Bu bölümü Pars'ın duygularını daha iyi anlamlandırabilmeniz açısından yazıyorum. Bazı satırların arasına kalpler bıraktım. Hepsi farklı zaman aralıklarını kapsıyor. Eğer sıkılırsanız kalbi atlayıp başka bir sahneye geçebilirsiniz. İyi okumalar dilerim, yorumlarınızı heyecanla bekliyorum.
Bölüm müzikleri: Balmorhea-Remembrance, Cem Adrian&Mark Eliyahu-Kül, Dedublümam-Gamzedeyim Deva Bulmam, erkin Koray-Seni Her Gördüğümde
---
Geldiğim yerin adını tam anlamıyla okuyamıyordum. Çok büyük bir binaydı ve çevresinde teller vardı. Annemin adamlarından biri elimi tutmak istediğinde diretmedim ve onlarla birlikte arabadan inip minik adımlarla binaya adımladım.
Attığım her adım ürkmemi daha da çok tetikledi. Daha önce hiç böyle bir yere gelmemiştim. Yutkunup benden fazlaca uzun boylu olan adama dönüp merakla konuşmaya başladım.
"Buraya neden geldik?" O beni ilerletirken bir yandan da konuşmaya başladı. "İçeri girdiğinde görürsün küçük adam. Hadi bakalım." Kapıyı açtığında yüzüme soğuktan sıcağa geçtiğimiz için bir ısı yayılmıştı.
Tedirginliği bir kenara bırakıp beni getirdiği yerde gözlerimi gezdirdim. Duvarlarda boyalar, çizimler ve daha birçok eğlenceli figürler vardı. Gözlerim kocaman olmuş şekilde etrafı incelerken buranın evimden çok daha renkli ve güzel olduğunu fark ettim.
Annemin benim için görevlendirdiği adam elimi bırakıp danışmandaki kadının elinden kağıt kalemi aldı. Birkaç yere imza attıktan sonra hiçbir şey yokmuş gibi beni bir kapıdan geçirdi. Minik kalbim gürültüyle atarken içeri girdiğimizde bir sürü oyuncak ve çocuk olduğunu gördüm. Daha önce hiç bu kadar çok fazla çocuğu bir arada görmemiştim.
Yaşım, altıydı. Okuma ve yazmayı yeni yeni öğreniyordum. Bunca topluluğun içinde daha önce hiç bulunmamıştım. Onların yanına koşar adım ilerledim. Çocuklar beni gördüklerinde başta yadırgasalar da sonrasında gülümseyip sarılmışlardı.
Hiçbirini tanımıyordum ama tanımam da gerekmiyordu. Bir sürü oyuncakları vardı. Bizim evimize oyuncak girmesi yasaktı. Anneme geçen gün sorduğumda, erkek adamlar oyuncaklarla oynamaz demişti. Yani en azından evde oynamazmış. Bence çok saçma, ama bunu anneme elbette anlatamazsınız. Çünkü o hep başına buyruk işler yapar.
Çocuklarla ne kadar zaman geçirdiğimi sayamadım. Zaten o kadar hızlı geçti ki zaman ben bile şaşırdım. Beni buraya getiren koruma gitmemiz gerektiğini söylediğinde istemeye istemeye de olsa kalkmak zorunda kaldım. Kum havuzları vardı. O kadar eğlenceliydi ki. Bir sürü kumdan kale yapmayı başarmıştım. Üstüm başım mahvolmuşu ama bundan bana neydi ki.
"Eve mi gidiyoruz?" Diyerek kafamı kaldırıp kısa bıyıklı ve sakallı abiye soru sordum. Sadece kafasını salladığında bu insanların oradaki çocuklardan da fazlaca sıkıcı olduğu kanısına vardım. Gerçi çocuklar dışındaki herkes çok sıkıcıydı. Tek bildikleri şey somurtup işlerini yapmaktı.
İnsanlar sürekli iş yapıp robot gibi yaşıyorlardı. Annem bile öyleydi. Kendini o kadar çok işine adamıştı ki benim varlığımdan bir haberdi. Yanıma hiç gelmezdi. Ben yanına gidince de hep meşgul olduğunu söyleyip başından savardı. Bende babamın yanına giderdim. Elbette ikisi de birbirinin kopyası oldukları için babam bana hep elindeki kağıtları gösterir ve "İşim var Pars." deyip başından atardı.
Bugün belki de ilk defa yapmamam gereken bir şeyi yapmıştım. Birinin oyuncağını almıştım yanıma. Ama çocuk vermişti. Bana, "Bir sonraki gelişinde getirirsin." demişti. Hiçbir şey düşünmeden kafamı sallamış ve oyuncağı almıştım. İki tane arabaydı. Biri siyah renkte biri beyaz renkteydi. Bu gittiğim yerin adı, yetimhaneymiş. Bunu bana söyleyen, beni eve getiren abiydi. Oraya birkaç günde bir gidecekmişim. Nedenini söylemedi ama çok eğlenceliydi ben her gün gidebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZLİĞİN VAVEYLASI
Teen FictionGeçmişini, tozlu sayfalara gömüp halının altına süpüren Karaca, zamanla geçmişinin onun için açtığı çukura düşüyor. İçinde yüzleşmesi gereken koca geçmişi ve önünde hesap vermesi gereken birinin olduğu gerçeği onu kasıp kavuruyor. Bataklık misali o...