Melisa koltukta oturmuş ailesini izlemekteydi. Ailesi ise Melisa'nın bu durumdan nasıl kurtaracağını araştırmaktaydı. Kara ve Ömür telefondan, Yasemin ve Sema tarihi kitaplardan, Can ise bilgisayardan araştırmaktaydı.
Nereye bakarsa baksınlar sonuç hep aynıydı. Mühürlenen kişinin sevdiğine kavuşması şarttı. Aksi taktirde kişi 1 Sene sonra can verirdi. Can farklı bir şey bulamayınca yumruğunu masaya vurdu. " Of hiç farklı bir şey yok. Hep aynı. Sevdiğine kavuşması şart." Diye sinirlendi. Sema kapattığı kitabı koltuğun üzerine attı. Göz ucuyla önce Melisa'ya baktı. O masum bir şekilde etrafına bakınıyordu sadece. Babasının böyle tepki vermesi onu biraz korkutmuştu. Gözlerinde endişe vardı. Sema hızlı adımlarla Can'ın yanına geldi. " Hayatım. Tamam kızın için edişeleniyor veya korkuyor olabilirsin. Ama lütfen tepkilerini kendine sakla. Kızım şuan kırılacak bir eşya gibi." Can anlayış gösterip kafasını salladı.
Sema moral vermek için kollarıyla sarmalayıp kafasını omzuna koydu.
" Merak etme. Bunların hepsi geçecek. Kızımız tekrar eskisi gibi olacak." Deyip çekildi. Can koltukta dönüp Sema'ya baktı. " Peki ya ben kendimi affedebilecek miyim! Kızım benim yüzümden bu halde." Deyip duygulandı. Sema ellerinden tuttu. " Sen nerden bilecektin ki kızının mühürlendiğini. Bilemezdin." Sema ne kadar anlatmaya çalışsada Can kendini suçlayacaktı. O kadar kızmasaydı belki Demir evden gitmezdi.Herkes araştırma yapmaya devam ederken içeri bir anda tanınmayan biri girdi.
Aslında bu kadını sadece tanıyan bir kişi vardı. O da yukarıdaki odasında olan Serkan. Yaprak üzerindeki değişik kıyafetleriyle içeri girdi. Etrafına bakınarak nesneleri ve eşyaları inceleyerek.
Kim olduğunu tanıyamayan ve rahatsız olan Kara öne çıktı. " Kimsin sen?" Yaprak eşyaları incelemeyi bırakıp Kara'ya döndü. " Serkan burada mı?" Konu Serkan'ı ilgilendirdiği için herkes bir anda ayaklandı. " Serkan'ı neden arıyorsun?" Yaprak bir kaç adım yaklaştı Kara'ya. " Sorum soruyla cevap verme. Serkan nerede?" Kara sinirlendi ama göstermiyordu. Sahte bir şekilde gülümsedi. " Sana seni ilgilendirmez diyorum. Yani bunun anlamı ne söyleyeceksen bana söyle sonra da defol git." Yaprak gülümseyerek belindeki hançeri çekti. " Beni bir daha kovsana." Dedi. Kara daha çok gülümsedi. " Hay hay." Dedikten sonra arkasında yardımcılarından ikisi belirdi. " Buradan hemen defol git." Yaprak elini şıklattıktan sonra kapıdan içeri ikiden fazla iri yarı cüsseli adam girdi. " Benim için fark etmez. Durumları eşitledim. Seni öldürmek benim için bir zevk." Tam üzerine yürüyeceği sırada aralarına Yasemin girdi. İki tarafa da bakarak.
" Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz. Benim evimde benim oğlumu arıyorsunuz. Karşılığında kavga mı edeceksiniz. Hemen bu saçmalığa bir son verin." Dedi.Yaprak arkasındaki adamlara dönüp çıkmaları için işaret verdi. Adamlar hemen vakit kaybetmeden çıkmıştı. Aynı şekilde Kara'nın yardımcıları birden ortadan kaybolmuştu. Yasemin Yaprak'a baktı. " Serkan yukarıda odasında." Daha sonra Kara'ya döndü. " Kızım sen de yerine oturur musun?" Dedi. Kara yerine oturdu, Yaprak ise merdivenlerden çıkmaya başladı.
Serkan odasının içinde oradan oraya geziyordu. Kitabın kimin aldığını bulmak zorundaydı. Ailesinden birinin alması imkansız çünkü alsalar önce kitabın ne olduğunu sorardı. Kafayı yemek üzereyken içeri Yaprak girdi. " Merhaba Serkan." Dedi. Serkan şaşkın bir şekilde bakarken Yaprak kapıyı kapatıp içeri girdi. " Hoş geldin Yaprak. Ne işin var burada?" Yaprak masanın üzerindeki laptop'u alıp incelemeye başladı. " Seninle önemli bir konu hakkında konuşmaya geldim." Dedi. Serkan Yaprak'ın yanına geldi. " Ne konusunda?" Elindeki laptop'u yerine bırakıp Serkan'a döndü. " Büyü kitabı nerede?" Bilmezden gelelerek. " O ne?" Yaparak gülümsedi. " Serkan. Salağa yatma. Benim atalarım biliyor o kitabı. Bizde nesilden nesile aktarılır." Dedi.
Serkan sıkıntıdan nefes alıp geri verdi.
" Yok. Bugün sabah bir uyandım. Kitaptan eser kalmamış." Yaprak birden Serkan'ın omzuna vurmaya başladı arka arkaya. " Aptal aptal. O kitabı nasıl kaybedersin!" Serkan geri çekildi. " Noluyo ya!" Yaprak endişeli bir şekilde baktı. " O kitabı bul. Yoksa bu bizim sonumuz demek." Serkan Yaprak'ın dediğinden bir şey anlamamıştı. " Neden ne oldu?" Yaprak Serkan'ın burnunun dibine girdi. " O kitabı incelerlerse bizim en zayıf noktamızı bulurlar. İşte o zaman bizim sonumuz demek. Hemen bulacaksın o kitabı." Serkan kafa sallayarak. " Tamam bakıcam etrafa." Yaprak kendinden emin bir şekilde. " Burada değil. Başka diyarlara gitti." Serkan şaşırdı. " Sen nereden biliyorsun?" Yaprak etrafina baktı. Daha sonra Serkan'a döndü. " Benimde kaynaklarım var." Dedi.Serkan kafasını salladı. " Tamam bulucam merak etme." Yaprak Serkan'ın tek başına giderse daha verimli çalışacağını ve daha çabuk bulacağını düşünüyordu. " Bu arada, kitabı tek başına bulacaksın." Serkan bu duruma şaşırdı. " Neden?" Ses tonunu biraz yükselterek. " Bu haltı sen yedin, sen düzelt." Serkan'ın kabul etmekten başka bir çaresi yoktu. Yaprak ne söylerse doğru söylüyordu. Bu yüzden kafasını sallayıp. " Tamam tek başıma gidicem. Melisa içeride hasta. Ona göz kulak olur musun?" Yaprak gülümsedi. " Merak etme. Ben emanetime sahip çıkarım." Dedi. Serkan gülümseyip el sıkışmak için elini uzattı. Yaprak önce uzatılan ele baktı. Daha sonra o da sıkı sıkı tuttu.
Kesesinden bez parçasına sarılı bir şey uzattı. Serkan elinden alıp önce ne olduğuna baktı, anlayamayınca Yaparak'a baktı. " Bu ne?" Yaprak keseyi işaret ederek. " Onun içine yaprak parçası var. İçindeki o yaprağın bir damla suyu insanı saatlerce bayıltır. İki ve daha fazla ölüme götürür." Serkan keseyi hemen cebine koydu. " Tamam." Dedi. Yaprak dönüp gitmeden önce. " Görüşürüz Serkan. Yolun açık olsun." Serkan kafasını sallayarak. " Teşekkürler." Dedi.
Yaprak odayı terk etti. Serkan ailesini nasıl uyuyacağını düşünürken aklına en basit bir yöntem geldi. Odasından hızlı bir şekilde çıkarak kapıyı çekti. Merdivenden hızlı bir şekilde indi. Herkes araştırmaya dalmış Serkan'ı fark etmemişlerdi bile. Mutfağa girip hemen dolaptan 6 bardak çıkardı. Çekmecede hazırda duran sallama çayları çıkardı. Hepsini tezgahın üzerine yan yana sıraladı. Elini cebine atmadan önce geriye sarkıp içeride ne yaptıklarına baktı. Melisa hariç diğerleri hala araştırma yapmaktalardı.
Can cebinden keseyi çıkarıp açtı. İçinden bir yaprak parçası alıp iki parmağının arasında sıktı. Ucunda oluşan damlaları sallama çay bezlerinin üzerine damlattı. Dikkatli bir şekilde hepsine birer birer yaptı. Ocağın üzerindeki hazır sıcak su ile bardakları doldurdu. Ardından sallama çayları bardakların içine teker teker koydu. Dolaptan tepsiyi alıp bardakları koydu. Çaylar olduktan sonra tepsiyi eline alıp kendini toparladı. Hata yapmadan herkesin içmesi lazımdı. Heyecan yaparsa iş sarpa sarar, ailesi gitmesine izin vermezdi.
Hazır olduğunda mutfaktan gülümseyerek çıktı. " Hadi bakalım öğrenci kardeşlerim. Biraz mola verin bu kadar ders çalışılmaz." Dedi. Herkes gülümsemişti. Melisa ise ne kadar mutsuz olsada tebessüm etmişti. Serkan tepsiyi koltukların ortasındaki sehpanın üzerine koydu. Herkes elindekini bırakıp tepsiden kapışarak çaylarını aldılar. Serkan Melisa'nın almadığını görünce tepsiden bir bardak alıp yanına gitti. Önüne diz çökerek bir hizmetkar gibi davrandı. " Prenses Melisa. Çay içer misiniz?" Dedi. Melisa Serkan'ın bu duruma gülmüştü. Rolüne bürünüp elindeki bardağı aldı. " Tabi ki sevgili hizmetkarım. Çekilebilirsin." Dedi. Herkes bu durumu mutlu bir şekilde tebessüm ederek izlemekteydi.
Aradan bir kaç dakika geçtikten sonra herkes teker teker sızdı. Serkan fırsatı bulmuştu. Gitme zamanı gelmişti. Merdivenlerden odasına doğru çıktı.