O zihnime düştüğünde de çok özel bir yere sahipti. İlk zihnime düştüğünde sırtında izleri vardı ama bunların sebebi çok açıktı. Koruduğu ve hayatı boyunca koruyacağı biri için kendini feda etmişti. Bölümü okuduktan sonra sonda duygularınızı ve düşüncelerinizi belirtirseniz çok mutlu olurum. Bu arada bölümü Baran'ın anlatımıyla okuyorsunuz. İyi okumalar dilerim. Ben yazarken bir çok duyguyu aynı anda yaşadım. Bunu size yansıtabildiysem ne mutlu bana.
Şarkılar: Garezi var-Kahraman Deniz, Yazık-Tuğkan, Lost on you-LP
---
O odanın içerisinde annemin yaptıklarına maruz kalırken canım acımıyordu. Ona direnmeyi sanırım doğduğumdan itibaren öğrenmeye başlamıştım. Başta emzirme gayreti içindeyken onu ittirip emmemişim, sonra mama verirken elindekini fırlatmışım. Bir bebek için bunlar normal çünkü bebeklerin aklı bazı şeylere ermez. Akıl edemezler.
Oysa ben bunları yaptıkça her seferinde daha sert yüzüme vurmuştu. Kafamı biraz biraz toparladığımda, bazı şeyleri yerine oturttuğumda dört yaşındaydım. O zamanda bile neredeyse kollarımın her yeri, sırtım ve dizlerim morluklar içerisindeydi. İlk defa vücuduma annem vurduktan sonra baktığımda gözlerime inanamamıştım.
Her yerim mosmordu ve dokunduğumda acıyordu. İlk tanıştığım renk kırmızıydı. Annem vurduğunda hep ilk önce vücudum kızarırdı. Sonrasında rengi mora döner ve sayısız morluklar meydana gelirdi. Zaman geçtikçe onlar gitmeye başlardı, annem tekrar vururdu ve o zaman hiç gitmezdi.
Zaten benim vücudum hep renkliydi. Kırmızı, mor. Ama en çok da ten rengimi göremezdim. Hep kırmızı ve mor renk olurdu üstümde. Geçmezdi çünkü geçmesine hiçbir zaman izin vermezdi.
Kapıdan annem yokken gizlice bakıyordum, etraf çok sessizdi ve ortalıkta kimse görünmüyordu. Kendimi adım atmaya hazır hissettiğimde kapı sesi duydum. Hemen ardından topuklu ayakkabı sesi kulaklarıma ilişti.
Koşar adım yan odaya kaçtığımda o beni görmeden önümden geçti ve gitti. Kardeşimin odasına girdiğinde ben sessizce kapının eşiğinden kafamı uzatmış onu izliyordum. Birkaç saniyeye Karaca'yı beşikten aldı ve koltuğa yatırdı. Yüzünde her zamanki gibi sert ifadesi vardı. O hep aynıydı.
Elinde getirdiği biberonu ona uzattığında Karaca dudaklarını aralamadı. Sütü içmek bir yana dursun elleriyle de ittiriyordu. O çok küçüktü. Ben yaşım küçük olsa da bunları idrak edebiliyordum. Beni nasıl bu hale getirdiğini bilmiyordum. Sanırım çektiğim işkenceler ve yaşadıklarım beni hayata erken atılmak zorunda bırakmıştı.
Bağırarak içmesini söylediğinde Karaca sadece suratına bakıp yüksek sesten korktuğu için ağlamaya başladı. Sesi çok yüksek çıkıyordu. Korktuğu için kızaran yüzü ve titreyen elleri beni de ürkütmüştü. Bir süre denediğinde Karaca içmedi ve katıla katıla ağlamaya başladı.
Annem daha yüksek sesle ağlamaması için ona bağırdığında bu sadece Karaca'yı daha çok korkuttu. Artık yüzü kızarmaktan morarmaya döndüğünde o odadan onu öylece bırakıp çekip gitmişti. Korkudan gözlerim dolarken o gittiği anda Karaca'ya doğru koştum.
Canı acıdığı için mi yüzü morarmıştı. Oysa ona vurmamıştı. Vursaydı morarırdı neden böyle oluyordu? Korktuğum için gözlerim büyüdü ve ellerimi onun yanaklarına koyup moraran yüzüne baktım. Ne yapacağımı bilemez şekilde bir şeyler mırıldandım.
"Karaca bir şey yok. Bak bana Karaca ağlama. Abin geldi ağlama." Sesimi çok yüksek çıkarmadan arada kapıya bakıp arada da ona baktım. Beni duymuyordu ki ağlıyordu. Çok küçüktü o, minicikti.
Ne yapacağımı bilmediğim için öylece durmuş ona bakarken annemin Karaca'yı kucağına nasıl aldığını gördüğümü hatırladım. Belki onu kucağıma alırsam susardı. Yattığı koltuktan onu dikkatlice tutup kaldırdığımda bedeni gerçekten çok küçüktü. Kollarım arasında fazlasıyla minik kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZLİĞİN VAVEYLASI
Teen FictionGeçmişini, tozlu sayfalara gömüp halının altına süpüren Karaca, zamanla geçmişinin onun için açtığı çukura düşüyor. İçinde yüzleşmesi gereken koca geçmişi ve önünde hesap vermesi gereken birinin olduğu gerçeği onu kasıp kavuruyor. Bataklık misali o...