---5 gün sonra---
Jenna kan ter içinde doğruldu. Yüksek sesli alıp verdiği nefeslerine engel olamıyordu. "Kotü bir rüya" dedi kendi kendine "Çok kötü bir rüya Jenna!" Genç kadın dudaklarını yaladı ve düşünmek istemeyerek çıktı yataktan. Buz tutmuş ellerini alev alan yanaklarına bastırıp titreyen bacaklarının sakinleşmesini bekledi. Adam beş gündür yoktu lakin beş gecedir gözünü her kapattığında karşısına dikiliyor ve onu defalarca öpüyordu ve genç kadın daha fazlasını merak ettiği an uyanıveriyordu. Bu geceyse biraz fazla ileri gitmişti. Jenna rüyasında dahi onu kestirip atamamış ve karşılık vermişti Roberte. Öylesine gerçekti ki ardına dönüp boş yatağa bakmak zorunda hissetti genç kadın ve ardından saçlarını yolarak gidip aynalı şifonyere oturdu. Kızaran yanaklarına, terden ıslanan alnına ve ıslak dudaklarına bakıp eliyle bir ayıbı örtmek istercesine dudaklarını kapattı. Adam gitmişti. Onu ormandaki o dakikadan sonra görmemişti. İtiraf etmeliydi ki bu büyük bir rahatlamaydı onun için. Sakin hayatına devam ediyordu Jenna. Olması gerektiği gibi... Alışık olduğu gibi... Sessizce kitabını okuyor, evinin düzeni ile ilgilenip temizliğini kontrol ettikten sonra biraz nakış işleyip birazda bahçede güneşin tadını çıkarıyordu. Yalnızca geceleri yatağa başını koyduğunda tuhaf bir boşluk hissiyle doluyordu içi. Biraz sakinliğe sitem ediyor, sonra son birkaç günü düşünerek yarı gülüp yarı somurtarak gözlerini kapatıyordu. Oldukça sıradan, kalıplaşmış bir hayatı vardı Jenna'nın. Bir süre Callie ve ağabeyi sayesinde değişmiş olsa da işler yoluna girdiğinde yeniden eski düzenine geri dönmüştü ve sonra yaşadığı o birkaç hareketli gün tüm geçmişinin ve düzeninin alt üst olmasına neden olmuştu. Bir haftanın yedi günü için yapacağı her şey planlıydı evvelden. Robert ise onda ne plan ne başka bir şey bırakmamıştı üç günde. Genç kadın kontrolü elinden kaçırmış olmanın verdiği şaşkınlık ile hiç yapmayacağı pek çok davranışta bulunmuştu. Saatler ile bağlantısını koparmış zamanın nasıl geçeceğini ve hayatını böldüğü üç aralığın içine koyacağını bilemeden oluruna bırakıvermişti.
"Geçti Jenna..." dedi kendi kendini teselli etmeye çalışarak. Adamın daha kaç gece rüyalarını zapt edip onu öpüp koklayacağını bilmiyor olsa da bir süre sonra kendisi gibi rüyalarını da alıp gideceğinin farkındaydı. Belki o zaman Jenna saat dokuzu bulmadan yatmayı bırakır ve daha gün yeni ağarmışken kalkmaktan vaz geçerdi. Önündeki su dolu kasede yüzünü ıslatıp elini saçları arasından geçirdi ve bir önceki gece giymek için koyduğu açık sarı göğüs altından büzgülü pamuklu elbiseyi giymek üzere harekete geçti. Bu gün günlerden cumartesiydi. Genç kadın her cumartesi yaptığı gibi kahvaltıda lapa yiyecek - bu Callie ile yaptıkları bir şeydi- ardından saat öğleyi bulana dek dinç kafa ile halletmesi gereken şeyleri yapacaktı. Öğleden sonra akşam yemeğine dek ev işleri ile ilgilenecek çay içip yürüyüş yapacaktı ve akşamları kendisine oluşturmuş olduğu yeni bir rutin olan bir kadeh sıcak şarabı çalışma odasının balkonunda okyanusu ve yıldızları izlerken yudumlayacaktı ve tabii ki ardından her pazartesi, çarşamba ve cumartesi olduğu gibi yatmadan önce banyo yapıp saçlarını güzelce taradıktan sonra temiz nevresimleri içine kıvrılacaktı. Genç kadın saçlarının önüne gelen iki tutamını ardından bir kurdele ile bağlayıp hazır olduğuna kanaat getirdikten sonra saate baktı. Şimdiden sekizdi. Dokuza gelmeden yemek işini halledebilirse bugün olmayan kale lordunun yerine biriken mektup ve yazışmalara cevap verip önemli olanları ağabeyine gönderecekti. Genç kadın kendi kendine başını sallayıp odadan çıktı.
Robert ağzındaki acı tat ile gözlerini açtığında kale girişinde bulunan dinlenme sırasının üzerinde yatar vaziyette bulmuştu kendini. Buraya nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yoktu genç adamın. Son hatırladığı bir taverna köşesinde bahçede patakladığı iki herif ardından içmeye koyulduğuydu ve o esnada gür kahve rengi saçlı kadının biri gelip kucağına oturuvermişti. Robert kadını bir anda kucağından itmiş yere düştüğünde kopardığı feryat ile ortalık birbirine girmişti. Kaç adamı haşat ettiğini bilmiyordu. Lakin onları yerden kaldırıp aynı masada hepsine birer testi ısmarladığını da unutmuş değildi. Gözlerini sıkıp gevşettikten sonra eliyle yüzünü ovaladı ve etrafa bakındı. Çok uzaklaşmamıştı Robert. araya kıtalar katmak istemiş lakin birkaç klan ile sınırlı bırakmıştı mesafeyi. Dün gece ise kat ettiği mesafeyi bir şekilde geri dönmüş olmasının verdiği rahatsızlıkla etrafa saldırmıştı ve işte buradaydı. Genç adam ağrıyan başına birkaç kez vurup ayağa kalktı. Sessizlik saatin henüz çok ilerlemediğini gösteriyordu Robertte kimseye görünmeden geri dönebilecekti. Şu bir gerçekti ki Kadın ile karşılaşmak istemiyordu. Onu içine hapsettiği duygulara yeniden çekmesini etrafını dolduran varlığını ve güzel mimiklerini görmekten mümkün olduğunca uzak durmalıydı. Bu defa limana gitmeliydi evet... Robert deniz aşırı uzaklaşmadığı takdirde sarhoş kafasının onu geri getirmesine engel olamayacaktı. Okyanusa atlayıp yüzmeye cesaret ederse de muhtemelen balıklar tarafından parçalanıp dilediğine kavuşurdu. Dilini şaklatıp dün gece ne yediğini düşündü genç adam. Bok yiyen bir adam olsaydı -ki yemiş de olabilirdi- muhtemelen ağzında böyle bir tat bırakırdı. Bıkkın bir nefes verip çattığı kaşları ile ayağa kalktı ve bir anlık dürtüyle yönünü merdivenlere çevirdi ne yaptığını fark ettiğinde ise kendine uzun sövgüler yağdırıp kapıya doğru yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYDİ.. (M)
Historical FictionRobert Mcdonald boşvermiş bir adamdı. Hayatında en son tamamen ayık olduğu gün ne zamandı hafızasını zorlasa dahi hatırlayamıyordu çünkü geçmişi anımsamak için yine ayık olmak gerekiyordu. Yanlış, adamın bedeninde vuku bulmuştu. Gelinini kendi yatağ...