ŞİRKETTEKİ ÇIĞ

22.2K 604 31
                                    

İyi okumalar

Berfu'dan

Elimde  ki  kalın  kitabın  sayfasını  çevirdim. Yatakta  yüz  üstü  uzanmış  yastığın  üzerine koyduğum  kitabı  okuyordum

'Başkalarının zavallılığına bakıp kendi haline şükredenlerden tiksiniyorum'

Ne  acı,   hayat  böyle  insanlarla  dolu zaten. Hasta  insanlara  bakıp hasta  olmadığı  için  şükreden,  aç  birini  gördüğünde  tokluğuna  sevinen,  fakir  biriyle  karşılaştığında  cebindeki  parasına  güvenen  bizlerden  değil mi?  Okuduğum kitabı bölen babaannemin sesi ile yerimden doğruldum. Kitabı  kapatıp  komidine  koydum  ve  odadan  çıktım.

Ben  hayatı yaşayarak öğrenmiştim dışlanmayı, yoksulluğu ve daha nicelerini... Tırmanmam  gereken  onca  dağı,  aşmam  gereken  onca  engeli  aşıp  23  yaşıma  kadar  gelebilmiştim. Ama  yalnız  değildim, hayatımda değer verdiğim tek şeyi mutfaktan girince gördüm. Sıkılmalık tonton yanakları, beyazlamış kıvırcık kısa saçları ve benimkinin aynısı olan sıcacık bakan mavi gözleri ile yemekleri masaya koyan,   beni  büyüten  bu  vefakar kadın benim babaannemdi. Ben iki yaşımdayken annem ve babam ile babaannemlere gelirken trafik kazası yapmıştık. Annesini ve babasını oracıkta kaybetmiş hem yetim hem öksüz bir kız çocuğu olarak büyümüştüm ben. Ne trajedi ama değil mi?

"Berfu güzel kızım nerelere daldın yine sen."
Babaannemin sesi ile kendime geldim sofrayı kurmuş dahası oturmuş bana bakıyordu. Hemen toparlanıp  gülümsedim
"yemeklerin güzelliği beni benden aldı babanişkocum ona bakıyordum." Hızlıca sağ köşesine oturdum tabağıma koyduğu sıcak çorbayı alıp içtim. Yine dertli görünüyordu üzgün olduğu her halinden belliydi bakışları bir yere odaklanmıştı sanki bakıyordu ancak görmüyordu.

-Ne oldu akşam güneşim dedim. Babaannemin adı Esila idi o zamanlar bu adı nasıl bulmuşlar bilmiyorum ama tam babaanneme göre bir isimdi, o benim akşam güneşimdi. Güzel gözlerini bana çevirdi toplanan gözyaşlarını görebiliyordum

"Berfum güzel kızım, kar tanem..."
"Yine  mi  para  meseleleri"  diye  sordum. Biliyordum  faturaların  günü  ve  üniversitenin  harç  parası  üst  üste  gelmişti. Babaanem  üzüntüyle  başını  aşağı  yukarı  salladı.

Baabannem benden saklamazdı ne olursa olsun o ve ben hep konuşurduk. Her ne olmuşsa tartışırdık. Aramızda sırlar, aptal yalanlar yoktu temiz ve saf bir şekilde severdik birbirimizi. Güzel gözlerine gülümseyerek baktım

"Akşam güneşim , bir tanecik babaannem hani bir şirket vardı Arat Şirketi diye hatırlıyor musun?" Kafasını sallayınca devam ettim. "Yaptığım burs başvurusunu kabul etmişler babaannem yarın görüşmeye gideceğim sıkma sen canını hakkımızda hayırlısı neyse o olur." Güzel gözlerinde birkaç damla yumuşacık yanaklarında bir yol oluşturdu ama bunlar mutluluk gözyaşlarıydı babaanneme sarıldım ve  sofrayı  topladıktan  sonra odama geçtim .

Babannemler  Balkan  göçmeni, babam  annemi  okumak  için  geldiği İstanbul'da  bir  pastanede  görmüş,   orada  tanışmışlar. Zamanla  birbirlerine  aşık  olmuş  ve  evlenmişler. Evliliklerinin  4.  yılında  ise  ben  doğmuşum. Annemler  babaanemi  ziyaret  etmek  için  İzmir'e  gelirken  yoldan  çıkan  bir  araç  bizim  arabamıza  önden çarpmış,  annem  ve  babam  orada  vefat  etmişler. Bense  uzunca  bir  süre  yoğun  bakımda  mücadele  verdikten  sonra  yaşamaya  karar  vermişim. Babannem  annemlerin  vefatından  sonra  İzmir'de  daha  fazla  kalamamış  annem  ve  babamın  evine  taşınmışız. Kısacası annem  ve  babamın  hatıraları  ile  dolu  bu  evde  doğdum  ve  büyüdüm.

Evimiz üç oda bir salon normal bir ev. İki katlı odalardan ikisi yukarda o odalardan biri bana diğeri babaanneme ait.

Kendi  odama  girip  kapıyı arkamdan kapatıp yatağıma sırt üstü uzandım ve odada bulunan eşyaları incelemeye başladım; turkuaz dolabım, ve minik turkuaz halım, karşımdaki tek kişilik beyaz koltuk ve çalışma masası odadaki tüm eşya bu kadar işte her şeyi ben seçmiştim ikinci eldi ama  odam benim rengim diyebileceğim turkuaz ile döşenmişti. Sırtımı odaya döndüm  ve  duvarla bakışmaya başladım. Ortaokul  ve  liseyi  çok sorunlu bitirmiştim, güzel bir yüzüm vardı, onlara  göre  yaşlı  bir  kadından  başka  kimsem yoktu,  sahipsizdim, kullanılabilirdim. Kapımıza  dayanmışlar,  taciz  etmeye çalışmışlardı. Daha sonra ise dersimi almıştım üzerime iki beden bol gelen kıyafetlerim , saçlarımı gizleyen şapkam ve koyu renk gözlükler kullanmaya başlamıştım. Lise son sınıftayken  herkes beni cilt kanseri sanıyordu. Öğretmenler ve sınıf arkadaşlarım ilk inanmamıştı ama komşumuzun doktor olan kocası çok yardımcı olmuştu. Kapımıza dayanan sapıklardan  onlarda az rahatsız olmamıştı.

Sabah erken kalkacağım için erkenden uyumalıydım zeki bir kızdım, sınavlarda Türkiye derecelerim vardı bu yüzde bu bursu kapmıştım işte. Şu  an  bir  devlet  üniversitesinde  hukuk  3.  sınıftım.  Yavaşça gözlerim kapanırken sabahı düşünmemeye çalıştım,  umarım bu  burs  bizi  biraz  rahat  ettirirdi.

Gözlerimi babaannemin sesi ile açtım. Güzel  bir  sabahtı,  güneşli bir  hava  vardı. Banyo yaptım ve odaya geçtim, önce koyu renk gözlüklerimi taktım, üzerime tam oturan kotumu ve beyaz gömleğimi giydim . Bal rengi saçlarımı örüp alt kata indim küçük bir kahvaltı edip evden çıktım. Kendime  güvenim  varmış  gibi  görünmeye  çalışıyordum babannemi hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum.

Halk otobüsünden tam Arat Holdingin önünde indim. Holding tam adına yakışacak şekilde mükemmeldi. Binanın ön yüzü tamamen siyah renkli camdı binaya girip danışmanın yanına gittim

-Ben Lamia Hanım ile görüşecektim dedim.
-İsminiz  nedir?
-Berfu  Ecmel
Lamia  hanım,  bana  burs  verecek  olan  Barlas  Arat'ın  eşiydi, kısacası  patronun  karısı. 
-Randevunuz var mı deyince evet dedim ve kız bilgisayarına bakıp bana döndü
-20. Kat soldaki ilk oda efendim dedi arkamı dönüp asansöre gittim. 20. Kata basıp kendime çeki düzen verdim, çok heyecanlanmıştım. 20. Kata gelince indim köşedeki sekretere olayı açıkladım gülümsedi  telefonla odayı  arayıp  konuşması  bitince  ayağa kalktı. Beni yanına alıp modern cam kapıyı çaldı içerden gir sesi gelince beni tanıttı ve odadan çıktı.

Selrter  odadan çıkınca  saygıyla  içeriye  girdim  ve  onu gördüm. Maun   masaya yaslanmıştı. Bal rengi  uzun  sayılabilecek saçları  vardı, doğal  sarışınlardandı. Açık  mavi  renge  sahip  ki  bence  turkuaz renk  gözleri, beyaz teni ve hafif  kirli sakalı, üzerinde kaslarını belli eden beyaz gömleği ve dar siyah pantolonu ile karşımdaki adam aklımı başımda almıştı. Ben bir kar tanesiysem o bir çığ idi,  o an sanki ona baktığımı anlamış gibi soğuk bakışlarını bana çevirdi. Gözleri boş ve ifadesiz olsada çok güzeldi.

İlk  görüşte  aşka  inanır  mısınız? Eh  bende  pek  inanmazdım  ama  hayat  böyledir  işte.İmkansız  denen  şey  Tanrı'nın  ol  demesiyle  olur. inanmayız,   olacağını  düşünmeyiz  bile. Ama  ben  karşımda  gördüğüm  adamı  sanki  yıllardır   bekliyordum,  sanki  zaten  onu  önceden  tanıyordum. Sanki  Tanrı  ruhumu  bir  bedene  vermeden  önce  bile  onu  tanıyordum  sanki ben  bu  adamla  bir  ruha  sahip  olmuş  bedenimle  yeniden  tanışacağını  biliyordum.

Gözlerimi  ondan  çektim  ve  bakışlarımı  yere  sabitledim. Şimdi ne yapacaktım hiç bilmiyordum tek yaptığım nasıl  konuşulacağını  hatırlamaya  çalışmaktı.

İlk bölümü inşallah seversiniz yazım hatası varsa lütfen kusura bakmayın bu bölümde biraz kızın yaşamını hayatını ve evini anlattım. Berfu isminin anlamı kar tanesidir bu yüzden kıza kar tanesi lakabını kullanıyorum. Ayrıca Soma da şehit olan maden işcilerimizi rahmetle anıyorum. UNUTMADIK.

SOĞUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin