Callie sıcak kumlar üzerinde beyaz elbisesi ile oldukça dingin bir şekilde okyanusu izleyen Jenna'yı seyretmekteydi. Anlamlandıramadığı bir mutluluğun yanı sıra garip te bir dinginlik hakimdi Jenna'ya. Kahvaltı ederken kendince yaptığı sıralamayı bozmuş tabağına herşeyi tek tek almak yerine azar azar koyup karıştırarak yemeye başlamıştı örneğin. Her daim sağında tuttuğu çay fincanının yerini sürekli olarak değiştirmişti ve kimseye ne yapması gerektiğini söylememişti. En önemlisi ise üzerine dökülen reçeli kahvaltı boyunca görmezden gelmeye çalışmış olmasıydı. Callie onun alnından dökülen ter damlaları ile parçalarcasına tuttuğu dizini çokça fark etmişti. Peki takıntı bunun neresindeydi?
Peki ya Lord McDonald'a ne demeliydi? O karşılaştıkları pasaklı adamdan eser yoktu. Tertemiz üstü başı ile terzi vitrininden çıkmış gibiydi. Connor kadar da yakışıklıydı. Hatta belki de Connor yaş aldıkça Robert gibi bir hale bürünecekti bilemiyordu. Adamın sofrada oturuşunda yahut yemek yiyişinde çok bir değişiklik yoktu. Konuşması da aynıydı... Belki biraz fazlaca keltçe cümle koy vermişti ortaya lakin Callie itiraf etmeliydi ki adamı gördüğü gün dış görünüşü ile yargılamış olmak çokça sinirini bozmuştu. Bir daha asla yapmayacağı bir şey varsa o da bir insan ile sohbet etmeden asla ön yargıda bulunmaması gerektiğiydi. Ian'dan korkusuna adamı çokça incelememişti elbet lakin ara ara Robert'in Jennaya bakışlarını fark etmişti. Özelliklede Jenna üzerini değiştirmeyeceğini söylediği o andan sonra suratı tıpkı bir elmaya dönmüştü ve hazırlanmak için ayrıldıkları vakte kadar da öyle kalmıştı. Tabii bunun nedeni masada birbirlerine çokça göndermede bulunmuş olmalarından da olabilirdi. Ziyadesiyle gergindi ikisi de.
Genç kız ayaklarını uzatıp önünde çaprazladı ve berrak gökyüzüne baktı. Ardından Aklındaki şeyleri sorabilmek adına ortaya atıfta bulundu çünkü Jenna öyle çekingendi ki durup dururken asla içini açmazdı ona. Tabii öfkeli değilse...
"Kahvaltı çok güzeldi Jenna... Burası da öyle. McDonald kalesinde hoş vakit geçiriyor olmalısın."
"Bir bilsen..." Jenna derin bir iç çekerek gülümsedi. "Aslında çoğu zaman..."
Genç kız istediği çekingen cevabı aldığında onu ürkütüp içine kapatmamak adına aniden sorular sormamaya çalışarak toparlandı. "Biraz konuşmak ister misin? Seni çok merak ettim Jenna. Çok tedirgindin buraya gelirken."
"Öyle.. Lakin çok da tedirgin olmama gerek olmadığını fark ettim. Robert..." Jenna yutkundu. "Lord McDonald iyi bir adam." dedi ve sepete yönelip bardakları çıkarmaya koyuldu. Yine kızarıyordu.
Callie başını yana yatırıp Jenna'nın yüzünü görmek için çabaladı. "Öyleyse anlaşıyorsunuz..."
"Pek sayılmaz." Jenna dudaklarını ıslattı ve bardakları doldurdu. Biraz açılmaya ihtiyacı vardı. "Aslında ben izin verdiğim zamanlarda anlaştığımız söylenebilir ya da kalede olduğu zamanlarda..."
"Ziyadesiyle değişmiş görünüyor."
"O-o hala Robert McDonald... İlk gün gördüğün adam. Yalnızca farklı görünüyor. Ama evet... Bir parça değişti. Onu elinde matarayla çok sık görmüyorum artık." Jenna güldü "Bazen de keltçe konuşuyor ama konuşmamasını tercih ederim..."
"Neden?" Callie elindeki bardağı yudumlayarak tebessüm etti.
"Çünkü o vakitler pek uzun cümleler kuramıyor..." Jenna boğazını temizleyip oldukça hızlı bir şekilde bitirdi bardağını ve yerine bıraktı.
"Yanlış anlamadıysam çok konuşması seni rahatsız etmiyor..." Callie dudaklarını dişledi. Fazla ağırdan alıyordu ve iyiden iyiye meraktan deliye dönmeye başlamıştı. Lakin bu Jenna'ydı. Her şeyin arasına neden ve niçin koymazsa ya kaçamak cevaplar verir ya da yanlış anlayıp konuşmanın gidişatını bambaşka yerlere götürüverirdi. Ağabeyinin onun aksine daha konuşmadan demek istediklerini sıralıyor oluşu ise dehşet verici bir tezattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYDİ.. (M)
Historical FictionRobert Mcdonald boşvermiş bir adamdı. Hayatında en son tamamen ayık olduğu gün ne zamandı hafızasını zorlasa dahi hatırlayamıyordu çünkü geçmişi anımsamak için yine ayık olmak gerekiyordu. Yanlış, adamın bedeninde vuku bulmuştu. Gelinini kendi yatağ...