-45.bölüm-
Beklemek…
En nefret edilen hislerin başında gelirdi şüphesiz. Volkan,hastaneden içeriye adımını attığından beridir yoğun bakım ünitesinden bir an olsun ayrılmamıştı. Serap’ın annesi ile en sonunda kavga etmiş ve birbirlerine girecekken babaları tarafından ayrılmıştı. Sevim,onu sakinleştirmek için ne kadar dil döktüyse de Volkan bir türlü kendisine gelememişti. Dudaklarını dişleyip ellerini yumruk yapmaktan dolayı bütün bedeni gerim gerim gerilmişti. Doktor,sabaha normal odaya alınacağını söyleyip yanından ayrıldıklarından beri gözlerini dikmiş öylece solgun bir şekilde yatakta yatmakta olan Serap’a bakıyordu cam kapının gerisinden.
“İyi olacak”
Özkan’ın sesini duyması ile başını çevirmeden bakmayı sürdürdü genç adam. Gözleri dolu dolu olmuştu. “Bu hale nasıl geldik?” diye sorduğunda Özkan “Senin bir suçun yok.” dedi. Volkan,gözlerini kapatıp nefesini dışarı üfledi ve başını ileri geri sallayarak “Peki kimin suçu?” diye sordu.
Özkan “Kader…” diye başlamıştı ki Volkan’ın gerilmeye başladığını hissedip sustu ve “Hayat” dedi.
Volkan “Ne?”
Omuz silken Özkan “Hayat işte. Annem nasıl öldüyse,her gün insanların başına nasıl iş geliyorsa bu da onun gibi. Biz insanız Volkan dertlerimiz olacak ve bunlar olurken eften püften şeyler olmasını bekleyemezsin. İyi yanından bakmaya çalış” dediğinde Volkan “Bunun iyi bir yanı mı var?” diye sordu sinirle.
Özkan “en azından yaşıyor” dedi. Dişlerini sıkan Volkan,Özkan’ın ne demek istediğini anlayınca “Özür dilerim ben öyle demek istemedim” dedi birden. Gülümseyerek arkadaşına dönen Özkan “Saçmalama. İkimizde aslında öyle demek istemedik. Sadece bazen hayatın bize hazırladığı sürprizleri bilemiyoruz. Bu da onlardan biri. Saygı duymak ve kabullenmek zorundayız” dedi yeniden önüne dönüp Serap’a bakarken.
“Onun öyle hareketsiz olduğunu görmek hiçte inandırıcı değil” diyen Ali’ye döndüklerinde Volkan kaşlarını çattı ve “Kavga etmişsin” dedi. Başını sallayan Ali Volkan’ın “Neden?” diyen sorusuna omuz silkmekle yetindi.
Özkan “Nasıl gitti?” diye sorduğunda Ali “Tam bir rezillikti. İnsan neden sapık şeylerle uğraşır ki? Satanizm ne ayrıca?” diye söylendi. Gördüğü şeyler hiçte hoşuna gitmemişti bu yüzden yeniden hatırlayıp irkildi. Özkan “Sen iyi misin?” diye sorduğunda Ali şakayla karışık “Vampirle görüşme filmini bu salaklarla çekebilirlerdi. Polisler kavga ettiğimiz eve gidip bazı çekilmiş video görüntüleri ele geçirdiler. İnan bana hiçte iç açıcı şeyler değildi.” Dedi.
Volkan, konuya çok hâkim değildi. O yüzden pek soru sormadı ama Özkan Ali’ye bakıp “Her şey yolunda mı peki?” diye sordu.
Ali, bir eliyle ensesini ovuşturup camın gerisinde yatmakta olan kıza baktı ve iç geçirip “Bade’ye zarar verebilmek için uyuşturucu vermişler. Doktorlar kanını temizliyorlardı ben çıkarken. Ama Doruk… Daha önce böyle bir şey gördüğümü hatırlamıyorum. Ben kendimi canavar olarak bilirdim ama adam resmen içinden bir deccal çıkardı. O kadar öfkeliydi ki Egemen’in kafasını cama sokup çıkardı yetmedi camdan aşağıya attı” dedi.
Özkan “Niye şaşırmadım acaba?” diye sorarak gözlerini devirirken Ali “Sanırım Bade’yi seviyor. Bunu nasıl saklıyor bilmiyorum ama orada gördüğüm Doruk okuldakinden çok farklıydı. Yani Poyraz gibi biri bile ona yaklaşmak istemedi düşün. Eline aldığı demir sopayla son model bir arabayı parçaladı” dediğinde Volkan “Hım” dedi.
Ali, ağrıyan başını ovalayarak saatine baktığında “Sabah olmak üzere” dedi. Özkan “Sen eve git. Dinlen ve okula git. Hepimizin burada olmasına gerek yok” dediğinde Ali “Salak mısın ne boksun sen ya? Elbette hepimizin burada olması gerek. Ebu Bekir, Didem’in yanında. Serap, burada. Daha okula gidip Ayşegül’ü alacağım ve onu buraya getireceğim. Diğer kızların gelip gelmeyeceğini bilmiyorum ve sen bana kalkmış eve gidip dinlenmemi mi söylüyorsun?” diye sordu.
Özkan “Ali…” diye başlamıştı ki genç adam ellerini havaya kaldırıp ona baktı ve “Önce gidip yaralarıma baktırmam gerek” dedi.
Volkan ve Özkan aynı anda kendisine dönüp “Yaralı mısın?” diye sorduğunda genç adam gömleğini kaldırıp karnını gösterdi. İki kesik yan yana durmuş kan akıtıyordu. Özkan “Seni moron! Aklından ne geçiyordu!” diyerek onun kafasına vurduğunda Ali önünde dolaşmakta olan sarı benekleri kovalamaya çalıştı.
“Sanırım ben âşık oldum” diye söylenirken Volkan “Bir de bana sor” dedi.
“Gerçekten mi? Siz iki geri zekâlı burada durup ne kadar âşık olduğunuzdan mı bahsedeceksiniz?” diyerek yere devrilmekte olan Ali’nin beline sarıldığında dişlerini sıktı ve Volkan’a bakarak “Yardım et” diye bağırdı. Volkan, Ali’nin diğer koluna girip onu omzuna alırken Özkan ile birlikte acile doğru sürüklemeye başladılar. Hemşireler onu çekip alırken perdeyle etraflarını kapattılar. Özkan “Bu ne ya!” diyerek eline bulaşan kanı üzerine sildiğinde Volkan “Aynen” diye mırıldandı.
*****
Didem, kendisine geldiğinde bütün herkes yanı başındaydı. Camdan içeriye süzülen hafif kızıllık gözlerini kamaştırırken iç geçirip elini tutmakta olan annesine baktı ve “Neden ağlıyorsun?” diye sordu. Sesini çıkarmadan gözyaşlarını kızının ellerine akıtan genç kadın uzanıp Didem’in yüzünü sevdi ve “İyi misin?” diye sordu.
Didem “Pek değil. Bacağım çok ağrıyor” dediğinde Duygu “Merak etme. İlaçlarını almaya başladığın zaman ağrın falan kalmayacak” dedi. Didem, başını sallayıp babasına döndüğünde “Hey…” diye fısıldadı. Kubat Bey, onun yanına oturup bir eliyle elini tuttuğunda diğeriyle başını sevdi ve “Daha iyi olacaksın” diye fısıldadı. Didem, gülümsemeye çalıştı ve “Evet, artık basketbol oynamayacağım göz önüne alınırsa saksıda ki bitkiden bir farkım yok” dedi. O anda gözlerine dolan yaşla dudaklarını ısırdı ve babasının bir şey demesine izin vermeden hıçkırarak ağlamaya başladı.
Ablası ve babası ona doğru uzanıp saçlarını severken genç kız tek eliyle yüzünü kapatıp gözyaşlarını saklamaya çalıştı. Dudaklarını bükmüş belki de bu hayatta yapmayı en çok sevdiği şeyden mahrum bırakıldığı için içli bir şekilde ağlıyordu. Kubat Bey “Didem…” diyerek kızının ıslak yanaklarını öptüğünde genç kız “Özür dilerim” dedi ona bakarak.
“Fark etmedim nasıl olduğunu. Sadece havaya sıçramıştım ve… Ve sonra…” dedi ama ağlamaktan devamını getiremedi. Suçu olmadığını biliyordu ama babasına verdiği söz yüzünden kendisini ona karşı mahcup ve suçlu hissediyordu. Kubat Bey’in yanaklarına doğru süzülen gözyaşlarını gördüğünde “Ağlama” diye fısıldayan Didem, babasının “Aslında tüm bu olanlar benim suçum. Seni okuldan almamalıydım” dediğini duydu zar zor. Ağlamaktan dolayı başı ağrımaya başlamış ve kulakları uğuldamıştı. Hayır, anlamında başını iki yana sallayıp gülümsedi ve “Senin bir suçun yok. Eğer varsa bende suçluyum o zaman.” dedi ve babasının elini öperek “O okula gitmek istemiyorum ama…” diye mırıldandı gözlerini kaçırarak.
“Eski okuluna geri gönderirsem beni affedebilecek misin yani?” diye soran babasına yaklaşan genç kız “Sen kötü bir şey yapmadın baba. Sakın ağlama tamam mı? ben bir şekilde kendime uğraşacak yeni bir şeyler bulurum” dediğinde kapının yanında duvara yaslanmış olan Ebu Bekir “Evet,mesela Beden öğretmeni olabilir ve öğrencilerine basketbol öğretebilir” dedi.
Didem, o konuşana dek onun varlığını fark etmemişti bile. Burnunu çekip Ebu Bekir’e bakan genç kız başını salladı ve “Evet, sanırım böyle bir şeyi yapabilirim. Test çözmeye başlamam gerek” dedi gözlerini Ebu Bekir’in gözlerinden ayırmadan. Babası, gülümseyerek ona bakarken Duygu kardeşiyle Ebu Bekir’in arasındaki bakışmayı görüp boğazını temizledi ve annesi ile babasına bakarak “Biz biraz dışarı çıkalım” dedi.
Didem, ablasına dönüp baktığında “Aslında eve gitseniz de olur. Ben iyiyim” dedi. Annesi itiraz etmek için ağzını açtığı sırada Didem başını eğip ona baktı ve “İlaçlar yüzünden uyuyacağım eminim. Başımda beklemenize gerek yok” diyerek annesinin yanağından öptüğünde genç kadın kızına bakıp başını salladı ve “Dikkatli ol bebeğim” diyerek alnından öpüp ayağa kalktı. Babası da aynı şekilde onu yanağından ve alnından öperken Duygu kızın omuzlarını sıkıp bıraktı ve ailesinin kapıdan çıkıp gitmesiyle Ebu’nun önünde durdu.
“Onu sana emanet ediyorum. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi?” diye sordu ağlamaktan şişmiş gözlerine aldırış etmeyip tek kaşını havaya kaldırırken. Başını sallayan Ebu Bekir, onun gidişini izleyip yaslandığı yerde bir müddet daha durduğunda gözlerini kapatıp derin bir nefes alıp verdi. Yeniden gözlerini açtığında Didem’in kendisine baktığını görüp, yaslanmış olduğu yerden doğrularak kızın yanına doğru yürüdü. Elleri ceplerinde, sıkıntıyla “Biliyorsun, sen orada öyle yatarken çok korktum” diye söylenirken Didem başını kaldırıp ona daha dikkatli bakmaya başladı. Başını yastıklara koyup Ebu’nun yanına oturuşunu izlediğinde başını salladı.
Genç adam, gülümseyerek bir elini kızın yanağına koyduğunda gözünden bir damla yaş aktı ister istemez. Gerçekten çok korkmuştu. Ona karşı hissettiklerini sadece bir hoşlantıdan ibaret olduğunu düşünüyordu ama şimdi o kadar yanıldığını hissediyordu ki bunu nasıl anlatacağını bilmiyordu. Didem “Ben iyiyim” diyerek yanağını genç adamın avuç içine bastırdı. Ebu Bekir, ona doğru uzanıp kızı yanağından öptü ve “Buna inanmak istiyorum. Göreceğin tedavi süresi boyunca senin yanında olacağım” dedi.
Didem, başını sallayıp ona bakarken Ebu Bekir “Hadi uyu” dedi gülümseyerek. Öylesine rahatlamıştı ki bunu nasıl dile getireceğini bilmiyordu. Didem, kaşlarını çatmış ona bakarken uyku halinin yeniden geldiğini hissediyordu. Gülümserken, Ebu Bekir “Ne oldu?” diye sordu. Genç kız, onun elinin üzerine dokunup usulca sevdi ardından yutkunarak “Sanırım seni seviyorum” diye mırıldandı başı hafifçe yana doğru düşerken. Ebu Bekir, derin bir nefes alıp içine çekerken elinin üzerindeki ele dokunup usulca öptü ve “Sanırım ben de” diye fısıldadı kızın kısa saçlarının uçlarına dokunarak…
******
Bade,sabah olmasına rağmen hala gözlerini açmamıştı. Öylesine derin uyuyordu ki odanın karşısında ayakta camdan dışarıyı izlemekte olan Doruk onun nefes alışverişlerinden uzun bir müddet uyanmayacağını biliyordu. Hala dünden kalmaydı. Ellerinin ve yüzündeki yaraların hiçbirine dokunulmasına izin vermemişti. Kanlı gömleği bir taraftan yırtılmış aşağı sarkarken sırt tarafı olduğu gibi parçalanmış,büyük dövmesini gösteriyordu. Gözleri yorgunluktan kapanmak istiyordu ama içindeki kor alev onların yanmasını sağlayıp açık kalmasını emrediyordu. Bedenine yaptığı işkencenin farkındaydı ama işkencenin en büyüğünü yatağında kendisinden geçmiş bir halde uyumakta olan kız yapıyordu farkında olmadan. Ne ara ona karşı bir şeyler hissetmişti ki bu hale gelebilmişti? Gözü dönmüştü resmen dün gece…
Aldığı nefesler sıklaşıp bedeninin kasılmasına neden olurken çıplak elleri ile duvara vurdu. Avuç içi acıyıp kaşlarını daha da çok çatarken bu duyguyla nasıl baş edeceğini düşünüyordu. Daha önce hiç sevmemişti ki kimseyi? Gözü herkesteydi,herkeste gözünde. Ama böylesi… Hem kusursuz hissettirip hem de kusurlu hissettiren bir duyguyu daha önce hiç hissetmemişti.
“On yedi yaşındasın” diye söylendi kendisine. Gelip geçici… Ama ne kadar inkar etmeye çalışırsa çalışsın bunun bir faydası olmayacağını biliyordu. Bade,nasıl yapmıştı bilmiyordu ama kendisine yapmış olduğu etten kimliğin içine sızıp o duvarların içine girmeyi başarmıştı. Sinirle arkasını dönüp ona baktığında usulca ona doğru ilerledi. “Kimsin sen?” diyerek uzanıp yatağın dört bir yanına dağılan uzun kızıl saçlara dokundu. Aldığı tek cevap sadece kızın iç çekişi oldu o kadar. Hissettiği öfkeyle irkilerek geri çekildiğinde dün geceyi hatırladı yeniden. Bade,ondan nereye gideceğini saklamış ve söylememişti. Kısacası ona yalan söylemişti ve Doruk ona bunu yapmamasını defalarca tembihlemişken hem de.
Uyanmasını hem istiyor hem de istemiyordu. Uyanırsa ona yapacaklarından korkuyordu ama eğer uyanmazsa da sesini duyamayıp, gözlerine bakamayacaktı. Sadist gibi onun kendisi için ağladığını görmek iyi hissettiriyordu. Ona dokunamayacağını bildiğinden canını yakıp sadece kendisi için acı çekmesinden mutluluk duyuyordu ve tüm bunları hissetmesinin sebebi tuhaf bir şekilde bu kızdı.
Birkaç ay önce durup dururken ortaya çıkan bu kızıl denklem… Hangi sorunun cevabıydı bu böyle? Kalp defterinde hangi işlemin yapıldığını bilmiyordu ki Doruk onu çözebilsindi? Neye toplayıp, neyden çıkaracaktı? Neyin eşiti neyin bölümüydü? Kime eşitti? Kimle çarpacaktı peki? Aklı karışıyor karıştıkça ona daha çok sokulmak ama aynı zamanda ondan kaçmakta istiyordu. Okulun kapısından içeriye girdiği ilk gün hissetmişti derin hüznü. Başını çevirip kısaca ona baktığında onun bile farkında olmadan göz göze gelmişlerdi. Kucağında Nefes varken bir ses kulağına gelip “Bağ…” diye fısıldamıştı sanki. Bade, bağsa onu ona bağlayan kimdi? Doruk, o bağın neresindeydi? Bağlayan mı bağlatan mıydı? Dişlerini sıkıp gözleri dolduğunda aynı hızda uzaklaştı ondan. Varlığı hem onu üzüyor hem de sevindiriyordu ve bu onun belki de ilk defa dengesiz davranmasına neden oluyordu. Doruk,bağı bilirdi. Ailesinin birbirine olan bağını… Kardeşleriyle olan bağını… Nasıl çözeceğini ve davranacağını bilirdi. Birini sevme konusunda tecrübesiz ve korkaktı ve bu onun Bade’den ve Bade’nin ona hissettireceklerinden korkmasına neden oluyordu. Yeniden bakışlarını doğmakta olan güneşin kızıllığına çevirip kaşlarını çattığında hayatının çok öncesinden o küçük kızıl denkleme bağlandığını bilmiyordu. Çözecek olan da oydu… Çözülen olan da…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)
Teen FictionBiz imrenilendik... Parmakla gösterilen ve çoğu zaman nefret edilen ve ettirendik... Biz aileydik... Biz birdik... Birimiz leb diyorsa diğerimiz lebi diyendik... Sorun olduğunda neden diye sormayan hemen geliyorum diyendik... Ağladığında ağlama deme...