"Baba ne olur bana engel olmayın, Zhan'ı görmem gerekiyor."
"Yibo doktor seni arayacakmış, yarını beklememiz gerekiyor. En azından onunla konuştuktan sonra karar verelim. Donra hep birlikte yola çıkarız."
"Annee, duydum ben de biliyorsun, Zhan kendini öldürmeye çalışıyormuş. Ben karşısına geçmeliyim, tüm öfkesini benden çıkarsın. Belki içi soğur böylece."
"Sağlıklı bir fikir değil bu Yibo. O sana öfkesini yöneltiltirken, gücünün açığa çıkacağını düşünemiyor musun? Düşman hepimizi bulsun mu? Biz önemli değiliz ama sen de, Zhan'da öldürüleceksiniz, bu hiç mi umurunda değil? Onun gücünü bu evrende saklayamayız, bu imkansız. Buna herkes tanık olacak. Ne açıklama yapacağız? Bu kez, bu evrende ki, bilim adamları peşine düşecek Zhan'ın. Bütün çabalarımızdan vazgeçtim, Zhan, ya Zhan? Onu seviyorsun, öldürülmesini ister misin?"
"Anne, bu nasıl bir soru? Ben Zhan hayatta kalsın diye ölürüm, ölmesine asla izin vermem."
"Güzel oğlum, sen ölürsen o yaşamaz zaten, onu mutlaka bulurlar. Çünkü seni kaybettiği anda, onun yüreğindeki acılar, içine sığmayacak, şu an sana çok öfkeli bile olsa, bu dinecek, geçecek. Ama seni kaybederse, o parçalanır. Bunları göz önüne alarak, sakin ol lütfen. Önce Doktor Minghao ile görüşelim."
"Ben, ben bunu düşenemedim anne, gerçekten beni affedecek değil mi? Tamam, siz ne derseniz yapacağım. Doktor ne söyleyecek, dinleyelim önce."
"Vakit henüz çok erken, uyuyamayacağını biliyorum ama dinlenmen gerekiyor oğlum."
"Tamam baba, ben odama geçiyorum o zaman, umarım yarın, iyi haberler alırız. Yine aklıma geldi doğum günün de ne olacak? Doktorları nasıl ikna edecekler?"
"Bilmiyorum oğlum. Her halde büyü güçleri ile doktorları etkileyip Zhan'ı o gün için alacaklar. Sen şimdi dinlen. İki saat sonra kalkıp kahvaltı yaparız."
Gün akşama döndü. Şanghay'da, doktorlardan hala haber yoktu.
Lu Jin ve Juan endişe ile birbirlerine baktılar, konuşmak için odalarına geçmeliydiler. Yibo beklemekten yorulup tekrar yatmıştı. Lu Jin ve Juan onun sakin kalması için sürekli teskin etmişlerdi.
"Juan, sence de bir terslik yok mu? Nedense Yue'nin konuşması çok içten değildi, ahh Zhan'ı özlediğini söylediği kısım haricinde. Sanki öğretilmiş, söylenen kelimeleri tekrar ediyor gibiydi. Başları dertte olabilir mi?"
"Evet tuhaftı ama gerçekten bir tehlike olsaydı bunu Yibo hissederdi. Onlar giderek, ruhen bir olmak üzereler. Zhan tehdit altında olsaydı Yibo bunu kesin bilirdi. Belki de, bize açıklayamayacakları bir şey oldu."
"Ben de onu diyorum, bize açıklarlar. Neden ben tuhaflık olduğunda ısrarcıyım, anlayamıyorum? Acaba Yibo'nun yanımızda olduğunu bildikleri için saklamış olabilirler mi?"
"Bunu yarın öğreneceğiz sanırım, yine de içimiz rahat etmezse, gidip kontrol ederiz."
"Bak düşündükçe, aklıma neler geliyor. Doktor bizim, özellikle Yibo'nun haber beklediğini biliyor. Neden hemen aramıyor? Sonraya bırakıyor? Doktorlardan da şüphe etmeye başladım. Stresli, öfkelenecek diye dışarı çıkarmaları da, ayrı bir muamma."
"Sen böyle söyleyince, bende de şüphe oluştu Lu Jin. Bunları Yibo'nun yanında dile getirmeyelim, zaten stresli, yanlış bir şey yapabilir."
"Ben dayanamıyorum, Yue'ya mesaj atacağım, onunla konuşmam gerekiyor."
"Tamam, yaz, ne diyecek bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Universes~İki Evren~Wangxian~Yizhan
FanfictionYibo, Zhan'a doğru adımladı, bunları hiç bilmiyordu, her cümle de kalbine bir hançer inmişti. Zhan, kendinden daha fazla acı çekmişti. Ona sarılıp teselli etmek istedi. Onun sarılma niyetini anlayan Zhan ise geri geri gitti ve öfkeyle konuştu. ...