32. Bölüm

143 23 0
                                    

-32.BÖLÜM-

Daha önce bu kadar iyi uyuduğumu hatırlamıyordum. Sabah, gözlerimi kendiliğinden açıvermiş ve alarmımdan önce uyanmıştım. Elimle uzanıp çalar saatimin alarmını kapattım ve yeniden yastığıma gömüldüm. Dün olanları düşündükçe ister istemez gülümsüyordum. Volkan ile olanları yarım yamalak hatırlıyordum ama onun beni kucağında taşımasını çok net hatırlıyordum. Ellerimin içi karıncalanmaya başladığında yüzümü yorganın altına çektim. Utanmıştım kendi halimden. Kıkırdayarak yataktan çıkıp, perdeleri sonuna kadar açtım. İstanbul’un havasına dil çıkarırken karşı kaldırımda arabaya yaslanmış bana doğru bakmakta olan çocuğu çok sonra fark edebildim. Kapüşonunun altından bana gülümseyerek bakarken öylece cama yapışıp kalmış hareket edemez hale gelmiştim. Dudaklarım yavaş yavaş seğirmeye başladığında telefonum çalmaya başladı. Hızla gidip yastığımın altında durmakta olan telefonumu elime aldım ve “Alo?”dedim.

“Günaydın” dedi yumuşacık sesiyle. Başımı önüme eğip gülümsedim ve “Sana da günaydın.”dedim. Bir süre öylece telefon kulağımızda sessizce kaldık. Sonunda o gülmeye başladığında “Bir sorun mu var?”dedim. “Cık!”diyerek içini çekti ve “Bir sorun yok” dedi. “Hımm” dedim ve yeniden beklemeye başladım. Telefonun kulaklığını takıp kulaklıkları kulağıma taktım ve diğer yandan hızla giyinip kuşanmaya başladım. Nefes nefese “Ne zamandır oradasın sen?”diye sorduğumda aldığım cevapla şok oldum. Dolabın kapısına saklanıp onun siluetine baktım. Kolunu sıyırıp saatine baktı ve “yaklaşık olarak iki buçuk saattir buradayım” dedi. Birkaç dakika hareketsiz kaldım ve gözlerimi kırpıştırarak “Sen ciddi misin?”diye sordum. Sesini çıkarmadı. Yani ciddiydi. Çantamı alıp odadan dışarı çıktığımda Marco beline sarmış olduğu havlusu ile birlikte kendisine kahve hazırlıyordu. Alelacele önüne geçip iki küçük termobardağı elime aldım ve kapaklarını açıp içlerine kahve doldurmaya başladım. Teyzem, saçı başı dağılmış bir halde odasından çıktığında onu yanaklarından öptüm ve “Akşam görüşürüz” diyerek evden kaçarcasına çıktım. Apartmanın girişine geldiğimde demir kapıyı çekerek açıp dışarı çıktım ve soğuk taşların üzerine oturup ayakkabılarımı bağlamaya başladım. Bu sırada da Volkan yaslanmış olduğu yerden doğrulmuş beni izliyordu. Sonunda ayağa kalkıp çantamı boynumdan geçirerek bardakları elime aldım ve yavaş yavaş yürüyerek onun önünde duruverdim.


İkimizde birbirimize öylece bakıyorduk. Başımı eğip elimdeki bardaklardan birini ona uzattım. Düşünün ben ki Serap, ömrü hayatım boyunca hiçbir şeyimi paylaşmayan insan evladı şimdi kalkmış sabahın bir köründe beni bekleyen bir erkeğe kahve uzatıyordum. Olacak iş mi bu? Siz söylemeden ben söyleyeyim canlarım; âşık oluyorum değil mi?

Gözlerini kısa bir an gözlerimden çekip uzatmış olduğum bardağa dikti ve bir cevap beklercesine bana baktı. İçimi çekerek “Kahve” dedim ve devam ettim “Uzun süredir buradasın. Sıcak bir şeyler iyi gider diye düşündüm” dedim. “Teşekkür ederim” diyerek bardağı elimden aldı ama almadan önce o sıcak ellerini elimin üzerine koymayı da ihmal etmedi. Sonunda yürümeye karar verip yavaş yavaş yürümeye başladığımızda ikimizde önümüze bakıyor arada kahvelerimizden içiyorduk. Kabul edin bu sahne sadece Amerikan dizilerinde olur değil mi? ama hayır, eğer isterseniz siz de yapabilirsiniz… “Dün çok korktum” dedi birden. Bunu dünde söylemişti. Başımı sallayıp içimi çektim ve “Korkmanı gerektirecek bir durum yok ortada.”dedim. Yolun ortasında durup bana baktı ve mantomun şapkasını çıkarıp arkaya attı. Uzun uzun yüzüme ve gözlerime baktıktan sonra bana yaklaşıp alnıma bir öpücük bırakıverdi. Bundan o kadar etkilenmiştim ki bir elimle beline tutunma gereği hissetmiştim. Çenesini başımın üzerine koyup hafifçe boynunu büktüğünde “Seni seviyorum” dedi. Allah’ım yemin ediyorum dizlerimin bağı çözülüyordu. Onu özlediğimden mi bu kadar yoğun hissediyordum yoksa yaptığım aptallıklar yüzünden mi çözemiyordum? Acaba aşk içinde bir çözüm anahtarı var mıdır? Hoşlanmak+ Çıkmak = Sevmek. Yok, yok bu olmaz ya.

“Serap?”

Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım ve gülümsedim. Söyleyemiyordum işte. Bir elimle yüzüne dokunup kaşlarımı çattım ve “Sevme özürlü birinden sevgi dileniyorsun Anka Kuş.”dedim. Gülümseyerek içini çekti ve beni kolunun altına alarak “Anka Kuşu ile güvercinin hikâyesini bilir misin?”diye sordu bunun üzerine. Yüzümü buruşturup “Ne alaka?”dedim. Çenemden tutup beni kendisine çekti ve burnumun üzerine bir öpücük bırakarak “Bundan sonra oyunlar yok değil mi?”diye sordu. Cevaplanmayan bir sürü sorularla üzerime geliyor aklımı karıştırıyordu. Başımı çevirip ileriye baktım ve karşıya geçtikten sonra “Yok.”dedim. Omzuma tutulan elini çekip elimi tuttuğunda “Bundan sonra oyun yok. Arkadan iş çevirmek yok. Kimseye ama kimseye inanmak yok. Beni dinlemeden canımı yakmak yok.”dediğinde “Kıyamam” dedim. Tek kaşını havaya kaldırıp bana baktı. İçimi çekip ofladım ve “Tamam” dedim. Bunun diğer anlamı şuydu artık aramızı bozabilecek tek kişi Ali. Bunu sesli olarak dile getiremese de o da bunun farkındaydı. Kantinde olanlardan sonra ikimizi el ele görecek olması benim hoşuma giderken Volkan’ı rahatsız ediyordu. Elimi elinden çekmek istediğimde birden bana döndü ve “Ne oluyoruz?”diye sordu. Sesi sertti. “Arkadaşlarının bundan hoşlanacaklarını sanmıyorum” dedim. Bakışları yumuşaktı ama o kahverengi gözlerinin ardında bir gerilim sakladığını çok net görebiliyordum. “Sence bu benim umurumda mı?”diye sordu. Omuz silkerek “Benim de değil ama Al…” cümlemi tamamlamama müsaade etmedi. Onun yerine elimi sımsıkı tuttu ve beraber okulun içine girdik. İleriye bakıp “Ali’nin ne düşüneceği umurumda değil. O kendi işine baksın.”dedi bana dönerek “anlaştık mı?”

Huzursuzdu Ali konusunda ama benden bir onay bekliyordu. Eğer dediklerine başımı sallayacak ya da evet diyecek olursam sanki önümüzde kimse duramazmış gibi hissediyordum. Düşünceli bir halde ona bakıp “Tamam” dedim ve okulun içinde merdivenlerden çıkarken “Doruk’a sakın saldırayım deme.”dedim. “O piçten uzak durduğun sürece saldırmam merak etme” dedi. Homurdanarak merdivenleri çıkarken bilmem kaçıncı kez durduk. İnsanlar yanımızdan geçip giderken biz göz gözeydik. “O çocuğun sana dokunmasını istemiyorum. Beni anladın mı? Beni kıskandıracaksan bunu başka yollarla yap. Onunla yan yana olduğunda iş kıskançlıktan çıkıyor çünkü direk onu öldürmek istiyorum” dediğinde duyduğumuz sesle başımızı aynı anda merdivendeki sesin sahibine çevirmiştik.

Doruk, kravatı iki yanına bağlamadan bırakmış saçı başı dağılmış bir halde bize bakarken Poyraz ve Anıl yanımızdan geçerken “Günaydın” demişler ve üst merdivenlerde beklemeye başlamışlardı. Doruk, içini çekip ellerini ceplerine koyarak yukarı yanımıza doğru geldi. Gözleri ellerimize kayıp yeniden bize baktığında “Demek yeniden başladınız ha?”diyerek bakışlarını direkt olarak bana çevirdi ve uzanıp beni yanağımdan öpüverdi. Hafif bir şekilde yutkunup gözlerimi ondan çekip Volkan’ın saldırmak için bekleyen bedenine baktım. Elimi tutan eli giderek sıkılaştığında Doruk “Hodri meydan kuşçuk” deyiverdi ve gülerek merdivenlerden yukarı çıktı. Volkan, “Ara da görüşürüz” diyerek yanımdan ayrılmak istediğinde Poyraz ve Anıl tarafından önü kesildi. Poyraz, başını yana eğmiş Volkan’a bakarken “Sence de ateşli değil mi Anko?”diye söylendi. Anıl, tepkisiz bir şekilde kalıp sadece gülmekle yetinirken dudaklarının arasından “Kibrit çakmaya gerek yok” dedi. Poyraz bir basamak aşağı indi ve “Bak, Doruk her zaman böyledir. Eğer onu umursamazsan hayat senin…”

Anıl “Ya da sizin…”

Poyraz “İçin daha kolay olur. O her zaman insanları çıldırtır. Erkekleri mahvetmek gibi doğuştan gelen bir yeteneği var. Eğer onun izinden gidip onunla kavga edecek olursan bu senin yararına değil zararına olur.”dedi.

Anıl “evet, çünkü Doruk durmaz. Onu hiçbirimiz durduramadık. Bu yüzden umursama” dedi. Volkan, gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştığında Poyraz “İkiniz adına sevindim. Sonra görüşürüz” diyerek Volkan’ın elini sıktı ve arkasını dönüp ağır ağabey edası ile yürümeye başladılar. Sinirle bana döndüğünde “Bu gerçekten beni zorluyor.”dedi. Kıkırdayarak “Her şeyin üstesinden gelebiliriz. Unutma, oyun yok. Ve oyun yoksa kavga da yok.”diyerek elini tuttum ve onu bizim kata doğru sürükledim. Sınıfın kapısı ardına kadar açık içeriden gürültüler gelirken içeriye girdim ve kızların şaşkın bakışlarının altında Volkan’a dönerek “Son durak” dedim. Gülümsedi. Kızlara bakıp “Günaydın kızlar” diye el salladı. Herkes şaşkınlıktan dolayı cılız bir sesle “Günaydın” diye cevap verdiler. “tamam, bu kadar yeter. Kaybol şimdi.”dedim ve yanağından öperek onu kapı dışarı ettim. Didem, bana işaret parmağını sallayarak gelirken Senem törpülemekte olduğu tırnaklarını üfleyerek sıranın üzerinden atladı ve Tuğçe’yi de yanına alarak üçü birden üzerime doğru gelmeye başladı. Didem “Sen…”dedi “Sen sarı cadı hafta sonu neler olduğunu anlatman için tam iki saniyen var”dedi. Gülmeye başlamadan önce teslim olur gibi ellerimi iki yanıma açtım ve “Hey Allah’ın hakkı üçtür. Hadi oradan.”dedim ve kaybettiğim zamanı kızların arasında gıdıklanarak geçirdim.

*******

Volkan,sınıfta arkadaşları ile kahkahalarla gülerken Özkan onun mutluluğuna eşlik ediyor ve Ebu’nun yapmış olduğu esprilerle daha da kendisinden geçiyordu. “Teyzesinden Serap’ı istedim de ne demek oğlum? Kız biliyor mu peki?”diye soran Ebu Bekir, Volkan’ın “Yoo” demesi üzerine yan gözle Cüneyt’e bakmış ve Cüneyt’in “Başımızı yakacak bu salak.”demesi üzerine başını sallamıştı. “Günaydın” diyerek içeriye giren Ali arkadaşlarının mutluluklarına ortak olmak istercesine aralarına karıştığında “Hayırdır? Neler oluyor?”diye sordu. Oğuz Han “Bil bakalım kimler barıştı?”dedi. Ali “Kim? Poyraz ve Senem mi?”dediğinde Cüneyt “Onlar umutsuz vakalar oğlum. Her neyse, başka tahmin yürüt” dedi.

Ali bir süre düşündükten sonra gözlerini Bade’nin boş olduğunu gördüğü sıraya çevirdi ve yüzünü buruşturarak “Bizim uzaylı ile sarı mı?”dedi. Cüneyt “Bir de zekiyim diye geçinmiyor mu? Allah’ın körü! Volkan ve Serap barıştılar.”dedi. Ali, zıpkın yemiş bir balık gibi olduğu yerde donakalmıştı. Gözlerini ağır ağır Volkan’ın kendisine gülümsemekte olan yüzüne çevirdiğinde “Neye gülüyorsun sen? Aptallığına mı?”dedi. sinirli olduğu her halinden belliydi. Gülümseyen arkadaşları Volkan’ın yüzünün sertleşmesi ile ikisinin arasına girdiğinde Volkan “Destek olursun sanmıştım” dedi. Ali “Neye? O aptal kızla yeniden birlikte olmana mı? Boş versene! Kaşarın önde gideni! Ama doğru sende de mide yok!”dediğinde Volkan’ın ellerini iki yakasında hissetti genç adam. Özkan “Volkan sakin ol” dediğinde Ebu Bekir “Bu yaptığınız yanlış. Arkadaşız biz oğlum.”dedi.

Oğuz han “Özür dilemelisin Ali.”dediğinde genç adamın hissedebildiği tek şey nefretti. Volkan’ın ellerinden kurtulup “Piç gibi ortada bıraktı lan o kız seni! Nasıl buna rağmen birlikte olabiliyorsun! Özür falan da dilemiyorum! Nefret ediyorum ben o kızdan” diye bağırdığında Cüneyt “Sen bütün kızlardan nefret ediyorsun!”dedi. Şimdi o da en az Ali kadar öfkeliydi. Ali,başını çevirip Cüneyt’e baktığında hayatımda asla yapmam dediği şeyi yaptı ve Cüneyt’e vurdu çocukların araya girmesi ile bağrışmaların yaşandığı sınıfta Ali eli havada gözleri iri iri açılmış Cüneyt’e bakarken buldu kendini. Oğuz Han “İleriye gidiyorsun İmam! Kimse senin istediğin gibi hareket etmek zorunda değil! Cüneyt haklı, kızlardan özellikle de kaşarlardan nefret ediyorsun ama buna rağmen onlardan yararlanmayı da ihmal etmiyorsun” dediğinde Volkan ile birlikte Cüneyt’i yerden kaldırmışlardı. Ali “Bırak!”diyerek Özkan ile Ebu Bekir’in kollarından kurtulup arkadaşlarına öfke ile baktığında sınıftan hızla çıkıverdi ve koridorda rüzgâr gibi esmeye başladı. Cebinden çıkarmış olduğu telefonu ile dört göz diye kaydettiği Ayşegül’ü aradığında telefonunun defalarca olduğu gibi meşgule düştüğünü duydu. Giderek sinirlenen genç adam elindeki telefonu duvara fırlatıp paramparça ederken bahçede Bade’yi gördü. Kızın kolundan sertçe tutup “Ayşegül’ü gördün mü?”diye bağırdı. Bade, neye uğradığını şaşırmış bir halde gözlerini kırpıştırarak Ali’ye bakarken Ali “Gördün mü?”diyerek bir kez daha kızın kolunu sıktı. Bade, hissettiği acı ile yüzünü buruşturduğunda “Canımı yakıyorsun!”diye bağırdı. Ali “eğer söylemezsen daha fazlasını yapacağıma emin olabilirsin!”dediğinde arkasından “hey!”diye bağıran çocuğa döndü. Anıl, elinde çay bardakları ile kendilerine doğru gelirken “Kızı rahat bırak bakayım” dedi. Ali “İşine bak!”dediğinde Anıl ıslık çaldı ve içeriden Doruk çıktı. Elleri ceplerinde ağır ağır kendilerine doğru yürürken genç adam gülümsüyordu. Bade, kolunu kurtarıp eliyle ovalamaya başladığında Doruk yan gözle kızın ovuşturmakta olduğu koluna baktı ve Ali’ye dönerek “Kaşınıyor musun sen?”diye söylendi. Ali “İşine bak lan!”diyerek Doruk’u ittiğinde genç adam önünden kaçıp Ali’nin sol kolunu büktü ve sırtını kendisine doğru çekip dizlerine arkadan vurdu. Hissettiği acı ile dizlerinin üzerine düşen Ali küfür ederken Doruk “Aslında Serap’ı çağırmalıyım. Ne de olsa kız başına senin haddini bildirebilen tek insan o.”dediğinde Ali yine küfür ediyordu. Anıl,”Ben arka bahçedeyim” diyerek yanlarından geçip giderken Doruk gülümsedi ve Ali’yi bıraktı. Ama bırakmadan önce “Seni bir güzel dövmek vardı ya neyse. Dua et seni Anko istiyor yoksa bana kalmış olsaydı çoktan seni çektiğin bu dertlerden kurtarmıştım.”diyerek çocuğu itti ve Bade’ye baktı. Kız, titreyerek onlara bakarken Doruk yüzünü buruşturarak kızın elinden tuttu ve içeriye okulun lavabosuna doğru sürüklemeye başladı. İdarenin lavabosuna girip kapıyı kapattıklarında ecza dolabından bir merhem aldı ve kıza uzatarak “Sür” dedi. Bade, sesini çıkarmadan kendisine söylenileni yaparken Doruk duvara dayanmış onu izliyordu. Kız, izlenildiğinin farkındaydı. Bunun için kaşları bir çatılıyor bir çatılmıyordu. “Bitti.”dediğinde merhemi kendisine bakmakta olan adama verdi. Doruk, merhemi alırken ve yerine koyarken an olsun gözlerini ayırmamıştı kızın yüzünden. Bade, “Bitmedi mi hala?”diye sorduğunda Doruk “Bitti ya.”dedi. İçini çekerek gözlerini kapatan Bade taşın üzerinden atlayıp aynaya döndü ve açık olan saçlarını eliyle toplayıp dağınık bir şekilde tokayla tutturdu. Doruk, kapıyı açıp gitmeden önce “Açık kalsın. Daha çok yakışıyor” dedi. Bade, ona bakıp saçlarını inadına topladığında genç adam gülümsedi ve “İnatçı kızıl.”dedi. Bade “Bööö” diyerek dil çıkardığında genç adam gülerek başını salladı ve “Hadi, gelmiyor musun?”diyerek elini uzattı. Bade, ellerini yıkayıp kuruladıktan sonra Doruk’a baktı ve elini tutmak yerine koluna girerek onunla birlikte yürümeye başladı. Doruk “Benimle küs kalamayacağını biliyordum” dediğinde Bade “kendini çok fazla önemsiyorsun” dedi. Doruk, ona bakmadan önce “Tatlım, ben zaten önemli bir adamım.”dedi gülerek. Bade “Sinir sinir!”

Doruk “Kabul et şirin bir sinirim!”

Bade “Ya tabi!”

******

Ali ise, sinirle bahçede oturmuş olanları düşünüyordu. Ayşegül’ü aramaktan bir türlü vazgeçemiyordu. Sonunda arka bahçeye gitmeye karar verdiğinde duyduğu sesler üzerine adımlarını hızlandırdı ve koşmaya benzer bir hareketle arka bahçeye girdi. Bankların arkasında her zaman birlikte oturdukları yerde Ayşegül Hanım şimdi bir başkası ile oturuyor ve onun kollarında ağlıyordu. Ali, o kadar sinirlendi ki Ayşegül’e biçtiği cezayı bir an önce vermek için kendisi ile savaştı. Genç kız, başını Anıl’ın omzuna yaslamış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ali ile konuşmak istemiyordu biliyordu bir tarafı çünkü ne derse desin Ali asla onu anlamayacaktı.
-bölüm sonu-

SERSERİ AŞIK (ESMER SERİSİ -2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin