Keyifli okumalar!
Son Dört.
İkide Aşk- Bölüm Otuz Altı: Gerilen Sinirler
"Şu şef..." dedi Deniz kafasını çevirirken. Cümlenin devamını bildiğim için gözlerim kısıldı. Deniz yaramazca gülümsedi. "Keşke beni bi..." diyerek devam ettiğimde elimde tuttuğum jelibonu üzerine attım ve ona ters bakışlar attım. "Edepsiz." diye söylendim ayıplayan bakışlar atarken. "İnsan manitasından utanır."
"Manitam yanımda yok ama." diyerek omuz silktiğinde gözlerimi devirdim ve yeniden televizyona döndüm. Saat gece ikiydi ve yarın ikimiz de erken kalkmayacakmış gibi ortamı kurmuş, Emily In Paris izliyorduk. Yeni sezonu çıktığı zaman izlemeye vakit bulamamıştık. Gece Deniz uyuyamadığı söyleyerek yanıma geldiğinde de aklıma saçma bir şekilde bunu izlemek gelmişti.
Taha'nın ailesi birkaç gündür İstanbul'da olduğu için onunla pek sık vakit geçiremiyorduk. Annesi Hülya teyze, yani canım annem, oğlunu biraz kanatları altına almıştı. Bende bu sırada derslerime biraz daha fazla odaklanmıştım. Ve stajıma da... Sinan laf arasında sene sonunda bana iş teklifi yapılma ihtimali olduğundan bahsetmişti. Daha doğrusu ağzından kaçırmıştı. Bende o zamandan beri çalışkanlığıma çalışkanlık katmıştım. Her işe koşmuş, Dila ablalara yeni fikirler ve içerikler sunmuş, Twitter'da taraftarı sürekli alevlendirmiştim.
Paketin içinden bir jelibon daha aldım ve yavaşça çiğnemeye başladım. Martın sonlarına geliyorduk. Vizelerimiz başlayacaktı, ardından finaller falan. Ve sonunda sene bitiyordu. Üniversite hayatımın ilk yılı beklediğimden daha az arkadaşsız, gerçekten okulda hiç arkadaşım yoktu, ama yine de beklediğimden çok daha güzel geçmişti.
Beşiktaş'ın stajyeri olmuştum. Güzel geçmemesi imkansızdı zaten.
"Ay Deno..." diye mırıldandım biten bölümün ardından Deniz'e dönerken. Senenin bitmesi demek yaz demekti ve bizim hala bir tatil planımız yoktu. Gerçi normalde tatile çıktığımız da söylenemezdi çünkü hava çok sıcak oluyordu. Genellikle klimanın altında yatardık yani. Ama bu yaz öyle olsun isteniyordum. "Ne yapsak yazın?"
Deniz yeni başlayan bölümü durdurup bana döndü. "Bende onu düşündüm." diye konuştu hemen. İkimizin de yüzü düşünceli bir hal almıştı. "Tarla da satıldı..." diyerek sinsice gülümsediğinde kaşlarım havalandı. Annemin babasının yani dedemin, Çatalan Köprüsü taraflarında kocaman tarlası vardı ve çocuklarına ciddi miktarlarda paralar düşmüştü. Ve o paralar harcamamız için bizi bekliyordu.
Gözlerim televizyon ekranına takılırken duraksadım. Paris benim gitmeyi en heyecanla beklediğim ülkelerdendi. Hatta bu kadar heyecanla beklediğim tek ülkeydi. Ve yaşamak istediğim ülke... Bu yüzden Taha'nın Beşiktaş'a büyük paralar kazandırarak PSG'ye transfer olması en büyük hayallerimdendi. "Paris'e mi gitsek?" diyerek bir çırpıda sorduğumda Deniz şaşkınca bana baktı. Yattığım yerde dizlerimin üzerinde oturur pozisyona geldim ve Deniz'e baktım. "Yani Deniz vizemiz pasaportumuz her şeyimiz var. Paramız da. Neden gitmeyelim ki?"
Ocak ayında deli dürtmüş gibi birkaç ülkeye vize başvurusu yapmıştık ve Paris vizemiz onaylanmıştı. Bence bu evrenden bize bir işaretti. Ve biz bunu o zaman hiç düşünmeyip sadece sevinmiştik.
"Aslında olur." dedi Deniz heyecanla konuşurken. O da benim gibi oturmuştu. "Hem hayalimiz gerçekleşmiş olur. Hem de Paris'i gezeriz. Harika olur!"
Heyecandan kalp ritmimin hızlandığını hissederken onayladım onu. "Annemlerle konuşalım. Sonra da bilet falan bakıp ayarlama yaparız." diyerek konuştum hızlıca. Kendi kendimi onayladım sonra. Harika olacaktı. "Yazın Paris'e gidiyoruz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİDE AŞK
Romancenot : gerçek bir olaydan esinlenmiştir. Sizce ben; 'yuh ya ne aşkı' dediğim futbolcuya aşık olup, üstüne onunla konuşmak için kuaförü ile iletişime geçmiş miyimdir? "...Tam önümüzde durduklarında, bildiğim sayılı oyunculardan Gökhan İnler'in yanında...