/97/ Karışık Olaylar

3 1 0
                                    

Mustafa ormanda oturmuş elindeki bıçağı bileliyordu. Elindeki bıçağı Serkan'ın kalbine saplamak için bekletiyordu. Her bilelediğinde ise sabrı iyice taşıyordu. Ağaçların arasından sabah ki konuştuğu adamların geldiğini görünce hemen ayaklandı. Gülümseyerek kollarını açtı. " Hoş geldiniz elçi dostlarım. Sanıyorum Doğan ve Ömer teklifi mi kabul etti yoksa sizi göndermezdi."

Adamlar Mustafa'nın önüne gelip durdular. İçlerinden yetkili olan bir kişi öne çıktı. " Evet. Anlaşmayı kabul ettiler." Deyip imzalanmış anlaşma kağıdını uzattı. Mustafa mutlu bir şekilde alıp kağıdı inceledi. İstediği gibi her şey tamamdı.

Ormanın içinden Doğan ve Ömer'in gönderdiği 5.000 vampir ortaya çıktı. Mustafa daha çok mutlu olup güldü.
" Oo hadi bakalım isteklerimiz yerine getirilmiş." Mustafa yaptığı bir anlaşma maddesi aklına gelmişti. Gülümsemeyi kesip adamlara sormak için döndü.
" Anaşlamada yazdığı gibi kanlar nerede?"

" O kadar kanı biz bir anda bulamayız. Burada beslemek istediğin çok adam var. Bize biraz zaman ver." Mustafa kafasını sallayarak. " Haklısın ilk anlaşmada fazla yüklendim size. Napacaksın bende savaştan önce ordumun güçlü olmasını istiyorum." Dedi.

Serkan ve Kara yatakta yan yana yatıyorlardı. Mahrem yerlerinin gözükmemesi için yorganı omzuna kadar çekmişti Kara. Bu durum Serkan için sorun olmadığı için beline kadar çekmişti.

Serkan birden hareketlenip yataktan kalktı. Yatağın kenarına atılmış yerdeki kıyafetlerini tek tek giymeye başladı. Kara arkasından bakıp. " Bir sorun mu var?" Serkan Kara'ya dönmeden cevap verdi. " Hayır." Kara bir şey olduğunun farkındaydı. Serkan'nın bir anda modu düşmüştü. " Hayır sende bir şey var. Bir anda mutsuzlaştın." Serkan üzerine kıyafetini geçirdikten sonra Kara'ya döndü. " Sadece Aylar sonra çocuğumu kucağıma almak isterdim." Kara kaşlarını çattı. " Ne demek bu! Bizim çocuğumuz olacak."

" Evet ama büyük bir savaş kapıda. Hadi beni boşver. Ama ya sana bir şey olursa. İşte o zaman çocuğumu kucağıma alamam." Kara yataktan kalkıp Serkan'ın yanına geldi. Kafasını Serkan'ın omzuna koydu. " Merak etme. Bu savaştan hepimiz sağ çıkacağız." Serkan gülümseyerek baktı. " Nasıl bu kadar iyimser olabiliyorsun anlamıyorum." Kara güldü, daha sonra kafasını kaldırıp Serkan'a baktı. " Çünkü çok güçlü, yakışıklı, ailesini düşünen bir kocam varda ondan." Dedi. Daha sonra ikiside gülmeye başladı.

Ulu bilge oturduğu yerden kalkıp çadırın kapısına doğru yürümeye başladı. Dışarıdan sesler geliyordu. Neden geldiğini biliyordu ama o olaya kendi gözleriyle şait olmak istiyordu. Yırtık aradan çıkıp aşağı baktı. İstediği gibi on at arabasıyla erzak gelmişti.

Oradaki halk ise arabanın etrafına karınca gibi dolmuşlardı. O sırada içeride nöbet tutan askerler merdivenlerden çıkarak geldiler. " Ulu bilge. İstediğin gibi her şey tamam. Alınan bütün erzaklar halka dağıtılıyor." Ulu bilge kafasını salladı aşağı bakarak.

Daha sonra aklına Yaprak geldi. " Yaprak'ın durumu nasıl?"

" Efendim hekimler hala hayata döndürmek için uğraşıyor. Ciddi kaburga kırıkları bulunuyormuş."

" O kızı ne yapıp ne edin uyandırın. O kız benim için çok önemli." Ulu bilge soğu aldırış etmeden merdivenlerin başına geldi. Aşağıda erzak yardımı alan halkını izlemeye başladı.

Meraklı nöbetçi ulu bilgenin arkasından yaklaştı. " Efendim. Saygısızlık etmek istemem, ama neden Yaprak bu kadar önemli." Ulu bilge elini arkaya attı. Bu onun ciddileştiği anlamına geliyordu. Nöbetçiler bir anda hazır duruma geçip kafalarını eğdi.

Ulu bilge askerlere döndü. " Size beni sorgulama hakkını, kurduğum samimiyet mi veriyor? Biliyorsunuz ki halkım beni asla konuşmayan biri olarak biliyor. Siz iki nöbetçi ise bunun için özel eğitildiniz." Deyip ardından sesini yükseltti. " Beni sorgulamak için değil." Bağırmadan sonra askerler asla kafasını yerden kaldıramadılar.

Ulu bilgenin kafasıyla içeri girin diye işaret etmesiyle askerler içeri girdi. Ulu bilge ise aşağı dönüp halkını izlemeye devam etti.

Serkan ve Kara evden çıkıp ileride oluşan kalablığa doğru yürüdüler. Kalabalığın içinden sadece dayısı Can fark etti. Gülümseyerek baktı. " Ooo çabuk bitmiş." Serkan gülerek dayısının yanına geldi. " Dayı. Utandırmasan mı acaba?" Can Serkan'ın sırtına vurdu bir kaç kere. " Daha bunun düğünü var unutma." Dedi.

O anda Serkan yine şaşırmıştı. Sanki herkes ölmeyecekmiş gibi hayaller kuruyordu. Sadece ölme ihtimalini Serkan'mı düşünüyordu acaba. Bu şaşkınlığın üzerine Kara'ya baktı. Durumu anlamış olacak ki gülümseyerek hafifçe kafasını salladı.

İsa biraz mutsuz duruyordu. Karşısındakilere baktı. " Tamamen etrafımız çevrili. Yani buradan çıkış yok. Çıkmaya kalkarsak hepimiz ölürüz." Dedi. Herkes bir anda susup moralleri yerle bir oldu. Kara kafasını kaldırıp.
" Üzülmemize gerek yok. Gelecekleri varsa görecekleride var. Gerekirse son kurda kadar savaşırız." Konuşmadan sonra Serkan yanına gelip koltuğunun altına aldı gülümseyerek.

                          Antalya
Ümit evinin salonunda oturmuş kara kara düşünüyordu. Ömer ve Doğan yapılan davetlere icabet etmiyor, hatta haber bile vermiyorlardı. Bu durum Ümit'i bir hayli işkillendirmişti.

Neler olduğu hakkında kafasında bağzı düşünceler kuruyordu, ama onlarda çok mantıksız geliyordu. Acaba masa bir hainlin içine doğru mu sürükleniyordu. Eğer öyle bir şey varsa masada kim hain kim dosttu. Bunlar derin ve ulaşılması zor sorulardı.

Ümit her düşüncenin sonu hüsrana uğradığında derin bir iç çekiyordu. Karşısındaki koltukta oturmuş kızı Burcu vardı. Elindeki telefonla arkadaşlarıyla mesajlaşıyordu. Babasınimın böyle derinden iç çekmesi onun dikkatini çekmişti.

Neler olduğuna anlam veremeyen Burcu telefonu bir kenara bırakıp babasına baktı. " Baba. Bir problem mi var?" Diye sordu. Ümit kızına bakıp hafifçe kafasını sallayarak. " Evet kızım var. Hemde çok önemli bir konu." Babası bu cümleyi öyle etkileyici söylemişti ki merak etmemek elde değildi. " Ne oldu baba? Anlatırsan belki bir çözüm yolu bulabiliriz."

Burcu'nun bu konuyla ilgilenmesi Ümit'in hoşuna gitmişti. " Sen büyüdünde babanın sorunlarını mı çözmeye çalışıyorsun!" Burcu gülümseyip boynunu kırdı. " Baba. Ben 23 yaşındayım. Çocuk değilim artık."

Ümit biraz ciddileşmişti artık. " Kızım. Bu konular seni aşar. Sadece beklemede kal, tamam mı?" Burcu bu durumdan her ne kadar rahatsız olsada babasına karşı sesini çıkaramadı.

Daha sonra annesi Nalan geldi yanlarına mutlu bir şekilde. " Napıyorsunuz burada baba kız?" Burcu mutsuz bir şekilde annesine baktı. " Bir şey yok anne. Babamın yine bir problemi var ve benimle paylaşmıyor. Sanki daha 10 yaşındayım." Nalan kızına baktı.
" Anladım. Sen istersen odana çık. Biz babanla baş başa konuşalım." Dedi. Burcu ise söylenerek ayağa kalktı.
" Gelen kovuyo giden kovuyo. Şamar olana döndüm." Deyip merdivenlerden çıkmaya başladı.

Burcu yukarı çıktıktan sonra Nalan Ümit'in yanına oturup baktı. " Sorun ne?" Ümit cevap vermek için Nalan'a döndü. " Durumlar çok karışık. Büyük şeyler dönüyor ama. Dur bakalım yakında belli olur." Nalan biraz kızdı.
" Ya Ümit gizemli gizemli konuşma. Neler oluyor anlat." Ümit hafifçe kafasını sallayarak anlatmaya başladı.

" En son toplantıyı hatırlıyor musun?" Dedi Ümit. Nalan ise kafasını salladı. Daha sonra konuşmaya devam etti Ümit. " En son toplantıda Ömer ve Doğan yoktu. Normalde neden gelemediklerine dair bir yazı gönderilirdi. Onu bile göndermediler. Olayın en ilgi çekici tarafı ise Serkan ortada yok. Aylardır gelmiyor. Koltuğundan olmak üzere."

Karanlık Savaş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin