19. Bölüm

137 27 0
                                    

-19.bölüm-

Koşuyor… Koşuyor ve koşuyordu… Ciğerlerindeki havayı yok edene kadar koşuyordu genç adam… Sonunda durup kendisine baktığında güçlükle nefes alabiliyordu… Yalpalayarak ama daha çok sürünerek merdivenlerden yukarıya çıktığında, erkekler tuvaletine girdi ve musluğu açıp başını suyun altına soktu. Buz gibi su, başından aşağı akarken tüm hücreleri donuyor ve parçalara ayrılarak yeniden hayata dönüyordu.

Ne yapmıştı? Nasıl öpmüştü onu? Kızgınlık ve bilinmezlik arsız bir avcı gibi ruhunu avlarken düşünmek içinden çıkılmaz bir neden doğuruyordu aklının en ücra köşelerinde… Başı aşağıda elleri lavabonun iki yanına dayanmış bir halde hızlı hızlı nefes alıp verirken çatık olan kaşları aklına gelen düşünce ve görüntülerle daha da çatılıyordu. Onu öpmemeliydi! Onu öpmemeliydi. Ama buna engel olamamıştı… O tellerin ve gözlüklerinin ardında gördüğü kızdan o kadar etkilenmişti ki kendisini ona doğru çekilirken bulmuştu… Kalbinin atışlarını hala hissedebiliyordu…

Onu öpmek bir nehir kenarında oturup gökyüzünden geçen bulutları izlemek gibi hissettirmişti kendisine… Huzur dolu…

Hayır! Hayır!

Aklı bu saçma sapan düşüncelerle uğraşmaması gerektiğini söylerken başını kaldırıp aynadaki aksine baktı ama arkasındaki görüntüyü gördüğünde yüzü tiksinti dolu bir biçime dönüştü. Tıslayarak yüzünü kendisine bakmakta olan gözlere çevirdiğinde öfkesine hâkim olmaya çalışıyordu.

Dümdüz bir ifade ile kendisine bakmakta olan Anıl, kaşlarını kaldırıp onun önünden geçtiğinde açık olan musluğun altına ellerini sokup yıkamaya ve perçemleri yüzüne düşen uzun saçlarını düzeltmeye koyuldu. Bir yandan da Ali’yi izliyordu.

Ali, ona dönerek öfkeli gözlerle bakmayı sürdürdüğünde “Bir sorunun mu var?”diye sordu genç adam. Ali hırlamaya benzer sesler çıkararak “Sorunum sensin!”diye cevap verdiğinde genç adam saçlarını düzeltmeyi bıraktı ve içini çekerek Ali’ye döndü. Bir elini onun omzuna koyan Anıl, gülümseyerek “Sınıfına gir çocuk!”dedi. Gülümsüyordu ancak çoktan sinirlenmeye başlamıştı bile. Soğuk öfkesi yavaş yavaş gün yüzüne çıkarken Ali, yapması gereken en son şeyi yaptı ve ona vurdu. Başı yana düşen Anıl doğrulup Ali’ye baktığında aynı soğukkanlılıkla gülümsüyordu.

Ali tahrik olmuş bir tavırla ona bakarken genç adam hiçbir şey yapmadan, öylece kendisine öfke ile bakan adama bakıyordu. Aklından iki şey geçiyordu sadece. Ya ona vuracak ya da az önceki davranışı umursamayıp yoluna devam edecekti. Ali iki yakasına yapışıp ateş saçan gözleri ve zehirli diliyle kendisine saldırdığında da aynı soğukkanlılığını sürdürmeye devam ediyordu genç adam.

“Lan Anko, gitmiyor muyuz oğlum?”

İçeri giren Doruk olduğu yerde donakaldığında Ali gözlerini ayırmadan Anıla bakmayı sürdürüyordu. Anıl ise gülümseyerek Ali’ye bakıyor ve parmaklarını çıtlatıyordu. Doruk, kanı çekilmiş bir halde tuvaletten çıktığında kapıda kendisini beklemekte olan Poyraz’a baktı. Poyraz, Doruk’un yüzünün sapsarı olduğunu gördüğünde kaşlarını çattı ve “Ne? Ne oldu?”diye sordu.

Doruk, yüzünü buruşturup eliyle dağınık olan saçlarını karıştırdığında “Anıl, Ali ile içeride” dedi.

Poyraz “O zaman ne yapıyoruz?”diye sorduğunda Doruk “Topukluyoruz ağabey.”dedi.

İkisi de Anıl’ın öfkesinin nasıl olduğunu iyi bilirdi. Ve böyle durumlarda yapılacak en akıllı şey arkalarına bile bakmadan kaçmaktı. Anıl, bir buz dağı gibi soğuk ama bir o kadar da sıcaktı. Önce yavaş yavaş üşütür sonra volkan olup karşısındakini yok edene kadar yakar küle çevirirdi.

Ali,onu sarsıp “Ayşe’den uzak duracaksın!”diye bağırdığında Anıl buz gibi elleri ile ateşler içinde yanmakta olan Alinin ellerini tutup geri çekti ve “Bana kim engel olacak? Sen mi? bak beyinsiz seninle bir anlaşma yapalım.”dediğinde Ali “Cehennemin dibine kadar yolun var!”dediğinde Anıl Ali’nin bileğini büküp boşta kalan eliyle genç adamın kasıklarını sıktı ve Ali’nin gözbebekleri nokta halini alıncaya dek sıkmaya devam etti.

Genç adam acı içinde inlemeye başladığında Anıl, ifadesiz bir yüzle genç adamın kulağına doğru yaklaştı ve “eğer o kızı üzüp, ağlatacak olursan,elimle tuttuğum bu şeyi keser eline veririm Cin Ali. Beni anladın mı?”dedi.

Ali,yutkunarak başını salladığında Anıl genç adamı serbest bıraktı ve arkasını dönüp ellerini yıkadı. Kağıt havlulardan biraz alıp elini kuruladığında çöp kutusuna attı ve “İyi dersler”diyerek gülümseyen bir yüzle tuvaletten çıktı. Kapıyı açıp,koridora çıktığında okulun başında Poyraz ile kavga eden Emre ile burun buruna geldiler. Emre’ye tek kaşını kaldırarak baktığında genç adam “Poyraz,senin içeride kavga ettiğini söyleyince girip girmeme konusunda kararsız kaldım”dedi.

Anıl,gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Emre’ye baktı. Aralarında ne yaşanırsa yaşansın onlar arkadaştı. Elini,Emre’nin omzuna koyup koridorda yürümeye başladıklarında Anıl “Çömezler işte. Hepimiz onlar gibi değil miydik iki sene önce?”dediğinde Emre güldü ve “Sen değildin. Sen hep,uslu ve sessizdin.”dedi.

Anıl başını sallayarak onu onayladığını belli edercesine güldüğünde dudaklarını büzdü ve “Huyum kurusun” dedi. Merdivenlerin başında kendisini beklemekte olan kardeşlerini gördüğündeyse “Ödlek tavuklar” diye dalga geçen Anıl’a ilk sarılan Poyraz olmuştu.

Genç adam gülümseyerek “Dostum, eğer içeriye girmiş olsaydık emin ol bu Amerika’nın Irak’ı bombalaması gibi olurdu.”dedi.

Anıl “Haklı olmandan nefret ediyorum.”dediğinde kaşlarını çatmış kendisine bakmakta olan Doruk’a baktı ve “Korktun mu lan?”diye sordu.

Doruk, ellerini havaya kaldırarak dilini çıkardığında Anıl, Emre’ye döndü ve “Gelsene, çay içelim” dedi.

Poyraz, tek kaşını kaldırarak Emre’ye bakmayı sürdürdüğünde homurdanmaya benzeyen sesler çıkardı ve sonunda pes ederek “Bence de.”dedi.

Merdivenden inecekleri sırada Ali’yi gören Doruk, Anıl’a bakarak “Allah belanı vermesin emi Anıl öküzü! Bana o şekilde saldıracak olursan, sana yemin ediyorum seni mahvederim!”diye tısladı. Anıl, kahkaha atarak merdivenden aşağı indiğinde Doruk söylenmeye devam ediyordu.

Doruk “Geri zekalı! Erkeklik düşmanı! Pis sapık! Hem sinsi hem vahşi! Beyinsiz! Mal!”

Poyraz gülerek “Doruk yeter.”dedi.

Doruk “Korkuyorum oğlum ben bundan. Hayır, bazen aynı odada uyuyoruz falan, Allah korusun can güvenliğimiz yok lan.”dediğinde kantine girdiler ve cam kenarında bir masaya oturarak Anıl’ın önlerine koyduğu çaylardan içmeye başladılar. Emre “Bence birinci sınıflarla çok uğraşmayın. Biz zaten neler yaptıklarını biliyoruz.”dediğinde Anıl “Öyleyse beni Ali ile ilgili bilgilendirirsin değil mi?”diye sordu.

Emre “Olur” dediğinde üst kattan bir çığlık geldi ve Doruk’un içmekte olduğu çay üzerine döküldü. Sıcak çayla yanan genç adam sesi duyduğunda kaşlarını çattı ve “Ne oluyoruz lan bugün?!”diyerek oturduğu yerden kalktı ve koşarak merdivenlere yöneldi.

Poyraz “Bade’nin sesi bu.”dediğinde Anıl dudaklarını ısırdı ve küp şekeri ağzına atarak çayından bir
yudum alıp Poyraz’ın peşinden gitti.

***********

-BADE-

Lavabodan çıkmış, sınıfa gidiyordum. Ne yediğimi tam olarak bilmiyordum ama midemi çok kötü bozmuştum. Bütün vücudum hissiz bir şekilde oradan oraya savrulurken birinci sınıfların kahkahalarının gittikçe arttığını ve kendi aralarında eğlendiklerini duyabiliyordum. Koridorun sonunda olan sınıfıma doğru yürürken iki karşılıklı sınıfın öğrencilerinden birkaçı öne çıkıp bana baktılar ve kahkahalarla gülmeye başlayarak yüzüme soğuk bir şey fırlattılar. Gözlerimi sımsıkı yumup acı içinde başımı yere eğdiğimde ellerimde yanmakta olan gözlerimi sildim ve gözlerimi aralamaya çalıştığımda ellerimdeki lekeleri gördüm.

Yer ayaklarımın altında öyle bir sallanmaya başladı ki,sanki oradaydım. Çölün ortasına geri dönmüş gibiydim. Kan her yerdeydi. Zihnimin gerisinde yer alan ne varsa birer birer gün yüzüne çıkarken hatırlayabildiğim tek şeyi yaptım ve çığlık atmaya başladım deli gibi. Korku,arsız bir avcı gibi gelip iki eliyle kalbimi sıkarken nefesim daralıyordu. Gözlerim yanıyor,boğazlarım acıyordu. Biri beni öldürüyordu ve bunu yapanın kim olduğunu bulamıyordum.

“Ahhhhhhh!”

Hıçkırıklarım çığlığa,çığlıklarım birer haykırışa dönüştüğünde soğukluktan çıkıp sıcak bir tarafa çekildiğimi hissettim. Deli gibi titreyen bedenim havalanıp kucağa alındığında buz tutan parmak uçlarımı ağzımın içine sokmuş ısıtmaya çalışıyordum,emmediğimi düşünmeye çalışarak.

Sesler giderek yükseldiğinde elimin altında atmakta olan kalbin ritmine takıldım. İçimdeki korku ve göz yaşı,hissettiğim atımla birlikte yok olup giderken,başımı sert bir yere yaslayıp yüzümü sakladım. Beni tutanın,gerim gerim gerildiğini hissedebiliyordum. İçli içli ağlamaya devam edip, seslerden uzaklaştığımda bir kapı kapanıverdi ardımdan.

Geride ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Hiçliğin ortasında durmuş varlığımı bulmaya çalışıyordum.

****
Poyraz ve Anıl,kahkahalarla gülen çocukları teker teker sınıfa sokup bir güzel patakladıklarında Özkan ve Volkan da peşlerinden gelmişti. Oğuz han elindeki tuz kağıdını Özkan’a attığında adının Egemen olduğunu söyleyen çocuğun gırtlağına yapışıp onu duvara mıhladı ve Volkan’ın gelip genç adamın burnundan tutması ile genç adamın boğazından aşağıya tuzu boşaltması bir oldu.

Poyraz ve Anıl, şok olmuş bir halde Özkan ve Volkan’a bakarken Özkan acı içinde öksürmekte olan Egemen’e baktı ve ardından Poyraza dönerek “Acı sadece fiziksel değildir.”diyip sınıftan çıktı.
Volkan ve Oğuz han, saygıyla başlarını eğip Özkan’ın peşinden gittiğinde Bade, lavabonun üzerine oturtulmuş Doruk tarafından temizleniyordu.

“Ağlama artık.”diyen genç adama bakan genç kız “Gözlerim yanıyor.”dedi içini çekerek.

Doruk, suyun sıcak tarafını açıp kızın ellerini yıkamak istediğinde Bade kaşlarını çatıp parmaklarını ağzına soktu ve suyun kendisine temas etmesinden kaçındı. Doruk,kızın kravatını ve süveterini başından çekip çıkarttığında kendi gömleğini üzerine geçirdi ve kravatı kızın uzun saçlarına bağlayarak ona baktı.

Sıcacık elleri ile kızın korkudan buz tutmuş ellerine uzandığında Bade kırpıştırarak gözlerini araladı ve Doruk’un parmakları ile oynamasını izledi.

“N-ne yapıyorsun?”diye sorduğunda Doruk yüzü asık bir halde “Parmaklarını ısıtmaya çalışıyorum. Sen neden emiyorsun parmaklarını?”diye sordu.

Bade omuz silkti. Bunu neden yaptığını hatırlamıyordu.

“İçgüdüsel.”dedi.

Doruk, başını sallayıp kızın mavi gözlerine baktı bir süre. Kendisine geldiğinde “Eve gidebilmen için Erol hoca’dan izin kâğıdı alacağım.”dedi.

Bade “Gerek yok. İnsanlar ilk defa benimle uğraşmıyor.”dediğinde Doruk “O beyinsizlerin seninle uğraşmalarının tek sebebi benim kızıl! Sen değilsin.”dediğinde Bade “Ne demek bu?”diye sordu.

Bu sefer omuz silken Doruk’tu. Sol elini ellerinin arasına alıp ovalamaya başladığında Bade, boşta kalan eli ile kıpkırmızı olan gözlerini ovaladı. Doruk,onun bu haline bakarak gülümsediğinde küçük bir kız çocuğu gibi göründüğünü düşündü.

Kızın diğer elini de alıp ellerinin arasına hapsettiğinde göz göze geldiler. Bade “Neden bana öyle bakıyorsun?”diye sorduğunda Doruk “Sende bana tanıdık gelen bir şey var da ondan.”dedi.

Bade “Bende mi? olabilir.”dediğinde Doruk uzanıp kızın alnından öptü ve “Daha önce hiç seni öyle korkarken görmedim. Sanki,ruhun bedeninden çıkıp gidecekmiş gibiydi.”dediğinde Badenin gözleri yeniden doldu. Doruk “ağlaman için söylemedim. Hemen açma muslukları”dediğinde Bade “Bazen kendimi boşlukta hissediyorum. Bana kalsa asla insanlarla aynı ortamda bulunmam.”dedi.

Doruk,niye bilmiyordu bu düşüncesinden hoşlanmamıştı kızın. Resitalden beri Derin ile ilgili bir şeyler olduğunu biliyordu ve ne olursa olsun öğrenmeye kararlıydı. Kızın ellerini bırakıp,belinden tuttuğunda onu aşağıya indirdi ve burun buruna gelerek “Derin gitti mi?”diye sordu.

Bade,huzursuzca yerinde kıpırdandığında “Evet,gittiler.”dedi fısıltı ile Doruk “İyi o halde.”diyerek kızı kolunun altına aldığında atleti ile lavabodan dışarı çıktılar ve idareye doğru yürümeye başladılar.

Kızların,telefonunda çalan şarkıya eşlik eden Bade’ye bakan Doruk genç kızın “Justin Timberlake’in ‘Cry me a river’ şarkısını seviyorum”demesine güldü.

Bade “Ne oldu ki şimdi?”dediğinde Doruk “Bence senin Justin Dümbelek’i sevmenin tek sebebi çocuğun vücut dili.”demesi üzerine Bade kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü.

Bade “Onun soy adı Timberlake! Dümbelek değil!”

Doruk “Benim için öyle!”

Bade “Timberlake!”

Doruk “Dümbelek!”

Bade “Timberlake!”

Doruk “Dümbelek işte kızım! Ne diye üsteliyorsun!”

Bade “Gıcık ya!”diyerek adımlarını hızlandırdığında genç kız idareye girdi. Peşinden içeri giren Doruk, Erol Hoca ile konuşup izin kağıdını aldığında ,kızın eşyalarını almak için yukarı çıktı. Özkan’dan Badenin eşyalarını alıp sınıftan çıktığında Bade’ye bunu yapanların sınıfına girip kapıyı yavaşça kapattı.

Herkes sus pus olmuş bir halde olmuş kendisine bakarken genç adam, tahtanın yanındaki tebeşiri eline alıp,tahtaya büyük isimlerle ismini yazdı ve elinde kırmış olduğu tebeşirleri sallayarak konuşmaya başladı.

“Bu isme iyi bakın sizi balık hafızalılar! Eğer bunu unutacak olursanız asrın hatasını yapmış olursunuz! Bir daha, eğer bir daha,benim görüştüğüm,konuştuğum insanlara ya da daha açık söyleyeyim seni kıl kuyruk!”dedi tebeşiri Egemen’e fırlatarak “Bade’yle uğraşacak olursanız sizi testislerinizden potaya asar,kum torbası olarak kullanırım! Beni anladınız mı?!”diye bağırdığında gözlerini iri iri açtı ve avucundaki tebeşirleri yere atıp ayağı ile ezip sınıftan çıkıp gitti. Arkasında öfkeli gözlerle kendisine bakan birini bıraktığının bilincindeydi.

İdareye gelip, Bade’nin eşyalarını verdiğinde bahçeye çıktılar ve gelen taksiye kızı bindirerek şoföre numarasını verdi ve “Eve bıraktığın zaman beni bir ara kaptan. Tamam, mı?”diye tembihledi ve kıza dönerek “Yatağın içine gir ve uyu. Akşama görüşürüz.”dedi kapıyı kapatıp arabanın uzaklaşmasını izlerken.

-bölüm sonu-

SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin