43. Bölüm

783 35 33
                                    

Ekranda gördüğüm görüntüsünde gülüyordu. Hemde öyle bir gülüyordu ki gülüşü kulaklarımı çınlattı. Sonra da gülüşü yavaş yavaş silindi ve konuşmaya başladı.

"Seni yalnız yakalamak ne güzel Aden Saymanoğlu" dedi. Korkum yerli yerinde durmaya devam ederken kaşlarım da çatıldı. "Kaçırıldığın günü hatırlıyor musun?" o an aklıma gelince vücudumdan bir ürperti geçti. "Hatırlıyorsun" diyerek başını salladı ekrana karşı.

Şuan oturduğum yerden kalkıp Rüzgar'ın yanına gidebilirdim ya da bağırabilirdim ama yapmadım. Nutkum tutuldu adeta.

"O gün sana neden ilaç verdik hiç düşündün mü? Neden o iğneyi vücuduna sapladık? Düşünmedin sadece kurtulduğun için sevindin" dedikten sonra kahkahaları yeniden kulağımda çınladı.

"Bu videoya iyi bak. Kocan senden gizledi ama ben ortaya çıkıyorum çünkü hep açıp açıp izliyorum" dedikten sonra siyah bir ekran çıktı. Kapandığını bile düşündüm ama sonra bir anda ekran geri geldi ve o güne geri döndük.

Kaçırıldığım güne.

Baygın halde köşede o süngerin üzerinde uzanıyordum. Korktum. Titredim. Olabilecek bütün kötü senaryolar aklımdan geçti. Sonra o geldi. Baran.

Kameraya güldü. Sesi gelmese bile az önceki videodaki gülme sesli kulaklarıma doldu. Nefes alamadığımı fark ettiğimde elim boğazıma tırmandı.

Baran kameranın önünden çekildi ve bana doğru ilerledi. Gitme dedim içimden. Korktuğum şeyi yaşatma dedim. Rüzgar nerdeydi? Bu bir kabus muydu? Beni kurtarması gerekiyordu. Kabustan kaçmam gerekiyordu.

Eli üzerimde ki tişörte değdi. Elini tişörtün altından vücuduma sürtündü.

Hissettim. Şuan şu dakika bütün vücudumda hissettim. Yandım. Tenimi koparıp atmak istedim.

Yetmedi.

Yukarı sıyırdı tişörtü. Pantolonun düğmesini açtı. Aşağı indirdi.

Ölmek istedim. Bu görüntüleri beynimden silebilmem için ölmem gerekti. Rüzgar nerdeydi? Gelip beni öldürür müydü? Öldürsün. Lütfen gelip beni öldürsün.

"Aden! Hayır, hayır izleme. Hayır" önüme bir siluet geçti. Gözlerim ekrandan ayrıldı ama zihnimi bırakmadı. Zihnime bomba gibi düştü en büyük köşede kendine yer edindi.

"Bak bana bak. Birșey yoktu hiçbir şey yoktu" Neydi? Kimdi? Niyeydi?

Bütün gücüm diple yüzlești.

İçimdeki yangınları nasıl anlatayım? Sanki alevlerle dolu ama benim söndürecek tek bir gözyaşım kalmamış gibi... Sanki söylemeye susadığım cümleler yakıp kavuruyor içimi de ben hala susuyormușum gibi. Sanki tek bir gözyaşı alır benim alevimi ama her yeri aleve verir gibi.
Sanki...

Ağlayamadım. İçim kan ağladı ama ben ağlayamadım.

"Güzelim" yanağıma değen elle korkuyla geri geçildim. Dokunmasın. Kimse bana dokunmasın.

"Korkma bak benim... Rüzgar" kendime gelemedim. Kendime gelip ona sığınmak istedim ama kendime gelemedim.

"Dokunma bana, dokunmayın"

Ayağa kalktım. Geri adımladım. Sesler gitmiyordu. O iğrenç gülme sesleri kulaklarımdaydı, beynimin içinde yankılanıyordu. Sussunlar istedim. Sussunlar. Sussunlar.

"Sussunlar" ellerimle kulaklarımı kapattım. Sesler gitsin istedim. Gitmedi. Sesler gitmedi.

Bakışlarımı Rüzgar'ın yüzüne çevirdim. Yüzünde acı gördüm. Benden çok acı çekiyor gibiydi. "Rüzgar kafamın içindeler, yardım et" dediğimde önce tedirginlikle yaklaştı. Dokunup dokunmamak arasında kaldığında geri adımladığım yerleri geri döndüm ve göğsüne sığındım.

NEFRETLE AȘK (DÜZENLENECEK) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin