7

12K 781 303
                                    

Ders bitiminde soluğu metro istasyonunda almıştım her zaman olduğu gibi. Diğer öğrenciler ders bitiminde genelde başka aktiviteler yapmaya yönelirken ben ise kendimi direkt metro istasyonuna atardım.

Üniversite hayatımdaki tek amacım ve vazifem, sanırım dersten sonra eve erken gitmekti.

Ve hep de öyle kalacaktı.

Önümde duran ağzına kadar dolu Marmaray'la derin bir nefes vererek sanki bir daha hiç dünyaya gelmeyecekmişim gibi kendimi içine attım.

Ya şimdi ya da hiç.

Gerek çarpa çarpa, gerekse akraba ola ola ilerlemeye başladım. Daha doğrusu ilerlemeye çalıştım.

"Yahu hep mi ağzına kadar dolu olur?" Kendi kendime söylenip tutunacak bir dal aramak üzere tam etrafa bakınıyordum ki boynumda hissettiğim bir nefesle irkildim, "evet, hep ağzına kadar dolu olur."

Arkamı dönüp sahibine doğru baktığımda elleriyle yüzünü yelleyen bir Barış'la karşılaştım. "Çok sıcak değil mi?" Diye sordu isyan edercesine. Haklıydı. Tren zaten ağzına kadar doluydu ve tam da havaların ısınmaya başladığı zaman dilimindeydik. Ee haliyle neredeyse eriyip gidecektik.

"Senin otobüsle gittiğini sanıyordum," dediğimde güldü. "Bugün gitarımı getirdim diye metro daha kolay olur sanmıştım fakat keşke sanmasaymışım."

Bu söylediğine gülümseyerek karşılık verdiğimde çoktan bir yere tutunmayı da başarmıştım ayrıca. Bizim sınıftan tek tük muhabbet kurduğum kişi Barış'tı. Okulun ilk günü gitmeme gibi bir hataya düşmüştüm ne yazık ki. Ee ikinci günü de gidince herkes birbiriyle çoktan içli dışlı olunca da kalmıştım bir başıma.

Neyse ki şans eseri Barış'ın yanındaki yer boş olduğundan, dolasıyla da onun yanına oturduğumda otomatikman tanışmak zorunda kalmıştık. Zorunda kalmak mı? Oysa ben gayet de memnundum şu anki durumumdan.

Onunla arkadaş değildik, iki yakın arkadaş gibi hiç değildik. Sadece arada muhabbet eder yolumuza bakardık, öyle işte.

"Gitarın fazla yer kaplıyor," işaret parmağımla arkasını işaret ettiğimde gözlerini devirdi. "Sorma, şimdi çıkarıp kötü bakış atan birilerinin kafasına geçirmemek için zor tutuyorum kendimi."

Güldüm ve şans eseri gözüme çarpan kişiyle duraksayıp gözlerimi kıstım. Gözlerimi kıstım çünkü çok büyük bir numaraya sahip olmasam da miyoptum ve gözlüklerim yanımda değildi.

Toygar başına geçirdiği kapüşonuyla birlikte çoktan oturacak bir yer bulmuştu. Gözleri kapalıydı ve sanırım müzik dinliyordu.

Aslında kendisi ilk yarıyılı atlatmış olmamıza rağmen pek dikkatimi çekmemiş birisiydi. Sadece aramızda tek bir diyalog geçmişti ve o da bir gün reglimin ilk gününde olduğum için pirana gibi trene ilk binen kişi olmak üzere en önde beklediğim sırada, ayı gibi beni geçip benim oturacağım yeri tutarak arkalardan gelen gayet de sapasağlam bir teyzeye oturması için yeri vermesiydi. Yanından geçerken ona 'geri zekâlı' demiştim ve o da duymuştu. Bu kadar. Gerçi bu bir diyalog bile sayılmazdı ama neyse.

Aklıma birden benimle arkadaş olmaya can atan resim bölümündeki Ayşegül geldiği gibi istemsizce gülümsedim. Acaba Ayşegül'e Toygar'ı mı önerseydim? Belki de Barış'tan vazgeçerdi hem... Tamam, unutun bunu. Bu kötü bir espriydi.

Ve işte o an Toygar'ın da bana bakıyor olduğunu fark etmemle gülüşümü yüzümden silip olduğum yerde kalakaldım. Düşüncelerim yüzünden o kadar dalgınlaşmıştım ki bunu yeni fark edebilmiştim. Acaba ne zamandır ona bakıyordum?!

Kafasını hafiften yana doğru eğip bana doğru bakmaya devam ettiğinde afallayıp önüme doğru döndüm.

Ulan hayat.

Şimdi ortam daha bir sıcaklaşmıştı. Terli ellerim yüzünden tutunduğum yeri istemsizce bırakmak zorunda kaldığımda tam dengemi kaybediyordum ki Barış son anda kollarımdan yakaladığında dengemi korumayı başardım.

"Tutunmaktan pes etme Masal." Ardından biraz önce Toygar'ın oturduğu yeri gösterdi. Ama şimdi bomboştu. "Orası boş. İstersen oraya geç."

-
***Toygargül'ü gördük hadi hayırlı olsun.

CANSIZ YILDIZLAR | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin