17#Savaş

827 87 12
                                    

---3 Gün Sonra---

"Siktir!"

Robert çiviyi parmağına çaktı. Genç adam acı dolu bir nefes çekip parmağına baktı. Kaç kere yapmıştı aynı şeyi bilmiyordu. Baş parmağının ufak bir kısmı sıyrılıp gitmişti artık. Genç adam kütüğün üzerine oturup matarasındaki viskiyi parmağına döktü ve gömleğinden bir parça yırtıp parmağına sardı. Ardından dirseklerini dizlerine dayayıp öne doğru eğilerek oturdu ve elindeki matarayla havada daireler çizmeye başladı. Şu üç günde iki fıçının dibine dar ekmişti. Tanıdık bir hal bürümüştü bedenini. Hoşlandığı baş dönmesi. Yersiz dalıp gidişleri. Sessizliğin içinde izlediği gökyüzü... Genç adam dönüp barakaya baktı. ahşap duvarlar ve çatısı bitmişti yalnızca kapı girişi ve tek pencere açıklığı koyacağı ön duvarı kalmıştı. Robert onu da içini tamamladığında halledecekti. Zeminin toprak ile bağlantısını kesmek gerekiyordu önce. Dün yağan yağmurdan korumuştu onu baraka lakin zeminin ıslanmasına engel olamamıştı. Parmaklarıyla gözlerinde yaylar çizerek ovaladıktan sonra birkaç kere kırptı onları ve önündeki boşluğa baktı. Tahta kesmekten ellerinde hal kalmamıştı. Gözünü kapattığında beyninin içinde testerenin o iç gıcıklayan sesi ile çekicin taklaması bitip tükenmek bilmiyordu.

Robert kaşlarını kaldırıp kendince homurdandıktan sonra barakanın içine koyduğu fıçıya doğru gitti ve boşalan matarasını doldurup bu kez ağacın dibinden fırlayan köke oturdu ve oraya attığı küçük kereste parçalarını önünde sıraya dizmeye koyuldu. Alelade sıraladığı beş tahtayı kaşlarını çatarak izledi ve onları büyükten küçüğe yeniden dizdi. Ardından ters çevirip küçükten büyüğe dizdi ve ne yapmakta olduğunu fark ettiğinde başını kaldırıp etrafına baktı. kenara yığılı keresteler iki sıra halinde boyu boyuna gelecek şekilde üst üste konulmuş durumdaydı. Robert bunu yapmak için günün çeyreğini kaybettiğini hatırlar gibiydi. ayağıyla tahtalara sert bir tekme savurup küfretti genç adam. Elindeki matarayı önüne koydu ve dirseğini bacağına dayayıp yumruk yaptığı elini dudaklarına vurmaya başladı. Robert şu dakika dilediği her şeye sahipti. Dileği birkaç fıçı biraz yemek ve düşünmesini engelleyecek bir meşguliyetti lakin hiçbir şeyi yokmuş gibi hissediyordu. Günlerdir ayyaş kafasının köşesinde bir yerlerde saklanmış olan bir çift göz ara ara önüne gelir gibi oluyor Genç adamı bir müddet rahatsız edip kayboluyordu. O batırmışlık hissi bırakıp gitmiyordu bedenini. Uzakta gözüne takılan tavşanı gördüğünde yavaşça ayağa kalkıp geri geri gitti ve kulubeye dayadığı yayına üç adet oku gerip yayı yatay çevirdi ve okları bıraktı.

Yani ona hiç şans tanımadınız...

"Evet tanımadım!" Neden tanısındı ki? Genç adam ağır adımlarla ilerleyip vurduğu hayvanı tuttuğu ok ile kaldırıp kulübeye doğru yöneldi. Robert dönen başı yüzünden durup etrafına bakındı. Bu kadar zıkkımlanmanın alıp götüremediği o his de neyin nesiydi? Yer yüzünde ilk defa içindekini söküp atacak bir şey bulamıyordu. Hareket etmek istemiyor şu aptal ormandan bir milim öteye gidemiyordu. Kendi kendine ettiği bir başka küfrün ardından duraksadı. O odada paramparça olan kalbinin hesabını sormak, ortalığı kül etmek istiyordu ve günler sonra ilk kez fısıldadı genç adam.

"Jenna!"

Kadının varlığı bütünüyle hoş kafasında oluşan dumanların ardından çıkıp önünde beliriverdiğinde kaşları çatıldı. Kalbini dağıtamazdı onun, bundan emindi. Genç adam bedenini sarmalayan öfkeye engel olamadı. Dişlerini gıcırdattıktan sonra kale yoluna, elindeki okun ucunda duran tavşana ve sıra sıra dizdiği kerestelere baktı.

"Ama ortalığı dağıtabilirim!" Robert burnunu çekip dişlerini sıktı. Evet... Dağıtabilirdi...

LEYDİ.. (M) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin