BÖLÜM 31┃ZEHİRLİ İHTİMAL

33.2K 1.6K 1.4K
                                    


Sığınak 31. Bölüm • Zehirli İhtimal

❄️

Yatakla haşır neşir olduğum iki haftayı geride bıraktığımda bedenimdeki ağırlık büyük ölçüde kaybolmuş kendimi ilk günlere nazaran daha dinç hissediyordum. İlk günler boğazımın yanmasından ve sürekli gelen üşüme hissinden dolayı sürekli yataktaydım fakat son birkaç gündür kendimi daha iyi hissediyordum.

Normal şartlar altında ilaç alarak bu süreyi daha kısa bir zamana indirebilirdik ama Demir buna asla izin vermemiş, beni kendi yöntemleriyle iyileştirmeye çalışmıştı. Süreyi uzatmasını saymazsak elbette işe yaramıştı fakat yediğim içtiğim ne varsa tiksinmeye başlamıştım. Zira damağımda hâlâ duyumsadığım kekremsi tat uzun bir süre benimle yaşayacakmış gibiydi.

Demir ise bu süre zarfında sözünü tutmuş ve ben uyumadan evde olmuştu. İşinin gece olduğunu ikimizde biliyorduk. Fakat bir şekilde gündüzleri yapılacak ne işi varsa yapıyor, daha sonra da soluğu benim yanımda alıyordu. Ve ben, bana karşı böyle şefkatli davrandığında, kendimi dünyanın en değerli kadını gibi hissediyordum. Zira ağzımdan çıkan tek kelimeye bakıyor, her dilediğimi yerine getirmeye çalışıyordu.

Yatağın içinde düşüncelere dalmışken Demir, odaya girdi. Elinde gördüğüm ballı süte gözlerim kaydığında ise başımı yorganın içine gömerek, "Yine mi ya?" diye inledim. Huysuz bir çocuk gibi yakınmama neden olan sıvı, artık kusma isteği uyandırıyordu.

Her gün üşenmeden hazırladığı, içinde yumurta sarısı olan ballı sütü bana içirmeden uyumuyor, içmezsem üzerime dökmekle tehdit ediyordu.

Başımın üzerindeki yorgan saç tellerimi elektriklendirerek çekildiğinde Demir, yatağın kenarına oturmuştu. "Bu son." dedi beni ikna etmeye çalışarak. "Bugün biraz daha sağlıklı görünüyorsun ama bunu içince daha iyi olacaksın."

"İyiyim zaten baksana." Bardağa bakınca yüzümü ekşittim ve yalvarır gibi gözlerine masum bir bakış attım. "İçmesem olmaz mı? Midemi bulandırıyor." Şu an o elinde tuttuğu sıvı, gözüme yeryüzündeki en iğrenç şey gibi görünüyordu.

"Hiç öyle bakma." Başını iki yana salladığında dilini şaklattı. "İçeceksin bunu, içeceksin ki daha çabuk iyileşeceksin." Sonra yüzünde sinsi ve alaycı bir tebessüm oluştu. "İçmezsen saçlarına dökerim."

"Yapamazsın."

"Bence yapabilirim. Sonra da seni güzelce yıkayıp yenisini hazırlarım. Değişen bir şey olmaz, biraz zaman kaybımız olur, o kadar." Gözlerinin ucuyla bardağı işaret etti. "İç hadi Efsun'um. Ha yok dersen saçların beslenmiş olur."

Yanaklarımı şişirip soluğumu bir anda verdim. Az önce yorganın havalanmasıyla dağılan saçlarımı düzeltirken, "Ver şunu, ver!" dedim. "Sen hasta olursan, ben de aynısını sana yapacağım, bak gör."

Ona ciddi ciddi kızmam ve bıkkın sesim onu neşelendirmiş olacak ki bana gülüşünü ikram etti. Eh en azından birimiz eğleniyorduk!

"Bunu hasta olduğumda görüşürüz, yavrum." dedi sabırsızlandığını belli eden bir tonlamayla. "Hadi iç şunu soğuyor bak."

Burnumu, baş ve işaret parmağımla sıkıştırarak hepsini bir dikişte içtiğimde, gözlerimi kapayıp ağzımda oluşan tadın geçmesini bekledim. Çiğ yumurtanın tadı ve kokusu midemi alt üst etmişti.

"Kusacağım." dedim iğrenerek, "Neden ilaç almak yerine bunları içiyorum ben ya? İlaç alsam şimdiye kadar iyi olmuştum." Ben bunları telaffuz ederken midem kaynamaya başlamıştı.

SIĞINAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin