlilik vardı. Kapıda yalı kazığı gibi duran kıza baktıktan sonra "İçeri gelmiyor musun?"diye sordum. Bana dönüp "Biraz daha bakmak istiyorum"dedi.
Yanına gidip onun baktığı gibi bakmaya başladığımda "Adın ne?"diye sordum.Gülümseyerek bana baktı ve "Adım Bade... Bade Kohen..."dedi.
Amma havalı söylemişti he. Ben de başımı dikleştirerek "Ne olmuş? Ben de Serap... Serap Şahin!"dedim ve kıza göz kırparak kırıta kırıta okula girdim. Bugün yeni meyveler geliyordu anlaşılan.
"Bade he.. Bade Kohen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)
Teen FictionBiz imrenilendik... Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik... Biz aileydik... Biz birdik... Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik... Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik... Ağladığında ağlama deme...