18. Bölüm

124 27 0
                                    

-18.bölüm-

Gülerek merdivenleri çıkmamızın ardından sınıf kapısının oraya kamp kuran Volkan’ı gördüğümde ne yapacağımı bilemez bir hale gelmiştim. Bu iş çok büyümüştü. Didem, yanıma gelerek eliyle omzumu sıktığında Senem ile Bade birbirlerine baktılar ve beni yalnız bırakarak sınıflarına gittiler. Didem kulağıma doğru eğilerek “Doğru olanı yap Serap. Lütfen…”diye fısıldadı ve eliyle sanki bir köpeği okşarmış gibi saçlarımı karıştırarak Volkan’a günaydın dedi ve ardından sınıfa girdi. Volkan ayağı ile sınıfın kapısını kapayıp sırtını kapıya yasladığında ondan kaçamayacağımı biliyordum. Arkamı dönmek istediğimde başıyla hayır anlamına gelen bir işaret yaptı. Usulca bedenimi çevirip koridorun sonunda bizi izleyen Cüneyt ve Oğuz han’ı gördüğümde kaşlarımı çattım ve derin bir nefes alarak “Tamam seni dinliyorum.”dedim.

Başıyla onaylarcasına sallayıp yeniden gözlerini bana odakladığında sırtını dayadığı yerden çekip bana doğru bir adım attı. Lanet olsun, ilk defa bu kadar kısa olduğum için kendimden nefret etmeye başlamıştım. Ne olurdu sanki onun yanında boyum birazcık uzayıverseydi? He, ne olurdu?

Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım ve kollarımı göğsümde birleştirerek beklenti ile beklemeye başladım.

“Neden benden kaçıyorsun?”diye sorduğunda kaşlarımı hayretler içerisinde kaldırıp ona baktım ve
“Sabah sabah sınıfımın önünde beklemenin nedeni bu muydu?”dedim.

“Cevap ver!”

Sesi yumuşak ama tehdit eden bir tondaydı. Bu artık aramızdaki belirsizlikten sıkıldığı anlamına geliyordu. Kollarımı çözüp ellerimi ceplerime soktum ve ayağımla ritim tutturarak “Çünkü kaçmak hoşuma gidiyor” dedim. Denilecek son şeyi söylerken.

Kısa, küçücük bir andan sonra “hım” diyerek bana baktı ve bana doğru eğilerek “Ama benim hoşuma gitmiyor” dedi.

Burnumun dibine kadar giren yüzüne daha da yaklaştım ve “Bu konuda ne yapacaksın peki?”diye sordum. Yüzüne çarpan nefesimden etkilenmiş bir edayla birkaç defa gözlerini kırpıştırdı ve yutkunarak “Seni yanımda istiyorum”dedi.

Yarım ağızla gülümsedim. Bir yanım evet ben de derken diğer yanım bu işin sonunun iyi olmayacağını söylüyordu.

Gözlerimi devirerek ona baktım ve “VE?”diye sordum.

“Sevgilim olmanı istiyorum.”dedi. Dudaklarımı yalayıp parmağımın ucuyla onu alnından ittim ve etrafında daireler çizerek “Demek benden senin sevgilin olmamı istiyorsun öyle mi?”diye sordum.

Ben etrafında her dönüşümde o da bana gülümseyerek bakıyor ve iç çekerek cevap veriyordu.

Sonunda kolumdan tutarak beni kendisine çektiğinde “evet. İstiyorum”dedi.

Niye bilmiyorum kalbim hızla atıyordu.

“Ne kadar istiyorsun?”diye sorduğumda “Çok istiyorum” diye cevap verdi. O çekik gözlerinin ardında beliren şimşekleri görüyordum. Heyecan ve sabırsızlık birbiri ile çakışıyor ve gözlerine yansıyordu.

Dudaklarımı büzüp, gözlerimi kıstım ve ona yaklaşarak “Senin canını yakacağım” dedim.

“İyileştirirsin” dedi fısıltı gibi sesiyle. Nefesimi dışarı verip tam önünde durdum ve acıyan bacağıma inat parmak uçlarımda yükselerek “Bu kadar çok mu?”dedim saçlarına yapışıp çekerek. Acı ile inleyip kahkaha attığında “Çok!”diye bağırdı.

Gülümsedim. Korkuyordum başladığım şeyi bitirecektim ve bunun sonunda ne kadar zarar göreceğimi bilmediğimden korkuyordum. Onu incitecektim ama ne olursa olsun bunu bile bile yapacaktım.

“Çok…”diye fısıldadım. Ellerim saçlarından aşağıya kayarken boynuna bıraktım,başını eğip gözlerimin içine baktığında elleri ile belime sarıldı ve “Benden kaçamazsın Şahin! Seni yakalarım! Benden kaçmana asla izin vermem!”dedi.

Çatılan kaşlarım onun kararlılıkla bakan gözlerine baktığında yerini yavaş yavaş dinginliğe bıraktı ve
“Kabul! Ama senden sıkılırsam seni atarım haberin olsun!”dedim ve ellerinden kurtulup tek bir söz dahi söylemesine izin vermeden sınıfa girdim. Kapıyı hızla kapatıp elimi kalbime koyduğumda merakla bana bakan kızlara baktım ve “Çenenizi kapatın!”dedim.

Didem, kaşlarını çatmış okkalı bir küfür savururken Senem başını sallıyordu. Nefes ise ifadesiz yüzüyle yüzüme bakıyor ve tepkimi ölçmeye çalışıyordu. Aramızda ki tek umursamaz kişi Tuğçe’ydi. Ayşegül, başını sıraya koymuş “Olamaz!”diye söylenirken ben kendi yarattığım pisliğin içinden nasıl temize çıkacağımı düşünüyordum.

Kahretsin!

*******

Genç adam,elleri ceplerinde neşeli bir halde koridorda yürüyor ve yanında yürümekte olan arkadaşlarına sataşıyordu. Oğuz han “Neden hemcinslerimiz aşık oldukları zaman böyle yumuşuyorlar anlamıyorum?”diye sızlanırken Cüneyt “bana sorma. Ben henüz o şeyden içmedim dostum”dedi onu onaylarcasına.

Volkan ise sınıfa girip Özkan ve Ebu Bekir’i; Bade’nin yanına oturmuş laflarken bulduğunda “Hey!”diye bağırarak yanlarına gitmiş ve kendisine merakla bakan arkadaşlarının omuzlarına vurarak “Günaydın beyler.”demişti. Bade,ona şaşkınlıkla bakarken Volkan “Sana da günaydın bayan her şeyi yanlış anlayan!”dedi.

Bade kaşlarını kaldırıp başını salladığında “Ben her şeyi yanlış anlamıyorum.”dedi.

Volkan “Seninle dalaşmayacağım bayan yanlış. Çünkü bu sabah çok mutluyum.”dedi dil çıkartarak.

Bade, Özkan’a bakarak “Onun nesi var? Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum” dedi kelimeleri tane tane söylemeye çalışarak.

Volkan “Ben demiştim!”

Bade “Kes şunu!”diyerek onun elini çimdiklediğinde Volkan kaşlarını çattı ve “Bu acıttı!”diyerek elini ovalamaya başladı. Bade “Oh olsun.”diyerek kollarını göğsünde kovuşturduğunda Özkan “Dökül hadi” dedi.

Cüneyt ve Oğuz Han, yanlarına gelip cam kenarına oturduklarında birbirlerine baktılar ve dikkatle Volkan’ı izlemeye başladılar

Ebu Bekir “Ne oluyor be?”diyerek elini Bade’nin omzuna attığında Bade başını Ebu Bekir’in omzuna yasladı ve Volkan’ı dinlemeye başladı.

Volkan “Serap teklifimi kabul etti.”dediğinde sınıfın kapısından içeriye giren Ali sinirle bir şekilde “O kız biraz tuhaf! Manyağın önde gideni. Bence teklifini kabul etmesinin ardında başka bir neden var. Dikkatli ol derim ben.”dediğinde Volkan kaşlarını çattı ve “Neden mutluluğumun içine sıçıyorsun?”diye tersledi.

Ali “Çünkü mutluluk gelip geçici bir şey seni moron! O kız tekin ayakkabı değil.”

“Sen de değilsin!”

Hepsi birden dönüp Bade’ye baktığında Ali “Anlamadım?”dedi.

Bade, başını sallayıp yaslandığı yerden doğrulduğunda “Ayşegül’e kötü davranıyorsun. Geçen sabah arka bahçede ona nasıl davrandığını gördüm” dediğinde Ali “Sen beni mi izliyorsun?”diye sordu.

Bade “Göze batmayacak kadar öndesin” dediğinde Ali güldü ve “Ne yaptığım seni hiç ilgilendirmez.”dedi.

Bade “Ben sadece fikrimi söyledim.”

Ali “Fikrin sana kalsın!”diye bağırdığında Bade ellerini sıraya vurdu ve “Bana sesini yükseltme! Sen bana bağıramazsın! Ben Ayşegül değilim! Serap’ı ne kadar tanıyorsun? Ya da Ayşegül seni ne kadar tanıyor? Sana bir şey söyleyeyim mi bay kendini beğenmiş,eğer o kızı üzecek olursan Serap Volkan’ı değil seni üzer! Beni anladın mı?”dedi ve yeniden gözlerini kapadı. Ali,sinirden şok olmuş bir halde gözleri kapalı bir halde Bade’ye bakarken “Canınız cehenneme”dedi ve sınıftan çıktı.

Cüneyt ve Oğuz Han, peşinden giderken Volkan Bade’ye baktı ve “Şu ani çıkışların yok mu? Bir gün beni kalpten götüreceksin.”dedi.

Bade “Serap’ı seviyor musun?”

Volkan “Yani, elbette. Neden sordun?”

Bade “Gelip iki sonra senden ayrılmak istediğini söylese ona ne yapardın?”

Volkan “Bilmiyorum. Neden bırakmak istesin ki?” diye sorduğunda Bade gözlerini sımsıkı yumdu ve sustu. Onları duymuştu. Kendi aralarında konuşurken onları duymuştu. Eliyle “Bakma sen bana.”dedi ve “Ders yok mu?”diye söylendi. Özkan, gözlerini ondan ayırmadan ona bakarken Volkan gülümseyerek yaprakları kopmuş kuru ağaçlara bakıyordu.

Birkaç hafta sonra o da aynen o ağaçlar gibi olacaktı. Kuru ve cılız. Mutsuzluk soğuk gibi iliklerine yerleşecek ve acı acımasız bir avcı gibi, mutluluğa dair ne varsa yok edip gidecekti.

*******

Genç kız, öğretmeninden izin alarak lavaboya gitmiş ve oyalanmadan sınıfının yolunu tutmuştu. Elindeki peçeteyi katlayıp cebine koyacakken bir çift güçlü kol tarafından boş olan sınıfa sokulduğunda korku içinde atmış olduğu çığlığı bir el tarafından engelledi. Sertçe duvara yapıştırılıp acı içinde gözlerini yumup yavaş yavaş açtığında karşısında öfkeden hızlı hızlı nefes alıp veren genç adamı gördü.

Ondan o kadar korkmuştu ki,bacakları titremeye başlamış ve kalbi göğüs kafesinden çıkmak ister gibi atmaya başlamıştı. Ali,usulca elini kızın ağzından çekip iki elini de kızın iki yanına koyup duvarla arasına koyduğunda gözlerinin içine baktı ve “Anıl ile aranda ne var?”diye sordu.

Ayşegül,yutkunarak “Hiç… hiçbir şey yok.”diye söylendiğinde tir tir titriyordu. Bir elini yumruk yapıp duvara vuran Ali “Bana yalan söyleme!”diye bağırdığında genç kızın nefesi kesildi ve korkudan titreyen sesi ile “Ye..yemin ederim. Hiçbir şey yok.”dedi.

Öfkeden ve kandırılmaktan dolayı koyulaşan gözleri kızın gözlerini delip geçerken elleri bir hayvanın pençesi misali kızın ince uzun yüzüne kavradı ve canını acıtacak şekilde sıkarak “Öyleyse seni neden öptü? Ha,neden öptü?”diye sordu.

Astımı vardı Ayşegül’ün. Korku iliklerine o kadar yerleşmişti ki nefes alamıyordu. Birkaç defa öksürerek kızgın bir boğa gibi kendisine bakmakta olan adama baktığında “Yemin ediyorum”diye fısıldadı. Gözleri dolup,gözyaşları birer birer gözlerinden akıp Ali’nin ellerine süzülmeye başladığında genç adam sanki o siyah balonun içinden çıkıyormuş gibi hissetti kendisini. Taş zeminden kalkarak kuş tüyleri ile dolu olan bir yatağa düşmüş gibi hissederken kendisini Ayşegül ağladığını çok sonra fark etti. Kız,nefes alamadığı için morarmaya başlamış deli gibi titriyordu.

Ona ne oluyordu böyle? Niye bu kadar sinirlenmişti ki? Elini çekip kızdan uzaklaştığında Ayşegül olduğu yere yığıldı ve cebinden çıkardığı nefes açıcıyı hemen ağzına sıktı. Deli gibi titriyor ve ağlamaya devam ediyordu. İnce gözlüklerini gözünden çıkarıp gözlerini ovuşturduğunda “Anıl ile aramda bir şey yok.
Yemin ederim” diye söylendi yeniden.

Ali, neredeyse ağlayacaktı. Kendisini tanıyamıyordu. Bu kızın kendisine yapmış olduğu şeyleri anlayamıyordu. Ayşegül, büyük bir öksürükle öksürüp boğazını temizlediğinde dizlerini kırıp yere eğildi genç adam. Kaşlarını çatmış ona bakarken Ayşegül “Niye umurunda ki sanki? Beni sevmiyorsun bile. Hoşlanmıyorsun ki? Benden kim hoşlanır ki” diye fısıldadı.

Eli havaya kalkıp kıza doğru uzandığında bir asma köprünün üzerinden geçiyor gibiydi genç adam. Ya ona uzanacak ya da aşağıya düşüp yok olacaktı. Hangisi canını daha çok yakıyordu? Gözlerini sinirle kapatıp başını salladı ve kızın çenesinden tutarak onu hoyrat bir şekilde kendisine çekti. Ayşegül, korkmaya devam ederek Ali’nin gözlerinin içine baktığında “Canımı yakıyorsun” diye fısıldadı.

Ali, uzanıp kızın gözlerinin içine baktığında “İzin ver iyileştireyim” diye fısıldadı. Sanki konuşan kendisi değildi. Sanki o dudaklara uzanan ve onları dudaklarının arasına alan büyük bir istekle öpen kendisi değildi. Genç kızın kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlayıp elleri göğsüne kaydığında bile kim olduğunu bilmiyordu. O asma köprünün üzerinde duruyor ve şimdi düşmekten korkmuyordu.  Ama bu bile engel olmayacaktı onun canını yakmasına… Ne diyordu Can Yücel “çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de, kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.”

-bölüm sonu-

SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin