Jenna gözlerini açtığında hava kararmıştı. Saate baktığında ise dokuza geldiğini fark ettiğinde genç kadın telaşla doğruldu. Tanrım bu saate kadar uyumuş muydu? Güneş viski ve deniz onu fena halde yormuş olmalıydı. Rüya dahi görmemişti Jenna... Yatağın ardına yaslanırken parmağını ağzına alıp gülümsedi genç kadın. Rüyasını yaşamıştı zaten bugün. Ardından ağzına gelen tuzlu tadı fark ettiğinde başını iki yana sallayarak yeniden kıkırdadı. Hala nemli olan saçlarını havalandırıp yataktan çıktı ve sarı elbisesini başından geçirip kollarını ve göğüs altından geçen kurdelesini düzeltip ardından bağladı. Şifonyere doğru yavaş adımlarla yürüyüp pufa oturdu yüzü yanmıştı genç kadının burnu ve yanakları hafifçe iğnelenmekteydi. Eliyle kaşlarını düzeltip deniz ve güneşin etkisiyle yumuşayan yüzünü ovaladı. Dudaklarını ıslatırken diline gelen tuzlu tat yeniden tebessüm ettirmişti onu. Tuzlu suyla birlikte uyuduğundan dalga dalga olan saçlarının görüntüsü hoşuna gittiğinden onları tarama zahmetine girişmedi. Genç kadın Robertin onu kolundan tutup kendine çektiği o dakikayı, bedenindeki ellerini anımsadığında karnında çırpınmaya başlayan kelebeklerin tüm vücuduna yayıldığını hissetti. Evet, şiirlerde okuduğu o dizeleri şimdi anlayabiliyordu Jenna. Şu an içinde duyumsadığı tuhaflık tam olarak o yazılanlar ile ifade edilebilirdi. Aynı anda kalp atışları hızlanan genç kadın yerinden kalktı. Odada birkaç tur atmasının ardından kapıya yöneldi. Gidip adamı bulmalıydı. Her nerdeyse yanına oturup onunla sohbet etmeye devam etmek istiyordu. Jenna kapıyı açarken duraksadı ve dudaklarını dişledi. Ardına dönüp acele ile şifonyere yürüdü ve çekmecesinde duran yasemin kokusunu çekip aldı. kapağın ucundaki yağa bir müddet tereddütle baktıktan sonra çok minik dokunuşlarla yağı boynuna değdirdi ve hızlı adımlarla odadan çıktı. Robertin odası koridorun diğer tarafında sondaydı ve orta da çalışma odası bulunuyordu. Jenna adamın orada olup olmadığına bakmak için çalışma odasına gidecekti.
Robert kaleye döndükten sonra gerisin geriye çıkmış kendini sakinleştirebilmek adına ormanda yaptığı kulübeye geri dönmüştü. Bugün fazlasıyla özverili çalışmıştı genç adam. İki duvarı çoktan tamamlamıştı. Zaten çok büyük bir şey beklemiyordu yine de getirttiği keresteler yeterli gelmemişti. Yarın gidip son aldığının iki katı kadar almalıydı ki bir zemin ve dahi çatı da yapabilsindi. Geri döndüğünde ise yediyi geçmişti saat. Yemek salonu boştu Marry, hanımının dinlenmeye çekildiğini ve uyuyor olduğunu söylemişti. Robert tek başına yemek yerken kadını yoran şeyin ne olduğunu bir müddet düşündü. Jenna muhtemelen oturmaktan yoruluyordu. Yine de hakkını vermeliydi kadının kumlarda yürümek o merdiveni tırmanmak ve suda çırpınmış olması onun için ziyadesiyle büyük bir işti. Robert güldü. Kadının sudaki hali dokunduğu bedeni ve iri kalçaları aklına geldiğinde elindeki bardağı bıraktı. ve odadan çıkmak için harekete geçti. Komedinin önünden geçerken yerde duran kalıp sabunu gördüğünde ise genç adam dudakların birbirine bastırıp eğilip sabunu aldı ardından yüz yıkama kasesinde yüzünü ellerini yıkadı ve köpürttüğü ellerini boynuna ve kollarına sürtüp odadan çıkmak için harekete geçti. Muhtemelen şu an küçük sarayında(!) elindeki iğneyi kumaşa batırmaktaydı. Genç adam gidip onu bulacaktı. Yeterince uzun bir vakittir görmemişti onu kapıyı hızla açıp koridorun diğer ucundan koşar adım yürüyen kadını gördüğünde Robert adımlarını hızlandırdı ve tam karşı karşıya geldiklerinde durup güzelliği karşısında bir kez daha nefesinin kesildiğini hissetti. Genç adam konuşamadı. Şu an bildiği tüm dillerin uçup gittiğinin farkındaydı.
(Dinlemeden okursanız size sopa atarım! hikayenin şarkısı bu ve tamda burada dinlenmeli )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYDİ.. (M)
Historical FictionRobert Mcdonald boşvermiş bir adamdı. Hayatında en son tamamen ayık olduğu gün ne zamandı hafızasını zorlasa dahi hatırlayamıyordu çünkü geçmişi anımsamak için yine ayık olmak gerekiyordu. Yanlış, adamın bedeninde vuku bulmuştu. Gelinini kendi yatağ...