16

7.6K 654 269
                                    

15. Bölümü okumadan gelme kanka. Bu günün 2. bölümü ❤️‍🔥

İkisini de oylayın ama lutfen:)
-

Kampüsten çıkıp metro istasyonuna doğru yürümeye başladım. İstasyona ulaşıp yürüyen merdivenleri indikten sonra kartımı okuttum ve trene doğru yürümeye başladım. Treni ne yazık ki bir dakikayla kaçırmıştım ve bu yüzden de bir banka geçip oturmaya başlamıştım. Trenin gelişine tahmini on dakika vardı ve bu, şimdiden canımı sıkmıştı.

Sonunda belki de bu okuldaki tek arkadaşım olacak kişiyle yüz yüze konuşmuştum. Her ne kadar bazı hareketleri bana tuhaf gelse de, belki de bu onun kişiliğinde vardır diyerek bu düşüncelerden uzaklaşmıştım. Üstelik herhangi bir sorunumda ona ulaşmamı söylemişti ve önceki hareketlerinden dolayı da özür dilemişti. Ayşegül gerçekten de tuhaf biriydi fakat gizemli biriydi. Bu gizemini de yakında çözebileceğimi düşünüyordum.

Derken gözlerim hafiften yana doğru kaydığı gibi gördüğüm kişiyle duraksadım. Toygar kulağına yerleştirdiği telefonuyla hararetli bir görüşme gerçekleştiriyor gibiydi.

En sonunda telefonu sinirle kapattı ve işte o an göz göze geldik. Kalbimde değişik bir şeyin sızısı belirirken hızla önüme dönüp bakışlarımı kaçırdım.

Bu da neydi böyle? Sanırım şans eseri göz göze gelip ona yakalandığım içindi bu, yoksa başka bir şeyden değildi. Hatta ve hatta, onunla göz göze gelmelerimiz bu aralar o kadar çoğalmıştı ki!

Spor ayakkabılarımı birbirine sürterek trenin geliş saatine tekrardan bakmaya çalıştım. Ve işte o an Toygar'ın sesini işitmemle yüzümü ona doğru kaldırdım. "Arıza oluşmuş." Ayakta, elleri cebinde bir şekilde bana doğru bakıyordu. "Tren geçikebilirmiş."

Anladığımı belli edercesine kafamı salladım ve direkt yanıma oturdu. Parmaklarımızın bir anlığına birbirine değmesiyle sanki elektrik çarpmış gibi olup hızla çektim ve genzimi temizledim.

Ne oluyordu da birinci dönem hiçbir şekilde muhabbetimin olmadığı kişi birden benimle konuşur oluyordu? Bizim lokantamızda rastlamaya başlıyordum? Ama nedense bu beni rahatsız etmiyordu önceki düşüncelerime nazaran. Toygar'ın kötü biri olduğunu düşünmüyordum. Hatta son zamanlarda kimse lokantamıza bile uğramazken o geliyordu.

Nedense bana baktığını hissediyordum. Hani bir görüş açısı olur ve hissedersiniz ya. Aynen ondan.

Daha fazla dayanamayıp yüzümü çevirdim ve direkt onunla göz göze geldim. Yüzüm istemsiz gerilirken gülümsedi ve "kendini iyi hissediyor musun?" Diye sordu.

Anlayamaz bir şekilde kaşlarımı çattığımda "yani... bu bölümde." Dedi cümlesini düzeltirmiş gibi. "Müzik bölümünde kendini iyi hissediyor musun?"

Bu sorduğu soru bana nedense tuhaf gelirken "tabii ki," diye yanıtladım. "Kendimi iyi hissettiğim yerdir müzik."

Bir an olsun gözlerini kırpmadan bana doğru bakıyordu. Gözlerinde yoğun bir anlam yüklü gibiydi. Hafiften dalgalı saçları alnını mesken tutmuştu. Ellerini kaldırdı ve tek hamlede görüş açısından uzakta tuttu. Saçları kulağına kadar sarkacak cinstendi. Ortaya ela bir izlenim veren gözlerini gördüğümde ise duraksadım. Oysa bana onu ilk gördüğüm vakit açık kahverengi gibi gelmişti. Demek ki ela gözlerinin odağı açık kahvelerdi.

Derken birden güldü ve ortaya zarif dişleri çıktı. "Neden öyle bakıyorsun?"

Son anda fark etmemle kendimi dizginlercesine önüme doğru döndüm ve yutkundum. "Hiç. Dalmışım." Ben de güldüm. "Sen birden müzikten bahsedince."

"Hım."

"Söylesene," dedim birden ona doğru dönerken. "Peki müzik senin için nedir? Ve en çok hangi çalgıya ilgi duyuyorsun?"

Sanki ona dünyanın en sorulmaması gereken sorusunu sormuşum gibi durdu ve bakışlarını yere doğru çevirdi. "Piyano." Dedi net ve açık bir şekilde. "Kendimi bulduğum yer, piyano."

"Piyano mu?"

Kafasını salladı. "Ve eğer müzik benim için çok şeyi ifade etmeseydi ikinci üniversitemi okumuyor olurdum."

"İkinci üniversite mi?" Sorduğum iki soru da şaşkınlığımın en büyük göstergesiydi. Yani bundan önce de bir üniversite mi okumuştu?

"Endüstri Mühendisliği okudum." Diye itiraf etti gözlerini gözlerime doğru dikip. "Ve işte dört yılın sonunda asıl istediğim yerdeyim."

Yani şu an 22 yaşında mıydı?

"Bizden büyük olduğunu bilmiyordum," dedim az mahcup bir tavırla. Çünkü ona gereğinden saygısız davranmıştım.

"Formaliteleri boşver," dedi hafiften gülüp gamzesini ortaya çıkarırken. "Önemli olan içinden gelebildiği gibi davranabilmektir. Mesela eğer sen beni o an 'geri zekâlı' gibi gördüysen, içinden 'geri zekâlı' biri olarak gelmişimdir." Ardından da omuz silkmişti.

"Kusura bakma ya," der demez kıkırdadı. "Hiç önemli değil, Masal. Ben böyle şeylere takılmam bile."

Kafamı salladım ve önüme doğru döndüm. Fakat birden bana doğru uzattığı bir şeyle duraksadım. Küçük bir anahtardı.

Sorarcasına ona doğru yüzümü kaldırdığımda "alsana," dedi diretircesine. "Elim havada kalırsa bozuşuruz."

"İyi de bu n-"

Cevap bile vermeden ellerimi yakalayıp avucuma doğru çevirdi ve anahtarı içine yerleştirip ellerimi geri bıraktı. "Ne olduğunu anlarsın."

Şaşkınlıkla yerimde kalakaldığımda "bunu bir özür olarak gör," dedi ve ayağa kalktı. "Umarım kabul edersin."

"Ne özürü?" Diye sormama kalmadan bize doğru gelen Barış'ı görmemle duraksadım.

Barış hızlı adımlarıyla yanımıza doğru gelirken "Masal," diye seslendi ve Toygar'a doğru bir bakış attı. Toygar ise onu gördüğü gibi arkasına bile bakmadan yanımızdan ayrıldı ve istasyonun yürüyen merdivenlerine doğru ilerlemeye başladı.

İyi de, metroya binmeyecek miydi?

Kafam karışmış bir vaziyette onun arkasından bakakalırken tekrardan Barış'ın ısrarcı sesini işittim. "Masal? Duymuyor musun beni?"

Gelen treni görmemle ayağa kalktım ve Barış'ı görmezden gelerek direkt içine bindim.

Sonrasında ise Barış'ı hiç görmedim.

-
***sonraki bölüm şokomelli. Onu da şimdi mi atsam ya? Ne demis Nazım Hikmet? trrrrum trak tiki tak! makinalaşmak istiyorum amnzknkzbskns

Keşke makina olup yazsam tüm bölümleri of çok üşeniyorum zmlznsksbs

CANSIZ YILDIZLAR | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin