"Üzgünüm oğlum, sizi asla kabul edemeyiz. Senin acı çekmen demek olduğunu bildiğim halde, buna kesinlikle izin veremem Zhan. Konu kapandı bitti, bu son kararım."
"Baba ben de bunu kabul edemem. Dün akşam bayılmış olmam bile sizi üzmemiş belli ki. Yibo benimle konuşmuyor, beni engelledi. Şimdi onu görmeye gidiyorum, onunla konuşup özür dilemeliyim."
"Dün akşam mı? Oğlum üç gündür kendini bilmez halde yatıyorsun. Doktor aşırı stresten kaynaklandığını söyledi. Bak hep bunlar, o çocuk yüzünden oluyor. Seni öyle görünce nasıl korktuğumuzu biliyor musun? Bu saatten sonra hele, asla o çocukla görüşemezsin."
"Üç gün mü? Ahh Tanrım ben bittim. Yibo artık beni asla affetmez, ben ne yapacağım şimdi? Hayır bunu kabul edemem, gidip onunla konuşacağım, ona her şeyi anlatınca, beni anlayacak ve affedecektir. Yapamam baba, onsuz olamam."
"Zhaan, oğluuum, dur bekle gitm...
"Bırak Liang, belki böylesi daha iyi, onu orada bekleyen durumun ne olduğunu biliyoruz, sen yine de arkasından git. Tekrar bayılırsa, bir şey olursa, yakınında olmalısın."
"Ahhh Yue, kahroluyorum onları böyle gördükçe, nasıl bir kader bu? Tanrıları bu kadar kızdıracak ne yaptık biz? Bedelini şimdi çocuklar ödüyor. Bütün suç bizim, prenslerin bir araya gelmesi de hepimizin suçu. Daha önce birbirimizden bilgi alsaydık, şimdi bu duruma düşmezdik. Prensler bizi asla affetmeyecektir artık."
"Liang, olan oldu, sen prensin peşinden gitmelisin, hadi oyalanma. Üzülüp, kahrolacak, çok yıllar var daha önümüzde."
Zhan, Yibo'nun evine ulaştı koşarak, kapıyı çalarken derin bir iç çekti. Üç günlük bitkinlik, koşturması, heyecanı, onun nefesini kesmişti. Kapıyı Lu Jin açtı.
"Zhan, oğlum ne oldu sana? Nefes nefese kalmışsın."
"Teyze, Yibo nerede? Onunla konuşmalıyım. Lütfen izin verin."
"Zhan, Yibo seni görmek istemiyor, bunu kesin bir dille bize söyledi. Üç gündür Ortalıkta yoksun, bu onun tüm beklentisini, umudunu kırdı. Üstelik ailenle yaptığımız görüşme, onun daha çok öfkelenmesine sebep oldu."
"Ailemle mi görüştünüz? Niye haberim olmadı bundan? Ahhh sanırım ben baygınken geldiniz."
"Zhan, sen baygın mıydın? Ama ailen, odanda uyuduğunu söylediler bize. Biz Yibo'nun itirazlarına rağmen, aranızı düzeltmek, aileni ikna etmek için geldik ama sen bizi görmek için yanımıza bile inmedin diye düşündük. Ayrıca ailenin kesin tavrı karşısında, neredeyse ezildik. Artık elimizden gelen bir şey yok Zhan, sen ve ailen arasında ki sorun bu. Yibo'yla görüşmesen iyi olur. Seni çok kıracağından eminim. Tüm öfkesi sana yönelecek, üstelik üç gündür onu aramaman...
"Teyze, ne olur anlatmama izin verin, onun öfkesine de hazırım, her şeye dayanırım, yeter ki bir kerecik konuşayım."
"Zhan, üzgü...
"Anne, kiminle konuşuyorsun kapıda?"
"Yibooo, benim, lütfen konuşmama izin ver. Bak gelmedim değil gelemedim üç gündü...
Yibo kapıya gelip Zhan'ın yüzüne baktı. Yibo'nun yüzü karma karışıktı. Çelik gri gözlerin öfkesinin yanında, alaycı, küçümseyici bir gülüş vardı.
"Anne, sen geç içeriye lütfen. Konuşacak hiç bir şey yok bay Xiao, dört günde, ne olduğunuzu anladık. Seni çok yanlış tanımışım, bu benim aptallığım. Aramızda hiç bir münasebet olamaz, hele aileme yapılandan sonra, asla."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Universes~İki Evren~Wangxian~Yizhan
FanfictionYibo, Zhan'a doğru adımladı, bunları hiç bilmiyordu, her cümle de kalbine bir hançer inmişti. Zhan, kendinden daha fazla acı çekmişti. Ona sarılıp teselli etmek istedi. Onun sarılma niyetini anlayan Zhan ise geri geri gitti ve öfkeyle konuştu. ...