HASTANE

202 31 23
                                    





İYİ OKUMALAR♠️


Barış Anlatıyor
Yavaş yavaş gözlerimi araladığımda başımdaki keskin ağrıyı hissetmeye başladım. Işık gözlerimi çok feci alıyordu. Ne olmuştu bana diye düşünürken buldum kendimi. Gözlerim ışığa alıştığında etrafı kolaçan ettim. Hastane odasındaydım yanımdaki koltukta ise selim kestiriyordu. Ağrıyan başımı umursamadan yataktan kalkmaya çalıştım ama kolumdaki serum buna izin vermedi.

Neredeyse bitmek üzere olan serumu kolumdan sökerek çıkardım. Ayağa kalktığımda başımda ağrı vardı ama bu ağrı beni yavaşlatmıyordu. Dahası bana güç veriyordu. Ağrılar, acılar insanı güçlendirir. Zinde tutar.

En son olanlar zihnime yavaş yavaş doluşmaya başlarken kendimden emin, sert adımlarım yavaşladı ve yavaşladı.
Gece, o çok kötüydü. Şimdi nerede? Durumu nasıl?

Odadan çıkar çıkmaz koridoru kontrol ettim. Bomboştu.
Duvardaki saate baktığımda kaç saattir uyuduğumu anladım çünkü saat Gece ikiye yaklaşıyordu. Neredeyse bir gündür uyuyordum. Nasıl bu kadar uyudum. Ben durduğum yerde düşüncelere dalmışken arkamda birinin varlığını hissetmem ile arkama dönmeden bunun Selim olduğunu anladım. Nasıl anladığımı sormayın, meslek sırrı.

"Komiserim, neden ayağa kalktınız? Serumunuz bitmemiş."
Onlara zaten sinirliydim beni nasıl bu kadar saat uyutabilirlerdi.
"Ben neden bu kadar saattir uyuyorum Selim?"
Diye sordum sertçe.

Karşımdaki Selim bir anda ezilip büzülmeye başladı. Ne vermişlerdi bunlar bana. Sinirlerime hakim olmak için avucumu sımsıkı sıktım. Sol gözü zaten son tuvalette olanlardan sonra morarmıştı bir de sağ gözünü morartmak istemiyordum. Ama konuşmayıp karşımda ezilip büzülmeye devam ederse morartmak zorunda kalacaktım.

"Konuş."
Beklenti ile dik dik ona bak aya devam ettim. Bakışlarını kaçırdı.
"Iıı şey birazcık uyku hapı vermi olabiliriz."
"Bir uyku hapı mı beni bu kadar saattir uyutan."
Karşımda sarıdan kırmızıya dönen Selim yere bakarak cevapladı.
"Ben size bir tane verdiğimizi söylemedim ki komiserim."
Sanır çekerek tekrar soru yönelttim.
"Kaç tane verdiniz?"
"Iı birazcık üç tane vermiş olabiliriz. Ama valla ben dedim Özgeye iki verelim dedim ama baktık iki yetmedi üçüncüyü de vermiş bulunduk."

Sabır çekerek tabana baktım.
"Gece nerede? Durumu nasıl?"
Yerdeki bakışlarını kaldırıp bana cevap verdi.
"Yoğun bakımda, hayati tehlikeyi atlattı, uyanmasını bekliyorlar."
Uyanmasını mı bekliyorlar? O ke demekti ki? Zihnimdeki dönen soruyu Selime yönelttim.
"O ne demek?"
"Gece uyanmıyor. Ölmedi evet ama uyanması kendine bağlı diyorlar. Bu tür durumlar yaşayan hastaların bazıları bir günde, bazıları bir haftada, bazıları da bir ayda uyanırmış. Hiç belli değilmiş."

Bir ay mı? Bir hafta mı? Sinirle yumruklarımı sıktım. Ben nasıl dayanacaktım bu kadar. Bu belirsizlik neydi?
"Beni Geceye götür."
"Doktorlar içer-"
Sözünü bitirmesine izin vermeden bağırdım. Dayanacak gücüm yoktu. Onu görmeye ihtiyacım vardı, ne olursa olsun.
"Gece nerede Selim?"

Daha fazla karşı çıkmayarak önden önden yürümeye başladı. Arkasından seri adımlarla takip ediyordum. Göreceklerimden korkuyordum şu halde bile göreceklerimden korkuyordum. Onun solgun yüzünü görmek ölüm gibi olmalıydı. Her zaman pespembe, capcanlı olan dudaklarını morarmış görmek ölüm gibi olmalıydı. Sahi ben ne ara bu kadar bağlanmıştım bu kıza?

Koridordan sağa dönüp biraz daha ilerledik ve işte yoğun bakımın önündeydim. Selim yoğun bakıma bakan, Geceyi gösteren camın önünde duruyordu. Ben ise bi kaç adım geride durdum Geceyi görmüyordum. Görmeye hazır mıydım? Nasıl dayanacaktım? Gördüklerimden sonra ona bunu yaşatan adamı parçalamadan nasıl dayanacaktım?

Gece'ci AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin