BÖLÜM 50┃SUÇLULUK DUYGUSU

22.4K 1.6K 2.1K
                                    


Sığınak 50. Bölüm • Suçluluk Duygusu

❄️

Yoğun bakım ünitesinin önünde beklerken parmak uçlarımı tişörtümün üzerindeki kuruyan kan lekelerinin üzerinde gezdirdim ve ağlamaktan yanan gözlerimi yumdum. Kalbimin üzerini sanki katran kaplamış, nefes aldırmayan bir suçluluk duygusu beni yiyip bitiriyordu. Üzerime atılan bedenin Mert'e ait olduğunu kavradığım o anı ise bir türlü aklımdan söküp atamıyorum.

Eğer ki sadece üç saat öncesine dönme şansım olsaydı, Mert, masadan kalkmak istediğinde Demir'in ona mani olmasına asla izin vermez, diğerleri gibi gitmesini isterdim. Eğer onlar gibi o da kalkıp gitseydi, şu an burada canıyla mücadele vermek zorunda kalmayacaktı.

Bedenimi çepeçevre kuşatan vicdan azabını iliklerime kadar hissederken dirseklerimi dizlerime yaslayıp, sanki bir faydası olacakmış gibi ağrıyan şakalarımı parmak uçlarımla ovmaya başladım. Zihnimde önünü kesemediğim görüntülere engel olamıyordum. Silahların ardı ardına patladığı o anlarda Demir'in ve ne zaman geldiklerini bilmediğim mekânda ki korumaların şarjörleri amcamın üzerine boşaltması bir olmuştu. Aslında o an beni korumaya çalışan kişinin kim olduğunu bile anlamamıştım fakat kurşun sesleri durulup yerini anlamsız bağırışlara bıraktığında, Demir'in etraftaki adamlarına emirler yağdırdığını ve aynı zamanda korkuyla üzerime eğildiği hatırlıyordum. Önce dehşetle parlayan gözleri şoka giren gözlerimi bulmuş, ardından bedenime baskı yapan ağırlığı yavaşça yana çevirdiğinde, ellerini panikle bedenimde dolandırmıştı. "Yaralandın mı?" diye soruyor bir yandan üzerimdeki kanın olduğu yeri kontrol ediyordu.

Daha sonra, başını hızla kaldırdığında "Ambulansı aradınız mı?" diye bağırdığını duymuştum, ama artık bana bakmıyor, sadece yanımdaki bedene eğilmiş onunla ilgileniyordu.

Başımı yana çevirip yerimde doğrulduğumda gördüğüm manzara içimi yerle bir etmişti. Mert, neresinden vurulmuştu bilmiyordum ama üzerindeki beyaz gömleği al kana boyanmıştı. Demir'in adamlarının etrafımızı sardığını, ambulansın ve polisin geleceğini söylediklerini ise hayal meyal hatırlıyordum.

Demir, şoka girdiğimi anlamış ve ambulans gelene kadar beni kollarının arasına almış içmem için su istemişti. Benliğim hâlâ olayın şokundaydı ve bedenimin kontrolünü elime alamıyordum. Ellerim, bacaklarım, tüm uzuvlarım titriyordu. Mert vurulmuş, amcam karşıda kanlar içinde yatıyor bense bedenimi etkisi altına alan titremenin dışında hiçbir tepki vermeden, öylece Demir'in kucağının arasına büzülmüş oturuyordum. Gözlerim karşıda bir yere sabitlenmişti fakat kesinlikle nereye baktığını görmüyordum. O an düşündüğüm tek şeyse Mert'in ölmüş olmasıydı. Ama duymaya hazır olmadığım içinse Demir'e bunu soramamıştım.

Ne kadar zaman geçmişti hatırlamıyorum ama ambulan ve polis araçlarının siren seslerini duyduğumda bile hâlâ tepkisizdim. Ne zaman ki amcamı plastik bir torbaya koydular işte o an film kopmuş, Demir'in kucağından fırlayarak Mertle ilgilenen sağlık görevlilerinin yanına ulaşmıştım. "Onu o torbaya koymayacaksınız!" diye bağırmıştım sesim kısılana kadar. Bir yandan Mert'in solgun yüzüne bakarken ellerimde sağlık görevlilerinden birinin kollarına yapışmıştı. "Ölmediğini söyleyin!"

Demir, beni kollarının arasına alıp oradan uzaklaştırırken sedyeye yerleştirilen Mert'i ambulansa koymuşlardı. Mekân işlek bir yerde olduğu için ortalık ana baba gününe dönmüş, olay yeri ekipleri vazifelerini yaparken kalabalığı şeritlerin arkasında tutmuştu. Memurlar ile ne konuşuldu bilmiyordum ama ifade vermemiz gerektiğine istemsizce kulak misafiri olmuştum. Demir, yanımıza gelen bir memura açıklama yaparken sadece o kısmı duymuştum zaten, zira gözlerim yavaş yavaş ilerleyen ambulansın üzerindeyken kendimi başka bir şeye veremiyordum.

SIĞINAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin