45# Engizisyon (2. Kısım)

738 85 22
                                    

Edinburgh (Aynı gün)

Robert kendisine temin edilen atın üzerinde meydandan geçerken kurulu dar ağacını gördüğünde pelerinin kukuletasını indirip atını durdurdu bir müddet yüksek ahşap sahneye orta yere dikili uzun ters "L" biçimindeki tahtaya ve akşam rüzgarının etkisi ile ucunda sallanan urgana baktı. Eğer bu insanlar olmasaydı şu an rüzgarın salladığı boşluk değil kendisi olacaktı ve kaç gün orada öyle kalacağını tanrı bilirdi. Tabii bu iyi ihtimaldi. Temiz ölüm... Bir demir boğanın içinde kızartılıp böğürüşü Edinburg sokaklarında da yankılanabilirdi. Genç adamın yanına yaklaşan ağır at nalı sesi ile bakışları kendisine doğru gelip tıpkı onun gibi halata bakan Ian'a kaydı. 

"Yürü Robert gidip karnımızı doyurup bir şeyler içelim." Ian yutkunarak yüzü ifadesizleşen dostuna baktı. 

"O zindanda bir daha asla ağzıma içki almayacağıma yemin ettim Ian." Gerçektende etmişti Genç adam günlerdir almamıştı ağzına ve bundan sonra almasını gerektirecek bir gönül yarası da yoktu.

Ian adamı keyiflendirebilmek adına güldü. "O yemini ederken bahsettiğin "asla" yirmi dört saatten kısa bir zamandı hatırlatırım." 

Robert duraksamaları üzerine yanına gelen diğerlerine bakarken yüzünde hala aynı ifade hakimdi. "Eğer siz olmasaydınız şu an burada sallanıyor olacaktım." 

"Cennet kapısından girerken Robertin yüz ifadesini düşünsenize" Connor da ziyadesi ile taş kesmiş adamı yumuşatmak için konuştu. 

"Neden buradayım ben be! Buraya geleceksem ne diye öldürdünüz beni bok herifler!" Noah adamın konuşmasını  yarı keltçe yarı İngilizce taklit ederek diğerlerini ziyadesiyle güldürdü. 

"Yürü McDonald! Bu kadar yeter..." William adamın yaşadığı korku ve şoku anlayabiliyordu. Bundan yıllar önce Sinclair zindanlarında bir ay boyunca, her gün yapılan eziyetlerin tükenmesi ve artık o sehpaya çıkarılabilmek için dua etmişti. Yanağında biriktirdiği havayı üflerken başını olumsuz manada salladı. "Özgürlüğün keyfini çıkartma vakti." 

"Az ileride karnımızı doyurabileceğimiz bir yer var yürüyün hadi." Brian eliyle meydanın diğer tarafını gösterdi.

"Asla but yemeyeceğim." Liamh yüzünü buruşturdu. "But yahut herhangi bir lord görmek istemiyorum." Kralın yemek ve dinlenme teklifini reddetmişti. "Rebecca yı yolladınız mı?"

"Evet saraydan birkaç asker ile klanın yolunu tuttu." Ian Liamh'a baktı. "Umarım yolunu eşkıyalar keser." Ardından dudaklarını birbirine bastırıp Robert'e döndü. Lakin Robert hala dar ağacını gözlemekteydi. "Çok beğendiysen götürelim. Hatıra saklarsın." 

Robert elindeki mendile baktı ardından gülen adamlara doğru döndü. "Ben sanırım mahkeme için burada kalacağım. Siz gidin. O adamın soluğu kesilmeden içim soğumayacak. Yanında olmadım...Bunu Florence'e borçluyum."

Brian, başıyla Robert'i onayladı. "Öyleyse yemeğin ardından yola çıkacağız." 

"Bundan emin misin Robert?" William başını yana yatırdı. Adamın yaptıkları yenilir yutulur şeyler değildi.

Robert başını olumlu manada sallayıp Ian'a baktı. "Önden gidip karıma geleceğimi söyle Ian." 

"Maeve'i almaya gideceğiz Sinclair dilersen Lord McDonald ile kal." Noah adama başını salladı.

"Pekala... Yürüyün." Ian yanaklarını kemirerek atının karnına vurdu. O mahkemeyi görmek istemiyordu genç adam. Hiçbirine katılmamıştı. Üstelik Jenna'yı deliler gibi merak ediyordu. Robert'e onun ne denli perişan olduğunu söylememişti lakin kız kardeşi bu olayı atlatabilecek kadar güçlü değildi. Kendini toplamış olsa dahi şu an kim bilir nerede neyi diziyordu... Lakin adam da perişan vaziyetteydi bu halde yalnız kalması da uygun değildi. Ian dişleri arasından sert bir nefes çekip dilini şaklattı. Roberti eve tek parça halinde götüreceğine dair Jenna'ya bir söz vermişti. O düşünceleri ile boğuşurken önlerinden geçen kağnı ve arkasında yığılı ölü kedileri fark edince bakışlarını kaçırıp normal bir şey görebilme umudu ile gök yüzündeki bulutlara çevirdi. Sanırım tek normallik oradaydı.

LEYDİ.. (M) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin