Bölüm On İki

4.8K 218 15
                                    

İkide Aşk- Bölüm On İki: Hatay Deplasmanı

Hatay

"Açlıktan bayılsam bir tık abartı mı olur?" diye fısıldadı Deniz bana doğru. Dudak büzdüm usulca. "Midemin kendi kendini sindirmesi mümkün olsaydı çoktan sindirmişti bile." diyerek fısıldadım ona hak verircesine. Dayım dikiz aynasından bize öylesine bir bakış attı ve eğlenerek şarkısını söylemeye devam etti.

 Bu halimizden zevk alması hiç etik değildi...

Sabahın beşinde bizi kazıyarak yataktan kaldırmıştı. Aslında kazımaktan ziyade sulayarak... İkimizin de suratına bir bardak suyu dökmüş ve o halimize kahkahalar ile gülmüştü. Biz küfür edince, bize kötü kötü bakmış ve kırk dakika içinde hazırlanmazsak bizi bırakıp gideceğini söylemişti. Bunu yapacağını bildiğimiz için koşarak hazırlanmıştık. 

Evden çıktığımızda önce dayımın iş yerine gitmiştik. Neredeyse öğlene kader orada durmuş ve sandalyelerde uyuklamıştık. Dayım ise sonunda halimize acımış ve bize kahve ısmarlamıştı. Sonra ise bizi odasında yalnız bırakmıştı. Ben ise hemen telefonuma sarılmış ve annemi arayarak dayımı şikayet etmiştim. Annem ise dayım gibi bizimle dalga geçmiş, hatta kendisi yetmemiş gibi babam ve Yankı'ya da anlatmıştı. 

Evet koynumuzda yılan beslemiştik.

Sonra ise Hatay'a gitmek için yola çıkmıştık. Yolculuk boyunca dayım şoför koltuğunda mod yükselten şarkılar dinleyip eşlik etmişti. Biz ise arkada Deniz ile depresif şarkılar dinlemiş ve dayıma kötü bakışlar atmıştık. 

Tabi Taha'dan gelen mesaj ile benim güneşim tık diye doğmuştu.

Şimdi ise Hatayın içine gireli yaklaşık yarım saat oluyordu. Elimizde bitmek üzere olan günün ikinci kahvesi vardı. Dayımın burada çalışırken giitmekten bıkmadığı kahvaltıcıya gidiyorduk. On beş dakika boyunca bize oranın reklamını yapmıştı. Biz ise, sabahtan beri midemize giren tek şey kahve olduğu için, ona sadece hızlı olmasını söylemiştik.

Araba durduğunda derin bir nefes verdim ve kendimi dışarı attım. Deniz'de benim gibi diğer kapıdan çıkarken birbirimize baktık. "Allahım çok şükür." diye mırıldandık aynı anda. Dayım bize garip bakışlar attıktan sonra yürümeye başladı. Gülümsedim ve Deniz'in yanına geçtim. "Ay Dize!" dedi Deniz yükselen enerjisi ile. "Burası çok güzel he." diyerek devam ettiğinde etrafa göz attım. Taştan aypılmış bir binanın kapısında girmişti dayım. Kapının üzerinde kahvaltıcının adı ve birkaç bayrak vardı.

İçeri girdiğimizde bizi tahta masalar karşılaşıyordu. Ortada kocaman bir limon ağacı vardı. Ama sadece o değil, her yerde ağaçlar ve bitkiler vardı. Ortamda çok güzel bir hava vardı. Bugünün güneşli olması da en büyük artımızdı sanırım. Yere, küçük bir havuz görüntüsü veren bir ışıklandırma yapılmış ve etrafına saksılar konulmuştu. Muhtemelen akşam olduğunda çok güzel bir görüntü olacaktı.

"Siz oturun, ben geliyorum." dedi dayım bize dönerken. Kafa salladık hızlıca. Dayım içeri giderken masaların birine oturduk. İkimizin de yaptığı ilk şey telefonlarımızı çıkartıp fotoğraf çekilmek olmuştu. Birkaç pozdan sonra hızlıca çekildiğim fotoğraflara baktım. Güzel olduğuna karar verince habersiz Deniz'in de fotoğrafını çektim. Aynı anda Deniz'den birkaç fotoğraf geldi. Muhtemelen o da beni çekmişti. Bizim için klasik bir olaydı. Bende hızlıca onu çektiğim fotoğrafları ona gönderdim.

"İstanbul'da yakın olsaydı keşke." dedi Deniz telefonunu kapatıp masaya koyarken. Bende hızlıca onun yaptığını yaptıktan sonra dirseklerimi masaya yaslayıp ona baktım. "Keşke..." diyerek mırıldandım iç çekercesine. "Küçük bir İstanbul turu yapardık."

İKİDE AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin