Serkan sabah kalktığında kafası beton gibiydi. Gözlerini sıkarak kafasını tuttu. Nerede olduğunu anlamak için etrafına baktı. Yanında Kara'nın yattığını görünce evde olduğunu anladı. Yavaşça Kara'yı uyandırmadan yataktan kalktı.
Odasından çıktıktan sonra telefonunu kontrol etmek için elini cebine attı. Ama altında sadece şort vardı şaşırdı. Çünkü bu şortu ne zaman giydiğini bilmiyordu. Serkan için daha önemli bir konu vardı, telefon nerede? Ondan daha önemli konu ise baş ağrısıydı.
Merdivenin başına geldiğinde ise baka kaldı. Çünkü aşağıdaki koltukta annesi ve kız kardeşi yatmaktaydı. Merdivenlerden sallana sallana inmeye başladı. Dünden kalmanın vicut bulmuş haliydi Serkan.
Kendini mutfağa atıp dolapları aramaya başladı. İşe yarar bir hap veya ona benzer bir şey arıyordu. İşe yarayan bir şey bulamayınca kafasını dolaba dayayıp öylece bekledi. Önündeki blendıra baktığında içinde telefon vardı. Kafasını kaldırıp daha dikkatli baktığında kendi telefonu olduğunu gördü. " Bu ne lan!" Dedi şaşkınlıktan.
Blendırın kapağını açıp içinden telefonunu aldı. Önce telefonuna baktı daha sonra blendıra baktı. " Telefonun blendırda ne işi var?" Dedi. Olaylar hiç normal gitmiyordu.
Birden aklına diğerlerinin nerede olduğunu düşündü. Telefonunu eline aldığında dayısı Can aramaya başladı. Hemen açık kulağına koydu. " Efendim dayı." Can'ın sesi telaşlı gelmeye başladı. " Serkan Melisa yok. Demir hiç yok. Bence o adam benim kızımı kaçırdı." Serkan sakinleştirmek için Can'ı susturdu. " Dayı sakin ol. Melisa sizi asla bırakmaz."
Can stresten bağırmaya başladı. " O zaman benim kızım nerede Serkan. Benim kızımı bul." Can'ın bağırması Serkan'ı da telaşlandırdı. " Dayı tamam. Bekleyin evde geliyorum ben." Dedi. Can hiç bir şey demeden telefonu kapattı. Serkan telefonu tezgahın üzerine bırakıp mutfaktan ayrıldı. Koltuğun yanından geçerken annesini ve kardeşini uyandırmamak için sessizce geçti.
Evden çıktıktan sonra etrafına bakındı. Babasının arabası etrafta yoktu. Dün ki sarhoşluğun pişmanından dolayı gözlerini kapatıp sinirlendi. " Nerede bu araba?" Serkan arabayı aramaya durursa dayısı ve karısı daha çok telaşlananacaklardı. Vakit kaybetmeden gitmesi lazımdı.
En iyisi kurda dönüşüp öyle gitmekti. Hem daha hızlı giderdi hemde hiç bir engele takılmazdı. Birden hızla ormana doğru koşmaya başladı. Zıplayıp yüz üstü havada süzüldüğü sırada kurda dönüştü. Yere indiğinde ise hiç beklemeden koşmaya başladı.
Can evde oradan oraya gezmekteydi. Sema koltuğa oturmuş yanında göz yaşlarıyla dolu peçetelerle öyle boş boş duvarı izlemekteydiler. Can gezerken bir yandan söylenmeye başladı. " Ah kızım, sen bizi terk edip nereye gittin?" Sema bunu duyar duymaz sinirli bir şekilde Can'a baktı. " Senin yüzünden Can efendi. Kızın tek sevdiği çocuğu komaya sokana kadar döversen kaçar tabi. Ah kızım şimdi nerelerdedir kim bilir." Deyip ağlamaya devam etti.
Can bu çıkışmaya karşılık sadece durmuş öyle izlemekteydi. Diyecek bir şeyi yoktu çünkü karısı haklıydı. Ama öyle bir adamla birlikte olmasına Can izin veremezdi. Geçmişte nasıl biri olduğunu biliyordu. Daha sonra pişman olup başını dövmeye başladı.
Kapıdan içeri nefes nefese kalmış Serkan girdi. Sema birden ayağa kalkıp baktı, Can ise Serkan'a döndü. Serkan dayısının yanına geldi. " Naptınız dayı?" Can pişman bir şekilde. " Yok Serkan. Sabah uyandığımızda evde yoktu zaten. Biraz etrafı aradık ama faydası olmadı." Can pişmanlığını dile getirirken Serkan masanın üzerinde Melisa'nın telefonunu fark etti. Dayısına dönüp. " Eve gelme ihtimaline karşı siz burada bekleyin. Ben ormana bakıp gelicem." Can ve Sema kafasını salladı.
Serkan vakit kaybetmeden evden çıktı. Koşturarak ormana doğru gitmeye başladı.
Gürkan tezgahın üzerinde değişik bir şekilde yatmaktaydı. Dünden kalmadan olduğu için nerede yattığının farkında değildi. Buse esneyerek ve başını tutarak mutfağa girdi. Gürkan'ı öyle görünce önce olduğu yerde durup baka kaldı. Daha sonra Gürkan'ın bu durumuna sessizce güldü. Cebinden telefonunu çıkarıp o durumunun hemen fotoğorafını çekti.
Telefonu cebine koyduktan sonra yüzündeki gülme ifadesini silip yanına gitti. Omzundan dürterek uyandırmaya çalıştı. " Gürkan, hadi uyan aşkım." Dedi. Biraz kıpırdandıktan sonra kendine gelmeye başladı. Ardından direk gözlerini açtı. Sanki hiç bir şey olmamış gibi Buse'ye baktı. " Günaydın aşkım." Dedi. Buse bu duruma çok şaşırdı. Kendi kafası ağrıyor ve esnemekten kendinden geçmişti. Bu belirtilerin hiç biri Gürkan'da yoktu. " Aşkım senin kafan ağrımıyor mu, veya uykun yok mu?" Gürkan gülümsedi.
" Hayır yok." Buse'nin şaşkınlığı ikiye katlanmıştı. " Ama nasıl olur! Dün hep beraber içtik. Hepimizin önceden tecrübesi olabilir, ama anlamadım ben bu durumu." Gürkan gülümsedi. " Tatlım biliyorsun ki ben yıllar öncesinden gelme biriyim. Ta 1900'lere dayanıyor yani. Şimdi ki tarihe baktığımızda 2023. Sizin alkolünüz bana çok hafif geliyor. Yani su içmişim gibi. Bizimkini içseniz üç gün yerinizden kalkamazsınız." Buse'nin şaşkınlığı geçtikten sonra hafif gülümsedi. " Su içtinde ondan mı tezgahın üzerinde yatıyorsun." Dedi.
Gürkan bir anda doğrulmak istediğinde kafasını hemen üstünde asılı olan dolaba vurdu. Kafasını tutarak geri yerine yattığı sırada, Buse kendinden geçmiş bir şekilde gülmekteydi. Gürkan olduğu yerde yuvarlanıp dolabın altından çıktı. Tezgahtan indiğinde Buse gülmeyi kesti birden. Gürkan kafasını tutarak baktı. " Ne oldu bize ya!" Buse Gürkan'ın yanına geldi. " Valla içki seni etkilememiş ama çarptığı kesin." Gürkan yemek yedikleri masanın sandalyesine oturdu. Buse Gürkan'ın karşısına oturdu.
Serkan ormanda Melisa'yı aramaktaydı. Ormanın içine doğru gittiğinde Melisa'nın yerde yattığını gördü. Bir şey oldu korkusuyla yanına koştu. Yanına diz çöküp belinden tutup kaldırdı. Kafasının kan olduğunu görünce Melisa'nın kıyafetinden bir parça yırttı. Elindeki parçayla yavaşça anlındaki kanı silmeye başladı.
Melisa gözlerini açtığında kendini Serkan'ın kollarında buldu. Öylece bakmaktaydı, Serkan ise bu durumu garipsedi. " Ne oldu?" Melisa hafifçe gülümseyip ellerini Serkan'ın göğsüne koydu. " Çok güzelsin." Dedi. Serkan hafifçe güldü. " Kafan karışık. Merak etme bunlar geçecek." Melisa'nın kafasını tutması başının ağrıdığına işaretti. Kanı temizledikten sonra Melisa'nın sırtını ağaca dayayıp bıraktı.
" Ne oldu burada?" Melisa etrafına bakındıktan sonra Demir'in gittiği aklına geldi. Birden duygusallaşıp gözlerinden yaş döküldü. Sesi titreyerek cevap verdi. " Demir gitti. Daha fazla huzurumuzu kaçırmamak için gitmiş." Serkan bunu duyduğunda şaşırdı. " Ne alaka?" Melisa kafasını iki yana salladı. " Bilmiyorum." Serkan buna kendini inandıramamıştı.
" Temelli mi gitti?" Melisa üzgün bir şekilde kafasını salladı.Serkan Melisa'yı kollarına alıp kucağında taşımaya başladı. Melisa Serkan'a bakıp. " Nereye gidiyoruz?" Serkan moralini düzeltmek için gülümsedi. " Annen baban seni merak ediyor." Melisa surat ifadesinden eve gitmek istemediği anlaşılıyordu. " Hayır eve gitmek istemiyorum. Demir babam yüzünden gitti." Serkan gitmek istememesine rağmen kucağında hala eve doğru götürmekteydi. " Böyle şeyler duymak istemiyorum. Eve gittiğinde sakın babanı suçlama. Anneni kıracak veya üzecek bir şey söyleme." Melisa üzgün bir surat idesiyle. " Ama bu babamın suçu." Serkan hafifçe kafasını sallayarak. " Biliyorum. Ama böyle şeyler söylememen gerekiyor. Bu durumu seninle birlikte atlatacağız." Melisa Serkan'ın kendisine destek olacağını duyunca kafasını salladı. Eve gitmek içinde ikna olmuştu.