Herkese merhaba. Bölüme başlamadan önce sizinle biraz konuşmak istedim.
Biliyorsunuz Tayyip Talha bundan birkaç hafta önce sakatlanmıştı. Daha sonra ise iki haftalık sakatlığını nerdeyse beş günde falan atlattı. Tam artık iyi derken, Fener derbisinde aldığı darbe ile yeniden sakatlandı ve sakatlığının sonucu hepimizi yerden yere vurdu. Kendisi sezonu kapatmış ve onun için, onu aşırı uzun ve zor bir iyileşme dönemi bekliyor. Bu süreç için benimde sizden çok minik bir ricam olacak: Neye ya da kime inanıyorsunuz, Tayyip Talha için ona bol bol dua etmeniz.
Sakatlığı kolayca atlatması, kronikleşmemesi, geri döndüğünde hemen toparlanabilmesi ve mental durumunun bozulmaması ile ilgili. Sana ne oluyor acaba diyenleriniz var mıdır içinizde bilmiyorum ama, Tayyip Talha Beşiktaş oyuncusu olmadan öncede benim için aşırı önemli bir futbolcuydu. Hala da öyle. Yani benim için değerli bir insan diyebilirim sanırım.
Bunu toparladıysak, diğer konumuz ailemizin yeni üyesi hakkında. Nur Uysal birkaç ay önce hamileliğini paylaşmıştı ve bugün (03.04.23) minik bebişimiz doğdu. O kadar güzel bir bebek ki gerçekten, maşallah. Aileye hoş geldin Duru bebek!
Fener derbisi hakkında da uzun uzun konuşmak isterdim ama sizi daha fazla sıkmak istemiyorum. Bölüm sonunda görüşmek üzere. Keyifli okumalar!
İkide Aşk- Bölüm Yirmi Beş: İlk Adımlar
Kendime kızmak pek yaptığım bir şey değildi. Yani genel olarak kendimle barışık bir insan olduğumu düşünürdüm. En azından öyle olmaya çalışırdım. Çünkü bir şeyleri sevmenin yolunun, kendini sevmekten geçtiğini düşünürdüm. Yani kendimi seversem, herkesi ve her şeyi severdim.
Ve kendime hiçbir konuda kızmayıp kendime acımasız olmazsam, kendimi severdim.
Yirmi yaşındaydım. Bu yaş bana hala çok büyük bir yaş gibi gelmiyordu ama bu yaşa kadar bile bir sürü şey sıkıştırmıştım hayatıma. Üzüntüler, acılar, sevinçler, mutluluklar... Ve Taha.
Ağustosun o sıcağında, ilk kez gittiğim statta tanımıştım onu. Tam anlamıyla görerek tanımamıştım belki... Ama onun hakkındaki tweeti görmüştüm, bu da bir görerek tanıma sayılırdı. Neyse ki konumuz onu ne şekilde tanıdığım değildi. İşlerin ne noktaya geldiğiydi.
O zamanlar bana, Beşiktaş için gittiğin maçta karşı takımın oyuncusunu beğeneceksin ve o senin birçok ilkin olacak deseler muhtemelen güler geçerdim. Küfürlü bir şekilde diyen kişiyi yanımdan da kovabilirdim gerçi. Sonuç olarak ise bu olmuştu. Hiç başıma geleceğini düşünmediğim şeyleri yaşamış, birçok ilkimi Taha'ya sığdırmıştım. Ki ilk öpücüğüm, bunlardan en büyüğüydü...
Ve her şeyin sonunda, ilk kez kendime bu kadar kızmıştım. Hatta o kadar kızgındım ki kendime, canımı acıtacağımı bilsem kendi döverdim. Ama muhtemelen bunu yapamazdım çünkü benim canım tatlıydı, kendime kıyamazdım.
Üzerimdeki gömleğe biraz daha sarıldım ve yavaşça iç çektim. Göz yaşlarım bir süredir akmıyordu. Kuruduğunu düşünüyordum açıkçası ya da tükendiğini. Her şeyimden geriye minik iç çekişlerim kalmıştı. Ve kendime sık sık sorduğum sorulular: Neden bir kez bile onu dinlememiştim? Beynimi mi kullanamamıştım? Taha'ya hiç mi güvenmemiştim ya da onu hiç sevmemiş miydim?
"Dize?" diyen ses ile irkilerek kapıya döndüğümde, Deniz saçlarını karıştırarak yanıma gelip oturdu. "Uyuyamadın mı?" dedi üzerime giydiğim gömleğe kısa bir bakış atarak. Kafamı iki yana sallayıp soğuk havayı içime çektim. "Uyuyamadım."
"Kahve yapayım." dedi Deniz ayaklanırken. "Konuşalım." dediğinde usulca kafa salladım. Deniz hızlı bir şekilde balkondan çıktığında gözlerim telefonuma takıldı. Taha'dan birkaç mesaj vardı. Beni merak ettiğini ve ona dönmem gerektiğini söylemişti. Kendimi ona cevap verecek kadar cesur hissetmemiştim önce. Sonra ise maçı olduğunu hatırlamış ve iyi olduğumu, uyuması gerektiğini söylemiştim. İnanmış mıydı yoksa inanmamış mıydı bilmiyordum ama mesajına bir daha bakmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİDE AŞK
Romancenot : gerçek bir olaydan esinlenmiştir. Sizce ben; 'yuh ya ne aşkı' dediğim futbolcuya aşık olup, üstüne onunla konuşmak için kuaförü ile iletişime geçmiş miyimdir? "...Tam önümüzde durduklarında, bildiğim sayılı oyunculardan Gökhan İnler'in yanında...