Mersin
Gecenin karanlığı çökünce havanın rengarenk bir renge bürünmüştü. Serkan ve Kara hariç herkes ormanın bir bölgesine dağılmış keşif yapmaktaydı.Serkan ve Kara evin ışıklarını söndürüp yan yana durmus gözyüzüne bakıyorlardı. Eşsiz manzara ve görsel şölen.
Sadece hayal edilebilecek bir güzelliğin altında hayran kalmış iki aşık vardı. Rahatlarını bozan ormanın içinden gelen ailesiydi. Yanına gelen her kişi insana dönüşüp yanına geliyordu. Herkes geldikten sonra en son İsa gökten indi. O da aynı şekilde insana geri döndü.
Yasemin oğlunun yanına geldi. " Dediğin gibi etrafımızı çevirmişler. Gidecek yer yok." İsa oğlunun yanına geldi. " Ama savaşarak çıkarabiliriz buradan seni." Bunu duyan Kara Serkan'a baktı. " Neler oluyor Serkan?" Serkan Kara'ya döndü üzgün bir şekilde. " Kara Antalya'ya gitmem gerekiyor. Yoksa koltuktan alacaklar beni." Kara birden Serkan'a sarıldı ağlayarak. " Serkan nolur gitme. Artık bu acıya dayanamıyorum. Sensiz yapamamıyorum."
Serkan Kara'nın omzundan tutup biraz geri çekti. Gözlerinin içine bakarak.
" Sana bu haraketler yakışmıyor. Kendine gel. Sen artık benim karımsın. Parmağındaki yüzüğe her baktığında beni hatırla. Bu işten kurtulduktan sonra sonsuza kadar birlikte olacağız." Kara Serkan'ın zorunda olduğunu anlayınca kafa sallamaktan başka bir şey yapamadı.Serkan gideceği sırada kolundan tutup kendine çekti. Yaşlı gözlerle baktı.
" Sakın kendini tehlikeye atma. Sen bana lazımsın." Dedi. Serkan gülümseyip sıkıca sarıldı Kara'ya. Ardından ise ailesiyle vedalaştı.Daha sonra korumalarıyla arabanın yanına geldi. " Buradan çıkmam için arabaya ihtiyacım var. Ona göre plan yapmalıyız." İsa yanındaki kişi sayısına baktıktan sonra Serkan'a döndü. " Savaşarak gidebilirsin." Serkan anlamsızca bakarken İsa konuşmasına devam etti. " Sen arabayla durmadan devam et. Gerisini bize bırak."
" Baba canınızı tehlikeye atıyorsunuz." İsa gülümsedi. " Merak etme. Havadan ben her şeyi gördüm. En zayıf halkaya saldırıcaz." Dedi. Serkan babasına güvenip kafasını salladı.
Ulu bilge kendi çadırında önünde onlarca eski kitap vardı. Hepsini tek tek okuyor bir yere not alıyordu. İçlerinden faydalı bilgileri alıp günlük hayatta kullanmak için hazırlıyordu.
Çadırın önüne biri gelip girmek için müsade istedi. Kapıdaki askerler ulu bilgeye baktı. Girmesi için izin verdikten sonra askerler çadırı açtı. Asker hemen içeri girip bir kaç adım ulu bilgeye yaklaştı. " Selam olsun size ulu bilge." Dedi asker. Ulu bilge kafasını salladıktan sonra asker konuşmaya devam etti.
" Efendim büyük bir sorunumuz var. Serkan ve ailesinin olduğu bölgede yoğun vampir varlığı bulunmakta. Yani bildiğimiz bir kuşatma altındalar. Binlerce vampir ormanın içine dağılmışlar." Ulu bilge önündeki kitapları kapattı. Çıkması için eliyle işaret etti askere. Asker geri geri giderek çıktı.