"Doktor, birden niye bu kadar iyi oldunuz? Siz, annem, babam hepiniz sanki benden, bir şey gizliyorsunuz. Yoksa... Doktor, ben mi ölüyorum, Yibo'mu? Bu kadar değişmeniz kesinlikle hayra alamet değil. Benden gerçeği gizlemeyin, neler oluyor?"
"Yaaa, Zhaan son dakika da bu oluyor mu şimdi? Nasıl bir beyine sahipsin? Cidden hayretler içindeyim. Kimse ölmüyor, kimseye bir şey olmuyor. Her şey yerine oturuyor aksine. Pazartesi açıklayacağız. Git başımdan artık. Git biraz Yibo'nun başının etini ye. O sana seve seve katlanır. Saatlerce konuşsan da, bıktım, yeter, demez. Yat kalk dua et, bırrrr böyle sevgilim olmasını istemezdim. Nee? Ne oldu, niye yüzüme bakıyorsun öyle? Hadi gidin artık, ben de dinlenmeliyim, aghh kimse beni düşünmüyor, her yük üstümde, ağlamak istiyorum."
"Tamam Doktor Riyun. Tamam, anladım, gidiyorum. Başınızı ağrıttım, üzgünüm, özür dilerim. Pazartesi görüşürüz, hoşça kalın."
"Anlaşıldı, görüşürüz."
~~~~~~
"Baş Tanrı, acı bana, lütfen."
"Ne oldu Riyun? Halledemedin mi yoksa?"
"Majesteleri Jiankang, bu kadar endişeleniyor idiyseniz, gelip yardım etseydiniz. Ben o kadar telaşlandım ki Yibo ve Zhan'ın görüşmesine izin bile verdim. Sonrasında görüntülü görüşmeye de izin verdim. Agghh, soruları, şüpheleri, ilk kez, baş ağrısının ne olduğunu tattım."
"Biliyorum Riyun, sizi izledim. Sen doğru olanı yaptın. Şimdi pazartesi nasıl bir açıklama yapacağız ona hazırlanmalıyız. Nereye kadar anlatabiliriz, neyi anlatamayız bilmemiz gerekiyor. Bunun için Naixin ile görüşmeliyiz."
"Off bazen diyorum, ne varsa dökelim ortaya, ne olacaksa olsun."
"Tabi Riyun açıklayalım ve Tanrılıktan da atılalım. Baş Tanrının iyi gününe denk gelirsek bizi iyi bir yere yollar, değilse toptan yanalım."
"Upss, sustum, ağzımı bile kıpırdatmıyorum bundan sonra. Her şeyi sen anlat. Yalnız kafama takılan bir şey var. O gün Zhan'a bu yalanı söylerken sen de oradaydın, bizi izliyordun. Böyle bir şey nasıl bir anda aklıma geldi anlayamıyorum. Şimdi sorsan çok tehlikeli, yapmayalım derdim. Çünkü ileride sana yalan söyledik demek de vardı. Açıklaması zor olacaktı. Ayrıca Zhan'ın bu kadar kolay pes etmesine Tanrı izin verir miydi acaba? Upps susmalıyım hiç tahmin yürütmemek en doğrusu."
"Riyun, benim de tahminlerim var ama susmalıyım. Belki yanılıyoruzdur. Naixin'e ise beraber gideceğiz kaçışın yok. Birimizin hata yapması, ikimizin de yanması demek. Adımlarımızı dikkatli atmalıyız. Naixin'in şikayetine gerek yok. Baş Tanrı yaptıklarımızı kesin biliyor zaten, bundan sonra aşırı titiz olmalıyız."
"Ahh, tamam ne zaman gidiyoruz, sen zamanını söyle."
"Biz Naixin'e bir haber göndereceğiz önce. O ne zaman tamam derse gideceğiz, hazır bekle."
"Haber göndermenize gerek yok, demiştim tepenizde olacağım diye. Kara kara ne diyeceğinizi düşündüğünüzü biliyorum, birazdan geleceğim. Bekleyin."
~~~~~~
"Zhao bir şey soracağım, şimdi siz ve biz başka evrenden geldik. Ve sen de bir Tanrısın. Bu evrenin Tanrısı size kızmıyor mu? Ya da izin mi aldınız ondan?"
"Yibo, sen ve Zhan, durup durup, öyle sorular yöneltiyorsunuz ki biz donup kalıyoruz. Burada ki Tanrı farklı, onu kimse görmemiş, biz de dahil, sadece sesini duyuyor özel Tanrılar. Baş Tanrı gibi. Biz insan işlerine karışmadığımız sürece sorun yok. O nedenle oluyor ya, bütün karışıklıklar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Universes~İki Evren~Wangxian~Yizhan
FanfictionYibo, Zhan'a doğru adımladı, bunları hiç bilmiyordu, her cümle de kalbine bir hançer inmişti. Zhan, kendinden daha fazla acı çekmişti. Ona sarılıp teselli etmek istedi. Onun sarılma niyetini anlayan Zhan ise geri geri gitti ve öfkeyle konuştu. ...