Bölüm | 3

11K 467 66
                                    

AŞM| Bölüm: 3

Kabullenemediğim gerçeğim, görmezden geldiğim kişiliğim ve kaybolmuş benliğimle kendimi arıyordum ben. Yıllardır fikrimde ve zikrimde tek bir soru dolanıp duruyordu:

Ben kimim?

Anna Meryem Aksel

"Ben kimim?"

Yarıladığımı düşündüğüm ömrümün geçmişini ve bugünümü düşündüğüm de yarınım konusunda endişelendiğimde ne yazık ki zihnimi bulandıran bu sorumun cevabını veremiyordum. Cevapsız bıraktığım soru, zamanın benden çalıp götürdükleriyle birlikte ruhumu derin buhranlara sürüklerken doğru neydi, ne yapmalıydım, artık kestiremiyordum.

Geçmişimde sesini bana duyuran kayıplarımı duymazdan ve görmezden gelip kendimi düşünürken, sahi kimdim ben?

Bugünümde, duçar olduğum bu bataklıkta debelenirken, kimdim ben?

Birkaç adım gerimde kalan kapının ardında perişan hâle getirdiğim bir kadın varken ve onu yüzüstü bırakıp kaçan benken, kimdim ben?

Kim?

Karnımdaki bebeğin geleceğini korkularım uğruna tehlikeye atarken, esasen kimdim ben?

Ben kimdim?

Yarım saat önce:

"Aslında," dedi Sema hemşire, söyleyip söylememe konusunda tereddütte düştüğünde sustu. Onu anlıyordum, korkuyordu. Nitekim şu şartlar altında onun yerinde kim olsa korkardı. Söz konusu Cihanşahlar olduğunda kim onları karşısına almaya cesaret edebilirdi ki?

"Aslında," dedim kıvranır gibi hareket etmeye başladığımda devam etmesi için teşvik edercesine gözlerinin içine baktım. Bu benim son şansımdı. Ne pahasına olursa olsun, bugün bu hastaneden çıkıp gitmem gerekti. Seyyid Han Cihanşah ile bir kez daha karşı karşıya gelmeyi aklımın ucundan dâhi geçirmek istemiyordum.

"Şey," diye mırıldandı. Birkaç saniye düşündü, akabinde aklına her ne geldiyse tereddüt etmeden "Benimle gelin," dedi ve önümüzdeki iki korumanın varlığını göz ardı ederek önden yürümeye başladı. Yüreğimi ele geçiren zafer naralarıyla birlikte hemşirenin peşi sıra hızlıca ilerledim. Şans benden yana olursa eğer kaçmam kolay olacaktı.

Birkaç dakikalık yürümenin ardından durdu Sema ve omzunun üzerinden bizi uzaktan takip eden korumalara göz ucuyla baktı. Farkındaydım, en az benim kadar rahatsızdı bu durumdan. Lâkin şikâyet etmek amaçlı tek kelime dâhi etmeden odaya geçti.

Sema hemşirenin peşi sıra girdiğim odaya hızlıca göz gezdirdim. Evet en başından beri aklımdan geçen şey buydu ki kısa süre içinde aradığım şeyleri burada bulma ümidiyle odanın içini hızlıca taradım.

Sema hemşire eliyle sağ tarafımızda kalan kapıyı işaret ederken "Burası işinizi görür," dedi. "Yalnız acele etmelisiniz, hemen odaya dönmemiz lazım. Malum," diye mırıldandığında devamını getirmemiş olsa da ben söyleyeceği şeyi az çok tahmin edebiliyordum.

Sema hemşirenin gösterdiği kapıya göz ucuyla baktım. Evet burası fazlasıyla işimi görürdü lâkin fazlalık olarak gördüğüm hemşirenin varlığı bana ayak bağı olmaktan öteye gitmeyeceğinden amacım onu hemen buradan postalamaktı. Fakat bir gerçek de vardı ki onu bu kapının arkasına postaladığım an dışarıdaki adamlar ters giden bir şeyler olduğunu anında anlarlardı.

"Burası size ait sanırım," dedim aptal bir içgüdüyle konuşma çabası içine girip zaman kazanmaya çalışırken.

Elbette ki buranın bir personel odası olduğunun farkındaydım. Kapının sol üst tarafında yazılıydı zaten. Kaldı ki yazıyı görmemiş olsam dâhi bunu anlamak zor değildi. Nitekim orta büyüklükte bir dinlenme odasının girişinde duruyorduk. Karşılıklı konumlanmış iki tane konforlu koltuk, ortada ahşap bir orta sehpa, duvar tarafında konumlanmış bir masa ve üzerine konulmuş bir kahve makinesi artı porselen fincan takımı, kupa bardaklar...

ALABORA | Şah & Mat ✔ ( Bölüm olarak düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin